Dicle'nin iki nadide şehidi: Şehid Cihan Aslanalp ve Muhammed Korkut
Diyarbakır'ın Dicle ilçesinde yaptıkları İslami hizmetler hazmedilemeyince PKK tarafından kaçırılarak vahşice katledilen Şehid Cihan Aslanalp ve Muhammed Korkut'un şehadetlerinin üzerinden 29 yıl geçti.
Diyarbakır'ın Dicle ilçesinde henüz 19 yaşlarında olan Şehid Cihan Aslanalp ve Muhammed Korkut, yaptıkları İslami çalışmaların İslam düşmanlarını tedirgin ve rahatsız etmesi sonucu kurulan hain bir pusu neticesinde kaçırılarak 1992 yılının Kasım ayında vahşice katledildi.
6-8 Ekim olaylarında kurban eti dağıtırken binadan atılıp kafaları taşlarla ezilen, üzerlerinden arabayla geçilip nazenin bedenleri yakılan Yasin Börü ve arkadaşlarının uğradığı vahşice saldırının bir benzeri bundan 29 yıl önce Diyarbakır'ın Dicle ilçesinde yaşandı.
Her iki genç şehidin o dönemde ilçede yaptığı İslami çalışmaları ve güzel ahlaklarını anlatan dönemin tanıklarından ve şehidlerin dava arkadaşlarından Ömer Kılıçoğlu ve Ahmet Aküzüm, katliam öncesi ve sonrası yaşanan hadiseleri aktardı.
Ömer Kılıçoğlu
Şehid Cihan'la arkadaşlıklarının çocukluk sürecinden itibaren başladığını belirten Ömer Kılıçoğlu, "Şehid Cihan, 1990'lı yılların sıkıntı ve meşakkatli döneminde kendisini Allah'a ve İslami davaya adamış gençlerden biriydi. PKK tarafından 1992'de kaçırıldı ve iki veya üç gün sonra cesedi mezarlığın arka kısmında görüldü." dedi.
"İslami faaliyetlerdeki çalışkanlığı zalimlerin hoşuna gitmedi"
Kılıçoğlu, "Şehid Cihan, 19'unda şehit oldu, bir cahiliye dönemi yaşamadı yani tertemiz bir insandı. Yaşlıyla yaşlı, çocukla çocuk olurdu. Şehidle bir ortama gittiğimizde hemen Kur'an'ı açar bize okur, ahiret hayatından ve dünyanın geçiciliğinden bahsederdi. Kimin yanına giderse konuşması her zaman şehadet ve şehidlik üzerineydi." ifadelerini kullandı.
Şehid Cihan'ın genç yaşta şehit olmasına rağmen hayatını bereketli yaşadığını ve bu kısacık hayatını güzel ameller sığdırdığına dikkat çeken Kılıçoğlu, "Nerede İslami sohbet, hizmet ve çalışma varsa şehidi her daim orada görürdük. Sadece Dicle'de değil, bir bakmışız Elâzığ'da, Palu'da veya Diyarbakır'da olurdu. Birden fazla kişi gibi çalışırdı. Bu çalışkanlığı zalimlerin hoşuna gitmedi." diye belirtti.
Genç yaşına rağmen fedakâr olan Şehid Cihan'ın, isar ruhunu yaşattığına işaret eden Kılıçoğlu, "Bir arkadaşının üzerinde mont yoksa üzerindekini çıkarıp veriyordu. Şehadetinden sonra gördük ki arkadaşlarına kol saati, kaset çalar ve kitaplarından hediyeler vermiş." şeklinde konuştu.
"Aile, arkadaş ve tanıdıklarına karşı çok merhametli ve alçak gönüllüydü"
Şehidin şehadet aşığı olduğunun altını çizen Kılıçoğlu, "Aile, arkadaş ve tanıdıklarına karşı çok merhametli ve alçak gönüllüydü. Sanki bütün güzel hasletler kendisinde toplanmıştı. Kısa boylu ama gerçekten sevecen bir yüzü vardı. İnsanlar onun yanında kalmak istiyor, ayrılamıyordu. Başından geçen bir meseleyi öyle güzel anlatırdı ki sürekli dinlemek isterdin. Yaşadığı bir kazayı anlattığında, 'Şehid oldum galiba, deyip gözlerimi açtım. Belki hurileri görürüm, dedim. Baktım ki ambulans ve telsiz sesleri... Demek ki şehadet bu seferde nasip değilmiş' diyordu." diye belirtti.
