Sağlam: Yatırım politikaları bölgeler arasındaki kalkınmışlık farklarını gidermemiştir
HÜDA PAR Genel Başkanı Sağlam, hükümetin yatırım politikalarının, bölgeler arasındaki kalkınmışlık farklarını gidermediğini, aksine dengesizlik ile fırsat eşitsizliğini daha da derinleştirdiğine dikkat çekti.
HÜDA PAR Genel Başkanı İshak Sağlam, yaptığı iç gündem değerlendirmesinde; bölgelerarası gelişmişlik farkı ve İstanbul’a yapılan yatırım, Tevhid-i Tedrisat Kanunu, yanlış politikaların saldırısı altındaki aile kurumu, hukuksuz uygulamalar, Türkiye’de içki tüketimi ve ilaçlara yapılan astronomik zamlar gibi önemli konuları masaya yatırdı.
Bölgelerarası gelişmişlik farkı ve İstanbul’a yapılan yatırım
Bölgelerarası gelişmişlik farkı ve İstanbul’a yapılan yatırımı değerlendiren Sağlam, “Sayın Cumhurbaşkanı, İstanbul’a verdiği önemi anlatırken AK Parti iktidarları süresince sadece İstanbul’a 275 milyar TL yatırım yaptıklarını ifade etti. 2003 yılı bütçesinin 97 milyar TL, 2010 bütçesinin ise 286 milyar TL olduğu düşünüldüğünde yapılan yatırımın çok büyük olduğu görülmektedir. Oysa 2002 yılından günümüze kadar nüfus olarak İstanbul’a eşit olan Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerindeki illere yapılan yatırımların toplamı 74 milyar TL’dir. Hükümetin yatırım politikaları, bölgeler arasındaki kalkınmışlık farklarını gidermemiştir. Aksine dengesizlik ile fırsat eşitsizliği daha da derinleşmiştir. Bölgeler arasındaki dengesizliğin giderilmesi için geri bırakılmış bölgelere gerekli ve yeterli yatırımların yapılması daha fazla ertelenmemelidir. 40 yıldan beri devam eden ve halen ancak yüzde 54’lük kısmı tamamlanan GAP projesinin en kısa zamanda tamamlanması da bu adımlardan biri olmalıdır. Hükümet geri kalmış bölgelere, o bölgenin GSMH’ya katkısından daha fazla harcama yapmalıdır. Bununla birlikte özel teşebbüsü de bu bölgelere çekebilecek teşvik tedbirleri arttırmalıdır.” dedi.
Tevhid-i Tedrisat kanunu
Tevhid-i Tedrisat kanununu değerlendiren Sağlam, “Cumhuriyetin ilanından kısa bir süre sonra toplumu köklerinden ve kadim kültür mirasından koparma süreci de başladı. Batı’nın eğitim modeli topluma dayatıldı. Sözde harf inkılabı ile bütün insanlar, bir gecede cahil duruma düşürüldü. Ülkenin Âlim, mütefekkir ve akademisyenleri tecrit edilerek eğitim sisteminin dışında bırakıldı. Yeni sistemi dayatanlar, tepeden inmeci yöntemlerle toplumun tamamen batıcı, laik ve seküler bir topluma dönüşmesinden başka bir seçenek bırakmak istemediler. 3 Mart 1924 tarihinde atılan üç adım; Hilafetin kaldırılması, Şeriye ve Evkaf Vekâletinin lağvedilmesi ve Tevhid-i Tedrisat Kanunu, toplumun dönüşmesini sağlayacak temel saç ayakları oldular. Resmi ideolojinin dışında, farklı bir insan tipinin yetişmesine izin vermemek; Tevhid-i Tedrisat Kanununun en önemli amacıydı.” dedi.
“Eğitim sistemi ideolojiden mutlaka arındırılmalı”
“Eğitim birliği’ adı altında çıkarılan kanun, inancımıza ve kadim medeniyetimize dair ne varsa hepsini yasadışı bir statüye soktu.” diyen Sağlam, “Daha sonra çıkarılan yasalar için de temel teşkil eden bu kanun, pedagojik olmaktan ziyade ideolojik bir yapıya sahiptir. İlim ve teknolojiyi ideolojinin güdümüne alarak insanları mankurtlaştırma ve asimilasyon mekanizmasına dönüştürdü. Yeni nesillerin her geçen gün ahlak ve erdemden uzaklaşmasının en önemli sebeplerinden bir tanesi bu kanundur.
Yeni bir Anayasa yapımı dâhil, geniş kapsamlı reformların konuşulduğu günümüzde eğitim göz ardı edilmemelidir. Eğitim sistemi ideolojiden mutlaka arındırılmalı, medeniyet değerlerimize ve kültürel kodlarımıza uygun bir şekilde yeniden ele alınmalıdır.” ifadelerine yer verdi.
