Karar: Öldürmezsen Suçlusun!
Türkiyede hukuk olgusunun hakkıyla işlediğine bildim bileli inanmadım.
Öyle görünüyor ki, hiç inanmayacağım da…
Bu satırları okuma zahmetine girenlere de naçizane tavsiyem böyle bir saçmalığa inanmasınlar.
Aksi halde fena yanılırlar.
Türkiye’de “hukuk”, sistem tölerans tanıdığı sürece işler.
Müsamaha gösterdiklerine, ne yaparlarsa yapsın ses etmez; kurt misali kuzuyu yemeye çalıştığı zaman da “gözünün üstünde kaşın var” gerekçesiyle yemeye çalışır. Türkiye’de “hukuk”un özeti bu…
İster binlerce adam vur, ister yak, ister yık, ister ayrım gözetmeden insanları havaya uçur… Görmezden gelmek isterse gözünü kapar, yasada bir madde bulur “eyvallah” der.
Ancak aynı yasanın aynı maddesini kullanarak bir başka kesime veya kişiye ceza üstüne ceza da yağdırabilir. Suç oluşturabilecek hiç bir şey yapmamış olsan da…
Kanunlar çıkmış, düzenlemeler yapılmış, paket üstüne paketler çıkarılmış, hatta bu paketlerden yığınlarca koli oluşturmuş, hepsi hikaye.
Elinde silah olan ve halen namlusunda duman tütenlere “güle güle” diyeceksin… Gerekirse koridor açacaksın ayağına diken batmasın diye… Her türlü tedbiri alıp sınıra kadar eşlik edeceksin… Havadan İHA’larla, Heronlarla güvenliğini sağlamaya çalışacaksın… Hatta “gelip teslim olursa, silahlarını bırakıp direk evine de gidebilir” diyeceksin; ki onlar örgüt üyesi olduğunu kabul etmelerine rağmen bunu yapacaksın. Öte yandan, aynı dönem içinde silahla hiçbir işi olmayan Parti yöneticilerine, gazetecilere, ve STK yöneticilerine ceza yağdıracaksın…
Buna da “barış projesi” diyeceksin, “kardeşlik” diyeceksin, “çözüm” diyeceksin…
Hiç kimse bunun mahkeme kararı olduğunu iddia etmesin, bunun hukuki bir mesele olduğunu dile getirmesin. Bu karar mahkemenin almış olduğu bir karar değil, kesinlikle.
Hem ceza alanlara hem de beraat verilenlere bakıldığı zaman bunun önceden planlanmış olduğu ve bir yerlerden sipariş edildiği kesin. Bu karar düpedüz siyasidir.
Bu memlekette bu tür numaraları, yalanları, ikiyüzlülükleri yutmuyor artık insanlar. Boşuna uğraşmayın.
Bu karar, yargıyı bir silah olarak kullanarak muhalifleri sindirme politikası güden İstiklal Mahkemeleri ve özellikle 90’lı yıllardaki DGM zihniyetinin olduğu gibi devam ettiğinin göstergesidir.
KCK davası adı altında tabiri caizse içerisinde her türlü haltı yiyenden tutun da en suçsuzuna kadar önüne geleni içeri tık, şimdi de kafile kafile serbest bırak…
Hukuki bir durum mu değişti, farklı deliller mi ortaya çıktı?
Hayır…
Sadece yapılan pazarlıklar sonucu bir süre önce içeri tıkılanlar şimdi grup grup salıveriliyor…
Böyle bir ortamda başkalarına ceza yağdırılıyor…
Hangi ahmak buna hukuki bir durum diyebilir ki…
Demek ki, haklarını elde etmek için elinde silah olmalı. Öldürmeli, yakmalı, yıkmalısın ki, kapılar açılsın. Bu tutum, “fırtına çocuklarını” açıkça sahneye davet etmektir.
Peki ne yapmışlar? Hangi suçu işlemişler?
Kimi gazeteci, kimi parti yöneticisi, kimi alim ve molla, kimi dernek yöneticisi… Bırakın şiddete bulaşmayı, şiddeti körükleyecek ya da özendirecek bir şeye dahi bulaşmamış insanlar.
Polis ve MİT her tarafa adam yığmasına, her köşe başını tutmasına rağmen beceriksizliğiyle alay edilircesine birilerini elinden kaçırıyor ve bu ayıbını örtmek için Diyarbakır’dan elinden kaçırdığı insanların hesabını sormak için İstanbul’da olayla hiç bir ilgisi olmayanları suçluyor.
Birilerinin hesabı başkasından soruluyor.İşte Türkiye gerçeği bu…
Peki, neden şimdi?
Memleketin dört bir yanında yüzbinleri bir araya getirerek gerçekleştirilen Kutlu Doğum Programları mı ürküttü?
Güzellik yarışması, Duman konseri gibi kimi rezil programların yapılması mı?
Hüda-Par’ın siyaset sahnesine çıkışı mı?
Yoksa Mısır’da İhvan, Hamas ve Cemaat-i İslami gibi İslami yapılanlamalarla gerçekleştirilen temaslar mı?
Ya da daha vahimi, Öcalan-MİT-Kandil arasında yapılan pazarlık sonucu koşulan şartlardan biri mi bu teşebbüs? Malum, son dönemde sürekli belirli adresleri işaret ediliyor, korkular dile getiriliyordu… Hani şu Kürd Hamas’ı korkusu meselesi vardı ya…
Yoksa bu projeyi uygulatmaya çalışanların dayatmasının neticesi mi?
Şunun iyi bilinmesi lazım, ağaç budanmakla yok edilemez, daha da gürleşir.
Bunun sorumlusu ne hakimlerdir ne savcılar…
Bunun sorumlusu ne laiklerdir ne de kemalistler…
Bunun sorumsulu direk başbakan ve hükümettir…
Bu böyle biline…
(Hürseda Haber/ Mehmet Çelik)