Kılıçoğlu, "Bir gün mezarlığın alt kısmındaki yolda gezerken yine şehadetten ve şehid olmaktan bahsetmiş, ayrılırken gözlerimin içine bakarak, 'İnşallah hepimiz şehid oluruz.' demişti. Asr-ı saadette Hazreti Peygamber'in Bedir Savaşındaki 'Ya Rabbi! Bu bir avuç Müslüman da şehid olursa sana ibadet edecek kimse kalmayacak' duasını düşünerek, ona 'Hepimiz şehid olsak bu davayı kim yüklenecek, kim yapacak bu kadar işi' dedim. Elini sağa sola sallayarak, 'Şehidlerin kanı berekettir, bereket' dedi. Bu, onu son görüşüm olmuştu. Allah-u Teâlâ onun şehadetini mübarek kılsın ve bizi de onun şefaatine nail eylesin. Kışın en soğuk anlarında, bu nazenin ve genç Müslüman kardeşimizin sıcacık kanını soğuk karla buluşturdular." ifadelerini kullandı.
Ahmet Aküzüm
"Akrabaları 'Burada olursan hem bizi rahatsız edersin hem de sana yazıktır' dediler"
Şehidlerin dava arkadaşlarından Ahmet Aküzüm ise "Şehid Cihan, daha ilkokul yıllarında daima camide namaz kılar ve İslami bir hayat yaşardı. 90'lı yıllarda İslami camiayla tanıştı. İnsanlara İslam'ı, Allah'ı ve Peygamber Efendimizi anlatma endişesi içindeydi. Camide bir ayet veya bir hadis ezberleseydi hemen gelir bize anlatırdı. Onun bu davranışı ve hayatı, çevredeki mürtedleri rahatsız etmeye başladı." şeklinde konuştu.
PKK çevresinin aile yakınları üzerinde oluşturduğu baskılar neticesinde oluşan atmosferi aktaran Aküzüm, "Akrabaları bir gün toplanıp şehid Cihan'a bir miktar para teklifinde bulundu. Şehid Cihan 'bu paraları bana ne için veriyorsunuz?' deyince akrabaları ona 'sen Dicle'den çık şehirde yaşa, eğlence yerleri ve mekanlarına git, biz sana her ay para veririz. Burada olursan hem bizi rahatsız edersin hem de sana yazıktır' dediler. Şehid Cihan kendilerine 'paralarınız size, benim hayatım da bana olsun. Kârlı çıkacağımız gün gelince ben sizden daha kârlı çıkacağım.' cevabını vermişti." dedi.
"Cesedini gördüğümde yüzü tebessüm ediyordu"
Şehidlerin kaçırılma şeklini anlatan Aküzüm, "Şehid Cihan ve Muhammed, beraber otururlarken mürtet örgütten birkaç kişi onları çağırarak 'mezarlık yoluna doğru yürüyelim bize de bu davanızı anlatın' demişler. Şehid Cihan ve Muhammed, onlara İslam davasını anlatırken mezarlık yolunun sonunda pusu kuran mürtet örgüt onları yakalayarak alıkoyar." ifadelerini kullandı.
Aküzüm, "Günlerce aç bırakmış, ağaca bağlayıp işkenceler yapmışlardı. Şehid Cihan'ın kafasını taşlarla ezmiş, ateş közüyle yanaklarını yakmış; el, kol ve dirseklerini taşlarla kırmışlardı. İple boğup kafasına kurşun sıkmışlardı. Cesedini gördüğümde yüzü tebessüm ediyordu, şehid olduğu belliydi. İmam, Şehid Cihan'ı yıkarken şehadet parmağı dik bir şekilde kefenlenene kadar öylece kalmıştı." diye belirtti.