Aile, yanlış politikaların saldırısı altındadır
Yanlış politikaların saldırısı altındaki aile kurumuna değinen Sağlam, “Sayın Cumhurbaşkanı partisinin kadın kolları kongresindeki konuşmasında, ‘Aile yapımızın doğrudan veya dolaylı bir saldırı dalgası altında olduğunu biliyoruz’ ifadelerini kullandı. Avrupa'da aile kurumunun bittiğini de ifade eden Sayın Erdoğan, yine Avrupa’dan ithal edilen aile hukukunu yıllardan beri tavizsiz bir şekilde uygulayan icranın da başında yer almaktadır. Daha önce de Sayın Cumhurbaşkanı, aile kurumunu kuşatan tehlikelerden defaaten şikâyet etmişti. Aile ve ahlaki değerler noktasında birçok ciddi tehlike ile karşı karşıya olan toplumun durumu ile Sayın Cumhurbaşkanının açıklamaları bir arada değerlendirildiğinde; uygulanan aile politikalarında ciddi bir tıkanma ve çaresizliğin olduğu gerçeği ortaya çıkmaktadır.” dedi.
“Yetki sahipleri tespit ve şikâyetten ziyade çözüm üretmelidir”
Aile kurumunda yaşanan sıkıntıların Batı ile imzalanan sözleşmelerden kaynaklandığını vurgulayan Sağlam, “Sayın Cumhurbaşkanının yanlış politikalardan sık sık rahatsızlığını dile getirmesi, toplumda çözüm anlamında büyük bir beklenti oluşturmasının yanı sıra; kendisini kaçamayacağı bir yükümlülüğün de altına sokmaktadır. Aile kurumunda yaşanan sarsıntılar, şüphesiz ki batı ile imzalanan bazı sözleşmelerin dayatması olan kanun ve uygulamaların sonuçlarıdır. Bu yanlışlarda ısrar edilirse Avrupa’da olduğu gibi bizde de aile bitecektir. Erken yaşta evlendiği için erkekler tecavüzcü yaftası ile cezaevlerine atılıp aileler dağıtılırken öte yandan televizyon programları ile filmlerde çocuk yaştakiler arasında evlilik dışı ilişkiler teşvik edilmektedir. Yetki sahipleri tespit ve şikâyetten ziyade çözüm üretmelidir.” ifadelerini kullandı.
Hukuksuz uygulamalara son verilmelidir
Çıplak arama iddiaları üzerinden AK Parti’nin güvenlik politikasını eleştiren Sağlam, “AK Parti meclis grup başkanvekilinin geçtiğimiz günlerde, çıplak arama iddialarının gerçeği yansıtmadığına ilişkin beyanları, parlamentonun gerçek hayattan uzaklaştığının somut bir örneği olmuştur. Önce uygulamayı reddeden, sonrasında ise tüm dünyada uygulandığını belirterek normalleştirmeye çalışan bu anlayış, insan hakları noktasında daha alınması gereken çok yol olduğunu göstermektedir. AK Parti, işkenceye sıfır tolerans gibi büyük bir iddia ve ideal ile iktidara geldi. Ancak son yıllarda güvenlikçi politikalardaki artış ve kolluğun denetimsiz bırakılması, süregelen hukuksuzlukların siyasilerce de meşrulaştırılması ile sonuçlanmıştır.” dedi.
“İfade özgürlüğünün ve şiddet içermeyen düşüncelerin halen terör faaliyeti olarak görülmesi, farklılıklara tahammülsüzlüğün bir sonucudur”
Hukuksuz uygulamalara dikkat çekerek, bu uygulamaların son bulması çağrısında bulunan Sağlam, “Hilafet arzularını sosyal medya üzerinden paylaşan, şiddete bulaşmamış, kaçma şüphesi de olmayan kadınlara aile mahremiyetleri ihlal edilerek yapılan gözaltılar, hala olağan hale geçilmediğini göstermektedir. AYM ve AİHM’nin bu konulardaki ihlal kararları, uygulamada karşılıksız kalmaktadır. İfade özgürlüğünün ve şiddet içermeyen düşüncelerin halen terör faaliyeti olarak görülmesi, farklılıklara tahammülsüzlüğün bir sonucudur. Bebekli veya hamile kadınların cezaevinde tutulmaya devam edilmesinin insani bir izahı yoktur. Belki de beraatla sonuçlanacak, şiddet içermeyen fikir beyanları için gece yarısı baskınları yapılmasının terör kılıfı ile meşru hale getirilmesi, temel hakların devlet tarafından çiğnenmesidir. İktidara düşen, bu uygulamaların savunucusu ve sürdürücüsü olmak değil, insan hakkı ihlali karşısında vatandaşlarının yanında yer almaktır.” ifadelerine yer verdi.
