• DOLAR 34.469
  • EURO 36.323
  • ALTIN 2936.539
  • ...
HÜDA PAR Genel Başkanı Sağlam: İslam ülkeleri Gazze'yi işgal rejiminin insafına terk etmemeli
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

HÜDA PAR Genel Başkanı İshak Sağlam yaptığı gündem değerlendirmesinde, 11 yıl önce uluslararası sularda işgal rejimi tarafından gerçekleştirilen Mavi Marmara saldırısı, işsizlik fonundaki kaynakların amacına uygun kullanılması, kapanan özel okulların oluşturduğu mağduriyetler, yeni anayasa çalışmaları, temsilde adaletin önünün açılması, Çin'in Uygurlara yönelik zulmü ve Gazze'nin yeniden imar edilmesi konularını ele aldı.

İşgal rejiminin Gazze'ye yönelik ambargosunu gıda malzemesi dolu gemilerle delmeye çalışan Mavi Marmara filosunun uluslararası sularda saldırıya uğramasının üzerinden tam 11 yıl geçtiğini hatırlatan Sağlam, "Bu vesile ile Mavi Marmara gemisinde şehadet şerbeti içen şehitlerimizi bir kez daha rahmetle anıyoruz. Uluslararası sularda bir katliam gerçekleştiren işgal rejiminin yaptığı haydutluk şimdilik yanına kar kalmıştır." dedi.

Mavi Marmara davası sürecinde Türkiye'nin tutumunu eleştiren Sağlam, "Türkiye hem iç hem de uluslararası hukuk anlamında gerekli adımları atarak siyonist katillerin yargılanmasına vesile olmuş ve takdir toplamıştı. Ancak sonrasında tersi bir tutum içerisine girerek kabul edilemez bir strateji değişikliğine gitti. Katledilen 10 vatandaşa rağmen, kamuoyuna 'Mavi Marmara Anlaşması' olarak yansıyan bir mutabakatla işgal çetesinin katliamı 'kan parasıyla' unutturulmaya çalışıldı. Aynı zamanda işgal çetesi aleyhine başlatılan hukuki süreç sona erdirilerek Mavi Marmara davası düşürülmüştü. Bu durum, şehit ve yaralı aileleri başta olmak üzere tüm dünya Müslümanlarını derinden yaralamaktadır." ifadelerini kullandı.

Türkiye'nin hiçbir siyasi ve iktisadi maslahatla izah edilemeyecek bu tavır değişikliğinden vazgeçmesi, işgal rejiminin haydutluklarını mahkûm etmesi gerektiğine vurgu yapan Sağlam, "Başta Mavi Marmara'da şehit edilen vatandaşlarının hakları olmak üzere her gün işgal çetesinin saldırılarına maruz kalan Filistinliler için uluslararası sahada da mücadele vermeli, işgal çetesinin işlediği insanlığa karşı suçların ve katliamların hesabını vermesi sağlanmalıdır. Katil siyonistlerin güçlenmesine ve meşruiyet kazanmasına imkân sağlayacak resmi ya da gayri resmi hiçbir süreçte yer almamalıdır." şeklinde konuştu.

"İşsizlik fonundaki kaynak, amacına uygun kullanılmalı"

Ekonomi alanında bazı değerlendirmelerde bulunan Sağlam, "Kurulduğu 2002 yılından bugüne kadar biriken kaynaklarla beraber, kaynakların amaç dışı kullanımı ile de gündeme gelen İşsizlik Sigortası Fonu'ndan en az yararlanan kesim işçilerdir. Fonda biriken paranın önemli bir miktarı bazı projeler için hükümet tarafından kaynak temininde kullanılırken birtakım teşvikler karşılığında işverenlere yapılan çeşitli ödeme miktarları ise işlerini kaybeden işçilere fondan yapılan ödeme miktarının çokça üzerine çıkıyor." diye belirtti.

