• DOLAR 35.484
  • EURO 36.669
  • ALTIN 3073.25
  • ...
İhya-Der Kararının Beyazıt`taki Protestosunun Videosu
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

VİDEO İÇİN TIKLAYIN

Öğle namazının ardından Beyazıt meydanında toplanan Peygamber sevdalıları üye dernekler ve duyarlı İslami sivil toplum kuruluşları, İhya-Der’e verilen haksız ve hukuksuz cezayı protesto ettiler “suçumuz ne, Güneş balçıkla sıvanmam, kutlu doğuma ben de katıldım, Bu Zulme son verin” Pankartlarının taşındığı eylemde “Üzülme Gevşeme Allah bizimle, Mazlumların öfkesi zalimleri boğacak, zulme karşı direneceğiz” Sloganları atıldı. Protesto gösterisinde Mustuzaf Der Genel Başkanı Hüseyin Yılmaz, Özgür Der Genel Başkanı Rıdvan Kaya ve Doğruhaber Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Göktaş birer konuşma yaparak yaşanan hukuksuzluğu kınadı.

Platform adına basın açıklamasını okuyan Murut Karınçu, komplo ile başlayan operasyon sürecinin Yargıtay’ın keyfi kararıyla sonuçlandığını söyledi. Yasal etkinliklerin mahkeme tarafından suç sayıldığını belirten, Karınçu, bu kapsamda İhya-Der Genel Başkanı M. Fatih Demirtaş’a örgüt yöneticiliğinden 15 yıl, aralarında 55 yaşında bir teyze ve koltuk deynekleriyle yürüyebilen bir bayanın da aralarından bulunduğu 18 kişiye 7.5’ar yıl ceza verildiğini hatırlattı.

AYNI MAHKEME İKİ FARKLI CEZA

27 Nisan 2009’da Malatya ve Elazığ ihya-Der şubelerine düzenlenen operasyonlarda iki ayrı dava açıldığı ve aynı suçlamalar olmasına rağmen iki ayrı kararın çıktığını belirten Karınçu, “Malatya ve Elazığ baskınları sonucunda açılan iki ayrı soruşturma dosyasından birisinin aynı mahkemece beraatle, diğerinin zalimane bir kararla rekor düzeyde cezalarla sonuçlandırılmış olması, tıpkı operasyondaki keyfilik gibi yargılamada da keyfilik yöntemine başvurulduğunu ortaya koymaktadır” dedi.

YASAL FAALİYETLER SUÇ SAYILDI

Dava dosyasındaki isnad edilen suçları hatırlatan Karınçu, ihya-Der üye ve yöneticileri hakkında ceza verilen suçlamaları şöyle anlattı: “Hem Malatya İhya-Der dosyasında hem de Elazığ dosyasında sanıklara isnad edilen suç unsurları başlıca şunlar olmuştur,

-Kutlu Doğum Haftası’nda  etkinlikler düzenlemek.

-Hz. Hüseyin ve Kerbela tiyatrosunu sahnelemek.
-Filistinliler için gıyabi cenaze namazı kılmak.
-Filistin`e destek eylemleri organize edip katılmak.
-Mekke`nin fethi programını organize edip katılmak.
-Başka yerlerde düzenlenen Kutlu Doğum etkinliklerine katılmak.
-Kurban Bayramında kurban eti dağıtmak.

-Yasal dergi ve gazete satışı yapmak.

-Dernek faaliyetleri için komisyonlar kurmak.
-Derneklerde haftalık seminerler düzenlemek.

-Muhtaçlar yararına kermesler düzenlemek...

Türkiye’de aşağı yukarı benzer derneklerin tümünün sıklıkla düzenlediği bu tür faaliyetler, Malatya ve Elazığ’da illegal örgütsel faaliyetler olarak değerlendirilip operasyonların bahanesi haline getirilmiş, Elazığ dosyasında da hukuk namına sergilenen bir garabete dönüştürülmüştür.”

