HÜDA PAR (Hür Dava Partisi) Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, dijital platformda yayın yapan Hakikat Haber TV’ye konuk olarak iç gündemdeki sorularını cevapladı.

Yapıcıoğlu, Dolar ve Euro’daki artış, EYT ve KHK mağdurları, asgari ücret, Parlamenter ve Başkanlık sistemi, mülteciler konusu, partimiz HÜDA PAR’ın sapkın grup (LGBT)’ye bakışı, gençlik söylemleri, sosyal medya yasası, ittifaklar konusu ile toplumun alım gücünün düşme sebeplerine dair değerlendirmelerde bulundu.

HÜDA PAR’ın misyonu nedir? Ne yapmak ister?

HÜDA PAR İslam’ı hayatın merkezine alan, hayatını buna göre tanzim etmeye çalışan, buna siyasi hayatı da dahil, toplumun değerlerini toplumda da yaşanılır kılmak için yola çıkan bir siyasi kadronun adıdır. Bunun için öncelikli hedefimiz Allah’ın rızasını elde etmek ve hayatını -siyasi hayatta dahil- buna göre tanzim etmek. Biz istiyoruz ki; siyaseti, devleti yeniden tanımlayalım. Üstad Bediuzzaman Said Nursi’yi ithamda bulunurken ‘siz dini siyasete alet ediyorsunuz’ o da, ‘hayır eğer biz yapabilirsek vazifemiz, siyaseti dine dost ve alet emektir. Ya da bir gün siyaset konuşmak mecburiyetinde kalırsak vazifemiz siyaseti dine alet ve dost yapmaktır.’ Biz de inşallah bunu yapmaya çalışıyoruz. Birinci öncelikli hedefimizi adaletin yeniden tesisi olarak açıkladık. Çünkü biz biliyoruz ki adalet Allah’ın kesin bir emridir. Bunun hiçbir istisnası yoktur. Her yaratılana her Müslümana emirdir.

HÜDA PAR’ın Türkiye genelinde kaç ilde teşkilatlanması var?

50’yi aştık elhamdülillah ama 81 ilde de teşkilatlanmamızı tamamlamak istiyoruz. Birkaç gün önce İstanbul’a geldik. Burada il teşkilatımız ve ilçe teşkilatlarımızla bir araya geldik. Kadın ve gençlik kollarımızla bir araya geldik. Memnuniyetle şunu gördük ki İstanbul’da bazı ilçelerimizde bütün mahalle teşkilatlarını tamamlamış arkadaşlar ve ben bu vesileyle emeği geçen bütün kardeşlerime teşekkürlerimi iletiyorum. İnşallah gayemiz/hedefimiz memleketin her tarafında her köyünde, her mahallesinde yapabildiğimiz kadar teşkilatlanmak; bütün kardeşlerimize ulaşmak, davamızı götürmek, düşüncelerimizi aktarmak ve inşallah hedeflerimize varma noktasında adım adım, merhale merhale ilerlemek.

Dolar ve Euro’da aşırı bir artış var. HÜDA PAR’ın bir ekonomi modeli var mı?

Türkiye’deki iktisadi problemlerin başında şu gelir; iktisat fakültelerinde kapitalist iktisat teorisi, alternatifsiz bir şekilde ‘iktisat bilimi’ olarak okutulur. Aslında bu bir teoridir. Ve öyle bir sömürü sistemi kurulmuş ki insanlara da çaresizlik öğretiliyor. Kâğıt para belki bu sistemin sömürü araçlarından bir tanesidir. Aslında kendisinin gerçek anlamda değeri yok, sadece itibari bir değeri var. Yani nominal değeri olan bir şey. Kâğıt üzerine farklı farklı rakamlar yazıp diyorlar ki ‘bu, şu değerdedir.’ Ve o değerlerle oynamak suretiyle dünyanın bütün servetlerini, insanların alın terini ve çiftçinin yetiştirdiği ürünleri alıp götürüyorlar, değersiz bir kâğıt karşılığında. Sistemlerini böyle kurmuşlar. Biz bu çarkı kırmadan, bu sistemi bozmadan buradan çıkmak zor. Bu çağda iktisadi sorunların bu kadar arttığı bir dönemde İslam İktisatçılarına çok büyük bir görev düşüyor. Bir model, bir alternatif konulursa o zaman insanlar fevç fevç, belki ülkeler de İslam’a dahil olacaklar. Gerçekten dünya mazlumları, İslam adaletinin gelmesini bekliyor. Gözleri uzun süredir yollardadır. İnşallah gelmesi çok gecikmez.

Ortak para birimi. İslam ülkelerinin bir araya gelerek bununla alışveriş yapması ve aslında kapitalist düzene dış mihraklara karşı bir silahtı. Bu uygulansa yine aynı etkiyi görmez mi?

Rahmetli Erbakan’ın D-8 projesi çok önemli bir proje. Belki bu D-8 ileride 20 olur. Daha sonra bütün İslam ülkelerini kendi çatısı altında toplayan, -farklı inançlarda olsalar bile- diğer sömürülen halklara da el uzatan ‘bir çatı kuruluş’ olması bile mümkündü. Nüfusu 2 Milyara yaklaşan ümmet, bir araya gelebilse o zaman hem içinde bulunduğu halden kurtulacak hem de diğer mazlumları kurtarabilecek. Önce insanın kendi özüne, fıtratına dönmesi lazım. Fıtratımıza, özümüze dönersek, birliğimizi sağlarsak -Allah’ın izniyle- karşımızda içi boş, kof, karton gibi duran yapılar kalamayacak. Bir rüzgâr bekliyorlar o rüzgâr İslam’ın rüzgârıdır, fakat Müslümanlar uykudadır maalesef.

EYT ve KHK mağdurlarıyla ilgili ne söylemek istersiniz?

Emeklilikte Yaşa Takılanlar (EYT) ile ilgili bir mağduriyet söz konusudur. Özel sektör çoğu defa ‘Sen çalışmak için yaşlısın’ diyor. Devlet de, ‘Sen emekli olmak için gençsin’ diyor. EYT mağduru iki arada bir derede kalıyor. Bu soruna bir çözüm bulmak gerekir. Diyoruz ki bir formül bulunabilir. Ve kademeli bir şekilde eğer prim ödeme gün sayısını tamamlamışsa bu işten emekliliği sağlanabilmelidir. Evet, insanların erken yaşta emekli olması Sosyal Güvenlik Sistemine çok ciddi bir yük bindiriyor kabul, ama bu da sosyal bir yaradır. Neticede bir vatandaş bir gelire muhtaçsa hiç prim ödememiş olsa bile devlet onu aç bırakamaz. Bir şekilde onun ihtiyaçlarını karşılamak zorundadır.

İnsanın, bir KHK ile veya kanun ile ya da idari bir tasarruf ile mağdur edilmiş olmasının herhangi bir farkı yok. Eğer bir kişi gerçekten herhangi bir mağduriyet yaşamışsa, mutlaka bunun düzeltilmesi lazım. Sistem, toplumun değerleriyle barışmalı. Sistem toplumun inancıyla, değerleriyle barışmadığı veya kendini ona uygun, uyumlu hale getirmediği müddetçe çeşit çeşit haksızlıklar, mağduriyetler yaşanacaktır. Bir kişinin suçluluğu hükmen sabit olursa eyvallah. Ama beraatı zimmet asıldır. O masumiyet karinesini çiğnememek lazım. Hiç kimseyi mağdur etmemek lazım. Adalet her şartta uygulanmalıdır.

Asgari ücret ile ilgili neler söylemek istersiniz?

Asgari ücret ile ilgili biz şunu söylüyoruz. Asgari ücretin tanımı değişmelidir. Asgari ücretliden vergi alınmamalıdır. ‘Asgari ücretten vergi alamasın’ diye bir de bunu anayasal güvenceye almalı. Biz de çağrı yapıyoruz Meclis’teki partilere; ‘Gelin Anayasa’da tek maddelik bir değişiklik yapalım. Madem her biriniz fakirin yanındayım diyorsunuz, sadece asgari ücretle alakalı bir maddelik ilave yapın, deyin ki asgari ücretten vergi alınmaz.’

Parlamenter sistem mi? Başkanlık sistemi mi? Sizin bakış açınız nedir?

Hiçbir beşeri sistem mükemmel değildir. Mutlaka eksikleri, gedikleri, mahsurlu yönleri vardır. Mükemmel bir sistem yoktur. Beşeri sistemler içerisinde birinin diğerine göre artıları/eksileri olabilir. Ama nedir bu artılar eksiler? Birinde artı olan öbüründe eksi olabilir ya da değişebilir. O yüzden hiçbir sistemin tam olduğunu düşünmüyoruz. Hiç birisi tabu değildir. Fakat biz şunu söylüyoruz, 70 yıl parlamenter sistem uygulandı, bu parlamenter sistemin uygulandığı dönemde çok ciddi bazı mahsurlarla karşılaşıldı. Başkanlık sistemi de yeni geldi. Evet, şu 3,5 yıl uygulanmasında bazı mahsurlar görüldü. Bu mahsurların ne olduğuyla alakalı siyaset kurumu bir araya gelip, bunu düzeltebilirler. Nereler aksıyor oturup birlikte konuşup ‘nasıl düzeltebiliriz’ diye sakin bir kafayla kavga etmeden, gürültü çıkarmadan sükûnetle ve suhuletle çözebilmelidir. Ama maalesef siyaset kurumu buna yanaşmıyor. Bu sistemin aksayan yönleri tamir edilmeli, devam edilmeli ama olmuyorsa tabu değildir, değişir. Her iki sistem dışında başka bir sistemde gelebilir. Aslolan zarfın içinde ne olduğudur. Zarf önemli değil, mazruf daha önemlidir.

