Sistematik soykırımın başlangıcı: Barın Katliamı
Çin'in Doğu Türkistan’ın Barın kasabasında gerçekleştirdiği katliamın üzerinden 31 yıl geçti.
Eyüp Sultan Meydanı'nda düzenlenen basın açıklamasıyla 31 yıl önce yaşanan Barın Katliamı ile Doğu Türkistanlıların ortadan kaldırılması hedeflendi.
Basın açıklamasını okuyan Uluslararası Doğu Türkistan Sivil Toplum Kuruluşları (STK) Birliği ve Doğu Türkistan Maarif ve Dayanışma Derneği Başkanı Hidayetullah Oğuzhan, "Doğu Türkistan'daki esaretin son bulması için Çin işgaline karşı verilen bağımsızlık ve hürriyet mücadelesini anmak ve soykırımları lanetlemek için buradayız." dedi.
Hidayetullah Oğuzhan
Doğu Türkistanlıların 4 büyük katliama maruz kaldığını dile getiren Oğuzhan, yaşanan katliamları gündeme getirerek davalarına sahip çıktıklarını ve nesillere aktardıklarını vurguladı.
Oğuzhan, "Doğu Türkistan 1949'da Çin'in esaretine girdikten sonra; Çinlileştirilme, demografik yapısını bozma, milli ve dini örf, adet, inanç ve vicdan özgürlüğü gibi bütün bu değerlerimizin yok edilmesine yönelik sistematik çalışma yürütmektedir. Ve birçok soykırım amaçlı operasyonlar düzenlendi. Anmakta olduğumuz Barın Katliamı, Gulca Katliamı, Urimçi Katliamı ve İlişgu Katliamı gibi son çeyrek asırdır Doğu Türkistan'da direnişe güç veren bu katliam günleri evlatlarımızın, bizim ve davamızın ileri taşınması için çok önemlidir. Yaşanan katliamları hatırlayarak bu meşaleyi evlatlarımıza ulaştırıyoruz, davamıza sahip çıkıyor ve gündeme getiriyoruz. Doğu Türkistan 21'inci yüzyılda insanoğlunun görmediği etnik, kültürel, fiziki ve dini soykırımlara maruz bırakılmaktadır." dedi.
"70 yıldır verilen mücadele ve direniş kırılmak üzere"
Çin'in İslam'a ve kutsallarına iğrenç saldırılarda bulunduğunu aktaran Oğuzhan, gerçekleştirilen ahlaksız projelerle de aile yapılarının bozulmaya çalışıldığına dikkat çekti.
Oğuzhan, "Doğu Türkistan'daki soykırım harekatının durdurulması için Türkiye halkının, Anadolu insanının, siyasi partilerin ve devletimizin üzerlerine düşen bu vazifeyi ifa etmeleri için çağrıda bulunuyoruz. 4 sene içerisinde yapılan toplu soykırım neticesinde şu an dini, milli ve kültürel değerlerimiz elimizden alınmış durumda. 16 bin camimiz yıkılmış vaziyette. Geriye kalan yaklaşık 14 bin camimiz ise çeşitli eğlence merkezleri olarak kullanılmaktadır. İslam dininin kalplerimizde, evimizde, elbiselerimizde ve sokaklarımızda olmasına tahammül edilmemektedir. İslam dini askıya alınmış durumda. 70 yıldır verilen mücadele ve direniş kırılmak üzere. 70 yıldır muhafaza edilen dini değer, İslami inanç ve milli örf, adet ve kimlik yok edilmektedir. Doğu Türkistan halkına sen Müslüman mısın diye sorulduğunda Elhamdülillah ben Müslümanım diyemiyor. Domuz eti zorla yediriliyor. Çocuklarımız anaokulundan itibaren evlerinden alınıyorlar. İnsani ahlaktan nasibini alamayan bu Çin topluluğu, değerlerimizi çiğneyerek evlerimizde beraber kalmaktadır. Bunu 'Kardeş Aile' kapsamında yapmaktadır. Neslimizin yok olması için kürtaj, aşılama ve kısırlaştırma yapılmaktadır." diye konuştu.
Nureddin İzbasar
"Çin'e karşı direnişin ve boyun eğmemenin temelinde İslam'ın olduğunu anladılar"
Doğu Türkistan'da 1949'dan buyana yaşanan katliamların tarihsel serüvenini aktaran Doğu Türkistan İnsan Hakları İzleme Derneği Genel Sekreteri Nureddin İzbasar, Barın Katliamı'nda sonrası asimile ve soykırım girişimlerinin boşa çıkmasının temelinde İslam'ın olduğunu anlayıp İslam ile birlikte tüm değerlere saldırılarda bulunduklarını dile getirdi.
İzbasar, "Doğu Türkistanlıların en temel hak ihlalleri 1949 gerçekleşmiştir. Bu işgalle birlikte günümüze kadar ulaşan bir soykırım süreci başlamış durumdadır. Çin 1949'da Doğu Türkistan'ı işgal etti. 1955'ten bugüne ise dinimize ve kültürümüze karşı saldırı başlattı. 1955'te Doğu Türkistan'ın adını Sincan Uygur Özerk Bölgesi olarak değiştirdiler. Bu değişikliğin ardından bin yıllık medreseleri, tekkeleri, zaviyeleri ve camileri yıktılar. 1978 tarihine kadar 30 bin camiden 28 bin civarında cami yıktılar ve toplamda 2 bin 900 civarında cami kaldı. 1980'den sonra Doğu Türkistanlıların yurt dışına çıkması ve yurt dışında eğitim alması yasaklandı. 1990'lı yıllara gelindiğinde şu an bahsettiğimiz Barın Katliamı gerçekleşti.
Çin işgal süreci içerisinde Barın Katliamı ile şunu düşündü; 1966 ve 1776 yılları arasında Doğu Türkistan'ın dini ve milli değerlerini yok edemediğini derin bir kültür ve medeniyetin olduğunu fark etti. O derin kültür ve medeniyet ise İslam'dır. Çin'e karşı direnişin ve boyun eğmemenin temelinde İslam'ın olduğunu anladılar. Doğu Türkistan'da İslam'ı kökten yok etmemiz gerekiyor. Barın Katliamından hemen sonra Doğu Türkistan'ı tamamen işgal edebilmek ve Çin toprağı haline getirebilmek için İslam'ın tamamen yok edilmesi gerektiğini anladılar. O günden bugüne kadar Doğu Türkistanlıları tamamen yok edebilmenin ve asimile edebilmenin yolu olarak İslam'ın yok edilmesi gerektiğini fark ettiler. En temel dini ibadetlerine engel oldular." diye konuştu.
"1949 senesinden 2021 yılına kadar Doğu Türkistan'da toplamda 44 bin camiyi yıktılar"
İşgalin kalıcı olabilmesi için İslami değerlere saldırıldığını söyleyen İzbasar, direnişin kırılması için 4 yıl içerisinde sistematik soykırım gerçekleştirildiğini ifade etti.
İzbasar, "1949 senesinden 2021 yılına kadar Doğu Türkistan'da toplamda 44 bin camiyi yıktılar. Arkamızda duran Eyüp Sultan Cami gibi Doğu Türkistanlılarında kıymetli tarihi eserleri vardı. Hepsini yıktılar. Mezarlıkları yerle bir ettiler. Neden mi bu işgalin ilelebet Doğu Türkistan'da sürmesi için. Doğu Türkistanlıların direnişini kırmak için son 4 yıl içerisinden en büyük soykırımı yapıyorlar su an. 8 milyondan fazla insan toplama kampına alındı 3 milyon 500 binden fazla insan köle işçi olarak çalıştırılıyor. Yine 3 milyondan fazla insan ailelerinden koparılarak Çinlilere verildi. Aynı zamanda milyonlarca insan Doğu Türkistan'dan sürgün edildi. Günümüzde ise milyonlarca insan ise katledilmekle karşı karşıyadır. Doğu Türkistan'da hiç kimsenin hukuki hakkı bulunmamaktadır. Çin bütün hak ve hukuku ayaklar altına almaktadır." ifadelerine yer verdi.
Mahmutcan Da Molla
"Bu tutumunuz İslam'a bağdaşmayan durumdur"
1949 yılından bu yana Doğu Türkistan'da yaşanan katliamları dile getirerek İslam Alemine seslenen Doğu Türkistan Ulemalar Birliği Başkan Vekili Mahmutcan Da Molla, Doğu Türkistan'da yaşanan zulümlerin İslam'a olan kin ve nefretten kaynaklandığını ve Çin'in safında yer alan İslam ülkelerinin saflarını gözden geçirmesi gerektiğini hatırlattı.
Mahmutcan Da Molla, "Doğu Türkistan'da gerçekleşen katliamların tamamı Çin tarafından vahşice gerçekleştirildi. Çin'i yöneten komünist akıl kendine hiçbir muhalif kabul etmiyor. İster dini muhalefet ister etnik muhalefet olsun onlar için fark etmez. İşte bunun için onlar bu halka bunları reva görüyor. Halkın tamamını asimile ediyor. Akidede, kültürde ve diğer her şekilde onlar gibi olmasını arzuluyorlar. Onların istedikleri budur. Bunu başarmak için de bizlere tarihte daha önce görülmemiş en çirkin suçları reva görüyorlar. Bunun için biz bu platformda bütün dünyaya özellikle de İslam alemine sesleniyoruz. Diyoruz ki, Doğu Türkistan'da yapılan katliamlar ve züllümler Müslümanları içindir. Bu zulümlere maruz kalmalarının nedeni dinlerine, dillerine ve kültürlerine sahip çıkıp onlardan farklılaştığı içindir. Bunun için İslam aleminden temenni ediyor ve talep ediyoruz. Hükümetler resmi olarak Çin'in tarafında duruyor. Yine uluslararası kongrelerde de onlarla beraber duruyorsunuz. Onları destekliyorsunuz. Bu tutumunuz İslam'a bağdaşmayan durumdur." dedi.
"Kendi halklarına ve İslam Alemine karşı nasıl bir ihanet içerisinde olduklarını görsünler"
Moğollar ve Tatarlar ile iş tutarak İslam dünyasının kalbinde derin yaralar açanların ve insanlık suçu işleyenlerin tarih boyunca lanetlendiğini vurgulayan Molla, Allah'a verecekleri hesabı hatırlasınlar diyerek uyarılarda bulundu.
Molla, "Dünya iki kısma ayrılıyor. Bunlardan biri Doğu Türkistan konusunda Çin'in karşısında durup, orada yaşanılanı eleştiriyor. Oradaki katliamları soykırım olarak tanıyor. Çıkardıkları kanunlarla ve gösterdikleri belgelerle Doğu Türkistan'da yaşananı soykırım olarak değerlendiriyorlar. Diğer taraftan bir kısım ülkelerde büyük bir üzüntüyle söylüyorum, Çin'in yanında yer alıyor. Onları destekliyor. Üzülerek söylüyorum bu ülkelerin çoğu İslami ülkeler ve Arap ülkeleridir. Bunların hepsi tarihte yazılıyor. Nasıl ki Alkemi'yi yazmışsa bunları da yazacaktır. Alkemi, kendi döneminde Moğol ve Tatarlarla beraber İslam alemiyle savaşıyordu. Alkemi, Bağdat'ın sınırlarını Moğollara açan kişidir. Bunu tarih yazdı. Tarihçiler ve Müslümanlar günümüze kadar o dönem İslam düşmanlarıyla saf tutan hainleri lanetliyorlardı. Bugünde Çin'in yanında yer almalarını tarih yazacaktır. Bunun için Çin ile beraber hareket eden yöneticilerin tarihteki yerlerini hatırlamalarını istiyoruz. Kendi halklarına ve İslam Alemine karşı nasıl ihanet içerisinde olduklarını görsünler. Daha sonra da Allah Celle Celalühü'nün yanında nasıl bir durumda olacaklarını hatırlasınlar. Allah'a nasıl hesap verecekler bunu düşünsünler. Onlardan istediğimiz Müslümanların düşmanlarıyla beraber olmamalıdır." ifadelerini kullandı.
"İslam İşbirliği Teşkilatı kendi koyduğu maddeleri neden uygulamıyor"
İslam'ın ve Müslümanların değerlerinin korunması için kurulan İslam İşbirliği Teşkilatını göreve çağıran Molla, "Bizler şu an İslam Aleminin durumunun farkındayız. İslam Alemindeki hükümetlerin durumunu da biliyoruz. İslam İşbirliği Teşkilatının (İİT) kendileri için koyduğu bazı maddeler vardır. Bu kuruluşun maddelerinin en önemlisi ve onun görevi İslam aleminin dışında yaşayan Müslümanlarının yanında durmaktır. İslami olmayan ülkelerde Müslümanların haklarını savunmaktır. Bu günlerde sizin bu maddeleriniz nerede? Niçin bunları uygulamıyorsunuz? Kendi koyduğunuz bu maddeleri ve ilkeleri neden uygulamıyorsunuz? Bizim Türkiye'den isteğimiz Müslüman kardeşleri olan Uygurluların yanında durmalarıdır. Yaşanan zulümleri İslam İşbirliği Teşkilatının gündeme getirmesini istiyoruz. Çünkü diğer İslam ülkeleri Türkiye'yi dinliyorlar. Diğer ülkelerin de uyanmalarına vesile olacaktır. Son olarak İslam aleminden Müslümanlara layık bir tutum sergilemesini arzuluyoruz." diye konuştu. (İLKHA)