POLİS KOMPLOYLA SUÇ OLUŞTURUYOR

İhya-Der’e düzenlenen operasyonda bir komplo sürecinin işlediği belirtilen Karınçu, yaşanan komplo şöyle anlatıldı: “Operasyonun başlangıcından yargılama sürecinin sonuna kadar basit ama kabul gören bir komplo süreci işletilmiştir. Aylarca yapılan fiziki ve teknik takibe rağmen İhya Der’in faaliyetleri ve üyeleri hakkında yasadışı bir faaliyet tespit edilmemiştir. Buna rağmen İhya Der’in çalışmalarından rahatsız olan derin ve karanlık yapılar komplo kurma yoluna başvurmuşlardır.  Operasyondan bir gün önce 2000 yılında Hizbullah’a yönelik Beykoz operasyonunda ele geçirilen bir takım yazılı belge ve CD’ler dernek binalarına yerleştirilmiştir.  Malatya İhya-Der’e bir şekilde yerleştirilen komplo malzemeleri dernek yöneticilerince fark edilmiş ve imha edilmiştir. Ancak Elazığ İhya-Der’e yerleştirilen malzemeler fark edilmemiş ve yerleştirenler tarafından kurulan tuzak, Yargıtay tarafından onanan keyfi cezalarla amacına ulaşmıştır”

10 yıl önce ele geçirilen Hizbullah arşivinin polis tarafından komplo amaçlı kullanıldığı ifade edilen Karınçu, “10 yıl önce emniyetin eline geçen Hizbullah arşivinin parçalarının derneklerde bulunmasının hiçbir mantıklı izahı olamaz. Dernek üyelerinin Emniyetin elinde bulunan bu gibi malzemelere ulaşması imkânsızdır. Emniyetin içinde bulunan çeteci bir grup dilediği kurum ve kişiyi yasadışı ilişki içinde göstermek için ellerindeki bu dokümanları kullanmaktadır. Hedef şahısların bir kısmının geçmişte Hizbullah’tan soruşturma geçirmesi bahane edilerek komplolarını pervasızca sergilemektedirler” şeklinde konuştu.

MAHKEME KOMPLONUN ORTAĞI

Polisin düzenlediği komploya yerel mahkemenin de ortak olduğunu dile getiren Karınçu, “Elbette oynanan oyun ve kurulan komplo, sadece Emniyetteki çeteci oluşumun icraatlarıyla sınırlı değildir. Yerel mahkeme yargılama sürecinde avukatların ısrarlı teknik inceleme taleplerini keyfi olarak reddetmiştir. Derneğe yerleştirilen CD ve doküman üzerinde teknik inceleme yaptırmayarak komplonun ortaya çıkarılmasını engellemiştir. Temyiz mercii olarak Yargıtay ise her zamanki gibi kendisinden bekleneni yapmış ve komplolarda sadece onay makamı olduğunu ortaya koymuştur. Olay kuzunun kurda teslim edilmesi olaydır. Kurt kuzuyu yemeyi kafasına koymuşsa bahane uydurması çoktur. Tüm derneklerin yaptığı izinli ve yasal faaliyetler bile, suç sayılır. Komployu ortaya çıkarabilecek makamda bulunanlar ise sadece seyreder. İhya der davasında olduğu gibi” dedi.

BİR YAŞLI BİR ÖZÜRLÜ BAYANA DA 7.5 YIL CEZA VERİLDİ

Yargı sürecinde hiçbir hukuk ve yargı sisteminde görülmemiş bir skandala imza atıldığını vurgulayan Karınçu, bu kapsamda biri yaşlı diğeri özürlü iki bayana da ceza verildiğini belirtti. Karınçu, şunları söyledi: “Ebette suç unsuru diye isnat edilen yasal faaliyetler ve komplo olduğu her halinden belli bazı malzemelerin dernek binasına yerleştirilmesi, sadece çalınan minareye kılıf bulma çabaları olmuştur. Komplonun merkezi Elazığ iken, Palu ilçesinde 55 yaşında yaşlı bir annemiz, yine koltuk değnekleriyle ancak yürüyebilen bir bacımız da sadece bayanların düzenlediği bir kermeste görevli olmalarına istinaden örgüt üyeliği ile cezalandırılmıştır. Amacı halka hizmet olan diğer 18 dernek üyesi gibi her birisine 7,5 yıl ceza verilmiş olması, vicdansızlara karşı her vicdan sahibini, meseleyi muhasebe etmeye mecbur kılmaktadır. Biri yaşlı öbürü yürümekte zorlanan iki kadını bu denli bir cezaya çarptırmak, en adi diktatörlüklerin bile kolayca başvuracağı bir yöntem değildir. Dünyadaki hiçbir beşeri hukuk sisteminin başvuracağı bir yargılama biçimi değildir. Olsa olsa dehşetli bir ihtara maruz kalan Ebu Cehillerin, Ebu Leheblerin hukuk normlarını andıran bir sürecin ürünü olabilir.”

