Merak edilen veya bilinmeyen görüşleriyle Bediüzzaman Said-i Nursi -5
Üstadın, insanlara ilim öğretme, yol gösterip öğüt ve nasihatta bulunma vazifesini yüklenmiş vaiz ve âlimlere de bir çift sözü olmuştur.
Muhammed Şakir / doğruhaber
ULEMA VE VAİZLER
Üstad’ın, insanlara ilim öğretme, yol gösterip öğüt ve nasihatta bulunma vazifesini yüklenmiş vaiz ve âlimlere de bir çift sözü olmuştur. Bu kesimin hastalıklarını teşhis etmiş ve görevlerini en iyi şekilde yerine getirebilmeleri için gerekli olan şifalı ilaçlar önermiştir. “Ben vaizleri dinledim. Nasihatleri bana tesir etmedi. Düşündüm. Kasavet-i kalbimden başka üç sebep buldum: Birincisi; zaman-ı hazırayı zaman-ı salifeye kıyas ederek yalnız tasvir-i müddeayı parlak ve mübalağalı gösteriyorlar. Te’sir ettirmek için isbat-ı müddea ve müteharri-i hakikati ikna lazım iken ihmal ediyorlar. İkincisi: Bir şeyi terğib veya terhib etmekle ondan daha mühim şeyi tenzil edeceklerinden, müvazene-i şeriatı muhafaza edemiyorlar. Üçüncüsü: Belağatın muktezası olan hale mutabık, yani ilcaat-ı zamana muvafık, yani teşhis-i illete münasib söz söylemezler. Güya insanları eski zaman köşelerine çekiyorlar, sonra konuşuyorlar...” bu, hastalıktır. Şu da ilaçtır:
Hâsılı kelam: Büyük vaizlerimiz hem âlim-i mudakkik olmalı, ta isbat ve ikna etsin. Hem hakim-i mudakkik olmalı, ta mukteza-yı hal ve ilcaat-ı zamana muvafık söz söylesin ve mizan-ı şeriatla tartsınlar ve böyle olmaları da şarttır.”
TASAVVUF- TARİKAT
Üstad, çağının en zahidlerindendi. Bu anlamda dönemi itibariyle benzerlerine az rastlanır bir insandı. Ne sufi ne de tarikat şeyhidir. Nur risaleleri tasavvuf kitabı olmadığı gibi talebeleri de sufi değildi. Üstad, “Zaman tarikat zamanı değil, imanı kurtarma zamanıdır” der ve şöyle devam eder: “Ben tahmin ediyorum ki: Eğer Şeyh Abdulkadir Geylani (R.A) ve Şah-ı Nakşibend (R.A) ve İmam-ı Rabbani (R.A) gibi zatlar bu zamanda olsaydılar bütün himmetlerini, hakaik-i imaniyenin ve akaid-i İslamiyenin takviyesine sarf edeceklerdi. Çünkü saadet-i ebediyenin medarı onlardır. Onlarda kusur edilse, şekavet-i ebediyeye sebebiyet verir. İmansız cennete gidemez, fakat tasavvufsuz cennete giden pek çoktur. Ekmeksiz insan yaşayamaz, fakat meyvesiz yaşayabilir. Tasavvuf meyvedir, hakaik-i İslamiye gıdadır.”
Üstad’a göre tarikat ve tasavvuf, marifet ve imani hakikatlerin inkişafı için Hz. Peygamber (AS)’ın miracının gölgesi altında, kalp ayağıyla ruhani bir seyr ü sülük neticesinde zevki, hali ve bir derece şühudi, iman ve Kur’an hakikatlerine mazhariyettir, insanın mükemmelliğini gösteren ulvi bir sırdır.
ÜSTAD VE SOSYAL DEĞİŞİM
İslam’ın hâkimiyeti için hizmet edip mücadele veren Müslümanlar arasında sosyal değişime dair izlenecek yol ve yöntem hep tartışıla gelen konulardan biri olmuştur. Bununla beraber her İslami lider ve ıslahatçı, içinde bulunduğu zaman ve yine içinde yaşadığı toplumun çeşitli özelliklerini ve ayrıca o ülkede hâkim güçlerin durumunu göz önünde bulundurarak kendi tercihlerini yapmışlardır. Konuyla ilgili araştırma yapanlardan biri olan Münir Şefik şu tespitlerde bulunmuştur:
1- İşgale karşı mücadele Metodu: Cezayir’de Emir Abdulkadir, Libya’da Ömer Muhtar A. Kerim Hattabi hareketleri gibi.
2- Siyasi faaliyet Metodu: Cemaleddin Afgani ve Muhammed Abduh’un izlediği yol.
3- Başkaldırı metodu: Muhammed bin Abdulvehhab’ın Emir Muhammed bin Suud’la anlaşarak isyan etmeleri.
4- Eğitim metodu: Fertler üzerinde yoğunlaşmak, onların kalbî, ruhu, aklî, fikrî donanımlarını sağlamak suretiyle ideal toplumu meydana getirmek. Bu, Merhum Hasan El- Benna’nın takip ettiği yoldur.
5- Yemen’de olduğu gibi idareyi devirmek...
6- Cezayir’de olduğu gibi emperyalist güçlere karşı değişik mücadele yollarını kullanmak…
7- Gizlice çalışma ve halkı yönetime karşı içten içe doldurmak…
Bunlara, şimdilerde daha başka yöntemleri de eklemek mümkündür.
Fertten yola çıkarak toplumu ıslah etme noktasında Üstad’ın takip ettiği yol, sayılanlar arasında Merhum El-Benna’nınkine daha yakın gibi geliyor. Muhsin Abdülhamid’in dediği gibi Üstad planlı ve tedrici, fıtri gelişme kanununa riayet eden bir içtimai değişikliği öngörür. Buna davet eder. Fertten topluma doğru bir yolculuk... Aksini mahsurlu görür, sosyal hayatı kökünden sarsmayı netice verir. Bundan ise büyük şer ve dehşetli bir tahrip doğar.
İçtimai şuurlunma ve karışıklıklardan uzak bir şekilde davetin yaygınlaşmasına inandığı için içte ve Müslümanların idarecilerine yönelik silahlı bir mücadelenin yapılmasını doğru bulamaz. Çünkü ona göre bu, bir bütün olarak İslam toplumunun zayıf düşmesi için fırsat kollayan harici düşmandan başkasının işine yaramaz.
Üstad Bediüzzamanın yarım asrı aşkın bir zaman öncenin dünyası şartlarında sosyal değişime dair yaptığı bu tespitleri, günümüz dünyası ve hususen İslam ülkelerinde hali hazır sürmekte olan gelişmelere mukayese edip değerlendirebiliriz. Üstad, son derece mühim bir uzak görüşlülükte bulunmuş ve gelip-giden ıslahatçılar arasındaki yerini daha bir kıymetlendirip sağlamlaştırmıştır.
SONUÇ:
54. yıl dönümü münasebetiyle Üstad’la ilgili başlattığımız “Merak Edilen veya Bilinmeyen Görüşleriyle Bediüzzaman” başlıklı yazı dizimizin sonuna geldik. Allah, Üstad’a ğani ğani rahmet etsin.
Vefatının üzerinden elli yılı aşkın bir zaman geçmiş olmasına rağmen yalnız Türkiye’de değil, dünyanın önemli merkezlerinde de Üstad konuşulmaya devam etmekte, hatta gittikçe artan bir yoğunlukta ve çeşitli açılardan hem o, hem eserleri, hem de hareketi tartışılmaktadır.
Bediüzzamanın eserleri ve hususen ömrünün sonuna kadar başında bulunduğu Risale-i Nur Hareketi, duyarlı İslâmî kesimler hususen de İslâmî hizmet yapılanmaları ve cemaatleri açısından farkedilmeyi bekliyor.
İslâm âlemindeki diğer İslâmî hareket ve cemaatlerde olduğu gibi Risale-i Nur Cemaatinden de alacağımız çok faydalı tecrübeler ve çıkaracağımız önemli dersler vardır. Üstad’ın ümmete bıraktığı bu tarihi mirası sınırlı ve pek çok bakımdan kayıtlı dar bir kesimin zayıf omuzlarında bırakamayız. İhvan, nasıl ki ümmetin parlayan bir aynası ve ışığı ise Üstad’ın hareket tecrübesi ve bıraktığı muhteşem külliyatında da parlayan muazzam aynalar ve ışıklar bulunmaktadır. En fazla bu coğrafyada yaşayan insanlar olarak bizim bu işe talip olmamız lazım.
Eksik veya fazla bu tecrübe kendi öz tecrübemizdir. Kürdüyle, Türküyle, Arabıyla... Bu toplumun bağrından çıkmış muazzam bir değerdir. Yakın ve uzak tarihimizi aynı anda içinde bulundurur. İnsanımızın ruh damarına girer ve imanın Kur’anca olanını, Resülce olanını, ashabça olanını asr-ı saadetten alıp asrımıza, evimize ve kalbimize yerleştirmeye çalışır. Üstad, tahkiki iman davasında Allah’ın izniyle muvaffak olmuştur. Üstad’ın Risale-i Nur ismini verdiği imanî metinler kısa bir zaman içinde etrafında koca bir İslâmî yapılanmayı bina etmiştir. O zor şartlarda bu iş nasıl başarılmıştır? Açıkçası bu hem merak edilmesi gereken bir konu hem de araştırmayı hakkeden ciddi bir meselemizdir. Faydalanmak ümidiyle...
Allah’a emanet olunuz.
YAZI BOYUNCA FAYDALANDIĞIMIZ ESERLER:
*Risale-i Nur Külliyatı
*Tefsir, Kelam ve Fıkıh Açısından Bediüzzaman Said Nursi ve Risale-i Nur / Prof. Dr. Muhsin Abdulhamid
*Bediüzzamana Göre Değişim ve Yeniden Yapılanma / Abdullah Mahmud Tantavi
*İlm-i Kelam ve Risale-i Nur / Abdulkadir Harmanlı (hususen Harmanlı’dan daha fazla istifade edilmiştir.)
*Kur’an İlimleri ve Tefsir Açısından Bediüzzaman Said Nursi’nin Eserleri / Yrd. Doç. Dr. Niyazi Beki
*Bediüzzamanın Görüşleri Işığında PARTİ VE SİYASET / İsmail Mutlu
*Bediüzzaman ve Tecrid / Gelenek Yayıncılık
+