Halepçe Katliamı'nın ardından İslam coğrafyasında benzer katliamlar sürüyor
Halepçe katliamı'nın 33. yıl dönümü münasebetiyle konuşan Hukukçu, Yazar ve Eğitimciler, aradan geçen yıllara rağmen aynı güçlerin, ümmet coğrafyamızda aynı amaç ve benzer işbirlikçilerle saldırılarını sürdürdüğüne dikkat çektiler.
Halepçe Katliamı, 33 yıl önce 16 Mart 1988 tarihinde, Saddam'ın emperyalist güçleri arkasına alarak kimyasal ve biyolojik bombalarla Halepçe'de gerçekleştirdiği katliamın adıdır.
1968 yılında Irak'ta Baas rejimi ile iktidara gelen Saddam Hüseyin, Müslüman Kürd halkına asimilasyon politikası başlatarak Kürdleri, zorunlu göçe tabi tuttu. Kürdleri; Arap toplumunda yerleştirip asimile etmeye çalıştı, direnen Kürdleri ise katletti.Saddam, 1986 yılında Kürd halkına karşı enfal operasyonu başlatarak katliamlar gerçekleştirdi.
Halepçe halkı, atılan zehirli kimyasal ve biyolojik gazlara maruz kaldı. Yapılan bombardımanda ortalığa keskin bir elma kokusu yayıldı. Çocuklar kokuyu soludu. Çocukların son sözleri ise "Anne elma kokusu geliyor" oldu.
Halepçe'de yapılan kimyasal saldırı, dünya tarihinde Hiroşima’dan sonra yapılan en büyük saldırı olarak kayıtlara geçti.
Bölgenin en büyük kimyasal gazlı saldırısı olarak bilinen Halepçe Katliamı, 5 bin kişinin hayatını kaybetmesine, 10 bin kişinin ise yaralanıp sakat kalmasına ve yüzlerce kişinin de kaybolmasına neden oldu.
Saddam'ın 33 yıl önce ABD başta olmak üzere emperyalist ülkelerin desteğiyle Halepçe'de kimyasal ve biyolojik silahlar kullanarak gerçekleştirdiği katliam ve vahşetin üzerinden yıllar geçse de o gün yaşanan acılar halen tazeliğini koruyor.
Yapılan katliamın 33'üncü yıldönümü münasebetiyle İLKHA'ya konuşan Hukukçu, Yazar ve Eğitimciler, Halepçe'de yaşanan dramı anlattı.
"Dönem uluslararası güç odakları Saddam'dan yana tavır aldı"
Saddam Hüseyin'in Halepçe'de 5 bin Müslüman'ı katlettiğini belirten Barolar Birliği İnsan Hakları Merkezi Yönetim Kurulu Üyesi Avukat Hikmet Delebe, "Halepçe Katliamı, bundan tam 33 yıl önce 16 Mart 1988 tarihinde yaşandı. Dönemin Irak diktatörü Saddam Hüseyin, Kürdlerle bir savaş içerisindeydi. Kürtderin taleplerini kabul etmeyerek, onların bütün haklarını gasp ve yok etme noktasında aktif bir rol oynamıştı. Ne yazık ki o dönem uluslararası güç odakları da Saddam'dan yana tavır aldı. Saddam, netice itibariyle karşısında ciddi ve organizeli bir güç görmeyince uluslararası gücü de arkasında hissederek Halepçe Katliamı'nı hiç düşünmeden gerçekleştirdi. Halepçe'de 5 binden fazla Kürt Müslüman katledildi, 10 binden fazla Kürd ise sakat kaldı. Bazı bağımsız kaynaklar, bu rakamların çok daha fazla olduğunu ifade etmişlerdir. Elbette kişi birey olarak bir anlam ifade etmiyor; ancak arkasında organizeli bir güç, bir devlet yapısı bulunduğu müddetçe birey olarak anlam ifade eder." şeklinde konuştu.
"Kürdler organizeli bir yapı olmadıkları müddetçe bu katliamlar devam edecektir"
Kürdlerin tarih boyunca zulümlere maruz bırakıldığına dikkat çeken Delebe, "Kürdler, Ortadoğu'da kendi haklarını koruma noktasında her zaman çaresiz kalmışlardır. Uluslararası güç odakları ve emperyalizm, yeri geldiği zaman Kürdlere kimi destekler sunmuş, yeri geldiği zaman da bütün desteklerini çekerek Kürdleri kendi zalimleriyle karşı karşıya bırakmıştır. Bu kadar süre aradan geçti ama dünya esasında bu katliamı da çok net olarak görmedi. Kendi devletlerinde, kendi hükümetlerinde ve kendi parlamentolarında da buna ilişkin kararlar almadılar. Bütün bunlar Kürdlere bir ders olmalıdır. Kürdler netice itibariyle örgütlü bir güç olarak organize bir yapı olarak hareket etmediği müddetçe ve birbirlerini destekleyip sevmediği müddetçe bu katliamlar her zaman için gündeme gelebilir." diye konuştu.
