Dr. Siraç Cewi: Kürd halkına hakları adil bir şekilde verilmeli
Suriye Kürdistanı alimlerinden Dr. Muhammed Siraç Cewi, "Kürdlere meşru haklarının tanınması, Kürd ve Türk halklarının İslami kardeşlik yoluyla kaynaşması, düşmana karşı aşılmaz bir engel oluşturacaktır." dedi.
Suriye Kürdistanı'ndan Dr. Muhammed Siraç Cewi, Alimler ve Medreseler Birliği (İTTİHADUL ULEMA) tarafından gerçekleştirilen "6'ncı Âlimler Buluşması"nda konuştu.
"Ümmetin Önemli Bir Azası Olan Kürd Halkının Haklarına Kavuşması İçin Yapılması Gerekenler " konulu bir konuşma yapan Cewi, "Konuşmamın başında bu programı düzenleyen Alimler ve Medreseler Birliğinin idaresine, özellikle de yetkilisi Suat Yaşasın'a, bize konuşma hakkı verdiği için teşekkürlerini sunarım. İslam ümmetinin farklı sorunlarına bakış açımızı ve Kürd halkının adil bir şekilde haklarını elde etmenin doğru yollarını açıklamak için bize fırsat verdiler." dedi.
"Biz Müslümanlar, Kur'an-ı Kerim hükümlerinin uygulanmasının tüm insan yapımı kanun ve kanunlar arasında en iyisi olduğuna inanıyoruz." diyen Cewi, "Allah, Kur'an-ı Kerim'de 'Ey insanlar! Şüphesiz sizi bir erkek ile bir dişiden yarattık, tanışasınız diye sizi kavim ve kabilelere ayırdık, Allah katında en değerli olanınız O’na itaatsizlikten en fazla sakınanınızdır. Allah her şeyi hakkıyla bilmektedir, her şeyden haberdardır." (Hucurat 13) buyurmaktadır. Kur'an'ın diğer ayetlerini okuyup üzerinde düşündüğümüzde, peygamberlerin ve elçilerin dünya ve ahirette kavimlerinin yararına geldiğini görürüz. Mesela Kur'an'da 136 defa Hazreti Musa'dan (aleyhisselam) bahsedilmektedir. Bu ayetlerde onun kıldığı namaz ve oruçtan değil, onun kavminin hakları için verdiği mücadeleden bahsedilmektedir. Diğer bütün peygamberler de 'Ey kavmim…' diyorlar. Peygamberlerin dönemi, son Peygamber (Sallallahu Aleyhi Vesellem)'den sonra kapanınca, onların varisleri alimlerin dönemi başladı. Onların birinci görevi de kavimlerini doğru yola iletmek; ikincisi, halklarını haksızlığa ve saldırganlığa maruz kaldıklarında savunmaktır." ifadelerini kullandı.
İslam dünyasını bölen sınırlar
"İslam hilafeti Resulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem)'den sonra çeşitli dönemlerden geçti. Bunların ilki Raşid Halifeler Dönemi, daha sonra Emevi Halifeleri Dönemi, Abbasi Halifeleri Dönemi ve Osmanlı Halifeleri Dönemi..." diyen Cewi, sözlerini şöyle sürdürdü:
Ümmet o dönem her ne kadar kargaşalı ve ihtilaflı dönemlerden geçip bundan dolayı sıkıntı yaşıyorsa da Araplar, Farslar, Kürdler, Türkler ve diğer bütün halklar, İslam devletinin, hepsini kapsadığını hissediyorlardı. Kendilerini yabancı görmüyorlardı. Bu durum Osmanlı hilafetinin yıkıldığı 1922 yılına kadar sürdü. Ondan sonra her millet kendilerine düşen hilafet payını aldı. Ancak bazıları diğer kardeşlerinin payına düşene de el koydu. Daha sonra devletlerini bu temel üzerine kurdular. İslam dünyasını bölen ve onlar için sınırlar belirleyen sömürgeci Sykes-Picot anlaşmasıyla bu sınırlar sabitlendi. Ardından her biri kendi kavmiyle övünmeye başlayıp, aldıkları devletleri milletlerinin ismiyle isimlendirdiler. Biri aldığı devletin ismini Türkiye Cumhuriyeti, diğerleri Arap kralları ve Cumhuriyetleri, Fars ülkesi de İran diye isimlendirdi. Ancak bunlardan bazıları, Müslümanlar ve ülkeleri için çok bedeller ödedikleri halde, onlara herhangi bir devlet ya da krallık verilmeyip, marjinalleştirildiler. O milletin fertleri, etkili olabilmeleri için hayatlarını yalan üzerine kurmaları gerekti. Türkiye'de bulunanlar Türk olmadığı halde kendini Türk veya sosyalist, Arap Baas Partisi'nin bulunduğu yerlerde Arap, Farsların olduğu yerlerde Fars olarak kendilerini tanıtmak zorunda kaldılar. Yalan söyleyen ve kendisine yalan söylendiğini bile bile kabul edene şaşıyorum. Biri yalancı diğeri ise yalana göz yuman, bunların kurduğu nasıl vatan?
"Türkiye'de yaşayan Müslümanların Kürd kimliğini kaybetti"
Doksanlı yılların başında, Türkiye'de yaşayan Müslümanların Kürd kimliğini kaybettiğini hissettiğinde, Marksizm ile Türk milliyetçiliğinin dalgaları arasında gidip geldiklerini belirten Cewi, "Daha sonra bir umut ışığı belirdi. Necmeddin Erbakan'ın liderliğindeki Refah Partisi ortaya çıktı. Onlar oylarıyla diğer partileri silip süpürdüler. Mahkemenin kararıyla Refah Partisi kapatılıp, çalışmaları engellenince, Recep Tayip Erdoğan liderliğinde Adalet ve Kalkınma Partisi olarak siyasi hayatına başladı. Böylece illerdeki belediyelerin büyük çoğunluğunu ele geçirdiler. Ardından oylarıyla parlamentoya girip, bakanlıkları alarak iktidara geldiler." şeklinde konuştu.
Cewi, "Şu an Suriye'deki Kürdlerin hakları, Suriye'deki Beşar Esad liderliğindeki merkezi hükümetin zayıflığı nedeniyle Türkiye'deki Kürdlerin haklarıyla bağlantılı hale geldi. Kürdler, varlıkları açısından Türkiye içinde büyük bir ağırlığı temsil ediyor. Kürd ve Türk halklarının İslami kardeşlik yoluyla kaynaşması ve meşru hakların tanınması, düşmanlara karşı aşılmaz bir engel oluşturmaktadır." dedi. (İLKHA)