Türkiye’de içki tüketimi çok yüksek oranlardadır
Türkiye’de içki tüketimine dikkatleri çeken Sağlam, “Toplumu tehdit eden zararlı alışkanlıkların başında içki ve kumar gelir. Bu marazlar; aileleri dağıtarak gençliğimizi ifsat etmektedir. Her yıl binlerce insanımızın ölümüne, on binlercesinin kalıcı hastalıkla boğuşmasına neden olmaktadır. İçkinin devlet eliyle üretilmesi ve satılması, kumarın devlet eliyle oynatılması kötülüklerden korunması gereken halka kötülüktür. DSÖ’nın Türkiye’nin de içinde bulunduğu 30 ülkede yaptığı araştırmada cinayetlerin yüzde 85’i, ırza tecavüzlerin yüzde 50’si, trafik kazalarının yüzde 60’ı, kadına yönelik şiddetin yüzde 70’ı, hırsızlıkların yüzde 71’i ile intihar vakalarının yüzde 90’ı alkol sebeplidir. Her yıl 3,5 milyon insan alkole bağlı nedenlerden dolayı hayatını kaybetmektedir. Alkolden doğan zarar, devletin alkolden elde ettiği gelirden çok daha fazladır.” dedi.
“Özel bir şirketin araştırmasına göre de Türkiye’de 55 milyon yetişkinin 11 milyonu alkollü içki tüketiyor”
İçişleri Bakanlığınca 2018 yılında yapılan bir araştırmaya göre Türkiye'de alkol kullanım oranının yüzde 22 olduğunu hatırlatan Sağlam, “Özel bir şirketin araştırmasına göre de Türkiye’de 55 milyon yetişkinin 11 milyonu alkollü içki tüketiyor. Bu rakamlar korkunçtur. Özelleştirme sonrasında Milli Piyangonun internet sitesi sanal kumarhaneye dönüşmüştür. Bahis sitelerini ve kumar oynamayı yasaklayan devlet, kendi eliyle kumarı teşvik etmektedir. Kumar, kumardır; yasalı, yasal olmayanı olmaz. Devlet, milli piyango dâhil bütün kumar ve bahis oyunlarını yasaklamalıdır. Can, mal, din, akıl ve nesil emniyetini tehdit eden içki tüketiminin önüne geçmek için gereken adımlar atılmalıdır.” diye kaydetti.
İlaçlara yapılan astronomik zamlar
İlaçlara yapılan astronomik zamlara da değinen Sağlam, “Tıbbi Ürünlerin Fiyatlandırılmasında yapılan değişiklik Resmi Gazete'de yayınlandı. Bu kararın yayımlanmasından sonra Fiyat Değerlendirme Komisyonu geçen yıla göre yüzde 20 artışa gitti. Son dönemlerde başta temel gıdalar olmak üzere hayati öneme sahip ürünlerdeki fiyat artışları vatandaşı mağdur etmeye devam etmektedir. Her yıl ilaç fiyatlarına yapılacak olan zamların tarihi yaklaştığında, ilaçları zamlı fiyatları ile satmak adına stokçuluğun yapılması ve bazı ilaçların karaborsaya düşmesi vatandaşların mağduriyetine sebep olmaktadır. Ciddi bir soruna dönüşen bu durum tedavi hizmetlerini de aksatmaktadır.” dedi.
“Salgın sürecinde ekonomik sorunlarla boğuşmak zorunda kalan vatandaşlara destek için, ilaç fiyatlarındaki fiyat farkını SGK karşılamalıdır”
“Var olan sorunlara kalıcı çözüm bulma adına öncelikle yerli ilaç üretimine gerekli destek verilerek dışa bağımlılığın önüne geçilmelidir.” diyen Sağlam, “Küresel piyasalara ürün pazarlayan ve rekabete girebilen bir ülke olma yolunda yeni ilaç molekülleri için gerekli AR-GE çalışmaları desteklenmelidir. Bununla birlikte ilaç fiyatlarının artış döneminde etkin bir denetim mekanizması kurulmalı ve stokçuluk yapıp vatandaşın ilaçlara erişimini engelleyenlere karşı caydırıcı yaptırımlar uygulanmalıdır. Bunun yanında salgın sürecinde ekonomik sorunlarla boğuşmak zorunda kalan vatandaşlara destek için, ilaç fiyatlarındaki fiyat farkını SGK karşılamalıdır.” şeklinde konuştu. (İLKHA)