Sağlam, "2020 yılı yıllık planlamaya göre fonda birikmesi öngörülen miktar 138 milyar lira iken aynı planlamada işini kaybedecek işçiler için öngörülen ödeme miktarının 8 milyar lira olarak belirlenmesi, fonun kuruluş amacı ile kaynaklarının kullanımı arasındaki derin çelişkiyi ortaya koyuyor." dedi.

Artan işsizlik oranları ve işlerini kaybettikleri halde kısa çalışma ödeneğinden yararlanamayanlar dikkate alındığında fonun amacı dışında kullanıldığına dikkati çeken Sağlam, "Ödemesi fondan karşılanan kısa çalışma ödeneğiyle ilgili süre, kapsam ve ödeme miktarı tartışmaları yaşanırken, işçi ve işverenden yapılan kesintilerle sağlanan fon kaynaklarından yararlanması gerekenlerin işten ayrılma nedenleri, çalışma süresi ve prim ödeme gün sayısından kaynaklanan kısıtlayıcı koşullar, insanları mağdur etmeye devam etmektedir." ifadelerini kullandı.

İşlerini kaybedenlerin yararlanması gereken fon kaynakların amaç dışı kullanımına son verilmesi çağrısında bulunan Sağlam, fondan yararlanma koşullarının düzeltilmesi, kaynakların bir bölümünün her yıl katlanarak artan işsizlik sorununa çözüm amacıyla kullanılması gerektiğine vurgu yaptı.

"Pandemi süresince yapılacak sınav başvurularında öğrencilerden sınav parası alınmamalı

Özellikle salgın sürecinde kapanan özel okulların oluşturduğu mağduriyetleri hatırlatan Sağlam, "Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk'un, verdiği bilgilere göre; '2020 ve 2021 yıllarında 938 özel okul kapanmış, 882 özel okul da devredilmiştir. Kapanan özel okullardaki öğrenci sayısı 37 bin 850, öğretmen sayısı ise 4 bin 940'tır. Devredilen özel okullarda ise 95 bin 580 öğrenci ile 11 bin 331 öğretmen bulunmaktadır.' Pandemi nedeniyle özel okulların finans çarkı döndürülemediği için çoğunluğu kapanmak veya devredilmek zorunda kalmıştır. Beş bine yakın öğretmen ile binlerce öğrenci mağdur olmuştur." şeklinde konuştu.

500 binden fazla öğretmen adayı atamayı beklerken, bunlara yenilerinin de eklendiğini belirten Sağlam, işsiz kalan öğretmenlerle okulsuz kalan öğrencilerin mağduriyetlerinin giderilmesi için gerekli tedbirlerin ivedilikle alınması gerektiğini söyledi.

Sağlam, "Öte taraftan; 2021 KPSS lisans sınav başvuru ücretlerinin yüksekliği dikkatlerden kaçmamaktadır. Ekonomik anlamda ciddi sıkıntıların yaşandığı bu pandemi sürecinde, zaten çoğunluğu işsiz olan öğrencilerin bu ücretleri karşılamada zorlanacakları aşikârdır. Hiç olmazsa pandemi süresince yapılacak sınav başvurularında öğrencilerden sınav parası alınmamalıdır." dedi.

"Sadece Cumhur İttifakı'nın hazırladığı bir anayasa önerisi üzerinden hareket edilmesi doğru değil"

Yeni anayasa çalışmalarına da değinen Sağlam, "Birkaç aydır gündemde olan yeni bir anayasa yapılması söylemi, toplumda yıllardır var olan sivil bir anayasa oluşturulması umudunu büyütmüştür. Sayın Cumhurbaşkanının bu günlerde yeni anayasa çalışmalarına tüm partilerden katkı almaya ve geniş katılımlı bir anayasayı milletimize sunmaya kararlı olduklarına ilişkin beyanatı son derece önemlidir." diye belirtti.

