"Türkiye'nin Doğu Akdeniz Politikası: Stratejik Değerlendirme" isimli söyleşi düzenlendi
Bursa Uludağ Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ferhat Pirinççi’nin konuk olduğu "Türkiye'nin Doğu Akdeniz Politikası: Stratejik Değerlendirme" isimli söyleşi Batman Üniversitesi tarafından yayınlandı.
Üniversitenin sosyal medya hesaplarından yayınlanan söyleşide Batman Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. İdris Demir’in selamlama konuşmasının ardından etkinlikte söz alan Prof. Dr. Ferhat Pirinççi, bu etkinlikte konuşmacı olarak yer almasının iki noktada kendisi için çok anlamlı olduğunu söyledi.
Pirinççi, Türkiye olarak dış ve güvenlik politikalarında hızlı bir dönüşüm yaşamakta olduklarını belirterek, “2020 yılı baş döndürücü gelişlere sahne oldu. 2019 yılı sonunda Libya ile yapmış olduğumuz deniz yetki alanı muhtırası ve beraberinde ikili askeri işbirliğine yönelik muhtıra oyun değiştirici bir olay oldu.” dedi.
Türkiye’nin Doğu Akdeniz'deki mücadelesini üç boyutta ele aldığını ifade eden Prof. Dr. Pirinççi, “Birinci boyutta; deniz sınırları. Deniz yetki alanları da olarak ifade edilen kıta sahanlığı münhasır ekonomik bölge gibi alanları. İkinci boyutta; enerji rekabetini, üçüncü boyutta da bunların hepsinden daha geniş kapsamlı, bölgesel ve küresel güç mücadelesi.” dedi.
Bölgesel ve küresel güç mücadelesinin ne deniz sınırları ne de enerji rekabeti ile sınırlı olduğunu ifade eden Prof. Dr. Pirinççi, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Bundan çok daha geniş, tamamını neredeyse kapsayan bir alanda kendisini göstermektedir. Deniz sınırları dediğimizde indirgemeci yaklaşım konuya yaklaşılmaktadır. Sanki Doğu Akdeniz’i Türkiye ile Yunanistan arasında sıkıştırma anlayışı söz konusu. Oysa haritayı göz önüne getirdiğinizde Yunanistan’ın doğu Akdeniz’e kıyısı 167 kilometre civarında 170 kilometre bile değil. Yunanistan’ın Doğu Akdeniz ile kıyıdaşlığı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden daha az Türkiye ile karşılaştırdığımızda Türkiye’nin 1800 kilometre uzunluğundaki kıyı şeridi vardır. Ama baktığınızda Yunanistan ile Türkiye çekişiyormuş gibi bir algı oluşturmaya çalışılıyor. Diğer taraftan Güney Kıbrıs için de aynısı geçerli, Güney Kıbrıs kıyı şeridi uzunluğu 384 km yani Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden daha az. Son dönemde Sevilla haritası üzerinden ifade edilen Türkiye’yi Doğu Akdeniz’e hapsetme girişimleri, Doğu Akdeniz’in en uzun kıyı şeridine sahip ülkenin kabul edebileceği bir şey değil. Hakkaniyete uygun değil. Konuyla hiçbir ilişkisi olmayan birisine kıyı uzunluklarını versek ve haritayı versek bunun adaletsiz bir dağılım olduğunu sonucunu otomatik çıkaracaktır.”
Deniz sınırları rekabeti konusunda ikili bir ayrımın yapılması gerektiğini belirten Pirinççi, şöyle devam etti:
“Asli aktörler ve tali aktörler. Asli aktörlerde Türkiye en etkili aktörlerden biri. İkinci en önemli asli aktör 1000 kilometre civarında kıyısı bulunan Mısır. Kıyı şeridinden bağımsız olarak Yunanistan da asli aktörler arasında yer alıyor. Çünkü Avrupa Birliği’ni kullanarak Türkiye’nin etkisini sınırlandırma girişimleri Yunanistan’ı da aktörlerden biri yapıyor ve tabi ki Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Güney Kıbrıs Rum yönetimi. Tabi ki Avrupa Birliği bu anlamda önemli. Hafıza-i beşer nisyanla malumdur, unutur. 2020 yılında konuştuğumuz şeylerden bir tanesi de şuydu: Acaba Avrupa Birliği bize yaptırım kararı uygulayacak mı? Uygulamayacak mı? Neden uygulayacak, Türkiye, Yunanistan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi arasındaki deniz yetki sınırları uzlaşmazlığından kaynaklı. Bu anlamda Fransa da her ne kadar kıyısı olmasa da bu rekabetin içinde ve hatta Amerika da bu işin asli aktörlerinden.”
Konuşmasının devamında Pirinççi, “Bir de tali aktörlerimiz var demiştik. Örneğin Filistin Devleti küçük bir kıyıya sahip olsa da maalesef özellikle İsrailin uygulamış olduğu abluka nedeniyle çok fazla etkili olamıyor deniz sınırları konusunda. Lübnan’da sınırı olmasına karşın yapısal sorunları var o yapısal sorunların üzerine bir de geçen seneki büyük patlama, kırılgan bir ekonomi ve siyaset yüzünden pek etkili olamıyor. Libya içinde benzer durumlar geçerli. Her ne kadar bizim desteğimizle ulusal mutabakat hükümeti ayağa kalksa ve şu anda geçiş sürecini nispeten daha istikrarlı bir şekilde gerçekleştirse de tam istikrarına kavuşmadan Libya tali unsur olarak sayılmakta. Aynı şekilde Suriye’de içerisindeki karışıklık ve kaos sebebiyle asli unsur değil tali unsur olarak görmemiz gerekmektedir.” dedi.(İLKHA)