Mülteciler ile ilgili ne düşünüyorsunuz?

Suriyeliler buraya neden geldi? Kısaca değinmek lazım. O insanlar buraya turist olarak gelmediler. 2011 yılının Mart ayından beri Suriye’de devam eden bir iç savaş var. Öyle bir savaş ki sadece iç savaş değil, birde vekalet savaşı var. Amerika, Rusya, İran, Türkiye’nin desteklediği gruplar orada. İran’ın desteklediği bir rejim var. Farklı farklı birbirleriyle çatışan gruplar var. Bazısı Amerika’yı arkasına almış, bazısı Arap ülkelerini almış, bazısı farklı farklı ülkeleri almış. Kimin kiminle savaştığı belli değil. Belli bir düşman orayı işgal etmiş olsa o insanlar kendi topraklarını, evlerini, barklarını, namuslarını, değerlerini, kutsallarını korumak için kıyasıya savaşacaklardı. Fakat şimdi kiminle savaşacağını tam olarak kestiremiyor insanlar. Savaşların en kötüsü iç savaştır. Böyle bir ortam var Suriye’de. O insanlar kaçmış gelmiş. ‘biz onları geri göndereceğiz?’ Nereye göndereceksiniz? Öyle bir ortama. Biz bunu insani bulmuyoruz.

HÜDA PAR’ın LGBT’ye bakışı nedir? Bu bir hastalık mıdır, tedavi edilebilir mi?

Bu bir hastalık değildir. Bu çirkin bir hayasızlıktır. Kur’an Kerim’in tabiriyle, ‘çirkin bir hayasızlıktır.’ Bu sapıklıktır. Bunun lamı/cimi yok. ‘Hastalıktır’ derseniz -sanki insanların elinde olmayan psikolojik bir rahatsızlıkmış gibi- bir anlamda onu masumlaştırmış, o sapıkları şirin göstermiş olursunuz. Böyle bir pozisyona düşme tehlikesi vardır. Herhangi bir hastalık değildir. Bu normal bir şey değildir; anormaldir, sapıklıktır. Ve mutlaka bunun cezalandırılması lazımdır. Fuhşun her türlüsü Türkiye’de serbest olduğu gibi bu sapıklıklar da serbesttir maalesef. Çare bunları kökten yasaklamaktır. Bu işleri yapanları da şiddetle cezalandırmaktır.

Gençliğe nasıl bakıyorsunuz? Onlar için bir çözüm öneriniz var mı?

(x,y,z kuşağı) bu bir projedir. Bu projeye karşı dikkatli olmak gerekir. Hiçbir kuşaktaki insanlar tamamen birbirlerine benzemezler. Şimdi sizin yaşıtlarınız olan insanlar hepsi aynı mı düşünüyor. Benim yaşımdaki insanlar hepsi aynı mı düşünüyor. Mümkün değil. Eşyanın tabiatına aykırı. Bırakın kuşakları aynı ailede yaşayan insanlar, ikiz kardeşlerin bile birisi farklı, diğeri farklı düşünebiliyor. Yani bu kadar net. Her insan biriciktir. Her insanın beyin kıvrımları, nöronları tıpkı parmak izi gibi farklı farklıdır. Ve her insanın düşünce şekli kendine hastır, kendine özgüdür. Dolayısıyla ‘şu yaştaki insanlar şöyle düşünüyor?’ demek mümkün değil. Hangi gençler, köydekiler mi, şehirdekiler mi, okumuş olanlar mı okumamış olanlar mı? Çalışanlar mı, çalışmayanlar mı? İnananlar mı, inanmayanlar mı? Şu veya bu mezheptekiler mi? Şu veya bu bölgede yaşayanlar mı? Hangisi? Genel anlamda sanki dünyada aynı yaş grubundaki insanlar bir tarafa yönelmişler, aynı düşünüyorlar, aynı şeylerden zevk alıyorlar, aynı şeylerden hoşlanıyorlar veya aynı şeylere karşı geliyorlarmış. Öyle bir şey yok.

Nasıl bir gençlik? Manevi değerlerine bağlı, maddi ve manevi eğitimini tamamlamış, kökü sağlam, yüzü geleceğe bakan, onurlu, haysiyetli, dosdoğru bir gençlik diyoruz. O gençliği yetiştirmek için herkes elinden geleni yapmalıdır.

Toplumsal sorunlara bakışınız nedir?

O kılıçla genç mimar kızımızı doğrayan manyak tek başına yaşıyor. Kendisi bir yerde, annesi başka yerde, baba başka yerde. Öyle parçalanmış bir hayat var. Böyle dramlar var. Bunun sebepleri üzerinde tartışmadan bir yere varamayız. İstatistikler aynı zamanda şunu gösteriyor. Kadına yönelik her yüz şiddet olayından sekseninde alkol sebep. Peki, kimse alkol aleyhinde bir şey söylüyor mu? Kadına yönelik şiddeti bayraklaştırıp, ‘kadına yönelik şiddeti durduracağız’ diye aileye hücum eden, sanki kadın için en tehlikeli yer aileymiş gibi sürekli propaganda yapan insanların; alkol aleyhine bir şey duyanı gördünüz mü? Söylemezler, niye söylemezler? Çünkü alkol tahrip eder, onlar da tahrip etmeye çalışıyor. Kendilerine tahrip konusunda yardımcı olacak bir şey aleyhinde konuşmazlar. Onlara engel olacak tek kale ailedir.

HÜDA PAR’ın sosyal medyaya bakış açısı nedir?

Siz sosyal medyayı hak için, iyilik için, huzur için, kardeşlik için kullanırsanız iyi bir şey yaparsınız. Ama manevi değerlerin hepsini tahrip etmek için kullanırsanız -Allah muhafaza etsin o duruma düşen de müfsittir- kötü bir şey yapmış olursunuz. Bugün sosyal medya maalesef daha çok tahrip için, ifsat için kullanılıyor. Öyleyse bize düşen, sosyal medyayı tamir için, ıslah için, ihya için kullanmaktır. Eğer daha fazla kullanırsak belki o sosyal medyaya yönelen insanlar farkında olmadan bu tuzaklara düşmeyecektir. En azından sosyal medya mecralarının veya kanallarının iyi olanların sayısını arttırırsak belki daha fazla sayıda insana biz ulaşmış oluruz.

İttifaklar konusunda ne düşünüyorsunuz? HÜDA PAR bir ittifakta bulunacak mı?

HÜDA PAR’ın herhangi bir partiye veya herhangi bir ittifaka verilmiş bir sözü yok. HÜDA PAR’ın herhangi bir ittifakta yer alması veya almaması için şuan için bir şey söylemek erkendir. HÜDA PAR ‘kesin olarak hiçbir ittifakta yer almayacağım’ demiyor. İttifakta yer alması mümkündür. Ama dediğim gibi bunları bugünden konuşmak erken, netleşmiş bir şey yok. O yüzden şimdiden bu konulara girmek doğru değil.

Toplumun alım gücü bayağı düşmüş, bu konuda neler söylemek istersiniz?

Bizim önerimizden bir tanesi şudur. Zorunlu ihtiyaç maddeleri -en azından dar gelirliler için- vergiden arındırılmalıdır. Bunun formülleri bulunabilir. ‘Sizin gıda maddeleri için ödediğiniz vergileri biz size iade edeceğiz’ denebilir. Veya farklı bir yöntem de geliştirilebilir. Elbette bunlar mümkündür. Fakat şu unutulmamalı. Özellikle gıda maddeleri konusunda Türkiye kendi kendine yeter bir ülke olmak zorundadır. Gıda çok stratejik bir sektördür. Eğer siz kendi gıdanızı yetiştiremezseniz, siz gıda maddesi konusunda dışa bağımlı olursanız, dövizle ilgili böyle çalkantılı dönemlerde fiyatlar çok oynak olur, yükselir, yukarı doğru gider ama döviz fiyatları aşağı indiğinde o fiyatlar orada kalır. Ve bu ayrıca şu tehlikeyi de beraberinde getirir. Yarın bir gün küresel bazda patronluk iddiasında bulunanlar sizi açlıkla terbiye etmek isteyebilirler. O yüzden çiftçi hazine gibi görülmeli, mutlak surette korunmalı. Bizim çiftçimizin zarar etmesine götürecek hiçbir uygulamaya gidilmemeli, gerekirse onun ürettiği ürün her hal ve şart altında maliyetinin üzerine bir kar konularak çiftçinin elinden alınmalı. Piyasaya dağıtılırken sübvansiyonlarla fiyatları tekrar aşağı düşürülebilir. Yani devlet bunların fiyatlarını kısmen kendi karşılayarak indirebilir.