`Davalardan Vazgeçilmesi Söz Konusu Değil`
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınçın siyonist rejimin Türkiyeden özür dilemesiyle israil aleyhindeki davaların düşeceğini söylemesi tepkiyle karşılandı. Mavi Marmara Aktivisti Av. Gülden Sönmez, "Özür ile beraber tazminat ödenmesi hususlarına karşı davalardan vazgeçilmesi gibi bir durum söz konusu değildir" dedi
Emrah Tel / İstanbul
Siyonist israil rejiminin Mavi Marmara saldırısından dolayı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı telefonla arayarak özür dilemesi ve tazminat ödemeyi kabul etmesinin arkasındaki sır perdesi yavaş yavaş aralanıyor. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın katıldığı bir televizyon programında söyledikleri hükümetin Türkiye ile israil arasındaki ilişkilerin yeniden yapılandırılmasını amaçladığını gösterdi. Arınç, israil’den tazminat alındıktan sonra davaların devam etmesinin mümkün olmadığını, davaların feragatle sonuçlanacağını savunarak, “Açıkça söylemek gerekirse eğer israil devletinin bir şekilde ödeyeceği tazminat Türkiye Hükümeti’ne veya bu amaçla kurulacak bir fona ödenip buradan bu kişilere verilecekse mevcut davaların, en azından hukuk davalarının feragatle veya ibrayla sonuçlanması lazım” dedi. Bu açıklamadan hemen sonra Mavi Marmara Gemisi’nde şehit olanların ailelerinin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun evinde bir araya gelmeleri de şehit ailelerini davalardan vazgeçmeleri için ikna çabası olarak yorumlandı. Öte yandan siyonist israil’in özür tartışmalarının gölgesinde Gazze’ye yeniden saldırması siyonist zihniyetin samimiyetsizliğini bir kez daha ortaya koydu. Yaşanan gelişmeleri Doğruhaber’e değerlendiren Mavi Marmara aktivisti ve İHH yönetim Kurulu Başkanı Avukat Gülden Sönmez, “Öncelikle şunu belirtmeliyim ki özür ile beraber tazminat ödenmesi hususlarına karşı davalardan vazgeçilmesi gibi bir durum söz konusu değildir” dedi.
DAVALARDAN VAZGEÇİLMEYECEK
israil’in özellikle askerlerinin yargılanmasından, onlar hakkında dava açılmasından büyük rahatsızlık duyduğunu ifade eden Sönmez, “Ne İHH ve diğer organizatörleri ne de şehit yakınları ve diğer katılımcılar suçluların cezalandırılması talebinden vazgeçmeyeceklerini kesin bir dille beyan ettiler. Güvenlik eksenli bir politikası olan israil yönetimi, davalar ile askerlerinin üzerindeki koruma kalkanının kalkmasından endişe ediyor. Zira davalar bu durumda Türkiye ile kalmayıp dünyanın dört bir yanına yayılacaktır. Hepsinden önemlisi de hiçbir hukuk kuralını tanımayan ve bugüne kadar kimsenin hesap soramadığı israil’e hesap sorma süreci çok yeni ve onlar için çok ciddi bir problem teşkil etmektedir” şeklinde konuştu.
ÖNCELİKLİ HEDEFİMİZ ABLUKANIN KALKMASI
siyonist israil’in hesap verirken verdiği zararları tazmin etmesinin de zorunlu olduğunu dile getiren Sönmez, “Ancak Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ve Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu ile ailelerin bir araya geldiği buluşma sırasında da aileler tarafından dillendirildiği gibi tazminat hususu abluka kalkmadan konuşulacak bir husus değildir” ifadelerini kullandı.
KUDÜS ÖZGÜR OLANA DEK…
Mavi Marmara’nın misyonu, organizatörleri, şehit yakınları, tüm destekçi ve katılımcıları ile israil’in uyguladığı abluka ve ambargonun kalkması yönündeki mücadelelerinin devam edeceğini vurgulayan Sönmez sözlerini şöyle sürdürdü: “Filistin halkı tıpkı bizler gibi dünyanın herhangi bir yerine, dünyanın başka bir yerinden de Gazze’ye yolculuğu özgürce yapabilmelidir. Filistinliler yardıma muhtaç olmadan en az diğer dünya halkları kadar özgürce ve onurlu bir yaşam hakkına sahiptir. Biz, bunun mücadelesini veriyoruz. Kudüs özgür oluncaya dek de bu mücadele sürecektir. Dolayısıyla Mavi Marmara’nın sivil alanda ve hukuk alanındaki mücadelesi de bu sonuca hizmet edecektir, yani adalete hizmet edecektir. Bu anlamda Türkiye Hükümeti’nin ortaya koyduğu tavır ve özür kazanımı siyasi ve diplomatik alanda önemli bir başarıdır. İsrail’in suçunu ikrar etmesi anlamını da taşır. Bu yönüyle sorumluların cezalandırılması süreci açısından da önemlidir. Ancak bir netice olmayıp süreçte önemli bir mesafe kat edilmiştir. Bu şekilde özür dilemek israil açısından da çok büyük ve acı bir bedeldir. Ancak sadece ambargo, yani kısıtlamanın yumuşaması değil ablukanın kalkması için de çabalar devam etmelidir.”