"Bu katliam belki de insanlık tarihinin en acımasız katliamlarından bir tanesidir"
Kürdlerin, devlet olmadıkları için herhangi bir koruma şemsiyesi altında olmadığına vurgu yapan Delebe, "Dünyada, Birleşmiş Milletler'e bağlı 200'e yakın devlet var. Her devlet kendi vatandaşını, kendi halkını koruma noktasında çeşitli politikalar geliştirir. Yeri geldiği zaman ekonomik kaynaklarını harcar, yeri geldiği zaman politik gücünü ve yeri geldiği zaman da askeri gücünü kullanır. Kürdler, maalesef uzun zamandan beri böyle bir koruma şemsiyesi altında değildir. Hal böyle olunca da gücü yeten zalimler, bu zulümlerini Kürdler üzerinde çok rahat bir şekilde uyguladılar. 5 bin kişinin katledildiği; suçsuz, günahsız evinde çorba içerken bahçede oyun oynarken ve çocuklar evlerinde oturup sohbet ederlerken aniden kimyasal silahların etkisiyle oldukları yerde düşerek ölen 5 bin insandan bahsediyoruz. Bu katliam belki de insanlık tarihinin en acımasız katliamlarından bir tanesidir. Nedeni ise hiçbir şekilde savaşla, çatışma ile alakası olmayan bir kesim hedef alındı. Bu hedefte bütünüyle yok edildi." ifadelerini kullandı.
Delebe, açıklamasını şu temennilerle noktaladı:
Umudumuz ve dileğimiz odur ki bundan böyle Kürdler, aklını başına alır, en azından kendi dertleriyle ortak bir paydada buluşur ve örgütsel bir düşünce tarzına kavuşur. Kendini koruma noktasında aktif bir iradeye sahip olur. İnşallah bundan sonra da bu tür katliamlar sadece Kürdlere degil, hiçbir halka uygulanmaz ve böylece insanlar selamet içerisinde yaşamlarını sürdürürler.
"Türkiye'de Halepçe'yle ilgili ilk mitingi biz yaptık"
Türkiye'de ilk kez Halepçe Katliamı ile ilgili mitingin Şanlıurfa'da düzenlendiğine değinen Araştırmacı Yazar Abdulkadir İkbal, "Türkiye'de ilk defa rahmetli Aziz Kutluay Hoca ile birlikte Şanlıurfa'da 'Halepçe' ile ilgili özel bir miting düzenledik. Türkiye'de Halepçe'yle ilgili ilk mitingi biz yaptık. Halepçe Katliamı, 16 Mart 1988 yılında yaşandı. 5 bin insan çoluk çocuk, kadın vefat etti. Batı dünyası Saddam'ın kimysal silah kullandığını söyledi. Gaybı Allah bilir. Yukarıda bir uçak var, bomba atıyor. Uçağın kime ait olduğu ile ilgili şüphelerim var. ABD Başkanı George Bush ve İngiltere Başbakanı Tony Blair, bu ikisi dünyanın en büyük yalancısıdır. Bunlar, dediler ki Irak'ta kimyasal silah var. Bundan dolayı geldiler Irak'ta 1 buçuk milyon insanı öldürdüler. Irak'ın altını üstüne getirdikten sonra dediler ki 'kimyasal silah' bulamadık. Silah bulamadıklarını bütün dünyanın karşısında itiraf ettiler." şeklinde konuştu.
"Batı dünyası hiçbir zaman mutluluk, güzellik ve huzur için bu topraklara gelmez"
Halepçe Katliamı'nı emperyalist devletlerin desteğiyle gerçekleştiğine dikkat çeken İkbal, "Kürdler, Saddam'a karşı silah kullanmamıştır. Silah kullanmamış bir topluma böyle bir saldırıda bulunmak ne kadar mantıklı olur. Halepçe'de bu katliamı kim yaptı? Bu konuda şüphlerim var. Kim yaptıysa Allah onu zîr ü zeber etsin. Mahsum insanları öldürmek insanlığa yakışmaz. Son zamanlarda Katoliklerin halifesi Papa, neden Irak'a geldi. Bu sorunun cevabı gayet açıktır. Batı dünyası hiçbir zaman mutluluk, güzellik ve huzur için bu topraklara gelmez. Katoliklerin liderinin vicdanı sızladı mı? Irak'ta bir buçuk milyon Müslüman öldürüldü, kadınların tecavüze uğradı, birçok insan yaralandı ve sakat kaldı, evler ve şehirler yıkıldı, her yer darmadağın oldu. Katoliklerin lideri bunlar için bir beyanat verdimi. 'Siz ne yapıyorsunuz, bu büyük bir katliamdır' dedi mi? Saddam 5 bin insan öldürdüyse bunlar bir buçuk milyon insan öldürdü." diye konuştu.
