YENİ ANAYASA ‘BİZ’İM OLMALI
Bu ülke insanı geçmişten bu yana kendisine rota çizmeye çalışan batılı ülkelerin veya destekledikleri darbecilerin ve o darbecilerin hazırladığı darbe anayasasından çok çekti. Son dönemlerde yeni anayasa yapımı konusunda yapılan açıklamalar olumlu olsa da mevcut darbe anayasasından yamalanma isteği, yapılması beklenen insani ve sivil anayasanın oluşturulmasını engeller nitelikte. Gazetemize konuşan hukukçular, yapılacak yeni anayasanın tek tip ideolojiden uzak, bu ülke insanının değerleriyle barışık adil bir anayasa olması gerektiğini ifade etti.
DOĞRUHABER / Mehmet Erkan Yavuz
Siyasi, ekonomi, hukuk ve toplumsal alanlarda sorun üreten darbe anayasanın değiştirilmeyi bekliyor. Ötekileştirmeyen, dini değerlere ve toplumsal yapıya zarar vermeyen sosyal devlet anlayışını ve adaleti temel alan anayasal düzenlemenin oluşturulması için her kesin elini taşın altına koyması gerektiğini belirten İnsan Hakları Cemiyeti Başkanı Av. Mehmet Karadağ ve MAZLUMDER Genel Sekreteri Avukat Kaya Kartal, toplumun taleplerinin göz ardı edilmemesi gerektiğine dikkat çekti. Türkiye’de uzun bir zamandır Kemalist zihniyet tarafından dayatılan darbe anayasalarının hüküm sürdüğünü belirten kartal, özgün ve halkın taleplerini esas alan bir anayasa çalışmasının yapılması gerektiğini kaydetti.
DARBE ANAYASASI HÂLÂ YÜRÜRLÜKTE
Türkiye’nin darbe ürünü yamalı anayasalardan kurtulması gerektiğini belirten Kaya Kartal, “Bugün yeni anayasa tartışmalarının yeniden gündeme gelmesinin nedeni, yapılan değişikliklerin yeterli olmayışımdandır. Darbe anayasası dediğimiz bir yasa hâlâ yürürlüktedir. Her ne kadar dönemsel olarak çok sayıda değişiklik yapılsa da bu anayasa hâlâ darbe ve darbecilerin mantalitesini (düşüncesini) taşıyor. Onların arzuladığı devlet modelini hâlâ ayakta tutuyor. Bu da çoğunlukla toplumun aleyhine, bir takım kendilerini elit gören veya Kemalist diyebileceğimiz ve bugüne dair söyleyecekleri bir şeyleri kalmamış, çağdışı bir grubun arzularını esas alan bir metin olarak önümüzde duruyor. Her ne kadar değişiklik yapılırsa yapılsın temel soruna dair bir çözüm içermediğinden değiştirilemez maddelerin başlangıç kısmında olması bu anlamdaki düşünceyi ortaya koyuyor. Bu değiştirilemediği için ne yapılırsa yapılsın aslında ortada bir değişiklik olmuyor." diye konuştu.
“TOPLUMUN DEĞERLERİNE UYAN YENİ BİR ANAYASA YAPILMALI”
Türkiye toplumunun geniş bir mozaik içerdiğini ancak bu genişliğe rağmen toplumun ciddi bir ağırlığını oluşturan kesimin Müslümanlar olduğunu hatırlatan Kartal, yeni anayasada toplumun taleplerinin karşılanması noktasında dikkat edilmesi gerektiğine vurgu yaptı.
Darbe anayasalarının göz ardı edildiğine dikkat çeken Kartal, “Özellikle 1960 ve 1982 anayasasında kasten göz ardı edildiğini düşünüyoruz. Zaten temel dayanak laik bir devlet anlayışı üzerinden yürüyor. Böyle olunca da görmezden gelinen çok büyük bir kitle oluyor. Bu insanların çeşitli talepleri var. Eğitime dair talepleri var ama laik devlet ilkesi üzerinden bu talepler otomatikman göz ardır ediliyor. Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile birlikte bu taleplerin tamamına ket vurulmuş durumdadır. Neticede bir de bu insanların inançlarından kaynaklanan yargı tasavvurları ve talepleri var. Kendi hukuklarına göre yargılanmak istiyorlar. Ancak buna da müdahale eden bir sistem var. Artık dünyada dahi Müslümanlar kendi özel hukukları söz konusu olduğunda kendi hukuklarını batılı devletlerde icra edebilirken Türkiye'de çok katı bir şekilde Fransız tipi katı laik anlayışın dayanağıyla kesinlikle konuşulamaz, tartışılamaz hususlar gibi algılanıyor. Hâlbuki çok basit bir perspektif (bakış açısı) değişikliği ile ilgili bir şeydir. Miras Hukuku, Aile Hukuku, hatta alacak-verecek ilişkilerinde taraflar kendi hukuklarını seçmek istiyorlarsa seçebilirler. Buna dair aslında modern hukuk içerisinde gelişmiş yöntemler var. Tahkim dediğimiz yöntemi seçerek insanlar istediği hukuku uyuşmazlıklarında uygulayabilirler. Ancak bu da ayrı bir bilinç gerektiren bir konudur. Bunun dışında insanlar tabi olmak istedikleri hukuku seçmek istiyorlarsa devletin aslında burada söyleyeceği sözünün olmaması gerekiyor. Bu talepler artık göz ardı edilmemelidir. Bugün bütün toplum kayıtsız şartsız faize yönlendirilmiş durumdadır. Alternatif yöntemler geliştiriliyor ama genel sistem içerisinde gelişen yöntemler olduğu için çok ciddi bir ivme kazanamıyorlar. Bu da ticari anlamda tercih edilebilir olmaktan uzak oluyor. Onun için insanların sosyal hayata dair Müslümanca talepleri ya da İslam'a dair taleplerinin de dikkate alındığı ve en azından bu anlamda artık seçme hakkının olduğu bir anayasa gündeme gelmelidir.” ifadelerini kullandı.
