• DOLAR 34.362
  • EURO 36.977
  • ALTIN 2975.452
  • ...
Yaşanan felaketlerden ders alınmalı
Google News'te Doğruhaber'e abone olun.  Haberin Videosunu İzlemek İçin Tıklayınız

İnşaat Mühendisleri Odası Gaziantep Şubesi Korkut Küçükcan Konferans Salonunda düzenlenen toplantıda açıklamalarda bulunan Soysüren, cumhuriyet tarihinin en büyük depremlerinden biri olarak kayıtlara geçen 1999 Gölcük depreminin üzerinden 22 yıl geçtiğini hatırlattı.

Soysüren,7,4 büyüklüğündeki Gölcük depreminin tüm Marmara Bölgesini etkilemekle birlikte can kayıpları ve ekonomik sonuçları itibariyle tüm Türkiye’yi sarstığını ifade etti.

 

Gölcük depreminin Türkiye’nin depreme bakış açısının değişmesinde bir milat olarak kabul edildiğini belirten Soysüren, “1999’dan sonra depremin neden olduğu yaraları sarmaktan çok deprem öncesi alınması gereken tedbirlerin düşünülmesi gerektiği tüm çevrelerce benimsendi. Ortaya çıkan bu fikir birlikteliği sonucunda güvenli ve sağlıklı bir yaşam, yapılaşma ve çevre için nelerin yapılması, ne tür önlemlerin alınması gerektiği konularında fikirler öne sürüldü, bunların toplamı olarak kamu kurumlarınca strateji ve eylem planları oluşturuldu. Ancak bugün geriye dönüp bakıldığında aradan geçen 22 yılda olası deprem zararlarını azaltma çalışmalarının toplumların, kurumların kendiliğinden yaptığı çalışmalardan öteye gidemediği görülmektedir.” dedi.

“Yapılması gereken çalışmalar büyük oranda gerçekleştirilmedi”

AFAD’ın 2011 yılında yapmış olduğu geniş tabanlı bir çalışma ile hazırlanan Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı (UDSEP) kapsamında, büyük çoğunluğu 2017 tarihinde bitirilmek üzere 2023 yılında tamamlanması hedeflenen çalışmaların belirlendiğini hatırlatan Soysüren, “Son olarak 30 Ekim 2020 tarihinde İzmir kent merkezinden 70 kilometre uzaklıkta gerçekleşen depremin bu kentimizde yarattığı hasar ve can kaybı üzerine TBMM tarafından ‘Depreme Karşı Alınabilecek Önlemlerin ve Depremlerin Zararlarının En Aza İndirilmesi İçin Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla’ oluşturulan Meclis Araştırması Komisyonu raporunda, yapılması gereken çalışmaların büyük oranda gerçekleştirilmediğini görüyoruz.” ifadelerini kullandı.

“Yapı stokumuzun durumu kaderine terk edilmiştir”

Türkiye’nin yapı stokunun durumunun belirsizliğini koruduğunu belirten Soysüren, “UDSEP’e göre 2017 yılında tamamlanması öngörülen bina envanteri çalışması tamamlanamamış, dahası resmi kurumlar hariç başlanamamıştır. En son Deprem Araştırma Komisyonu raporunda kamu bina stokunun yüzde 40’ının deprem dayanıklılığının yetersiz olduğu ve güçlendirilmesi gerektiği söylenmektedir. Okulların, yurtların, kreşlerin, hastanelerin sayısı, ne kadarının tarandığı, ne kadarı hakkında yıkım, güçlendirme veya kullanım kararı verildiği, ne kadarının yıkıldığı veya ne kadarının güçlendirildiği konusu tahminlerin ötesinde değildir.” şeklinde konuştu.