"Eğer biz oyunları görmezsek birbirmize düşeriz, birbirimizi perişan ederiz"
Herhangi bir olayı analiz ederken olayın arka planına dikkat edilmesi gerektiğini ifade eden İkbal, "Bizim olaylara çok dikkatli bakmamız gerekir. Bu olayların arka planını iyi okumazsak sadece görüntüye bakarak karar verirsek, çok büyük bir hata işlemiş oluruz. Bunun en bariz örneğini Cemal Kaşıkçı cinayetinde gördük. Kaşıkcı cinayeti Türkiye'de işlendi. Kaşıkçı evlilik işlemlerini ABD Konsolosluğu'nda da yapabilirdi. Suudi Arabistan'dan bir ekip geldi. Cinayeti Türkiye'nin üzerine atmak için program yapıldı. Bu cinayetle Türkiye ve Suudi Arabistan'ın arası açıldı. Ne kadar ince düşünülmüş(!) çok dikkatlice tezgahlanmış olan bir cinayet, iki devletin arasını açtı. Halen de düzelmedi. Bundan dolayı katliamların, cinayetlerin arka planını çok iyi okumak lazım. Eğer biz oyunları görmezsek birbirmize düşeriz, birbirimizi perişan ederiz." şeklinde konuştu.
"Müslümanlar bir araya gelerek İttihad-i İslam'ı kurmalıdır"
Alem-i İslam'ın başındakilerin aklını başına alması gerektiğini belirten İkbal, "ABD, ingiltere, Fransa gelince ne mutluluk geldi ne de insanlık geldi. Biz Müslümanlar olarak dikkatli olmalıyız. Alem-i İslam'ın başındakiler de aklını başına almalıdır. Müslümanlar bir araya gelerek İttihad-i İslam'ı kurmalıdır. Eğer İslam birliği kurulmazsa daha çok katliamlar yapılır ve arka planda katliamların kimin yaptığı bilinmez. Onun, bunun üzerine atararak aramızı bozarlar. Kendi programlarını da uygulamış olurlar. Benim şahsi kanaatim budur. Doğrusunu ancak Allah bilir. Dünyada böyle bir olayın tespiti kolay değil." dedi.
"Halkımız, Müslüman milletlerle asla ve asla düşman olmaması gerekir"
Batı dünyasının Müslümanların mutlu olmasını asla ve asla istemeyeceğinin altını çizen İkbal, "15 Temmuz darbe girişiminde de bunu gördük. Bir cemaatin üzerinden Türkiye'ye operasyon yapıldı. Operasyonu yapan ABD'nin ta kendisiydi. ABD yetkilisi, darbe girişiminden bir ay sonra Türkiye'ye geldi. Bir ay sonra Türkiye'ye 'geçmiş olsun' dediler. Bunlar gözden kaçacak durumlar değildir. Halkımız, Müslüman milletlerle asla ve asla düşman olmaması gerekir. Müslümanları birbirine ne kadar destek olursa Batı dünyasının projeleri çökecektir. Müslümanlar ne kadar birbirine düşerse Batı dünyasının projeleri hayat bulur. ABD, 15 yıldır Afganistan'dadır. Afganistan'a mutluluk mu geldi? Rahat ve huzur mu geldi? Bunları görmemiz lazım. Batı dünyası Müslümanların mutlu olmasını asla ve asla istemez. Böyle bir dünyaları, düşünceleri ve projeleri de yok. Gelirlerse bizi birbirimize kırdırmak için maddi varlıklarımızı sömürmek ve gasp etmek için gelirler. Bizim elimizdeki malları alıp götürürler. Halepçe'de ölenlere Allah'tan rahmet, ölenlerin yakınlarına da Allah sabr-ı cemil versin." şeklinde konuştu.
