MAZLUMDER'den Suriye'deki kamplarda ve cezaevlerinde bulunan esirler için yetkililere çağrı
Suriye'de DAİŞ'e katılan kişilerin esir tutulduğu cezaevleri ve kamplardan kurtulmaları için MAZLUMDER aracılığı ile yetkililere seslenen aileler, evlatlarına kavuşmak için yardımcı olunmasını istedi.
Hol ve Roj kamplarında tutulan esirlerin aileleri, yakınlarından haber almak ve ülkelerine geri dönmelerini sağlamak için yetkililere çağrıda bulundu.
"Diyarbakır ve Cumartesi annelerinin duygularıyla Suriye'ye giden çocukların annelerinin duyguları aynı"
Hol ve Roj kamplarında kızlarının, oğullarının ve torunlarının tutulduğunu aktaran ailelerin seslerini duyurmak için basın açıklaması düzenleyen MAZLUMDER İstanbul Şube Başkanı Ali Öner, ülkelerin egemenliğinin vatandaşlarına sahip çıkabildiği kadar olduğunu söyledi.
Öner, "Bir ülkenin egemenlik hakkı demek, dünyanın neresinde olursa olsun kendi vatandaşına sahip çıkmak demek. 2011 yılında Suriye, başlayan bir iç çatışma ve son olarak uluslararası unsurların da girdiği bir yer haline geldi. DAİŞ denilen bir oluşum çıktı. Bu oluşum, kendince bir egemenlik alanı oluşturdu. Dünyanın büyük bir kesiminde olduğu gibi ülkemizde de insanlar daha iyi bir yaşam ve inandığı değerler için buraya gittiler. Bir kısmı çocuk denecek yaştaydı. Belki bir kısmı savaşçı unsuru oldu ama büyük bir kısmı savaşçı değildi. İnandıkları değerleri daha iyi yaşama adına gittiler. Fakat sonraki süreçte koalisyon güçleri Suriye Demokratik Güçleri denilen YPG'nin de içinde olduğu oluşum, Körfez Savaşı'ndan sonra oluşan kamplara bu insanları aldılar.
Birleşmiş Milletler Mülteci Komiserliğinin yaptığı açıklamalara baktığımızda, bu kamplardaki yaşam standartları insani değil. Kızıl Haç'ın ve Birleşmiş Milletler Mülteci Komiserliğinin verdiği yardımlar, oradaki yönetim tarafından kamplardaki insanlara para ile satılmakta.
14 ila 15 yaşlarındaki çocukların zorla alındığı, istismar, tecavüz, alıkoyma ve çocuk kaçakçılığı gibi basına yansıyan birçok haber var. Doğal olarak buradaki anne babalar ve kardeşlerimiz kendi evlatlarına ve kardeşlerine sahip çıkmak istiyorlar. Diyarbakır'da toplanan annelerin duyguları ne ise Cumartesi Annelerinin duyguları ne ise Suriye'ye giden çocukların anne ve babaların duyguları da aynıdır. Çocuklarının yaşadıklarından ve işkence görmediklerinden emin olmak istiyorlar." dedi.
"Kadın, kız ve hatta erkek çocukları cinsel şiddete ve insan ticaretine maruz bırakılıyor"
Suriye'de bulunan Türkiye vatandaşı kadın ve çocukların sesi olma ve gözü yaşlı anne ve babaların derdine ortak olma adına basın metnini okuduğunu belirten MAZLUMDER İstanbul Şube Başkan Yardımcısı Resul Uzan, "Hol ve Roj kamplarında kalan Türkiye vatandaşı kadın ve çocukların Türkiye'ye geri dönmelerinin önündeki engeller kaldırılmalıdır." dedi.
Uzan, "Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği tarafından 1991'de kurulan Hol kampı, halihazırda Roj kampı ile birlikte Ortadoğu'nun en büyük mülteci kamplarından biridir. Bilineceği üzere Suriye iç savaşı sonrası DAİŞ (Irak Şam İslam Devleti) tarafından kurulan "Hilafet Devleti'ni" kendi inançlarına uygun bulan ve farklı ülkelerden olup burada yaşamak isteyen pek çok kişi illegal yollarla bu bölgeye gitmiş ve onlara destek vermişti. Bunların yanlarında eşleri ve çocukları da bulunmaktaydı. DAİŞ'in bölgeden tasfiyesi sonrası sahipsiz kalan kadın ve çocuklar, bu kamplarda tutulmaya başlanmış ve önceleri 20 bin civarında olan mülteci nüfusu 3-4 kat artarak 70 bin kişiye ulaşmıştı. Bu kampların kontrolü 2015'in sonlarında YPG'nin ana omurgasını oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri'nin (SDG) denetimine girmiştir.