TÜRKİYE’DE YAŞAYAN HER KESİM YENİ ANAYASADA KENDİNİ BULMALI”
Yeni yapılacak anayasanın özgürlükçü ve kapsayıcı olması gerektiğini belirten İnsan Hakları Cemiyeti Başkanı Av. Mehmet Karadağ, “Yeni yapılacak anayasa sorun üretmemelidir, çözüme dayalı olmalıdır. Özellikle bazı kesimler yeni yapılacak anayasada bazı şartlar sunmakta, kimse yeni yapılacak anayasa için şart koşmamalıdır. Herkes elinde bir şart ile masaya oturursa, buradan yeni bir anayasa çıkmaz. Bu ülkeyi seven, yarınlarını düşünenler amasız ve koşulsuz yeni anayasa için masaya oturmalı ve dayatmalardan uzak durmalıdır. Yeni yapılacak anayasa ayrılıkçı ve ırkçı olmamalıdır. Geçmişte darbe anayasalarında olanlardan ibret alınmalı ve bu yanlışlara bir daha dönülmemelidir. Türkiye’de yaşayan her kesimin yapılacak yeni anayasada kendisini bulması gerekir. Bundan dolayı halkın değerlerini dikkatte alarak hareket edilmelidir.” şeklinde konuştu.
“BÜTÜN DAYATMALARDAN UZAK DURULMALIDIR”
Türkiye Cumhuriyeti dönemindeki tüm anayasalarda olduğu gibi günümüz anayasasının da ortak özelliklerinden birinin ideolojik bir temele dayanan anayasalar olduklarını söyleyen Karadağ, “Bu anayasalarda ideolojik dayatmalar yer alıyor. Toplumu da bu ideolojilere göre bir kaba koyma çabasının olduğunu görüyoruz. Şu anda toplumun içinde bulunduğu bazı olumsuz durumların, insan hakları ile ilgili ihlallerin ve toplumdaki kutuplaşmış yapının temel sebebi de darbe ürünü olan anayasalardaki ideolojik temel ve yaklaşım ile vatandaşları bu ideolojik kalıplar içerisine sokma çabasıdır. Toplumun değişik kesimleri neredeyse fiiliyata dökülecek kadar bazı noktalarda ve alanlarda bir kamplaşmaya girmiş. Bu durum toplum için iyi bir gelecek vaat etmiyor ve toplum için olumsuz sonuçlara sebep oluyor. İnsanlara belli ideolojileri dayatıp bir kalıba sokmaya çalışıldığı zaman bu olumsuz durumlar söz konusu oluyor." dedi.
"YENİ BİR ANAYASADA IRKÇILIK KESİNLİKLE OLMAMALI"
Türkiye Cumhuriyeti dönemindeki tüm anayasalardaki temel çarpıklıklardan birinin de ırkçılık söylemi ve vurgusu olduğuna dikkati çeken Karadağ, bu durumun günümüzde kullanılan 1982 Anayasasında zirve yaptığını ifade etti.
Karadağ, "Şu anki anayasada, 'Türk' milletinin varlığı dışında bir milletin varlığı kabul edilmiyor, Türkçe dışında bir dilin varlığı da kabul edilmiyor. Hatta bu anayasada vatandaşlık tanımı bile çok sakıncalı ve çarpık bir tanımdır. Vatandaşların hepsi 'Türk' kabul ediliyor, bunun dışında bir millette kabul edilmiyor. Tabii ki bu günümüz dünyasında ve anlayışında kabul görecek bir zihniyet değil." diye belirtti.
Yapılacak olan yeni bir anayasada milliyetçilik vurgusunun yer almaması gerektiğini söyleyen Karadağ, "Şu anda yapılacak yeni bir anayasada veya bunun için yapılacak çalışmalarda öncelikle ırkçılık vurgusunun ve buna dayalı bakış açısının kesinlikle olmaması gerekiyor. Yani Türkiye'de sadece Türkler yaşamıyor, başka ırklardan ve milletlerden olan insanlar da var. Bu ırkçılık vurgusu giderilmezse, yapılacak anayasanın pek derde deva olacağını zannetmiyorum." ifadelerini kullandı.
"ÖZGÜRLÜKLER ANAYASAL GÜVENCE ALTINA ALINMALI"
24, 61 ve 82 anayasalarında yer alıp sakıncalı durum teşkil eden dayatmacı laiklik anlayışının sonucunda inanç özgürlüğü, insanların dini yaşantısı ile ilgili kısıtlamalar ve baskılar gibi çok acı örnekler ve sonuçlarını gördüklerini söyleyen Karadağ, yeni yapılacak anayasada bu durumun da göz önünde bulundurulması gerektiğinin altını çizerek şu ifadeleri kullandı:
Artık insanları; inançlarından, kılık kıyafetlerinden, dini tercihlerinden ve ibadetlerinden dolayı baskı altında tutan bir anlayıştan vazgeçilmesi gerekiyor ve bunun da anayasal güvence altına alınması gerekiyor. Çünkü anayasa diğer düzenleme ve kanunların temelini oluşturuyor.”