• DOLAR 34.312
  • EURO 37.22
  • ALTIN 3018.549
  • ...
28 Şubat ve Ankaralı Turgut
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 
Mehmet Emin Özmen / ARAŞTIRMA / DOĞRUHABER
 
Nasıl bir eğitimden geçiriliyorlar ki bir başkasının çektiği acı nedeniyle zevk duyabiliyorlar? Nasıl bir şahsiyet kazanıyorlar ki karşıdaki insan acı içinde inlerken elma yiyebiliyorlar? Herhalde onların nazarında işkence yapmak terzilik, marangozluk gibi bir meslek. Dahası işkence seanslarından sonra normal yaşama nasıl devam edebiliyorlar? Eziyet ettiklerinin çığlıkları onların kulaklarında yankılanmaya devam etmiyor mu?

28 ŞUBAT POSTMODERN FALAN DEĞİL BASBAYAĞI DARBEYDİ
28 Şubat karar ve uygulamalarının Türkiye’nin batısında yaşayan inançlı insanlarımıza, son dönemlerin moda deyimiyle “teğet” geçtiğini söyleyebilirim. Ama Güneydoğu’nun İslami şahsiyetlerinin ortasında patlayan bir bomba etkisi yaptı. 28 Şubat sonrasında Güneydoğu illeri, ilçeleri ve köylerinden insanlar grup grup toplattırılıp, nezaret sürecinden geçirildiler. Toplanan insanların ortak özelliği, dinini yaşamaya çalışan, inançlı kesimden olmalarıydı. Bu nezaret süreci bugünkü göz altılara pek benzemiyordu. Nasıl mıydı? 28 Şubatçılar ve mağdurlarınca çok iyi bilinen süreci aşağıdaki soru ve cevaplarıyla özetleyebiliriz.

SORULAR

Şimdi tüm fizikçiler toplansa, Filistin askısındaki kişinin yere doğru çekim kuvvetini hesaplayabilirler mi? Edison insan vücuduna verilen elektriğin kaç ampulü yakabileceğini bilebilir mi? Ya da Einstein falakaya yatırılan kişinin ayak tabanlarına vurulan copun, vuruş kuvvetini ve ayakların direncini dört işlemi kullanıp, bir sonuca ulaşabilir mi?

CEVAPLAR
Aslında bu işlerin ehilleri, bilimsel buluşlarda da hep boşa güreşiyorlar. İki dolap arasına sıkıştırılan insanın kaburga kemiklerinin, kırılmadan iç içe nasıl geçeceklerini hemencecik hesaplamışlar. Falakadan sonra ayakların şişmemesi için ilaçlı bir suda dans edilmesi gerekiyormuş. Veya ellere hızlıca vurulan copun ardından büzülen insan avuçlarının tekrar açılması ve ikinci darbeye hazır olması için; ellerin bir sopa üzerinde sağa sola hareket ettirilerek, üzerine su dökülmesi gerekiyormuş. Koltuk altlarına sıkıştırılan buzun erimemesi için keçe ile sarılması lazımmış.

Yapılan bilimsel çalışmalar sayesinde, acının tekrar tekrar yaşatılması için, duyarsızlaşan insan etini duyarlı hale getirme yöntemlerini ortaya koymuş durumdadırlar. Kaç voltajlık elektrik şokunun insanı öldürmeyeceği ama acı çektireceğinin farkındalığının keşfini yapmış durumdalar. Her elektrik şokunun ardından insana su içirilip içirilmeyeceğinin faydası ve zararını da hesaplamışlar. En acısı insana copla tecavüzün yöntem ve yollarını hemencecik buluvermişler.

Ha bir de karşıdakine acımamak için, acıyla imtihan edilenin gözleri bağlı olması gerekiyormuş. Çünkü acı çeken göze temas ederse karşı göz, gözlerden kalbe karşılıklı bir sinyal geçebiliyormuş. Böyle bir durumda “Alın bunu götürün, bana da bir sigara getirin” diye olumsuz bir durumla karşı karşıya kalınabiliyormuş. Onun için gözler, göz bağı ile sıkıca bağlanmalıymış.
Sonra acının elbise engeline takılmaması için, muhatabın çırılçıplak soyundurulması şartmış. Vurulan her darbe direkmen tene değmeliymiş. Arada kumaş, yün, keçe türü şeyler olmamalıymış. Buz gibi soğuk suyun etkisi ancak tazyikli olduğu zaman insana boğulma hissi veriyormuş.

Tabi güzel şeyler de var. Hücrenin mazgal kapısından bir parça ekmek fırlatırlar. Sonra plastik bardaklarda su servisi de var hani. Yani ölmüyorsun. Ekmek ve su sayesinde. Allah var, her tuvalet ihtiyacında, birkaç tekme, birkaç şaplak karşılığında götürülüyor kişi. Abdest almak için izin istendiğinde lavabo aynasına bakmama şartı var. Çünkü aynadan bakıldığında arkadaki aynasız görülebiliyor.

Dedim ya güzel şeyler sonradan da devam ediyor. Mesela mahkemeye çıkmak işkencenin azalması anlamına geliyor. Cezaevi nispeten rahat. Ölümü gösterip sıtmaya razı etmek gibi. Görüş günlerinde aradaki cama karşın eşini, çocuklarını, anne, babanı, kardeşlerini, sevdiklerini görebiliyorsun. Ellerini uzattığında aradaki cama rağmen çocuğunun başını okşayabiliyorsun. Evden getirilen dolmaları yiyebiliyorsun. Pastaların altına konulan mektupları okuyabiliyorsun. Gözyaşı nemini taşıyan kâğıda gözyaşlarını damlatabiliyorsun.