Uluslararası raporlara, medyaya yansıyan haberlere ve kamplarda yakınları olan ailelerin verdiği bilgilere göre, bu kamplarda kadın ve çocuklar için en temel insan hakları bile hiçe sayılmakta. Tüm dünyanın gözü önünde bir zulüm yaşanmaktadır. Geçtiğimiz haziran ayında, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiseri, YPG'nin kontrolü altında bulunan bu kamplardaki insani durumun endişe verici olduğunu, kadın, kız ve hatta erkek çocukların cinsel şiddete ve insan ticaretine maruz bırakıldığını veya zorla evlendirildiğini, cinsel köle yapıldığını ve sömürüldüğünü birinci ağızdan açıklamıştır. Son dönemde kamplarda yaşayan yaklaşık 50 kişinin de öldürüldüğü bilgisi kamuoyuna yansımıştır." ifadelerine yer verdi.
"Hol kampında 70'e ve Roj kampında 50'ye yakın Türkiye vatandaşı kadın ve çocuk bulunmaktadır"
YPG'nin kontrolü altındaki kamplarda 70 bine yakın insanın yaşam mücadelesi verdiğini ifade eden Uzan, Kamplarda yakınları bulunan ailelerin verdiği bilgilerde de kadın ve çocukların kamplarda ciddi bir hijyen ve beslenme sıkıntısı yaşadığı, bu durumun salgın hastalıklara yol açtığı, kamptaki kadın ve çocukların sık sık sözlü ve fiziksel şiddete maruz kaldığı, 14-15 yaşına giren erkek çocukların kamp sorumlusu YPG militanları tarafından ailelerinden alınıp, bir daha kendilerinden haber alınamayacak şekilde kaybedildiği ifade edilmiştir. Bu bilgiler ışığında görülmektedir ki, YPG kontrolü altında olan Hol kampında 70 bine yakın kişi yaşam mücadelesi vermektedir. Bu kişiler arasında: Hol kampında 70'e ve Roj kampında 50'ye yakın Türkiye vatandaşı kadın ve çocuk da bulunmaktadır. Türkiye vatandaşları dâhil, bu kamplarda tutulan kadın ve çocukların hukuki statüsünde var olan belirsizlik sorunu bir kat daha artırmakta, bunların savaş esiri" mi yoksa "mülteci" mi oldukları sorusu bir yanıt bulamamaktadır.
Bu kadın ve çocuklar, silahlı çatışmalarda yer almadıkları halde savaşın, kaosun ve karmaşanın getirdiği mağduriyetleri yaşamaktadırlar. Savaşların en çok etkileneni olan, savunmasız ve öncelikli korunması gereken çocukların böylesi bir ortamda büyümelerinin, bu çocuklarda onulmaz travmalar oluşturacağı açıktır. Bu kişiler ne sıfatla adlandırılırsa adlandırılsın, egemenlik hakkinin gereği olarak hiçbir devlet vatandaşlarını korumasız bırakamaz. Eğer bu kadın ve çocuklar "suçlu ise yargılamalarının da yine egemenlik hakkı gereği Türkiye'de yapılması gerekmektedir. Bunun için de Türkiye'nin suçluların iadesi prosedürlerini işletmesi hukuki bir zorunluluktur. Eğer bu kimseler "suçlu" kabul edilmedikleri halde "tutsak" oldukları düşünülüyorsa yine bu tutsak vatandaşlarını kurtarmak devletin öncelikli görevidir." ifadelerini kullandı.
"Yetkililerin her türlü girişimi yapmaları insani ve hukuki bir zorunluluktur"
Yaşanan dıramın son bulması ve esirlerin ülkelerine geri dönebilmesi için devletin her türlü diplomatik girişimlerde bulunması gerektiğini savunan Uzan, "MAZLUMDER'e başvuran ve kamplarda yakınları olan ailelerin, yukarıda ifade edilen bilgiler ışığında Türkiye'den talebi, dönmek isteyen Türkiye vatandaşı kadın ve çocuklar için bir an önce gerekli dönüş olanaklarının sağlanmasıdır. MAZLUMDER olarak, derneğimize başvuran ailelerin en temel insani taleplerinin görmezden gelinmemesini talep ediyor, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne; vatandaşlarının selameti için ülkelerine dönüşlerini sağlamasını, ulusal ve uluslararası gerekli hukuki-diplomatik tüm kanalların kullanmasıdır. Başta BM olmak üzere tüm uluslararası kurum ve kuruluşlara ise insanlığın kanayan yarası olan bu konuda her türlü girişimi yapmalarının insani ve hukuki bir zorunluluk olduğunu hatırlatıyoruz." dedi.
