HÜDA PAR: Huzurevlerinin çokluğu toplumsal bir yaradır
Türkiye genelinde 426 huzurevi olduğuna dikkat çeken HÜDA PAR Genel Başkanı İshak Sağlam, huzurevi çokluğunun toplumsal bir yara olduğunu belirterek yaşlıların bakımının aile üyeleri tarafından yapılması için teşvike ihtiyaç duyulduğunu söyledi.
HÜDA PAR Genel Başkanı İshak Sağlam, yaptığı iç gündem açıklamasında; huzurevlerindeki artış, üretime yapılması gereken destek paketleri ve yolsuzluk algı endeksi gibi gündemin öne çıkan konularını değerlendirdi.
"Huzurevlerinin çokluğu toplumsal bir yaradır"
Türkiye genelinde resmi ve özel 426 huzurevinde yaklaşık 30 bin yaşlının bir yıla yakındır karantina sürecini yaşamaya devam ettiğine işaret eden Sağlam, "Salgına bağlı olarak yüksek risk grubunda yer alan yaşlılarımızın korunması, gerekli maddi desteğin sağlanması ve manevi rehberlik programlarının düzenlenmesi büyük önem arz etmektedir. Ancak huzurevlerinin ve bakım merkezlerinin inşası ve yaygınlaşması bir övünç vesilesi değil, aslında toplumsal değerlerimizden uzaklaştığımızın göstergesidir. Yaşlı anne ve babalarına sahip çıkamayan evlatların artmış olması çok acı vericidir. Aile yapımızın tüm bileşenleri ile birlikte yaşlılarımızın asıl olması gerektiği yerde, yani aile içerisinde korunmasını sağlayacak aile odaklı bir sosyal hizmet modeline ve aileyi daha güçlü, daha işlevsel kılacak projelere ihtiyaç vardır." dedi.
"Yaşlı bireylerin bakımının aile üyeleri tarafından yapılması için gerekli teşvik ve destek sağlanmalıdır"
Yaşlı bireylerin ancak aile ortamında huzur bulacağına vurgu yapan Sağlam, "Yaşlı bireylerin bakımının aile üyeleri tarafından yapılması için gerekli teşvik ve destek sağlanmalıdır. Toplumsal bilinç düzeyini artırmak adına eğitimin tüm kademelerinde aile kurumunun ve büyüklerimize sahip çıkmanın önemi müfredata yerleştirilmelidir. Unutulmamalıdır ki; yaşlılarımız ancak aile ortamında huzur bulabilirler. Şefkat ve merhametten yoksun, evlat hasreti çekilen evlerde asla huzur olmaz. Yaşlıların, huzurevine; çocukların ıslahevlerine, kadınların ise sığınma evlerine yerleştirildiği bir toplumsal düzenin bizim medeniyetimizde yeri olmadığı gibi aile kurumunun yok olması anlamına gelmektedir." ifadelerini kullandı.
"Destekler tüketime değil, üretime yapılmalıdır"
Temel gıda fiyatlarındaki artışa dikkat çeken Sağlam, "Son bir yılda temel gıda fiyatlarındaki artış, enflasyon oranını katlamıştır. TÜİK verilerine göre gıda enflasyon oranı yüzde 20'nin üzerinde gerçekleşmiştir. Temel ihtiyaç maddelerinin raf fiyatlarındaki aşırı artışlar, bu alanda gerçekçi tedbirler almayı zorunlu hale getirmiştir. Bu bağlamda sadece market ve pazarlar gibi perakendecilere odaklanarak etiket avcılığına çıkmak, ya da sınırlı sayıda tanzim satış noktaları oluşturmak, günü kurtarmaya yöneliktir. Piyasa fırsatçılarıyla mücadele rutin bir uygulama olsa da esas kalıcı tedbir; talebi karşılayabilecek kadar üretim gerçekleştirmekle olur. Hükümet, salgın sürecini atlatmak için birçok destekleyici paket açıklamış, doğrudan nakit yardımı ve kredilerle büyük meblağlarda nakit akışı sağlamıştır. Ancak bu destekler üretimden çok, tüketime gitmektedir. Bu durum piyasada tüketim talebini körüklerken, gıda üretimine farklı bir destekleyici yöntem geliştirilmemiştir." dedi.
HÜDA PAR Genel Başkanı İshak Sağlam
"Yeterli üretim için maliyetler düşürülmeli, desteklerde artışlara gidilmelidir"
Destek paketlerinin üretim alanlarına aktarılması gerektiğini söyleyen Sağlam, "Üretim maliyetlerinin artması ve teşviklerin maliyetlere oranla çok düşük seviyelerde kalması, üretimi cazip olmaktan çıkarmaktadır. Bunun sonucunda ekmeklik buğday, ayçiçeği ve mercimek gibi temel gıda ürünlerinin ithalatında gümrük vergileri sıfırlanmıştır. Daha planlı ve kapsamlı projeler geliştirip gerekli destekleri sağlamak gerekir. Yeterli üretim için maliyetler düşürülmeli, desteklerde artışlara gidilmelidir. Destek paketlerinin yönü, üretim faaliyetlerine kanalize edilmelidir. Üreticinin elinden alınan ürün fiyatı ile tüketiciye yansıyan fiyat arasındaki derin uçurum mutlaka giderilmelidir." ifadelerini kullandı.
"Yolsuzluk algı endeksi"
Uluslararası Şeffaflık Örgütünün açıkladığı Yolsuzluk Algı Endeksini değerlendiren Sağlam, "Uluslararası Şeffaflık Örgütünün açıkladığı 2020 yılı Yolsuzluk Algı Endeksinde Türkiye 40 puanla 86'ncı sırada yer almış ve Avrupa ülkeleri arasında son sıraya yerleşmiştir. Şeffaflık Örgütü açıklamasında; açıklık, şeffaflık ve hukuk devleti olmaktan uzaklaşıldıkça yolsuzlukla mücadele kabiliyetinin düştüğüne işaret edilmektedir. Bu tür uluslararası raporların değerlendirmelerinin objektifliği elbette tartışılabilir. Bununla birlikte konu hakkında yaklaşık bir bakış açısı oluşturduğu da inkâr edilemez. Hem merkezi hem de yerel yönetimler halka ait olan bütçeyi, halkın yararına kullanmakla yükümlüdür. Kamu kurumları, ancak şeffaflık ilkesi ve kamu yararı ölçüsü gözetilerek harcamalar yapabilir. Gelir gider dengesini gözetme, adaleti koruma ve israftan kaçınma, bu yükümlülüğü yerine getirmenin temel prensipleridir." dedi.
"Kamu kaynaklarının peşkeş çekilmesine ve birilerinin zenginlik kapısı haline gelmesine asla müsaade edilmemelidir"
Kamu kurumlarındaki israfa ve yolsuzluklara dikkat çeken Sağlam, "Ancak kamu kurumlarının israftan sakınmadığı, devletin halk ile empati kurmak ve kriz ile mücadele adına kendi harcamalarında tasarruf etmeyi aklına bile getirmediği görülmektedir. Sayıştay raporları birçok kamu kurumunun ölçüsüz harcamalarını gözler önüne sermektedir. Herkese açık olması gereken ihaleler ve ihaleleri alan holdingler hususu tartışma konusu olmaya devam etmektedir. Oysa hükümet, halk adına harcadığı her bir liranın sadece emanetçisidir. Devlet görevlilerinin, konumlarını zenginleşme aracı olarak kullandığının tespiti halinde ilgililerden hesap sorulmasının önünde hiçbir engel olmamalıdır. Kamu kaynaklarının peşkeş çekilmesine ve birilerinin zenginlik kapısı haline gelmesine asla müsaade edilmemelidir." şeklinde konuştu. (İLKHA)