CEZANIN AMACI, İSLAMİ ÇALIŞMALARA DUYULAN KİN’DİR

Verilen cezanın asıl amacının İslami çalışmaları ortadan kaldırmak olduğunu ifade eden Karınçu, operasyonun ve verilen cezanın amacını şöyle anlattı: “Bu karar, bir derneğin ve dernek bünyesinde İslami ve insani faaliyetler yürütenlerin şahsında İslam’a, İslami çalışmalara duyulan kin ve öfkenin dışavurumudur. Bu karar, sivil toplum çalışmalarını önemsediği söylenen devletin, kendisi gibi düşünmeyen, resmi ideolojiyle ters düşen kurumlara tahammülsüzlüğünün ilanıdır. Bu karar, benzer alanlarda faaliyetlerde bulunan sayısız dernek ve benzeri sivil toplum kuruluşlarının gerektiğinde nelerle karşılaşacaklarının zulüm odaklarınca ihtar edilmesidir. Bu karar, emniyeti sağlamakla görevli kurumlar ile “Neşter vurulduğu” söylenen yargı sisteminin “İyi halinin” bile gerektiğinde nasıl zıvanadan çıkabileceğinin ilanıdır. Bu karar, emniyet ve adalette hayli mesafe kat etmekle övünen siyasi erkin, hükümetin ikrar doğuran sükûtunun ilan edilmemiş halidir.

Bu karar, bir yandan açılım adı altında muhalif kesimlere ılımlı mesajlar verilmeye çalışılırken, İslami teamüllere asla müsamaha gösterilmeyeceğinin ilanıdır. Bu karar, bir taraftan silahlı muhalif unsurların dağdan ovaya indirilip, siyasi sürece katılmalarına yönelik çabaların geliştirildiği bir süreçte, ovada yaşamak ve faaliyet göstermek isteyenlere hayat hakkı tanımadığının kararıdır. Bu karar, son beş altı yıldır her türlü tahrik ve kışkırtma girişimlerine rağmen sağduyusunu kaybetmeyenlere eski-yeni müesses nizamın koalisyon ortaklarının bedel ödetmesinin son yargısal ifadesidir.”

HÜKÜMETİN SESSİZLİĞİ MANİDARDIR

Hükümetin operasyon sürecine ve verilen cezaya sessiz kalmasının manidar olduğunu söyleyen Karınçu, bu suskunluğun sorgulanması gerektiğini belirterek, “Elbette ki yargısal komplolar, hep eleştirile gelen yargı erki ile sınırlı değildir. Yargıdaki adaletsiz kararları, Ergenekon’u işaret ederek eleştiren hükümet, kendi denetimindeki Emniyet teşkilatının eleştirilen yargı erkiyle komplolarda ortaklaşmasını görmezden gelme lüksüne sahip değildir. Dolayısıyla bazı kesimlere verilen üç-beş aylık cezalar karşısında bile yargıya verip veriştiren hükümet yetkililerinin, yıkılan diktatörlerin adalet anlayışını andıran bu karara karşı sessiz kalması da ayrıca manidardır. Yeni bir Anayasa ile herkesin memnun edileceği söylemi havalarda uçuşurken, hükümet herkese yeni umutlar dağıtıyor iken, başı komplo, sonu infaz olan fiili sürece müdahale etmemesi, hatta suskunluğa boğulmuş olması bizce samimiyet sorgulamasını hak etmektedir” dedi. 

İSLAMİ FAALİYETLERDEN GERİ DURMAYACAĞIZ

Bütün komplo ve ceza verme süreçlerine rağmen, İslami faaliyetlerden geri durulmayacağını dile getiren Karınçu, yaptığı açıklamayı şöyle sonlandırdı: “Burada, müesses nizamı paylaştığı görülen eski ve yeni aktörlere şunu açıkça ilan ediyoruz: Bu tür alçakça komplolar, yönetsel başarısızlığınızın kılıfı olmaya yetmeyecektir. Dolayısıyla kabile hukukunda bile yeri olmayan bu zalimane kararı lanetlediğimizi, hiçbir baskı ve komplo girişiminin biz Müslümanları, hayırlı gördüğümüz hiçbir faaliyetten alıkoymaya yetmeyeceğini bilmenizi isteriz”

 İbrahim Toprak / Doğruhaber

 

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir