Canım Abim ve Tutsak Yıllar
Yıl 1990, yeni doğmuşum bu yalan dünyaya. Gözlerimi dünyaya açtığımda sen yanımda yoktun abim, herkes beni sana benzetmiş, özellikle gözlerimi Kendimi o kadar şanslı hissediyorum ki abim, sana kardeş olduğum için senin gibi asil bir abim olduğu için.
BismillahirrahmanirrahimCan abim sen tutuklandığında 5 yaşındaydım. Sadece beş yaşına kadar tanıyabildim seni, sonra unuttum. Çocukluk işte, uzun süre görmeyince unutturuyor hayat.
Senli günleri fazla bilmem abim ama mutlu olduğumuzu biliyorum. Seninle mutlu olduğumuzu, varlığının dahi bize yettiğini…
Sen tutuklandıktan sonra annem hep ağladı, evdeki herkeste bir şok. Tutuklanma haberin eve bomba gibi düştü, bize çok yabancı olmasa da. Yüreğimizden vurulmuşuz ve herkesin boğazı düğümlenmiş, kimsede tık yok.
Can abim! Seni 29 gün gözaltında tutmuşlar. 29 gün anlatılmaz işkenceler görmüşsün tıpkı diğer abilerim gibi. Kelimeler kifayetsiz kalıyor yapılan zulümleri anlatmaya. Biz ne yaptık bu insanlara, ne yaptık! Tek suçumuz Kur’an mıydı? İslamı yaşamaya çalışmak mıydı? Ne yaptık bu sisteme abim, ne yaptık bunca ayrımcılığı, zulmü ve dışlanmayı hak edecek? Tutuklandın, fakat kimse üstlenmiyor seni. Nereye gitse zavallı babam ‘oğlun bizde değil ‘ diyorlar. Onlar zannediyorlar ki her şey dünyadan ibaret, bilmiyorlar ki bizim onların planlarını alt üst eden bir Rabbimiz var, tüm planları yıkan. Babam rüyasında görüyor seni, yerin altında bir mahzenden sesleniyorsun babama: ‘Babaaa! Buradayım. Buradaaa…’ Bu rüya ile yola çıkar babam, gece sonunda kabul ederler onların elinde olduğunu. Senin yanına getiriyorlar babamı, tıpkı rüyasında olduğu gibi yerin altından korkulukları üst tarafta bir hücrede buluyor seni. Hapsetmişler bu zavallı insanlar seni. Bu zavallı beyinleri küfre ve şeytana hapsolmuş insanlar…
Her anne evladını uyuturken güzel ninniler söyler ve onu uyutur. Sen yokken abim biz annemin ağıtları ile büyüdük. Kardeşimin beşiğini sallarken hep sana dair ninniler söyleyip ağlardı annem. Benim anneme, kardeşime çok gördüler ninnileri abim, bize çok gördüler bu mutluluğu, anneme çok gördüler güler yüzü. Lanet olsun bu rejime! Lanet olsun annelere ağlamayı mubah gören bu sisteme!
Kimileri çıkar bağırır şimdi ‘analar ağlamasın’ diye. Ya benim annemin akan gözyaşları, onlar ne olacak? Kim verecek onların hesabını? Sensiz geçirdiğimiz günlerin hesabını kim verecek abim? Kim verecek Rana annemin ve diğer annelerimin akan gözyaşlarının hesabını?
Can abim, senden uzakta büyüdüm ben. Sen bedenen yoktun belki yanımızda ama biz hep seninle büyüdük, hep seni anlattı annem. Babam hep ‘nane fırne’ için ağladığın zamanları anlattı ve biz hep ağladık. Acaba, acaba dedik! Şimdi orada ekmek bulabiliyor mu? Karnı aç mı, tok mu? Üşüyor mu? Hep düşündük durduk seni.
Sen gittin abim, 7,5 yıllığına bizden ayrı durmaya mahkûm edildin. Bir arefe hatırlıyorum. Bayram arefesi, çok kötü. Yengem bizde, sen ise çok uzaklardasın. Kapımız kırılırcasına vuruluyor, sanki ev değil hücre basıyorlar. Dağdan gelmişler sanki bu insanlar. İçlerinde zerre merhamet, yüzlerinde zerre nur yok... Allah, bu kullarına zerre nurundan üflememiş gibi. Dalıyorlar eve ve bizi sıraya diziyorlar, ağlıyorum tabi. Karşımda insan azmanları duruyor koca keleşler ve pis çizmelerle.
Düşünüyorum şimdi abi, insanlar o zaman hiç düşünmüyorlar mıydı benim psikolojimi, demiyorlar mıydı bu çocuklar olumsuz etkilenir diye? Dizdiler bizi sıraya ve yengemi istiyorlar hepimizin içinden. Çekip sürükleye sürükleye götürüyorlar. Ne annemin yalvarışları ne babamın beddua dolu bakışları ne de Zehra’m ve Abdülkerim’imin yürek yakan ‘Anneee!’ feryatları fayda vermiyor. Sonra her kapı çalınışında çocuklar kapıya koşuyor. ‘Anne’ derken kapı açılınca yaşanan hayal kırıklığını anlatmaya kelimeler yetmez.
Bir gün sonra güzel bir dayaktan sonra yengem eve geldi. O sevinç, o anki buluşma… Herhalde tüm dünya nimetleri bir yana o mutluluk bir yanaydı bizim için. Asıl şimdi bayramdı bizim için, şimdi mutluluk vaktiydi. Ama sadece bir süreliğine…
Sonra İstanbul’a geldik, yeni ayrılık rüzgârları girdi aramıza ve bizi oraya sürükledi. Şimdi aramızdaki bu birkaç km’lik yol daha da uzadı abim, daha da uzaklara gittik senden. Hapisteyken hep sana yazılar yazıyordum. Sana göndermediğim mektuplarla dolu defterim, korkuyordum ya ona gitmezse! Aklımca çok tehlikeli şeyler yazıyordum. Çocukluk işte... Maddi sıkıntılardan dolayı babam eve iş getirirdi ve yapardık. Yine böyle oyalandığım günlerden biri… Namaz kıldım, seccadedeyim ve dua ettim rabbime ‘Allah’ım’ dedim ‘Ne olur benim de abim gelsin artık’ dedim. Bir de zaman verdim Rabbime. Çocuk aklım ile ‘bugün’ dedim ‘bugün öğlene kadar haber gelsin’ dedim.
Kalem diziyorum yerde. Yine annem ağlıyor ‘bugün’ diyor ‘oğlumun mahkemesi, bana bağışla’ diyor. Bu seferki ninni değil bu seferki kulun Rab ile konuşması, cenneti ayakları altına alanın rabbinden ricası. Belki de dünyada tek istediği ‘Allah’ım bana bağışla’… Sonra senin aramana yakın, evde çıt yok. 7,5 yıl abim, sensiz tam 7,5 yıl oldu. Ben büyüdüm abim, sensiz büyüdüm. Herkes telefon başında, bense işle meşgulüm. Yine bir yandan da dua ediyorum ‘rabbim bugün çıksın, bu ayrılık vuslata dönüşsün’ diye ve telefon geliyor. Özgürsün abim! Bundan böyle bizimlesin. Hayallere dalıyorum artık senli. Gözümde sen bütün abilerden güzelsin, bütün abilerden değerli.
Eve geleceğin gün okula gitmek istemiyorum, ders mi dinlenir bu sevinçle. Öğretmen anlatıyor Hayat Bilgisi dersini Matematik dersini. Benim için tüm çarpımların toplamların sonu, sensiz sen. Benim için hayatın bilgisi seninle öğrenilir. Saatler geçmek bilmiyor, bir türlü öğlen olmuyor. Ve nihayet son ders zili de çaldı, eve adım adım değil resmen uçarak geliyorum abim, sana geliyorum. Yıllardır beklediğimiz, onun hayali ile büyüdüğüm evimiz ilk kez bu derece yüksek geliyor bana. Neden bitmiyor bu lanet olası merdivenler? Neden bizim kapıya bir türlü yetişemiyorum? Nihayet geldim, annem mutfakta nane sele yapıyor. Gençleşmiş sanki gül yüzlü annem, bugün daha bir güzel daha bir nur yüzlü sanki. Ayakta duruyorsun, bu anı yaşamak için nelerimi vermezdim daha önce. Ne kadar da nurlanmış yüzün! Annemin anlattığı ninnilerden seni hep güzel hayal ederdim, ama o Yusufi mekân sana sahibinin güzelliğini yüklemiş. Sanki Yusufİ bir güzelliğe bürünmüşsün…
Yine seccadedeyim yine ıslak. Fakat bu kez sevinç gözyaşları bunlar, vuslat gözyaşları, yaratana teşekkür gözyaşları. Yine duaya açıldı ellerim ‘Rabbim, diğer abilerimi de kurtar’ diyorum ‘Hepsini kurtar bu zulüm dolu mekânlardan’ ve ‘Bismillah’ diyorum abim senli günlere seninle yaşanılacak günlere ‘Bismillah’.
Hamdolsun seni bize bağışlayana, hamdolsun seni bana abi yapana. Seni en yüce ve en güzele emanet ediyor ve o nurlu ellerinden öpüyorum.
Selam ve dua ile…
KARDEŞİN HİCRAN