"Halepçi bombalayan güçlerin saldırıları sürüyor"
Irak savaş uçaklarının Halepçe'ye 5 saat boyunca zehirli gaz bombaları yağdırdığını ifade eden Memur-Sen Şanlıurfa İl Başkanı İbrahim Coşkun, "16 Mart 1988 tarihi, bundan 33 yıl önce Saddam'ın kimyasal bombalamalarıyla Halepçe'de, yaşayan Kürd kardeşlerimize karşı yapılan katliamın tarihidir. Aradan geçen bunca zamana rağmen aynı güçlerin, ümmet coğrafyamıza aynı amaç ve benzer işbirlikçilerle saldırılarını sürdürüyor olmaları, coğrafyamızın maruz kaldığı durumu gösteriyor. Katoliklerin liderinin, geçenlerde Irak' yaptığı ziyaret gibi… Irak savaş uçakları Halepçe'ye 5 saat boyunca zehirli gaz bombaları yağdırdı. Çoğu kadın, çocuk ve yaşlılardan oluşan 5 bine yakın insan hayatını kaybetti, binlerce sivil yaralandı. Dünya Sağlık Örgütü'nün (WHO) açıklamalarına göre; Halepçe'den günümüze kadar 43 bin 753 kişinin ölümü ve 62 bin 200 kişinin sakat kalması doğrudan kimyasal silahlarla bağlantılıdır." diye konuştu.
"Halepçe Katliamı, zalimlerin acımasız yüzünü göstermiştir"
Türkiye'nin yanıbaşındaki mazlumlara her zaman kucağını açtığını belirten Coşkun, "Bu soykırım yaşanırken, bir milyona yakın insan yerinden yurdundan ayrılmak zorunda kaldı. Türkiye, ülkesi ve milleti ile sayıları yüz binlerle ifade edilen mazlum ve mağdur komşularına her zaman kucağını açmıştır. Bu konuda da yardımcı olmaya devam etmektedir. Türkiye, ABD ve Avrupa Birliği'nin oluşturmuş olduğu tüm sıkıntılara rağmen halen güler yüzlülüğünü, masumiyetini ve yardımseverliğini devam ettirme çabasındadır. Bu katliam, Hama'da, Doğu Türkistan'da, Arakan'da, Filistin'de ve Halep'de olduğu gibi zalimlerin insanlara; özellikle Müslümanlara ve onların üzerinden bütün mazlumlara karşı ne kadar acımasız olduklarını, olacaklarını göstermiştir ve göstermektedir. Suriye'de bir milyon insanın ölümüne sebep olan zalimler, halen iktidarda tutulabilmektedir. Bu durum, insanlık vicdanının düştüğü sefaletin aşağılık seviyesini göstermektedir." ifadelerini kullandı.
"Kitlesel kıyım ve katliamların hesabı sorulmalıdır"
Müslümanların birlik ve beraberlik içerisinde olması gerektiğine değinen Coşkun, "Yeryüzü vicdanı, etkili bir evrensel hareketle ayağa kalkmadığı, mazlum kitleler örgütlü bir güç oluşturamadığı ve Müslüman ülkeler, birlik ve beraberlik içinde siyasi tavır alamadığı için; böyle parça parça, ayrı bir şekilde hepimiz için bu tür zulüm, yıkım ve ölümler maalesef devam edecektir. Önemli olan açık bir insanlık suçu olan bu kitlesel kıyım ve katliamların hesabının sorulmasıdır. Hesap sorulamadığı için evrensel odaklar ve onlardan güç alıp cesaret bulan yerli işbirlikçileri, tecavüz ve katliamlarına fütursuzca devam ediyorlar." şeklinde konuştu.
"Halepçe katliamını lanetliyor, yeryüzünde işlenen tüm insanlık suçlarını telin ediyoruz"
Coşkun sözlerini şu ifadelerle tamamladı:
"Eğitim Bir-Sen Şanlıurfa Şubesi olarak diyoruz ki vicdanımızda ve hafızamızda yakıcı, öldürücü etkisiyle tüm canlılığını koruyan Halepçe katliamını lanetliyor, yeryüzünde işlenen tüm insanlık suçlarını telin ediyoruz. Barış ve kardeşlik ikliminin tüm yeryüzü coğrafyasını sarması için yaşanan acıları unutmayacak, unutturmayacağız. Bu uyanış, direniş ve diriliş mücadelemizi nesillere aktarmaya devam edeceğiz. Burada bize düşen birlik ve beraberliği sağlayıcı, yapıcı bir yol izlemektir. Bu konuda da gerçekten Müslümanlar; kendi coğrafyamızda ve İslam coğrafyasında da görüyoruz ki hepsi perişandır. Mutlaka birlikteliği sağlamamız gerekir. Halepçe'de ölenlere Allah'tan rahmet diliyorum. Rabbim bu tür acıları bir daha hiçbir insanlığa yaşatmasın." (İLKHA)