Uzlaşma zemini konusunda gerek siyasi partiler gerekse sivil toplum nezdinde yeterli çalışma yapılmadan sadece "Cumhur İttifakı'nın" hazırladığı bir anayasa önerisi üzerinden hareket edilmesinin doğru bir yöntem olmadığını belirten Sağlam, "Toplumun ihtiyaçlarını karşılayacak yeni ve sivil bir anayasanın oluşturulabilmesi için mümkün olabilecek en geniş katılımlı bir uzlaşı zemini aranmalıdır. Mecliste temsilcileri olan partilerin yanında adaletsiz seçim barajı nedeniyle meclise giremeyen partilerin de etkin katkı sunmalarının sağlanması gerekir. Bunun yanında toplumun diğer tüm kesimleri de bu Anayasanın hazırlık sürecine dâhil edilmeli ki, ortaya çıkacak metne ülkede yaşayan herkes sahip çıkabilsin." şeklinde konuştu.

"Temsilde adaletin önü açılmalıdır"

Siyasi Partiler yasası ile Seçim Kanununda yapılacak değişikliklerin de son günlerin gündem konularından bir tanesi olduğunu hatırlatan Sağlam, "Seçim barajının düşürülmesine dair bazı formüller değerlendirilmektedir. Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminden sonra adil bir yönetim anlayışının oturabilmesi için seçim barajının sıfırlanmasından başka bir yol yoktur. Temsilde adaletin sağlanabilmesi, seçimlerde fırsat eşitliğinin oluşturulabilmesi ve adil rekabet ortamı için; seçime girme yeterliliğine sahip partilere hazine yardımı yapılmasının önü açılmalıdır. Toplumun huzuru ve adaletin sağlanabilmesi için bu hususun; siyasi pazarlıklara ve seçmen iradesini baskı altına almasına müsaade edilmemelidir." ifadelerini kullandı.

in zulmünün önüne geçilmeli"

Dış gündemle ilgili değerlendirmelerde bulunan Sağlam; Çin'in Uygurlara yönelik zulmü, Avrupa vahşetinin BM raporunda tescillenmesi ve Gazze'nin yeniden imarı alanında gerekli yardım ve destek çalışmalarının başlatılması konularını ele aldı.

Uzun yıllardır dini ve etnik kimlikleri sebebiyle asimilasyon ve işkenceye maruz kalan Uygurların şimdi de Çin tarafından 'denek' olarak kullanıldığına dikkati çeken Sağlam, "Özellikle yapay zeka çalışmalarında denek olarak kullanılan Uygurların duygu değişimleri dahi kontrol edilmekte ve olağanüstü bir baskı altında hayatlarını sürdürmeye çalışmaktadırlar. Çin'in Uygurlara yönelik zulmü defalarca uluslararası insan hakları kuruluşlarınca belgelenmesine rağmen görmezden gelinmiş, zulmün durması için hukuki ve siyasi herhangi bir adım atılmamıştır." şeklinde konuştu.

Siyasi ve ekonomik menfaatler sebebiyle görmezden gelinen zulme karşı dünya kamuoyunun Filistin meselesinde olduğu gibi harekete geçmesi gerektiğini söyleyen Sağlam, "Çin'e karşı caydırıcı boykotun yanı sıra, soykırım suçu işleyen yöneticilerin adalet önünde hesap vermesi sağlanmalıdır. Çin zulmünün önüne geçilmediği takdirde insan hakları ihlalleri artarak devam edecek ve Çin'in amaçladığı etnik ve dini asimilasyon gerçekleşecektir." dedi.

