• DOLAR 34.647
  • EURO 36.437
  • ALTIN 2927.636
  • ...
İnsanın uzun yaşama arzusu!
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Doğruhaber-Hasan Yıldız

Ölüm ve hayat Allah’ın yarattığı iki eşsiz hazinedir. Her canlı önce doğar,  Allah’ın kendisine takdir ettiği kadar da bu hayatta kalır. Kendisi için yazılan süre kadar bu dünyada yaşamaya başlar. Ecel gizlidir ne zaman nerede ve nasıl geleceği ise bir sırdır.

Yeryüzünde hayatın başladığı andan itibaren bu kural tüm canlılar için geçerlidir. Her canlının yaşam süresi, hayatta kalma zamanı farklıdır. Kimi canlılar bir kaç saat gibi kısa bir süre kalırken kimi canlılar daha uzun bir sere kalabiliyor.  

Yaratılmışların en şereflisi olan insan ise Hz. Adem zamanında bin yıl gibi uzun bir süre yaşadığı halde günümüzde insan ömrü çok daha kısadır. Yine de birçok canlıya göre uzun bir ömür yaşayan insan, sahip olduğu bu zamanın uzaması için bir arayış içine girmiştir.

 İnsanları böylesine bir arayışa iten düşünce bu dünya hayatının çekiciliği ve ölüm sonrası hayata olan inançlarının olmayışı ya da zayıflığından kaynaklandığı tahmin ediliyor.

Ölüm sonrası bir hayata inanmayanların ölümü inkar edemediklerinden dolayı ölüm sonrası yaşamı inkar ediyorlar.

Her ne kadar kutsal kitaplarda ve kaynaklarda Hz. Adem, Hz. Nuh ve daha bir çoklarının uzun süre yaşadığı hakkında bilgi olsa da onlardan hiçbirinin ölümsüz olduğu geçmez. Bunun bilinmesiyle birlikte bazı insanlar yine de ebedi hayatın peşine düşmekten kendisini alamıyor.

Üç bin yıldır insan ömrünün ortalama yüz yaşını geçmediği söylenilir. Her ne kadar bazı insanların bundan daha uzun, yüz otuz, yüz kırk hatta yüz elli yıl yaşadığı bilinse de bunlar çok az sayıda.

Uzun yaşama arzusu, daima insanoğlunun içinde bir ukde olarak kalmıştır. Son zamanlarda genetik alanda yapılan çalışmalarla elde edilen gelişmelerle insan ömrünü uzatabileceği yönündeki haberler bu arzuyu taşıyanlar açısından olumlu karşılanıyor.

Ölüm veya yok olma düşüncesi, her zaman insanoğlunun en çok korktuğu, ürperdiği bir şey olarak hakikatini koruyor. Ebedi olmak için verdiği çırpınışların işe yaramadığı bir dünyada yaşıyoruz. Bir canlının yok olması bile, insanda büyük üzüntülere neden olurken kendi yokluğunu normal karşılaması beklenemez.

Tarihte bilinen ilk ölümsüzlük destanı Sümerliler tarafından yazılmış olan Gılgamış destanıdır. Yunun felsefesinde de benzer destanlarla karşılaşmamız mümkündür.

Anadolu destanlarında ise ölümsüzlük arayışı Lokman Hekim’e isnat edilen anlatılarda vücut bulmuştur.

“Her canlı ölüm tadacaktır” ilahi buyruğunca bir gün öleceğimizi bildiğimiz halde elimizden geldiğince daha fazla ve uzun yaşama arzusunu taşımaya devam ederiz. Bu arzu tüm canlılar için geçerli fıtri bir istektir.

Başkaları tarafından yakalanıp kesileceğini anlayan hayvanların ne kadar tepki gösterdiğini görmüşüzdür. Ölmemek için ne kadar çabaladığına, çırpındığına şahit olmuşuzdur. Ölümden kurtuluşu olmadığını bizim gibi o da bilir. Biz de Azraille karşılaşmamak için belki kaçamıyoruz, ama en azından ertelemek için dua edip biraz daha bu hayatta kalma arzumuzu dile getiriyoruz.

Asıl ölüm korkusunu yaşayanlar bu hayattan başka bir hayata inanmayanlardır. Oysa ölümden sonraki hayata iman edenler ölümü arzu etmeseler de ondan korkmazlar. Ölümün bir yokluk, hiçlik olmadığını bildiklerinden bu ürpertici ölümden korkmazlar.

İslam inancına göre ölüm; yeni bir hayatta tekrar dirilmek manasına geldiği  için korkmazlar. İslam inancına göre ahiret hayatı, dünya hayatından daha güzel ve ebedidir.

Ölüm korkunç olmadığı inancı bir yana, bilhassa tasavvufî edebiyatta ölümün hoş ve güzel bir olgu olduğu teması en güzel şekliyle işlenir.

Uzun bir ömür sürmek isteyenlerin bir yaştan sonra hayattan lezzet ve tak almadıklarını, gördüğümüz halde “Bunun için mi uzun yaşamak istiyorsunuz?” diye sormak gerekir.

Bu haberler de ilginizi çekebilir