“Yapı denetim yasasında köklü, kalıcı, önleyici değişikliklere ihtiyaç vardır”

Yapı denetimi konusunda AFAD Eylem Planı gerekçesinde Yapı Denetim Yasası’nın bir bileşeni ve içerisinde müteahhitlik sektörü ile ilgili düzenlemelerin olacağı yasanın çıkarılmasının depremle mücadelede önemli bir aşama olduğunu ifade eden Soysüren, “Böylelikle Kentsel Dönüşüm Yasası’nın deprem odaklı olarak düzenlenmesi de sağlanabilecektir. ‘Yapı denetim sisteminin etkin bir şekilde uygulanması sağlanacaktır’ denilmektedir. Bu iyi niyetli beyanların yapı yasası ile nasıl gerçekleştirileceği bilinmemekle birlikte, çıkarılan 6306 sayılı ‘Afet Riski Altında Bulunan Alanların Dönüştürülmesi Yasası’nın ifade edilen deprem odaklı dönüşümün tersine sonuçlar verdiği görülmüştür.” diye konuştu.

“Vatandaşın anayasal hakkı olan can ve mal güvenliği serbest piyasa koşullarına bırakılmamalıdır”

Eylem planının gerekçesinde yapı yasası ile yapı denetimin etkin bir şekilde kullanılmasının ifade edildiğini belirten Soysüren, “Vatandaşın anayasal hakkı olan can ve mal güvenliği serbest piyasa koşullarına bırakılmamalıdır. Kamu hizmeti veren/vermesi gereken kuruluşlar birbirleriyle rekabet eder durumda olmamalıdır. Ülkemizdeki denetimsizliğin temel nedeni rant ilişkilerinin tekniğin, fen ve sanat kurallarının önüne geçmiş olmasıdır. Yapı Denetim sisteminin sağlıklı çalışması için gereken yasal düzenlemeler yapılmalıdır.

“İmar Affı Yasası suiistimal edilmiştir”

Soysüren, “Hâlihazırda yapı stokumuzla ilgili belirsizlikler ve tehlikeler ortadayken bir de üzerine yeterli etüd edilmeden çıkarılan imar afları can ve mal kayıpları tehdidini büyütmektedir. İmar afları kaçak yapılaşmanın en önemli teşvik unsurlarından birisi olmuştur. İmar affı amacından saptırıldığından dolayı toplumun sağlıklı ve güvenli konutlarda yaşamasını belirsizliğe sokmaktadır. Özellikle mühendislik hizmeti almayan yapıların yasallaştırılmasıyla, doğa olayları karşısında hasara uğramaları halinde sorumluluk bu kararı alan yetkililerin üzerindedir. Bir binaya iskan ruhsatı verilmesi, devletin vatandaşa 'Bu binaya oturabilirsin' demesi anlamına gelmektedir.” dedi.

“Her şantiyeye bir şantiye şefi zorunlu olmalıdır”

Türkiye’nin yakın tarihinde yaşanan depremlerin ardından ortaya çıkan tabloların büyük oranda inşa sürecinde yaşanan olumsuzluklar ve hatalardan kaynaklı yapıların hasar gördüğüne dikkat çeken Soysüren, şunları söyledi:

“Buna rağmen yapı üretim sürecinde kilit rol oynayan şantiye şefliği en çok ihmal edilen, önemsizleştirilen ve yalnızca bir imzaya indirgenen görevlerin başında gelmektedir. Maalesef karar vericiler tarafından inşaat mühendisliğinin ara eleman statüsüne getirilmeye çalışılmasının somut ifadesi şantiye şefliği gibi önemli bir görevin konumlandırıldığı seviyede kendini göstermektedir.” 

“İnşaat mühendisliği eğitiminde acilen düzenleme yapılmalıdır”

İnşaat mühendisliğinin insan yaşamının her anına, her mekanına dokunan bir meslek olduğunu ifade eden Soysüren, “Bu yüzden insanın can ve mal güvenliği için en önemli konu nitelikli inşaat mühendisliği eğitimidir. Eylem planında konuya ilişkin olarak ‘üniversitelerde daha nitelikli, verimli ve uygulamaya yönelik mühendislik ve mimarlık eğitiminin verilmesi sağlanacaktır’ denilmektedir. 11 yıllık hedef programın 9 yılı geride kalırken bugün İnşaat mühendisliği eğitimi, 200 eğitim programı ve yıllık 7 binden fazla kontenjanıyla tarihsel rekorlar kırmaktadır. Mühendislik eğitiminin niteliğinin yükseltilmesi sorumluluğu verilmiş olan YÖK, önceki yıl 300 bininci kişinin tercihini bile karşılayacak oranda kontenjanlar belirlemektedir. Bugün İnşaat Mühendisliği eğitimi veren bölümlerin yüzde 62’si öğretim üyesi, laboratuvar, fiziksel mekan, bilgisayar, yazılım gibi konularda yeterli imkanlara sahip değildir. Profesör veya doçent düzeyinde öğretim üyesi bulunmayan bölümler mevcuttur. Bu tabloya eğitim kalitesinin düşüklüğü de eklendiğinde sınırsız yetkilerle donatılmış genç mühendisler mezun etmenin yaratacağı sorunlar daha da çoğalacaktır.” diye konuştu.

Soysüren, inşaat mühendisliğinin çok geniş bir mühendislik dalı olma niteliğinin yanı sıra uygulamasıyla da tecrübenin büyük öneme sahip olduğu bir meslek alanı olduğunu belirtti.

“Bu sorunların çözümü bellidir”

İnşaat Mühendisleri Odası olarak yıllardır benzer sorunlara dikkat çektiklerini anımsatan Soysüren, “Bu sorunların çözümü bellidir. Nitekim bu sorunlar ve çözümler kamu kurumlarının raporlarında ve eylem planlarında da yer bulmaktadır. Ancak gelinen noktada ne eylem planlarının ne de ilgili kuruluş ve meslek odalarınca dile getirilen önerilerin neredeyse hiçbiri hayata geçmemiştir. Ülkemizde depreme dair alınacak önlemler, yapı üretiminin nitelikli ve güvenli bir şekilde yürütülmesine dair eksik bilgi ve söylenmemiş söz kalmamıştır. Karar vericileri daha da geç olmadan ve zaman kaybetmeden topluma olan sorumluluklarını yerine getirmeye, nitelikli mühendislik hizmetlerinin verilmesi amacıyla İnşaat Mühendisleri Odası tarafından hayata geçirilmeye çalışılan meslek alanlarımıza dair düzenlemelere ket vurmaya değil, destek olmaya davet ettiğimizi kamuoyunun bilgisine sunarız.” ifadelerinde bulundu.

“Gaziantep için tehlike büyük”

Doğu Anadolu fay hattının Gaziantep’in kent merkezine ortalama 40 kilometre mesafede olduğuna dikkat çeken Soysüren, “Gölcük depreminin 10'dan fazla ili etkilediği düşünüldüğünde bu fay hattında meydana gelebilecek bir kırılmanın şehrimize etkisi çok büyük olacaktır. Özellikle Gaziantep'teki yapıların büyük bölümünün mühendislik hizmeti alınmadan yapılan çarpık yapılar olduğu, bu yapıların depreme bile gerek kalmadan yıkıldığı dikkate alınırsa tehlikenin boyutu daha da net bir şekilde ortaya çıkar. Geçtiğimiz günlerde Çağdaş Mahallesinde kendi ağırlığı altında yıkılan bina da buna bir örnektir. Ne yazıktır ki, şehrimizde mühendislik hizmeti almamış böyle tehlike arz eden yüzlerce belki binlerce bina vardır. Kentimizin büyük bir deprem riski altında olduğu düşünüldüğünde olası bir depremde yaşanılacak yıkım çok ciddi oranda olacağı kuvvetle muhtemeldir.” diye konuştu.

“Depremin ne zaman olacağı belli değil”

İnşaat Mühendisleri Odası Gaziantep Şubesi'nin öncülüğünde 2016 yılında ilgili kurumların ve belli üniversitelerden akademisyenlerin katılımı ile olası bir depremin etkilerini azaltmak için Deprem Master Planı Çalıştayı gerçekleştirildiğini hatırlatan Soysüren, “Yakın zamanda Valilik, Büyükşehir Belediyesi ve TMMOB ye bağlı ilgili meslek odalarının katılımı ile Deprem Master Planının hayata geçirilmesi için çalışmalar başladı. Vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğinin sağlanması için çalışmaların hızlandırılması ve en kısa zamanda tamamlanması büyük önem taşımaktadır. Çünkü depremin ne zaman olacağı günümüz teknolojisi ile önceden tahmin etme olasılığı bulunmamaktadır.” dedi. (İLKHA)







Haberin Videosunu İzlemek İçin Tıklayınız

Bu haberler de ilginizi çekebilir