‘Uluslararası Avrupa’da İslam Karşıtlığı Sempozyumu’ Düzenlendi BATININ İSLAM DÜŞMANLIĞI MEDENİYET DÜŞMANLIĞIDIR
Son dönemlerde Avrupa’da artan İslam düşmanlığına karşı Peygamber Sevdalıları Vakfı tarafından "Uluslararası İslam Karşıtlığı Sempozyumu" düzenlendi. Türkiye başta olmak üzere Pakistan, Mısır, Filistin, Moritanya, İngiltere ve daha birçok ülkeden Alim, siyasetçi ve akademisyenin katıldığı sempozyum, pandemi dolayısıyla online olarak gerçekleştirildi. Sempozyumun sonuç bildirgesinde, “Dünyanın bugün ilerleme adına tanıklık ettiği gelişmelerde Müslüman ilim adamlarının matematik, cebir, kimya, fizik, tıp gibi değişik dallarda ortaya koyduğu gayretin katkısı inkâr edilemez. Bu kapsamda Batı’da görülen İslam düşmanlığı; aynı zamanda medeniyet düşmanlığı bağlamında değerlendirilmelidir.“ denildi.
ENES DURMAZ
Peygamber Sevdalılar Vakfı, son zamanlarda Fransa başta olmak üzere Avrupa’da artan İslam düşmanlığına karşı online sempozyum düzenledi. Sempozyuma, Türkiye başta olmak üzere dünyanın birçok ülkesinden Alim, siyasetçi ve akademisyen katıldı. Programın açılış konuşmasını gerçekleştiren Peygamber Sevdalıları Vakfı Onursal Başkanı Mehmet Göktaş, bu dönemin Müslümanlarının siyasi, askeri, teknik ve ekonomik açıdan zayıf düşürülmüş bir dönemin Müslümanları olduğunu belirterek, “Bu zayıf düşürülmenin neticesi olarak birçok acılar yaşamış; işgallere, katliamlara uğramış, kaynaklarımızın yağmalanmasına, alın terimizin sömürülmesine şahitlik etmiş bir ümmetiz. Geldiğimiz son noktada ise Müslümanca bir hayat yaşamamızın önüne geçebilmek için Batı emperyalizminin yoğun hücumlarını maruz kalmış durumdayız.” dedi.
“İSLAM’IN İNSANLIĞA SÖYLEYECEK SÖZÜNÜN OLMASINDAN DOLAYI DÜŞMANLIK ETMEKTEDİRLER”
Batı emperyalizmin zulümlerine engel olduğu için İslam’a saldırıların yapıldığına dikkat çeken Göktaş konuşmasına şöyle devam etti: “Kiliselerin boşaldığı bir dünyada Batı insanı, hayatın bütün alanlarında yoğun bir şekilde İslam’la ve Müslümanlarla muhataptır. Durum böyle olunca söz konusu çevrelerin İslam karşıtlığını bir açıdan şaşkınlıkla karşılamıyoruz. Batı dünyası, insanlık âlemine söyleyeceği hiçbir sözü kalmadığı için İslam düşmanlığı yapmaktadır. Medeniyet adına sergilediği bütün oyun ve hileleri bittiği için İslam’a ve Müslümanlara saldırmaktadır. Dünyanın dört bir yanına, kan ve gözyaşından başka bir şey götürmediği anlaşıldığı için İslam’a ve Müslümanlara saldırmaktadır. Arkasından viraneye çevirmedikleri bir yurt, iliklerine kadar sömürmedikleri bir toplum, fitne, fesat ve kaosu koymadıkları bir ülke bırakmadılar. İslam, bu zulümlere engel olduğu için İslam’a saldırmaktadırlar. Ve en önemlisi de İslam’ın insanlığa söyleyecek sözünün olmasından dolayı düşmanlık etmektedirler.”
“AVRUPA, ENİNDE SONUNDA İSLAM'A GEBEDİR”
Avrupa’nın İslam’a gebe olduğuna vurgu yapan Göktaş, “Şu hususa da vurgu yapmakta fayda görüyoruz: Avrupa'da İslam karşıtlığı derken hiç şüphesiz kastımız, buralarda gelecekte İslam’ı seçen insanlar değil; bizatihi direk oranın idarecileridir. Zira ümidvarız ki Avrupa, eninde sonunda İslam'a gebedir ve Müslümanlığı tercih edecektir. Bütün bunlardan sonra Müslümanlara sesleniyoruz ve diyoruz ki: Müslümanlar, yeryüzünde Peygambersiz geçen ve geçecek olan asırların şahit ümmetidir. Bu Şahit ümmetin elinde, Allah Teâlâ’nın kitabı vardır. Hem elinde hem dilinde hem de kalbinde olan bir kitap. Bu şahit ümmetin elinde ve kalbinde; hayatı milim milim, saniye saniye kayıt altına alınmış bir Peygamberi vardır.” şeklinde konuştu.
“İSLAM ÜLKELERİNİN YÖNETİCİLERİ ULEMADAN ALACAKLARI İLMÎ DESTEKLE ÜZERLERİNE DÜŞENİ YAPMALI”
Saldırılar karşısında İslam âlimleri, akademisyenler ve aydınların ilmi çalışmalar yapması gerektiğini ifade eden Göktaş son olarak şunları söyledi: “İslam’a ve Müslümanlara karşı yapılan saldırılar karşısında İslam âlimleri, akademisyenler ve aydınlar her zaman devrede olmalı. İslam ümmetini, tatmin edecek ilmî çalışmalar göstermelidirler. Saldırılar; siyasilerden gelmişse bu durumda muhatap, İslam ülkelerinin yöneticileridir. Bu yöneticiler, ulemadan alacakları ilmî destekle üzerlerine düşeni yapmalıdırlar. Âlimlerimiz ve aydınlarımız özellikle Batı’da yaşayan gençlerimizi İslam’la beslemeli, İslam’la teçhiz etmelidirler. İslam tarihinde Cafer bin Ebi Talib’in Habeşistan’a varışı gibi varmalıdırlar Batı’ya.”
HÜDA PAR GENEL BAŞKANI İSHAK SAĞLAM: MESCİD-İ AKSA’NIN ÖZGÜRLÜĞÜ İÇİN MÜCADELE EDEN ‘KAHRAMALAR’I SELAMLIYORUM
Sempozyumu düzenleyen Peygamber Sevdalıları Vakfı’na teşekkür ederek konuşmasına başlayan HÜDA PAR Genel Başkanı İshak Sağlam, programda emeği geçen siyasetçi, akademisyen ve kıymetli ilim adamlarına selamlarını iletti. Programın hayırlara vesile olmasını dileyen Sağlam, “Ümmetin, “ihanet belgesi” diye isimlendirdiği “Yüzyılın Anlaşması”nın yıl dönümünü yaşıyoruz. Tarih, bu belgeyi uygulamaya koyan ve sessiz kalarak kanıksanmasına aracılık edenleri “Ümmetin hainleri” olarak anacak, Mescid-i Aksa’nın özgürlüğü için mücadele edenleri de “Kahraman” olarak yazacaktır. Buradan bir kez daha bu uğurda şehid olan, gazi olan veya mücadeleye devam eden “Kahraman”ları selamlıyorum.” dedi.
“İSLAM, TÜM İNSANLAR İÇİN HUZUR VE GÜVEN ORTAMI SUNMAKTADIR”
İslam’ın tüm dünya için huzur ortamı sunduğunu ifade eden Sağlam, “İnsanlık tarihi hak ve batılın mücadele tarihidir. İlk insandan günümüze bu mücadele devam etmektedir. Rabb-ül Âlemin hak mücadelesi verenleri yalnız bırakmamış, elçiler ve kitaplar göndererek desteklemiştir. İslam, sadece Müslümanlar için değil, tüm insanlar için huzur ve güven ortamı sunmaktadır. Ama tarih boyunca hakkına razı olmayıp kendi müreffeh hayatlarını başkasının felaketi üzerine inşa edenler, hakka ve hakk ehline karşı durmuşlardır. Bu anlamda insanlara huzur ve güven ortamı oluşturmak isteyen Müslümanlara düşmanlık yapanların varlığı yadırganacak bir durum değildir.” şeklinde konuştu.
“MÜSLÜMANLAR, NEREDE OLURLARSA OLSUNLAR DAVETÇİ OLDUKLARINI UNUTMAMALIDIRLAR”
“Avrupa’da veya dünyanın değişik yerlerinde Müslümanların insani ve İslami haklarına yapılan saldırılar iki yönüyle ele alınmalıdır” diye konuşan Sağlam şunları ifade etti; “Birincisi, Müslümanlara bakan yönüyle Müslümanların yapması gerekenler; ikincisi de Müslümanları “öteki” olarak gören ve temel insan hakları ile özgürlükler konusunda sorun yaşatan oluşum ve hükümetlere bakan yön. Birinci yönüyle Müslümanlar, ne zaman ve nerede olurlarsa olsunlar davetçi olduklarını unutmamalıdırlar. Milliyeti, dili ve dini ne olursa olsun aynı coğrafyayı paylaştığı, muhatap olduğu insanlara karşı; “âdil olma”, “emin olma”, “dürüst olma” ve “insanlara faydalı olma” kimliğini en iyi şekilde temsil etmelidirler. Bununla birlikte inancımızın gerektirdiği dayanışma ve yardımlaşmayı her yerde gösterebilmelidirler.”
“MÜSLÜMANLAR ÜMMET’İN BİRER FERDİ OLDUKLARININ BİLİNCİYLE HAREKET ETMELİ”
Sağlam, “İslam, sahip olduğu medeniyet değerleri ile sadece Müslümanlara değil tüm insanlara huzur ve güven ortamı vadetmektedir. Müslümanlar bunun bilincinde olarak İslam ahlakını Avrupa toplumuna gösterdikçe İslam’a karşı oluşturulan olumsuz algılar yıkılacak, karşılıklı güven ortamı oluşacaktır. Oluşan tablo, bütün Müslümanların ortak sorunudur. Mezhep, meşrep ve grup aidiyetleri ne olursa olsun Batı’da yaşayan Müslümanlar Ümmet’in birer ferdi olduklarının bilinciyle hareket etmeli, bütün Müslümanları olumsuz etkileyebilecek faaliyet ve söylemlerden uzak durmalıdırlar. Hikmetle hareket edilmeli ve yapılan her çalışmada genelin maslahatı öncelenmelidir. İslam âlimleri, Müslüman olmayan toplumlarda yaşayan kardeşlerimizin bilinçlendirilmesi ve “Din, güzel Ahlaktır” ilkesinin öğretilmesi konusunda çok mühim bir fonksiyona sahiptirler. Alimlerimiz bunu en önemli ve öncelikli işlerinin arasına alarak rehberlik edebilirler.” diye konuştu.
“MÜSLÜMANLAR YAPILAN ZULÜMLERE SESSİZ KALINMAYACAĞINI GÖSTERMELİDİRLER”
Avrupa’daki Müslümanlara da seslenen Sağlam, “Avrupa’da yaşayan Müslümanlar; Müslüman kimlikleriyle ilgili zulüm ve baskılara maruz kaldıklarında farklılıklarını bir kenara bırakıp bir bütün olarak gerekli tepkiyi verebilmeli ve yapılan zulümlere sessiz kalınmayacağını göstermelidirler. Sorunun ikinci yönü de Batı toplumu ve idarecilerinin soruna yaklaşımlarıdır. Başta hükümet yetkilileri olmak üzere Avrupa toplumu inançlara ve İslami değerlere hakareti “düşünce özgürlüğü” olarak görmekten vazgeçmelidir. İslam’a ve İslam Peygamberine hakaret hiçbir şekilde “düşünce özgürlüğü” olarak görülemez, görülmemelidir. İslam coğrafyasında yaşayan Müslüman bireyler de İslam’a ve İslami değerlere karşı yapılan hakaretler karşısında ya da Müslüman kardeşlerine yapılan zulümler noktasında Ümmet bilinciyle harekete geçebilmeli ve ortak tepki gösterebilmelidirler.” ifadelerini kullandı.