Bir de şu Ankaralı Turgut meselesi var. Nezarethane sürecinin en bariz olayı işkenceden geçirilen kişinin bağırması, imdat istemesi veya avazı çıktığı kadar tekbirler ve tehliller getirmesidir. Fakat kurbanın sesi başkalarınca duyulmamalıdır. İşte burada Ankaralı Turgut devreye giriyordu. Nezarethanede gözaltında bulunanlara, teypten yüksek sesle Ankaralı Turgut dinlettiriliyordu: “Kerize bak kerize, şalvarla giriyor denize”. Ankaralı Turgut’un bunda bir suçu yok ama o süreci yaşayanlar bir daha asla O’nu dinleyemiyorlar.

MEHMET GÖKTAŞ HOCAMIZIN ÇAĞRISI

Şimdi Mehmet GÖKTAŞ Hocanın çağrısına kulak vereyim diyorum. Bilmem ki kimden başlayayım.
Seni mi yazayım Mehmet Emin ağabey? Hani seni oğlun ile birlikte gözaltına almışlardı. Seni işkenceye götürdüklerinde, gidiş ve gelişlerinde hep dik duruyordun. Hepimiz işkence seanslarının arasında sana sığınmaya çalışıyorduk. Ama işkence sırası oğluna geldiğinde sen de bir tedirginlik gözlemliyorduk. Ankaralı Turgut’un volümü yüksek türküleri arasında tekbir sesleri işitiyor, oğluna dua ediyordun. İşkence seanslarının arasında sana sığınıyorduk ama senin oğlun işkenceye götürüldüğünde sen sığınacak yer arıyordun.

Bilmem ki seni mi yazayım Abdusselam. Hani seni Cudi dağına çıkarmışlardı. Karları eşeleyip seni içine gömmüşlerdi. Sonra silahı kafana dayayıp, son duanı yapmanı istemişlerdi. Gerçekten öleceğine inanmıştın. Kıl payı şahadeti kaçırmıştın. Hem sen Hacca gidecektin o ara. Gidemeden gözaltına alınmıştın. Bütün rüyalarında hacdaydın.

Ya sen Spertêli kardeşim. Hani 5-6 kişi birlikte sana işkence ederlerken, sen çıldıracak noktaya gelmiştin. “Herif çıldırdı” diye birbirlerine bağırıp “Artık yeter” diyorlardı. Ancak senin o ilaçlı suda dans etmen gerekirdi. Sense inat edip, leğene girmiyordun. Uzunca bir sopayı iki bacağının arasından geçirip, sopanın iki ucundan kaldırmak suretiyle seni havaya kaldırdıktan sonra 5-6 kişi seni tutarak leğene koymuşlardı. Artık işlem tamamdı. Giyinebilirdin. Seni getirip yanıma atmışlardı.

Seni unutabilir miyim Ahmet kardeş. Elektrik, cop, soğuk su gibi işkenceler yormuştu seni. Sen de doktora gitmek istiyordun. Allah var, hastaneye götürmüşlerdi. Ama yolda yediğin dayak gittiğine gideceğine pişman etmişti seni. Sanki hastalanacak ne vardı. Hastalanmasaydın da olurdu kardeşim. Zaten yeterince işkence çekmiştin. Bir de hastaneye git-gel ve yolda yediğin tekme ve tokatlar. Herhalde sen, beni hastaneye götürürler, bu hastalığımla üç dört gün yatarım ve bir nebze de olsa nezaret ortamından uzaklaşırım diye hayaller kuruyordun.

Bir de yanlışlıkla gözaltına alınanlar vardı. Dava ile bir alakası olmadığı halde yanlış zamanda yanlış yerde olmanın sonucu gözaltına alınanlar. Bir tanesi polise yalvarıyordu: “Abi bana bir şişe rakı getirin, hepsini bitirene kadar içeceğim.” Nezaretin dehşet verici işkencelerinden kurtulmak ve kendisine inanmayan işkencecileri inandırmak için durumunu ispata çalışıyordu.

İNANÇLI İŞKENCECİLER

Tuhaf ama gerçek. Bir keresinde beni lavaboya götürmüşlerdi. Abdest almak için izin istemiştim. Aynaya bakmamak şartı ile olur demişti karşıdaki ses. Sonra abdest aldım. Yine aynı ses: “Kulû veşrebû ve lâ tusrifû, innehu lâ yuhıbbul musrifîn” ayetini Arapça olarak okudu ve bana; “Sen suyu israf ediyorsun” dedi. Ben de inançlı birine denk geldiğim için bir arkadaşıma hal hatır sorayım dedim. Vay sen misin arkadaşınla konuşan. Tekme-tokat. İşkence çekenlerden çok dinlemiştim. Ramazan ayında, işkencecilerden bazıları arkadaşlarına; “Gel sen devam et, ben teravihe gideceğim” diyorlarmış. Ben de israf ayetini kendi işkencecimden duymuştum. Hem de Arapça.

Hele hele unutmadığım bir elma yeme olayı var. Ben çırılçıplak olarak falakada yatırılmışken, “hart hurt” diye elma yeme seslerini duyuyordum. İnsanın havsalası almıyor. Bana o eziyeti çektirenler bu arada elma yiyorlardı.

Aslında anlatmayacaktım ama Mehmet Göktaş Hocamızın çağırısına uymak istedim.

 

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir