Andımız Kararına Köpürenler Hani Türk Kelimesi Etnik Bir Kelime Değildi?
Eski/Yeni Türkiye söylemi sürüp giderken Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun “Andımız” ile ilgili verdiği son karar Türk’lüğü bir bayrak haline getirerek sömürenlerde ve bu kelimenin gölgesinde yıllardır ekmek yiyenlerde bir rahatsızlık meydana getirdi.
Doğruhaber- Haber yorum
Farklı kesimlerden birbirinden farklı tepkiler yükseldi.
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli;
“Öğrenci Andı kararı pimi çekilmiş bir bombadır!” diyerek Danıştay’ı kararından vazgeçmeye çağırırken,
Kemalistlerin öncü yazarlarından Yılmaz Özdil;
"Andımızı yasaklayanlar, kaldıranlar, Türküm diyemeyenler. Andımızın okunmasını istemeyen adam, Türk milletini bu topraklarda istemeyen adamdır…" diyor.
Bu konuda topa girenlerden biri de Cüneyt Arkın oldu.
Arkın, sosyal medyadan yayınladığı videoda; “Kayı boyundan geldim. Ne mutlu Türküm diyene!” diyerek Danıştay’ın ‘Andımız’ kararına tepkisini gösterdi.
Tabii bu kararın Anayasa Mahkemesi’ne taşınacağını bas bas bağırarak söyleyenler de ayrı.
Anayasa’nın 66/1. Maddesi: “‘Türk Devleti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür…” konusunu açıklamaya çalışanlar ‘Türk’lüğün bir ırk ya da etnik yapı ismi olarak değil bir çatı isim olarak alındığına inandırmaya çalışıyorlar.
Ancak iş bu ‘Andımız konusu’ gündeme her geldiğinde bunun Türk’ün adını anmak istemeyenlerin işi olduğunu söylüyorlar.
Bu durumda mesele bir etnik yapının mutlak tanımı olmuyor mu?
Andımız’ın tarihine ve oluşum şekline bakıldığında yine aynı zihniyet görülüyor.
Danıştay’ın iptal kararı verdiği iş bu ‘Andımız’ Türk Milliyetçiliği’nin tavan yaptığı, faşizan yönetimlerin( Mussolini, Hitler, Stalin) dünyayı temelden etkilediği bir zaman diliminde dönemin Millî Eğitim Bakanı Reşit Galip tarafından hazırlanmış ve 1933 yılında uygulamaya konulmuş.
MEB, Reşit Galip’in hazırladığı bu Andımız’ın temelini, Dewey’in çalışmaları ve ABD pratiği oluşturur.
1924’te Mustafa Kemal'in çağırısıyla Türkiye’ye gelen ABD’li John Dewey, bazı incelemelerle bir rapor hazırlayarak “Türk Eğitimine katkıda bulunacak”(!) bazı önerilerde bulunur.
Dewey, 1892’de Christopher Colomb’un ABD’ye ayak basışının 400. Yılı etkinlikleri için okullarda öğrencilere “Amerikan Ulusçuluğu’yla ulus bilinci” aşılanmasını önermiş ve bunun için içeriğinde;
“”Herkes için ‘adalet’ ve ‘özgürlük’le ‘bölünmez tek ulus’a dayanan ‘cumhuriyet’e ve ‘bayrağım’a bağlı olacağıma and içerim.” Şeklinde ifadelerin bulunduğu bir ant hazırlar.
Devey’in hazırladığı ant küçük bazı değişikliklerle hala bazı törenlerde okunmaktadır.
Dewey’in bu andı temel olarak “Amerikan Eritme Potası” denilen sosyolojik olgunun da bir yansımasıdır.
ABD’ye gelen her göçmen bu potada zamanla eriyerek bir ABD’li olur.
Ancak göz ardı edilen iki önemli nokta var burada.
1.Dewey’in AND’ında vurgulanan kelimeler ‘Evrensel Doğrulardır’ Irkçılığı bağdaştıracak bir öğe bulunmaz. Oysa Türkiye’de okunan ANDIMIZ baştan sona ırkçı öğelerle donatılmıştır.
2.ABD’nin Eritme Potasında göçmen olarak gelen insanların ‘Asimile edilmeden’ ABD’lilik kazanmaları istenir. Oysa Türkiye’de bu uygulamanın muhatabı olabilecek GÖÇMEN kitlesi bulunmamaktaydı. Yani hedef göçmenler değil asli kalıcı ve kurucu öğe olan Kürd vatandaşlar için uygulanmış algısı oluşmuştur.
Kısacası; Danıştay’ın kararı geç kalınmış doğru bir karardır. Darısı 66.Maddenin başına…