“İSLAMİ DEĞERLERE HAKARET EDENLER BUNUN KARŞILIKSIZ KALMAYACAĞINI BİLMELİDİRLER”
Sağlam son olarak şunları dile getirdi; “Şunu da ifade etmek gerekir ki dünyanın herhangi bir yerinde Müslümanlara zulmedenler veya İslami değerlere hakaret edenler bunun karşılıksız kalmayacağını ve zulüm bitinceye kadar tepkilerin devam edeceğini bilmelidirler. Saldırganlar caydırıcı müeyyideler görmelidirler ki bir daha aynı şeylere teşebbüs etmesinler. İslam ümmeti, kapitalist zihniyetin dünyayı sardığı günümüzde en büyük caydırıcı tepkilerden biri olarak siyasi ve ekonomik ambargoyu çok etkili bir şekilde kullanabilmelidir. Bu vesile ile bu çalışmada emeği geçenlere teşekkürlerimi iletir, tüm katılımcılara ve bizleri izleyen herkese sevgi, saygı ve muhabbetlerimi sunuyorum. Çalışmanın hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Allah’tan niyaz ediyorum.”
FİLİSTİN MECLİS BAŞKANI BAHR: İSLAM DÜŞMANLIĞINA KARŞI BİRLİKTE DURMALIYIZ
Filistin Meclis Başkanı Ahmed Bahr, programın hayırlara vesile olmasını diledi. İslam dininin her zaman, kardeşlik, sevgi ve dayanışma mesajları verdiğine dikkat çeken Bahr, amaçlarının kin ve nefretten uzak bir toplum inşa etmek olduğunu belirtti. Kur'an-ı Kerim'deki " (Ey Muhammed!) Seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik." ayetine atıfta bulunan Bahr, İslam düşmanlarının asırlar boyunca bu yüce mesajı unutturmaya çalıştığını kaydetti. Bahr, "İslam’a karşı yapılan kindar uygulamalara karşı hep birlikte durmamız gerekiyor. Emperyalistler her zaman bizim bölünmemiz için uğraşıyor. Aynı zamanda Filistin davasını bölmeye çalışıyorlar. İslam dünyasının ve topluluklarını zenginliklerini sömürmek için bir uğraşı var. Kindar bir komplo söz konusu. Fransa Cumhurbaşkanı Macron tarafından Müslümanlara ve İslam'a karış yapılan despot eylemler büyük bir zülümdür. Bu uygulamalarla İslam'ın yüce mesajını bozmak ve lekelemek isteyen bir uğraş söz konusu. Tüm bunlara karşı beraber durmalıyız." diye konuştu. Bahr, konuşmasının devamında siyonist işgal rejiminin Filistin'e uyguladığı ambargoları, saldırıları ve bunun sonucunda halkın çektiğin sıkıntıları ile Yüzyılın Anlaşması'nın zararlarını anlattı.
MUHAMMED EŞ-ŞANKİTÎ: İSLAM'A SALDIRILAR KARŞISINDA MÜSLÜMANLAR KARŞI ATAĞA GEÇMELİ
İslam dünyasının tanınmış düşünürlerinden Morintanyalı Dr. Muhammed Muhtar eş-Şankıti, "Nübüvvet Makamına Hakaret Karşısında Şer'î ve Siyasî Strateji" başlıklı bir sunum gerçekleştirdi. "İslam dinine ve Hazreti Muhammed'e küfreden gayrimüslimlerin katlinin vacip olduğuna" dair bazı âlimlerin görüşünün olduğunu hatırlatan Eş-Şankıti, hanefi fıkhında ise bu hükmü reddeden görüşlerin olduğunu söyledi. Eş-Şankıti, "Hanefi fıkhında, gayrimüslimlerin Peygamberimize küfretmesi halinde katledilemeyeceği yönünde bir görüş var. Hanefi fıkhında, bu tür durumlarda hakaret eden gayrimüslimlerin bulunduğu yerden uzaklaştırıldığını görüyoruz. Diğer inançlardan kişilerin mabetlerinde İslam'a yönelik küfürlerinde yine dokunulmazlık var. Mabetlerinin içinde ve dışında yaptıkları küfre karşı farklı uygulamalar var. Genel olarak bunların dayanağı da 'İslam dininde zorlama yoktur.' ayetidir." dedi.
"İSLAM'A SALDIRILARI BİR FIRSAT BİLEREK İSLAM'IN GÜZELLİĞİ DAHA FAZLA ANLATILMALI"
İslam'a saldırılar karşısında Müslümanların asıl yapması gerekenleri anlatan Eş-Şankıti, şöyle konuştu: "Peygamberimiz ve İslam'a yönelik küfürlere karşı diyalog ve dayanışma içinde hareket etmemiz gerekiyor. Ayrıca siyasi olarak bir kararlılık gösterilmesi gerekiyor. Bu şekilde İslam düşmanlığına karşı gelebiliriz. Müslümanlara ve İslam'a karşı yapılan saldırılara karşı hukuki anlamda o ülkede kalan Müslümanlar dava açabilmeli. Ayrıca İslam dünyası kendi içinde bir kampanya yapmalı. Müslümanlar da bu saldırılara karşı batıya bir ambargo ortaya koymalı. Müslümanlar, İslami STK'lar ve kuruluşlar İslam'a saldırıları bir fırsat bilerek İslam'ın güzelliğinin daha fazla anlatmalı. İslam'a saldırılar karşısında Müslümanlar karşı atağa geçmeli. Örneğin; son zamanlardaki İslam'a saldırıların ardından ABD'deki İslami kuruşlar, bir milyon adet İngilizce Kur'an-ı Kerim meali dağıtımına başladı. Fransa'da da buna benzer eylemler yapılabilir. Türkiye'de Peygamber Sevdalıları bunun öncülüğünü yapabilir."
PROFESÖR DOKTOR CANATAN: BATI’DA İSLAM KARŞITLIĞI GLOBAL BİR HALE GELDİ
Sempozyumda “Avrupa’da İslam karşıtlığının nedenleri” başlıklı bir konuşma yapan Profesör Doktor Kadir Canatan da konuşmasının başında sempozyumu organize eden Peygamber Sevdalıları Vakfı’na teşekkür etti. İslam karşıtlığı konusunun Müslüman kişi ve vakıfların, partilerin, sözde Müslüman ülkelerin hiçbir zaman öncelikli sorunu olmadığını belirten Canatan, neredeyse hiçbir Müslüman ülkenin dış politikasında İslam karşıtlığıyla ilgili bir mücadelenin olmadığını söyledi.
“İSLAM KARŞITLIĞININ YENİ BİR FORUM ALMAYA BAŞLADIĞINI GÖRÜYORUZ”
İslam karşıtlığının Batı’da yeni bir hal aldığını belirten Canatan, “Bu dönemde bir önemli olay daha var Fransa'da. İlk kez başörtüsü sorunu ortaya çıktı. Birkaç Kuzey Afrikalı kızın okula başörtülü olarak gitmesi kamusal alanda dini simgelerin kullanımı ile ilgili bir tartışma ile başladı. Bu tartışma Fransa'da laiklik adına başlatıldı ama daha sonra hemen hemen bütün Avrupa ülkelerine de yayıldı. Bu dönemin tabi ki en önemli olayı Berlin Duvarı'nın yıkılması, soğuk savaşın bitmiş olması. Soğuk savaşın bitmesiyle birlikte İslam karşıtlığının yeni bir forum almaya başladığını görüyoruz. Bu dönemden itibaren kızıl tehlikenin yerine yeşil bir tehlikenin doğduğunu, geçtiğini belirten Batı dünyasında çeşitli açıklamalar yapıldı.” diye konuştu.
“İSLAM KARŞITLIĞI BATI DÜNYASINDA GENEL BİR SÖYLEME DÖNÜŞTÜ”
Konuşmasına devam eden Canatan şunları kaydetti: “Mesela 1995 yılında NATO Genel Sekreteri o zamanki Willy Claes İslam funtelamintizminin Batı uygarlığı için büyük bir tehdit olduğunu belirtiyor. Yine İtalyan Başbakanı Berlusconi, Batılı değerlerin İslam tarafından tehdit edildiğini söylüyor. Bu dönemde Amerikalı bir uluslararası siyaset bilimci bir medeniyetler kavgasının başladığını duyuruyor. Dolayısıyla başlangıçta İran'a ve İslamcı hareketlere karşı olan bu propaganda daha sonra İslam'a doğru genellemeye başlandı ve politik bir karakterde almaya yöneldi. Bu andan itibaren aslında İslam karşıtlığı Batı dünyasında genel bir söyleme dönüştü. Yani başlangıçta sadece entelektüel bir kesimin görüşü ve söylemi olan bu düşünceler giderek devlet bakanlarını, başbakanlarını, çeşitli siyasi partileri ilgilendiren bir mesele haline geldi.”
“AVRUPA’DA İSLAM KARŞITLIĞI BİR SUÇ TEŞKİL ETMİYOR”
Konuşmasının sonunda İslam karşıtlığının bir suç teşkil etmediğine dikkat çeken Canatan, “11 Eylül olaylarının olması daha önce sanki söylenen bir felaketin artık başladığı, fiili bir duruma dönüştüğünü haber veren bir olay olarak yorumlandı. Bunun ardından Müslüman kişiler ve kurumlar, camilerine saldırılar başladı. O yıllarda yapılan çalışmalar, raporlar var. Birebir bu saldırılar tescil edildi. Bu dönemde artık Müslüman azınlıklara, mültecilere, göçmenlere yönelik somut fiziki saldırılar, ayrımcılıklar yapılmaya başladı fakat burada önemli bir problem var. İslam karşıtlığı bir suç teşkil etmiyor Avrupa'da. Artık bugün İslam karşıtlığı global bir hale geldi.” şeklinde konuştu.
ULUSLARARASI AVRUPA'DA İSLAM KARŞITLIĞI SEMPOZYUMU SONUÇ BİLDİRGESİ
- Müslümanların Avrupa’daki nüfusu, kimi ülkelerde %10’a yaklaşmıştır, buna binaen “Avrupa’daki Müslümanlar” kavramı yerine “Avrupa Müslümanları” ya da “Avrupalı Müslümanlar” kavramı kullanılmalıdır.
- Batılı ülkelerin İslam'a ve Müslümanlara yönelik saldırılar için sıklıkla kullandıkları "İslamofobi" kavramı, sorunlu bir kavramdır. Bunun yerine "İslam Karşıtlığı” veya“İslam Düşmanlığı” olarak tanımlanmalıdır.
- "İslam Karşıtlığı”veya“İslam Düşmanlığı”, hiçbir şekilde Avrupa halkları ile ilişkilendirilemez. Hatta Avrupa halkları da bu karşıtlığın/düşmanlığın gelecekteki mağdurları arasında görülmektedir. Avrupa yönetimleri, İslam Karşıtlığı veya İslam Düşmanlığını körükleyerek medeniyetler çatışmasının fitilini ateşlememeli; Avrupa halkları da buna alet olmayıp yönetimlerini bu hususta baskı altına almalıdırlar. Bu sadece Avrupa Milletleri ve İslam Ümmetinin değil, aynı zamanda bütün insanlığın da yararınadır.
- İslam Karşıtlığı veya İslam Düşmanlığına neden olarak; İslam ve Müslümanlar hakkında ön yargı ve bilgisizlik, Batılı liderlerin bunu iç siyaset malzemesi olarak kullanmaları, ifade özgürlüğünün bazı çevrelerce suistimal edilmesi, Siyonist lobilerin ve Evanjelist çevrelerin İslam dünyasına yönelik nefret söylemi ve İslam topraklarının işgali için zemin hazırlaması gibi farklı nedenlerden söz etmek mümkündür.
İSLAM DÜŞMANLIĞI; AYNI ZAMANDA MEDENİYET DÜŞMANLIĞI BAĞLAMINDA DEĞERLENDİRİLMELİDİR
- Batı dünyasındaki Müslümanlara yönelik saldırılar ve hak ihlalleri ile ilgili olaylar, Batılı ülkelerin yönetimleri tarafından bilinçli bir şekilde görmezden gelinip kayıt altına alınmadığından dolayı bu konuda gerçek verilere ulaşılamamaktadır. Bunlardan özellikle camilere saldırı, Peygamberimize yönelik yapılan karikatür hakaretleri, helal sertifikalı marketlerin kapatılması, okullarda gençlere İslam karşıtı görüşlerin aşılanması, Müslümanlara ev kiralama hakkının verilmemesi, metro ve trenlerde ücretsiz dağıtılan yayınlarla Müslümanların karalanması, Müslümanlara ait STK’ların kapatılması ve tehdit edilmesi vb. maddi ve manevi saldırılar en somut olan düşmanlıklardır.
