Mustazaf`lar Haftası
İçinde bulunduğumuz haftanın "Dünya Mustazaflar Haftası" olması münasebetiyle Halepçe katliamını hatırlıyoruz
Zalim, despot, kukla ve işbirlikçi Baas rejiminin, Saddam Başkanın 1988 yılının mart ayında, mazlum Müslüman Kürt halkına karşı kimyasal silahlarla saldırdığı kanlı tarih… Savunmasız halkın katlediliş yıldönümü... Kimyasal, kitle imha silahlarıyla, zulmün uluslararası boyutuyla gerçekleştirilen vahşet bize zalimleri ve onların kirli yüzünü bir kez daha hatırlıyor… Binlerce insan öldü Halepçe`de, çocuklar, kadınlar, yaşlılar… Kimi sokakta, kimi evinde, kimi arabasında, kimi bahçesinde, kimi anasının kucağında… Kimsayal ölüm her yerde buldu mazlum ve mustazafları… Kimdir Mustazaf? Mustazaf; güçsüz düşürülen, her yönden yalnızlaştırılan, zaafa uğratılan, tecrit edilen, saldırı ve katliamlara maruz kalan, gerçekte ise zayıf olmadığı halde maddi ve manevi yapı içerisinde güç ve dinamikleri dondurulan kimsedir... Mustazaf Allah`ın yeryüzünün varisleri yapacağı müjdesine nail olandır... Müstekbirlerin yönetimi altına düşüp, bundan kurtuluş için Allah`a yalvaran ve bu arayışından dolayı zorbaların zulmüne maruz kalan, zalimin zulmü karşısında metanetinden, direnişinden ödün vermeyendir...
16 Mart… Bir sembol, bir bayrak, bir feryat oldu yüreğimizde. Zalimlerin kara ve de iğrenç yüzünü kızartmayan, fakat mustazafların yüreğindeki acıyı daima diri tutan bir feryat. Bizler zulmün pişkin suratını hatırlamakla kalmıyor, uşak ruhlu vicdansız destekçilerini lanetliyoruz. Aslında zalimlerde vicdan olduğuna inanmanın kendisi bile başlı başına bir facia, bir vicdansızlıktır. Çünkü tarih gösteriyor ki zalimlerin mustazaflara karşı hiçbir vicdanı yoktur…
Bunun yanı sıra, Halepçe ve mart ayı bize daha çok şey hatırlatıyor… ‘`Tarih tekerrürden ibarettir`` Dün Halepçe`de, bugün dünyanın dört bir yerinde mazlum ve mustazaf kanı akıtılıyor… Gün geçmiyor ki inancından dolayı; aşağılanan, hakaretlere uğrayan, saldırılara maruz kalan, imha edilmek istenen mazlum ve mustazaf`ların yürek parçalayan feryatlarını, yöneticilerin ihanetlerini, yüz kızartıcı tutumlarını görmüş olmayalım… Dünyanın dört bir tarafında Allah`ın istediği şekilde yaşamaya çalışan Müslümanların uğradığı haksızlıklara, eşitsizliklere, hukuksuzluklara, adaletsizliklere tanık olduk ve halen oluyoruz. Asıl suçlular dışarıda keyif çatarken suç zanlısı olarak tuttukları binlerce masum insan zindanlara tıkılarak, akla hayale gelmeyen, tüyler ürpertici işkencelere tabi tutuldular…
‘`Tarihinden ibret almayan, ibretliktir`` sözünü hatırlatarak; Tarih Mustazaf İslam ümmetin nazenin fertlerinin karşılaştıkları acılarla doludur. Başta Filistin olmak üzere, Suriye, Afganistan, Çeçenistan, Bosna, Türkiye ve diğer İslam ülkeleri... Bütün bu yerlerde Müslümanlar, yönetimi elinde bulunduranlar tarafından haksızlıklara uğratılıp, mağdur edilmekte...
Ve yaşadığımız ülke… Bu coğrafyalarda da Allah`ın emri gereği, Allah`ın davası uğruna mücadele eden, bu uğurda zindan zindan sürgün edilen, yıllardır demir parmaklıklar ardında evlat hasretiyle içten içe yanan Yusuf`i ağabeylerin anneleri, bacı, eş, evlat ve kardeşlerinin hüzünlerine tanık oluyoruz… Bu adaletsizlikler onların şahadetleri için bir belge olacak ama bu belge unutulmasın ki zalimlerin de yaptıkları zulümlere şahitlik belgesi olacak!... Ali Şeriati`nin dediği gibi;
‘`Ey &`;özgür” esir kardeşim! Belayı nimet bilen adamlar; Hapsedilmeyi halvet, sürgünü hicret, Allah yolunda öldürülmeyi şehadet sayar... Ey &`;özgür” esir Kardeşim! İslam kazansın diye zarar ediyoruz. İslam sağlamlaşsın diye kurban oluyor, İslam yaşasın diye ölüyor, İslam ehli güvende olsun diye biz korku içinde bir hayat yaşıyoruz…``
Mustazaf kızlarımız… Kadınların en hayırlısı Hz. Zeyneb`i, Hz. Fatma`yı, Hz Hatice`yi, Hz. Meryem`i örnek aldığından ve taktığı başörtüsünden dolayı; provokatör, öcü, yobaz ve marjinal ilan edilen mazlum ve mustazaf bacılarımızın sürgüne gönderilişlerine şahid oluyoruz…
Mustazaf bir anne… Kızının eğitim hakkı engellendiği için "suç duyurusunda`` bulunan bir annenin; "Başörtülü okumasıyla ilgili bir ceza varsa onu verin ama kızımı başörtülü olarak sınıfa alın" diyerek çocuğunun eğitim hakkını arayan anne`ye 2 yıl 10 ay hapis cezası veriliyor. Ama beyefendiler bunu hakaret olarak algılıyor ve suç duyurusunda bulunuyor.
İşte işin garabeti de burada başlıyor. Bir annenin inancı uğrunda evladını koruması gibi büyük bir terör(!) suçu olsa olsa ancak bu Ülke`de olurdu!
Ve değerli Mustazaf ağabeylerimiz…
Sırf İslam`i hassasiyetlerinden dolayı gözaltına alınıp, gözaltındayken yapılan baskı ve işkencelerden dolayı hastalandıktan sonra cezaevlerinde ölüme sevk edilen, sonrasında hayatlarını kaybeden mustazaf şehidlerimizin varlığına şahid olduk ve halen oluyoruz… Ayrıca, sırf İslam davası tutuklusu olduğundan dolayı serbest bırakılmayan, vücudunun yüzde doksanı felçli olan ve halen cezaevinde tutulan mustazaf ağabeylerimizin durumlarını üzüntüyle karşılıyoruz…
Evet… Zalimler, mustazafları yalnız ve güçsüz zannetmekte ama zalimler mustazafların hamisinin Kahhar olan Allah (c.c) olduğunu unutmakta... ‘`Allah`ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma!``(İbrahim/42)
Mazlum ve mustazafların hamisi olan Allah; onları hiçbir zaman yalnız bırakmayacağını ve onları yeryüzünün varisleri ve imamları kılacağını müjdesini bildirmekte...
"Biz de istiyorduk ki o yerde ezilmekte olanlara (mustazaflarlara) lütfedelim, onları öncü imamlar yapalım, hem onları vârisler kılalım" (Kasas/5)
Bizler bu zulümleri Müslümanların gündemine koymayı üzerimize vazife bilmeliyiz... Mazlumların ve Mustazafların sesi, inancından dolayı ezilenlerin, ortadan kaldırılmak istenenlerin, örtünün ve iffetin sesi olmayı üzerimize vazife bilmeliyiz…
Ne yazık ki Müslümanlar mazlum coğrafyaları unuttu… Sadece mazlum coğrafyaları değil, Kur`an`ı unutturdular bize… Önce Kuran`ımızı kelime kelime, ayet ayet unutturdular. Ümmet olarak Kur`an`a yabancı kalınca, gün geldi yönümüzü din kardeşlerimize değil Batı`ya çevirir olduk... Kur`an`ı unuttuğumuz gün bölük pörçük fırkalara ayrılan, paramparça bir ümmet olduk… Önce kendimizi unuttuk, sonra mustazafları… ‘`Allah`ım! Katından bize bir yardımcı gönder`` diyen mustazaf`ın boşlukta kalan elinden tutamadık!
Peki ya gençlik ne durumda? Gençliğimiz… Okumayan, sorgulayamayan ve düşünemeyen bir gençlik… Yıkım, yozlaşma, kirlenme önce gençleri vurdu. Türkiye`de gençliğin fotoğrafı gözler önünde. Bunu detaylandırmak istemiyorum, ancak bu fotoğraf nasıl bir gençliğin bizi beklediğinin ipuçlarını veriyor. Çoğunun kafaları boş, kalpleri kararmış ve ruhları körelmiş. Ne din, ne iman, ne ilim ve ne de amacı kaldı gençlerimizin. Bu gün gençler saçlarını taramaktan, elbiseler seçmekten, ahlaksız artistlere özenmekten dünya Müslümanlarının içinde bulundukları hallere kör, sağır ve de dilsiz bir duruma getirildiler… Artık ne samimiyet, ne de yiğitlik kaldı gençliğimizde… Hasan el Benna`ın dediği gibi;
‘`Bu dört haslet ``İnanç, samimiyet, gayret ve amel`` gençleri diğer insanlardan ayıran özelliklerindendir.``
Duyarlı müminlerden olma dua, dilek ve temennisiyle…
Selam ve dua ile...
Meryem Koca / doğruhaber