• DOLAR 34.476
  • EURO 36.356
  • ALTIN 2869.884
  • ...
HÜDA PAR: Faiz indirimi önemli ancak piyasanın beklentileri için güçlü bir irade gösterilmeli
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

HÜDA PAR Genel Merkezinden yapılan haftalık gündem değerlendirmesinde, dövizdeki artış, Merkez Bankasının faiz indirimi kararı, Kürdistan ifadesine yönelik karşıtlık, istihdam, dünya genelindeki açlık sorunu ve Yemen, Polonya-Belarus sınırındaki göçmen dramına ilişkin açıklamalarda bulunuldu.

HÜDA PAR'dan yapılan yazılı açıklamada, yükselen faizler, tırmanışa geçen döviz kuru ve artan enflasyonun, halkın günlük yaşamını çileye dönüştürürken ekonomik sıkıntıları tetikleyen döviz – faiz ilişkisinin seyrinin tartışma konusu olduğu belirtildi.

"Faiz indirimine karşı koparılan fırtınayı ibretle izliyoruz"

Bu ilişkinin yönetilememesinin, ülkeye çok pahalıya mal olacağına dikkat çekilen açıklamada, "İlkin hareketlenen döviz kuruna karşı, faizlerin artırılmasını dayatan bir lobicilik faaliyeti ortaya çıktı. Yükseltilen faiz oranlarına rağmen dövizdeki tırmanış daha da hızlandı. Faiz oranlarının düşürülmesiyle birlikte aynı lobicilik faaliyetleri tekrar ortaya çıktı. Bir puanlık faiz indirimine karşı koparılan fırtınayı ve bu fırtınayı koparanları ibretle izliyoruz." denildi.

Dövizin önlenemeyen yükselişinin, Türkiye’de anında etkisini gösterdiği, tüm ürünlerde etiketlerin hemen değiştiğinin ifade edildiği açıklamada, "Dışa bağımlı bir ekonomik sistemde rezervler de yetersiz olunca spekülatif bir silaha dönüşen dövize karşı, ekonomi tamamen savunmasız hale gelmektedir. Başta rezerv sorunu olmak üzere müdahale edilebilecek finansal araçların yetersizliği, kur artışlarını kolaylaştırırken oluşturduğu hayat pahalılığı her gün ileri bir safhaya taşımaktadır. Ekonominin hızla büyümesi ile ihracatta rekorların kırılmasının ekonomiye yansımayarak dövizi dizginlememesi üzerinde ciddi olarak düşünülmelidir. Bunun faturası en çok fakir fukaraya çıkmakta, sabit ve dar gelirliler için hayat şartlarını giderek daha fazla zorlaştırmaktadır." ifadelerine yer verildi.

"Kürdistan kavramı asırlardan beri Kürtlerin yaşadığı yerlerin adı olarak kullanılmaktadır"

Kürtlerin yaşadığı coğrafyanın adı olan "Kürdistan" kavramına yönelik geliştirilen inkâr politikasının artarak devam ettiğine dikkat çekilen açıklamada, bu söylemin, toplumda bariz bir şekilde nefret ve ayrımcılığı körüklediği belirtildi.

"Türkiye'de ve Türkiye'nin dışında Kürdistan diye herhangi bir coğrafi bölge yoktur"  söyleminin, tarihi gerçekleri çarpıtmak ve gerçekliğe karşı gözleri kapatmak olduğu ifade edilen açıklamada, "Kürdistan kavramı asırlardan beri Kürtlerin yaşadığı yerlerin adı olarak kullanılmaktadır. Selçuklular, Osmanlılar ve 1. Meclis döneminde bu coğrafyanın adının Kürdistan olduğu, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından dahi ifade edilmişti. Bu ismi kullananların bugün gözaltına alınması, hakikatlere meydan okumaktır. Bir halkın yaşadığı coğrafyanın o halk ile isimlendirilmesi değil, inkâr ve asimilasyon politikaları tehdit haline gelmiş, memleketin barış ve istikrarını bozmuş, geride büyük acılar ve travmalar bırakmıştır." değerlendirmesinde bulunuldu.

"Kürt meselesin, emperyalistlere havale edilmemeli"

Açıklamanın devamında şunlar kaydedildi:

Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Neçirvan Barzani’nin yakın zamanda yapmış olduğu 'Kürt sorunu Irak, İran, Türkiye ve Suriye’nin kendi iç meselesidir. Bu ülkeler kendi sınırları içerisinde sorunun çözümünü önemle ele almalıdır. Bu ülkelerde Kürtler ayrıştırılmamalı, aksine yer verilmelidir' açıklaması, bölgenin barış ve istikrarının nasıl temin edileceğine açıklık getirmektedir.  Kürtlerin yaşadığı coğrafyaya hükmeden devletlerin Kürtlere yönelik ötekileştirici politikaları, ABD merkezli emperyalizm için son derece kullanışlı bir alan oluşturmuştur. Kürt meselesinin, emperyalistlere havale edilmeden temel insan hakları ve kardeşlik bağlamında çözüme kavuşturulabilmesi için herkesi bu yönde politikalar geliştirmeye ve sorumluluk almaya davet ediyoruz.

"Faiz indirimi önemli bir adım"

Merkez Bankasının (MB) faiz indirimi kararına değinilen açıklamada, "MB’nin faizi 100 baz puan düşürmesi, faizsiz bir ekonomi modeline ulaşma anlamında önemli bir adımdır. Ancak ekonomi yönetiminin faizi düşürme sürecinde piyasanın ihtiyaç ve beklentilerini karşılama hususunda da güçlü bir irade ortaya koyması lazımdır. Sermayenin bankalardan kurtarılması yeterli değildir. Bu sermayenin dövize dönüşmesinin veya yurt dışına çıkışının önlenerek piyasaya etkin yatırım ve istihdam olarak kazandırılması da zorunludur. MB, fiyat istikrarını sağlama görevini mutlaka yerine getirmeli, arz ve talep dengesinin bozulmasına engel olmalıdır. Ekonomik kazanımların zarar görmesine seyirci kalmak halka büyük haksızlıktır. Kamuoyuna güven verme, kamuoyunu yönlendirme ve yönetme konusunda gerekli adımların atılmaması kabul edilemez. Piyasa, spekülasyonlara karşı mutlaka korunmalıdır." denildi.

İstihdamdaki artış kalıcı hale getirilmelidir

İşgücü istatistiklerine göre istihdamda gözle görülür bir artışın söz konusu olduğunun hatırlatıldığı açıklamada, "Özellikle ihracat rakamlarının iyi gelmesi ve dış talepteki artış bunu beslemektedir. Ancak bu durumun kalıcı hale gelmesi için ilave tedbirlere ihtiyaç vardır. Kur, faiz ve enflasyon girdabına teslim olmadan istihdam daha fazla desteklenmelidir. Bugün ekonominin mevcut darboğazdan çıkmasının yolu etkin yatırımlarla istihdamı artırmaktır. Bu süreçte yerli üretim potansiyelinin artırılmasına odaklanılmalı, bu yöndeki yatırımlara ve ihracatı artırıcı her türlü teşebbüse faizsiz kaynak aktarımı sağlanmalıdır. Bu durum ekonominin, millî gelirin ve istihdamın büyümesine vesile olacaktır." diye belirtildi.

13 yaşındaki Suriyeli kızın acı sonu

Açıklamada, Mersin’de Suriyeli 13 yaşındaki çocuk işçi Ula Kerem'in, elbisesini paketleme makinesine kaptırarak feci bir şekilde can verdiği, onu kurtarmaya çalışan Şehed El İbrahim'in de aynı makineye kolunu kaptırarak yaralandığı hatırlatıldı.

Açıklamanın devamında, "Kendi ülkesinde belki eğitim sıralarında olması gereken Ula Kerem, göçerek geldiği topraklarda ağır şartlarda çalışmak durumunda kaldı. Suiistimaller zincirinin kurbanı olarak hayatını kaybetti. 13 yaşındaki Ula’nın vefatı bir kez daha dikkatleri Türkiye’de mültecilerin maruz kaldıkları suiistimallere, sağlık güvenceleri olmadan, can güvenlikleri sağlanmadan, ucuz bir şekilde çalıştırılan yüzbinlere ve çocuk işçilere çevirdi. Ne acıdır ki mülteci misafir kardeşlerimiz, muhtaç olmaları ve geçindirmek zorunda oldukları kalabalık aileleri nedeniyle birçok suiistimale maruz kalmaktadırlar. Bu suiistimallerin önüne geçilmeli, çocuklarının eğitimlerini yapabilmeleri sağlanmalı ve emeklerinin sömürülmesine müsaade edilmemelidir. Onlara sahip çıkmak, insanca yaşayabilmelerini sağlamak ve bütün özlük hakları güvence altına alınmak suretiyle çalıştırmak, bizim insanlık görevimizdir." çağrılarında bulunuldu.

Dünya genelinde açlık sorunu ve Yemen

Dünya genelinde yaklaşık 300 milyonunu çocukların oluşturduğu 800 milyonu aşkın insan açlık sorunuyla mücadele ettiğine dikkat çekilen açıklamada, her yıl 11 milyon kişinin açlık veya yetersiz beslenme sebebiyle hayatını kaybettiği ifade edildi.

Dünyada pandemi ve iklim değişikliğinin sebep olduğu kuraklığın da yoksulluk ve açlık sorununu artırdığına işaret edilen açıklamada, "BM, dünyanın en zengin insanı konumundaki Elon Musk’un net gelirinin sadece yüzde ikisi ile açlık sorununun çözülebileceğini raporla ortaya koydu. Söz konusu rakam dünyadaki yoksulluğun temel sebebinin küresel gelir eşitsizliği olduğunu ve milyarderlerin yoksulların emekleri üzerinden servetlerini artırdığını ortaya koymuştur." denildi.

HÜDA PAR açıklamasında şunlar kaydedildi:

Yoksulluğun en önemli sebeplerinden bir tanesi de iç çatışmalar ve istikrarsızlıktır. 2015 yılından bu yana iç savaşla mücadele eden ve dünyanın en fakir ülkelerinden biri olan Yemen’de 16,2 milyon kişinin gıda güvenliğinden yoksun olduğu, çocukların yüzde 75’inin yetersiz beslendiği açıklandı. Dünyada büyük bir insani felakete sebebiyet verecek açlık ve yoksulluk sorunun sona erdirilmesi için gelir eşitsizliğine neden olan kapitalist sömürü sistemi sona erdirilmelidir. Dünyadaki israf ise açlık sınırının altında yaşayan insanların bütün gıda ihtiyaçlarından daha fazladır. İsrafın önlenmesi için ivedilikle uluslararası bir çalışma yapılmalıdır. Siyasi istikrarsızlıkların çözümü için Yemen başta olmak üzere kaosla mücadele eden ülkelerde sivillerin gıda ihtiyacının ve güvenliğinin sağlanması için harekete geçilmeli, çatışmalar durdurulmalı ve gerekli gıda tedariki sağlanmalıdır.

"Müslüman Boşnakların haklarını güvenceye alan siyasi bir yapı oluşturulmalıdır"

Açıklamada, Bosna Hersek’te Sırp yetkililerin Müslüman Boşnaklara yönelik tehditkâr ve faşizan açıklamaları her geçen gün arttığı belirtilerek, "Bosna-Hersek'in Yüksek Temsilcisi Christian Schmidt, göreve geldiği Ağustos ayından beri Birleşmiş Milletler'e sunduğu ilk raporunda, Bosna'nın 'savaş sonrası dönemin en büyük varoluşsal tehdidi' ile karşı karşıya olduğunu ifade etti. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’da yaşanan en büyük trajedi ve Müslüman kıyımının görüntüleri hafızalarda taze iken yapılan bu açıklama, Sırpların ve onları destekleyenlerin kötü emellerinden vazgeçmediğini göstermektedir." değerlendirmesinde bulunuldu.

Açıklamada, "1995’de imzalanan Dayton Anlaşması, bölgede sükûneti sağlamış olsa da kurulan siyasi yapı, Bosna Hersek Müslümanlarına giydirilmiş bir ‘deli gömleği’dir. Ülkenin üç devletçiğe, Bosna Hersek’in 10 ayrı kantona bölünmesi; ülkenin Boşnak, Sırp ve Hırvat temsilci tarafından 8 ay dönüşümlü olarak idare edilmesi, aralarındaki ihtilaf ve anlaşmazlıkları çözüme kavuşturmak için BM tarafından atanan genişletilmiş yetkilere sahip Yüksek Temsilci’nin olması kriz ve sorunların ana kaynağıdır. Bosna’ya giydirilen bu ‘deli gömleği’ çıkarılmalıdır. Müslüman Boşnakların haklarını güvenceye alan siyasi bir yapı oluşturulmalıdır. Yeni Anayasa’da en az bir Müslüman ülke garantör olmalıdır. Bütün İslam ülkeleri, tarihsel arka plan, coğrafik ve stratejik olarak hassaten Türkiye, Boşnak Müslümanların hak ve hukukunu savunmalıdır. BM ve AB ülkeleri Bosna Hersek’i istikrarsızlaştıracak adımlara asla izin vermemelidir." denildi.

Polonya-Belarus sınırında göçmen dramı

Polonya- Belarus sınırında sıkışan binlerce göçmene değinilen açıklamada, bu göçmenlerin soğuk hava şartları altında, yetersiz gıda ve tıbbi destek ile yaşamlarını sürdürmeye çalıştığı ifade edildi.

Açıklamada, "Polonya ve Belarus’un birbirlerine karşı silah olarak kullanmaya çalıştığı göçmenlerin önemli bir kısmını çocuklar oluşturmaktadır. 13 göçmenin soğuk nedeniyle hayatını kaybettiği bölgede giderek ağırlaşan insani krize rağmen herhangi bir gelişme sağlanamamıştır. Belarus-Polonya sınırındaki insani dramın ek askeri kuvvetler ve tel örgülerle çözüme kavuşturulması mümkün olmayacaktır. Bölgede kayıpların daha fazla artmaması için ivedilikle yardım malzemesi tedariki sağlanmalı ve göçmenlerin geçişi için insani bir koridor açılmalıdır. Ayrıca göçmen sorununun nihai çözümü için uluslararası bir konferans düzenlenmeli, göç veren bölgeler ile ilgili somut destek projeleri oluşturulmalıdır. Aynı zamanda göçmenlere karşı şiddet ve baskı politikalarına karşı caydırıcı adımlar atılmalıdır." ifadelerine yer verildi. (İLKHA)



Bu haberler de ilginizi çekebilir