- Dünyanın bugün ilerleme adına tanıklık ettiği gelişmelerde Müslüman ilim adamlarının matematik, cebir, kimya, fizik, tıp gibi değişik dallarda ortaya koyduğu gayretin katkısı inkâr edilemez. Bu kapsamda Batı’da görülen İslam düşmanlığı; aynı zamanda medeniyet düşmanlığı bağlamında değerlendirilmelidir.
7.İslam Karşıtlığı veya İslam Düşmanlığının izalesi için kapsamlı çözümlere gereksinim vardır. Bu çözümlerin bir yanı Avrupalı ve Avrupa dışındaki Müslümanlara diğer yanı ise Batı dünyasındaki yönetimlere düşmektedir.
AVRUPALI MÜSLÜMANLARA BAZI GÖREVLER DÜŞMEKTEDİR
- İslam düşmanlığı ve barbarca saldırılar karşısında Avrupalı Müslümanlara bazı görevler düşmektedir. Bunlar:
*Kur'an ve Sünnet merkezli eşsiz İslam ahlakını görünür kılmak.
*Daha örgütlü bir yapı ve dayanışma için sivil toplum gücünü etkin hale getirmek.
*İslamî hizmet ve çalışmaları artırmak.
* İslam’ın merhamet ve şefkat yanını; hem kilise hem de devletin etkisi dışına çıkan ve bir arayış içinde olan Avrupa insanına bıkmadan usanmadan anlatmak ve aynı zamanda bu yönde örnek olmaktır.
Bu bağlamda dünya Müslümanlarına da bazı görevler düşmektedir. Bunlar:
*Avrupalı Müslümanlarla her türlü konuda dayanışma içerisinde bulunmak.
*İmkanlar dahilinde Avrupalı Müslümanlar, ziyaret edilerek onlara moral ve motivasyon sağlamak.
*İslamî değerlere yapılan saldırılara karşılık, Müslüman ülkelerde tepkilerin verilmesini sağlamak ve uluslararası kuruluşlar nezdinde hak arayışına girmek.
*Hepsinden de önemlisi, Müslüman halklar ve ülkeler; bu tür saldırganlıklar karşısında aralarında güçlü bir vahdetin oluşmasına öncülük etmelidirler.
HUZURLU VE GÜVENLİ BİR DÜNYANIN YOLU MÜSLÜMANLARIN HUZURUNDAN GEÇMEKTEDİR
- İslam medeniyeti, tarih boyunca Batı emperyalizmi karşısında insanlığın nöbetini tutmuştur. İslam karşıtı saldırılar sadece Müslümanlara yönelik değil, Avrupalı yönetimler ve halklar için de tehditler içermektedir. Huzurlu ve güvenli bir dünyanın yolu; nüfusu 1 milyar 800 milyonu aşan ve dünya nüfusunun % 25'ini teşkil eden Müslümanların huzurundan geçmektedir. Bu minvalde Batılı insan hakları kuruluşları bu tür saldırıları; insan hakları ihlalleri ve inanç hürriyetine saldırı kapsamında gündemlerine almalıdır.
- Dünya nüfusunun dörtte birinden fazlasını oluşturan İslam Ümmetinin İslam Karşıtlığı veya İslam Düşmanlığına başvuran yönetimlere yönelik ekonomik boykotu, önemli sonuçlar doğuracaktır. Batılı ülkelerin yöneticileri; İslam’a düşmanlık etmede kör bir inada girerlerse ekonomik boykota başvurmak Müslümanların sadece hakkı değil, asli bir görevi olarak kabul edilmelidir.
Başta Müslüman halkların devlet yöneticilerine, bu konudaki sorumlulukları hatırlatılmalıdır. Müslümanlar arasında ihdas edilecek uluslararası ekonomik ve siyasi birliktelikler ve kuruluşlar artırılmalıdır.
PEYGAMBER SEVDALILARI VAKFI
ULUSLARARASI AVRUPA'DA İSLAM KARŞITLIĞI SEMPOZYUMU
TERTİP HEYETİ VE KATILIMCILARI