Cenaze yıkama esnasında karşılaştıkları hadiseleri anlatan Aküzüm, "Yıkanma esnasında gördüklerini bana söylemek isteyen yaşlı bir amca, 'Siz bazı şeyleri görmediniz. Şehid Cihan yıkandığı zaman gökten rahmet damlalarını yağdığını gördüm' demişti. Şehid Cihan'ın davasının İslam davası olduğunu ve onun gerçek bir şehid olduğunu herkes biliyordu ama insanlar bunları anlamak istemiyordu. Çünkü o zaman bölgede büyük korku ve fitne hakimdi. İnşalah, yolumuzu onların yolu üzerine kılar, biz de onlar gibi şehadete nail oluruz." dedi.
"Şu ana kadar Şehid Muhammed gibi nefsini köreltmiş bir kişi tanımadım"
Şehid Cihan'la beraber Şehid Muhammed'le de hem çocukluk hem de mahalle arkadaşı olduğunu söyleyen Aküzüm, "Birçok zamanımız beraber geçti. Bana sahabeler sorulsa, sahabe hayatını yaşamış bir kişi olarak Şehid Muhammed'i gösteririm. Şehid, yolda yürüdüğünde katiyyen harama bakmaz, mütevazi, haram yemez, yalan söylemez bir kişiliğe sahip olduğu gibi şehadetine dek ağzından kötü bir söz işitilmemişti. Sürekli eski elbise giyinirdi ama kıyafetleri temizdi. Bu giyim şeklini sorduğumuzda 'kaliteli, lüks elbiseler giyersem nefsim azar' diyordu. Şu ana kadar Şehid Muhammed gibi nefsini köreltmiş bir kişi tanımadım." şeklinde konuştu.
Şehid Muhammed'in temizliğe verdiği önemi ve sosyal sorumluluk anlayışını verdiği örnekle anlatan Aküzüm, "Şehid Muhammed kaza geçirmiş ve yaralanması sonucu Dicle Üniversitesi Hastanelerine kaldırılmıştı. Tedavi gördüğü hastane de temizlik hizmetlerinin yapılmadığına fark eden Şehid, ayaklandığı gibi elindeki bastonuyla hastanenin tuvalet ve lavabolarını yıkamış; hasta, hasta yakını ve idari personelin takdirini toplamıştı." ifadelerini kullandı.
"Her iki şehidinde ölüm anında şehadet parmakları belirgin durmuştu"
Şehidin küçüklüğünden beri ibadetine düşkün olduğunu ve İslami bilgiyle donandığını belirten Aküzüm, İslami yaşantıya büyük ehemmiyet verdiğini, kendini ilme adadığı gibi mahallede herkese yardım da ettiğini belirterek yaptığı yardımlar karşılığında kimseden ücret talep etmediğini ve çektiği yoksulluğa ve zorluğa rağmen kimsenin malında gözü olmadığını söyledi.
PKK'nin, onun bu İslami yaşantısından rahatsız olduğunu ifade eden Aküzüm, bunun nedenlerine değinerek şunları söyledi:
"Çünkü çevredeki insanlar onu çok seviyor ve sözlerini pür dikkatle dinliyordu. Sohbetine katılan gençler ondan etkileniyor ve gidip ailelerine de anlatıyorlardı. Bu durumdan rahatsızlık duyan örgüt, Şehid Muhammed için karar aldı ve 'mutlaka bunu ortadan kaldıracağız' dedi. Şehid Cihan'ın cesedini mezarlık yakınındaki tarlada, Şehid Muhammed'in de Dicle'nin aşağısında Alindok dediğimiz bölgede gördük. Cesedin üzerine gittiğimde insanlık dışı bir işkenceyle şehid edildiğini gördüm. Kabloyla boğazını sıkmış üzerinde ateşler yakılmıştı. Bu şekilde işkence ederken onlar Şehid Muhammed'e eziyet verdiklerini zannediyorlar. Halbuki o gözlerini cennete dikmiş hiçbir acı hissetmiyordu. Şehid Cihan'a da aynı işkenceleri yaparak kol ve kaburgalarını kırmış, başını taşlarla parçalamışlardı. Her iki şehidinde ölüm anında şehadet parmakları belirgin durmuştu." (İLKHA)