Kardeşlerini, kızlarını, oğullarını ve torunlarını esir olmaktan kurtarmak için her türlü platformda seslerini duyurmaya çalışan anne babalar basın açıklaması sonrası duygularını paylaştı.
"Çocuklarımıza yönelik devlet neden adım atmıyor"
Kamplarda tutulan aile fertlerinin hasta olduğunu dile getiren Huriye Gezer, "Kamplarda gelinim ve iki torunum var. Gelinim guatr torunum ise epilepsi hastası. Çocuklarımın bir an evvel evlerine geri gelmelerini istiyorum. Kadın hakları ve çocuk hakları diyorlar peki nerede bu haklar. Çocuklarımıza yönelik devlet neden adım atmıyor. Farklı yerlerde bu tür olaylar olsa seferber oluyorlar ama neden bizim çocuklarımız için seferber olmuyorlar." diye konuştu.
"Eğer bir suç işlemişse de burada kendi ülkesinde hesap versin"
Kardeşinin YPG tarafından 4 yıldır esir tutulduğunu aktaran Abdürrahim Çetinkaya, "Kardeşim 5 yıl önce Suriye'ye gitti ve 4 yıldır YPG'nin elinde esir. Haber alamıyoruz. En son Kızıl Haç'tan bir mektup geldi. Ve mektupta 4 yıldır ceza evinde olduğu yazıyordu. Bizler buraya getirilmesini istiyoruz. Eğer bir suçu varsa burada yargılansın. Eğer bir suç işlemişse de burada kendi ülkesinde hesap versin." dedi.
"Çocuğumu dünyaya getirirken eziyet ve işkence görsün diye getirmedim"
Evladının esir düştüğü Suriye'den kurtarılması için yetkililere seslenen anne Şekernaz Karakuş, "Oğlum beni arayarak bugün süngerle karnımı doyurdum dediği zaman boğazımdan tek lokma dahi geçmiyor." dedi.
Karakuş, "Sadece kendim için değil tüm aileler adınan buraya geliyorum. Benim sadece bir tek evladım var orada esir. Ama buraya gelen insanların kızları, oğulları ve torunları esir. Burada bulunan diğer insanlar için de mücadele vermek istiyorum. Benim evladım 6 senedir yok. Eğer benim evladımın bir suçu varsa gelsin kendi devletinde suçunun cezasını çeksin. Ama ben çocuğumdan haber alamıyorum. Çocuğumu dünyaya getirirken eziyet ve işkence görsün diye getirmedim. Hiçbir anne bu amaçla çocuğunu dünyaya getirmedi. Herkes evladının kendi yanında olmasını ister. Aç olsun ama beni yanımda olsun. Oğlum beni arayarak bugün süngerle karnımı doyurdum dediği zaman boğazımdan tek lokma dahi geçmiyor.
Benim tek bir evladım için canım bu kadar acıyor. Orada oğlu, kızı ve torunları olan insanlar var. Çocukları coplarla dövüyorlar. Çocukların suçu günahı ne? O çocuklar ıstırap çeksin diye dünyaya gelmedi. Onlar da insan evladı. Bizler hakkımızı aramaya geldik. Benim evladım suç işlemişse devlet onu bulup getirsin hesabını sorsun, sormasın demiyoruz. Çocuğumun nerede olduğunu bileyim. Oğlum Suriye'de ama hangi cezaevinde olduğunu bilmiyorum. Esir düşmüşler. Esirlerin resimlerini görseniz içiniz parçalanır. Ben videoları görmektense ölümü tercih ediyorum. Çocuğuma ve bize sahip çıksınlar. 6 yıldır evladımı göremedim Allah'tan korksunlar." diye konuştu.
"İşkenceleri ve yaşananları kendi evladımdan dinledim, insanın kanı donuyor"
Oğlunun kandırılarak Suriye'ye kaçırıldığını aktaran Yakup Yıldız, "Benim çocuğum lise öğrencisiyken değişik gruplar tarafından kandırılarak oraya götürülmüştü. Yaklaşık 5 yıl boyunca sınır bölgesinde gitmediğimiz yer, çalmadığımız kapı kalmadı. Devlet yetkililerine ve yetkili mercilere ulaştık. Sabırla bekledik. Yaşanan zulümleri birebir görmesek de birinci ağızdan dinledik. Sonuç olarak devlet ile devlet pazarlık yapabilir bizler yapamıyoruz. Devletimizin konunun takipçisi olmasını ve el uzatmasını istiyoruz. Orada yaşananlar insanlık dışı uygulamalardır. Kendi evladımdan dinledim insanın kanı donuyor." dedi. (İLKHA)