Yardımlaşma Kültürü ve Sadaka Taşları
Ecdâdımızın bize bıraktığı kültürel miras, zarafet incelik ve hassasiyetlerle dolu bir hazinedir.
Ecdâdımızın bize bıraktığı kültürel miras, zarafet incelik ve hassasiyetlerle dolu bir hazinedir. Sadaka taşları, atalarımızın yoksula yardım ederken onun onurunu kırmamak için gösterdiği büyük inceliğin delillerinden sadece bir tanesidir. Bu taşlar ihtiyacını kimseye söyleyemeyen, ortaya çıkmaktan çekinen vakarlı fakir ile sadece Allah`a mâlûm olsun niyetiyle yaptığı yardımın ortaya çıkmasından rahatsızlık duyan görgülü zengini rahatlatan vasıtalardır.
Sadaka taşları hakkındaki anlatılarda en dikkat çeken unsurlardan birisi de ihtiyacı olan kişinin bu taşlarda bulunan paralardan ihtiyacı kadarını temin edip geri kalan parayı burada bırakması durumudur. Bu anlatılanlar tokgözlülüğün ve diğergamlığın bir yansıması olarak da değerlendirilmelidir.
Ecdadımızın medeniyet ve kültür tarihimize hediye ettiği, eşine az rastlanır bu anlayışta yardımı alan da meçhul ve mahfi kalmıştır, yardım eden de… İnancımızın bir elin verdiğini diğer el görmeyecek diyerek ulaştığı ince düşünce bu sadaka taşlarıyla geleceğe taşınmıştır. O taşlardan ihtiyacı olduğu kadarını alıp kalanını diğer ihtiyaçlıya bırakan tok gözlü fakir ve yaptığı yardım ile tanınır hâle gelmekten âdeta korkan bir zengin herhalde İslâm kaynağından beslenen bizim coğrafyamıza has asil kişilikli tiplerdir.
Yahya Kemal Beyatlı, o güzel "Koca Mustafa paşa” şiirinde "Örtüyor fakrı asâletle çekilmiş perde” der. Asalet zenginliğin de fakirliğin de setredilişindedir. Bizlerin epey bir zamandır kaybettiğimiz huylardan ve erdemlerden biri de asil ve görgülü zenginin fakiri teşhir etmeden doyurur ve giydirir olmasıdır.
Gazete ve televizyonlardan milyonlarca kişinin bakışları karşısında naklen yapılan yardımlar eğer İslâm`ın tavsiye ettiği ince bir düşüncenin imbiğinden geçerek seyredilmiyorsa insanı heyecanlandırabilir. Ama bu tür anlık heyecanlar doğruları bulmağa ve reklâma benzeyen bu tip yardım gösterilerinin ne gibi sonuçlar doğuracağını düşünmeye çok kere mâni olur.
Doğrusu atalarımızın yaptığı gibi kıyıda köşede kalarak, istemek utancının çektiği edep perdesi arkasına saklanmış gerçek fakirleri bularak onları gazete ve televizyon sütunlarında teşhir etmeden nasiplendirmek ve lütuflandırmaktır.
Dâvetçinin ismini koskocaman puntolarla taşıyan İftar çadırlarında da, erzak dağıtan kamyonların önünde birbirini yercesine oluşan kuyruklarda da aslında fakir olmayan pek çok ruh fakirine rastlanır ama bizi biz yapan o iki asil tipe hiç rastlanmaz.
Her türlü ahlaki değer ve faziletin kendi örnek ahlak ve şahsiyetinde gerçek yerini ve değerini bulduğu nebiler nebisi Hz.Muhammed`in hayatında yardımlaşma ve dayanışma önemli bir yere haizdir.Cihan peygamberi &`;veren el alan elden daha hayırlıdır” derken haddizatında yardım etmenin İslami prensiplere göre yapılması gerektiği izlenimini de veriyor olsa gerek….
Özetlemek gerekirse sadakanın, İslamîyet`in öngördüğü toplum yapısını ayakta tutan, kardeşlik duygularını sağlamlaştıran, dünyanın cazibesine kapılmamayı haber veren bir felsefenin ürünü olarak ortaya çıktığını ve bir Müslüman`ın hayatının temel kurallarından olması gereken "çevresini gözetme" ilkesinin paralelinde asırlarca devam edip günümüze taşındığını söyleyebiliriz. İslamîyet`in öngördüğü evrensel ve zarif cömertliğin Osmanlı İstanbulu`nun şehir kültüründeki yansımalarından biri olarak da karşımıza sadaka taşları çıkmaktadır.
Sadaka taşları, ayrıca örneklerini kendi tarihinden çıkarmayı bilen bir millete, bizi biz yapan değerleri gün yüzüne çıkaracak gücü yine kendi içimizde bulacağımızı hatırlatmaktadır.
SEVGİ VE SAYGI DOLU MUTLU GÜNLER DİLEĞİYLE;
Orhan YAZICI / İLAHİYATÇI-YAZAR