"Avrupa'nın vahşeti BM raporunda tescillendi"

Birleşmiş Milletlerin, Akdeniz'de binlerce göçmenin hayatını kaybetmesinden AB'yi sorumlu tuttuğunu hatırlatan Sağlam, "Yalnızca bu yıl 500'den fazla göçmen Orta Akdeniz'i geçmeye çalışırken hayatını kaybetmiş, birçoğunun önlenebilir ölümler olduğu BM raporunda yer almıştır. Geri itme politikasının sonucunda kıyılara vuran bebek cesetleri vicdanları sızlatmaktadır. AB ülkelerinin geri itme politikası, acil yardım çağrılarının cevapsız bırakılması ve insani kurtarma çalışmalarının engellenmesi ölümlerin temel sebepleridir." ifadelerini kullandı.

AB'nin göçmenlere yönelik politikası katliamdan farksız olduğunun altını çizen Sağlam, "Göç yollarında hayatını kaybeden göçmenlerin dramı istatistiklerden ibaret kalmamalıdır. BM'nin zulmü ortaya koyan bu raporu önemlidir. Ancak ölümlerin engellenmesi için AB ülkeleri somut adım atmaya zorlanmalıdır. Güvenli göç yollarının oluşturulması, STK'ların insani yardım faaliyetlerine izin verilmesi, kurtarma çalışmalarında hız ve yeterliliğin arttırılması, insan kaçakçılarına yönelik caydırıcı tedbirler, kötü muameleye karşı somut adımlar ve geri itmenin önlenmesi göçmen ölümlerini büyük oranda azaltacaktır. BM, özellikle bu adımların atılması için harekete geçmeli ve Akdeniz'deki göçmen katliamı sona erdirilmelidir." diye berlitti.

Gazze'nin yeniden imarı ve muhafazası için bir seferberlik başlatılarak yaraların sarılması gerektiğine vurgu yapan Sağlam, işgal rejiminin Gazze'ye yönelik 11 günlük bombardımanının bilançosunun ortaya çıktığını, gelen görüntülerde büyük bir yıkımla birlikte hastaneye giden yolların dahi bombalandığını, tarım alanlarının yakıldığını belirtti.

Gelen görüntüler ve edinilen bilgiler çerçevesinde Gazze'de oluşan tahribatların bilançosunu paylaşan Sağlam, şunları söyledi:

"Gazze'den büyük bir enkaz görüntüsü yansıdı. BM Filistin İnsani İşler Koordinatörü'nün açıklama ve yardım çağrıları ile birlikte Gazze'deki yetkililerin açıklamalarına göre yıkım ürkütücü boyutlardadır. Bombardımanda 66'sı çocuk, 39'u kadın olmak üzere 254 Filistinli şehit olurken bin 948 kişi de yaralandı. Bin 800 konut tamamen yıkıldı. 16 bin 800 konut, 66 okul, 6 hastane, 11 sağlık ocağı hasar gördü. 74 hükümet binası, 300'den fazla ekonomik, endüstriyel ve ticari tesis bombalandı. Toplamda 350 milyon dolarlık maddi hasar olduğu tespit edildi. Yıkım, 800 bin kişinin musluk suyuna sürekli erişimini engelledi. Yakıt sıkıntısı ve elektrik şebekesinde meydana gelen hasar Gazze genelinde elektriğe erişimi günde ortalama 4 ila 6 saate kadar düşürdü."

Sağlam, "Yıllardır ambargo ve abluka altında olan Gazze'nin bu yıkımın altından tek başına kalkması mümkün değildir. Bu zarar işgal rejiminden tazmin edilmelidir. Uluslararası kurum ve kuruluşlar ile İslam ülkeleri Gazze'yi işgal rejiminin insafına terk etmemeli, bu yıkım ve acıyla baş başa bırakmamalıdır. Abluka ve ambargo acilen kaldırılmalı, Refah Sınır Kapı'sı açılarak gerekli her türlü yardım ulaştırılmalıdır. Gazze'nin yeniden imarı ve muhafazası için bir seferberlik başlatılarak yaraları sarılmalıdır." dedi. (İLKHA)



Bu haberler de ilginizi çekebilir