İmza Ve Mektupların Sonucunu Gören Var mı?
Niyet ettim hakkı haykırmaya, haksızlığı duyurmaya, yürekleri kalemin diline verip, vicdanları canlandırmaya... Öyleyse ağız dolusu sorularla başlıyorum yazıma.
Zeynep Bozdaş kardeşimizin başlattığı ‘Fikret Bayram’a Özgürlük/İmza Kampanyası’ sonucunu gören var mı?
Binlerce toplanılmış imza ve gönderilen mektuplar görmezden gelindiyse ciddi bir körlük teşhisinde hata olmaz sanırım. Her fırsatta milletin isteklerine göre gideceklerini söyleyenlerin, binlerce halkın talebine kayıtsız kalmaları hangi ‘adalete’ sığar?
Söyler misiniz bir Hrant Dink olayında bu kadar insancıl yaklaşanlar, zindanda yüzde 92’si felçli olan bir mağdura insanlıklarını yansıtamıyorlar mı?
İki kardeşin serzenişinden sonra KCK’dan yargılanan anneyi çıkararak insancıl davranıyorlar ve güzel bir şey yapıyorlar da gerek imzalarla gerek sivil toplum kuruluşlarının ciddiyetle üzerinde durduğu bir mesele niye bu kadar göz ardı ediliyor. Bugün o iki kardeş gibi binlerce çocuk var, babalarını bekleyen.
Hasta olan bir insanın durumundan bahsediliyor, onun için yasal haklarla Fikret abimizin hakkı talep ediliyor. Buna rağmen adalet niye uğramaz mağdur ve mazlumlara?
Hakkın yanında nefes almak müminin suçuysa(!) insanlığın suçu da adaleti uygulamamak değil de nedir?
Her fırsatta ‘mazlumun ahını alma çıkar aheste aheste’ sloganıyla haykıranlara karşı, bu sözü hatırlatmak düşer bana. Bu nasıl bir tezat? Sözle eylemin, ruhla beden gibi ayrılığı aşikâr oluyorken...
Fikret Bayram için hala sessizlik hüküm sürerken Ergenekon’dan yargılanan Ergin Saygun’un hastalığı sebebiyle tahliye edilmesi değil bardağın son damlasını taşırmak, bardaktan taşan her damla insan vicdanının denizi oldu. Ve vicdan meselesi olmaktan da çıktı artık bu konu. Vicdanları da taşırdı artık ama hala dolu olup dökülmüş bardağı hisseden yok mu acaba?
Sayın Abdullah Gül, bunca imza ve mektuplara karşı hala bir şey yapmayacak mı? Daha neyi, kimi, hangi kararı, hangi yasayı bekliyorsunuz?
Ama unutmayalım ki her şeye rağmen Ya Kahhar der, geçilir gider, dualar uçuşurken ya Hâkim denilir, Mahkeme-i Kübra’ya havale edilir. Dünya bir sahne ve kayıtta her şey. Kameranın da bir anda süresi bitecek sura üfürüldüğü anda. Ölümü hatırlatmak düşer bana. Ve Hz. Ömer’in adaletini.
Ve Allah’ın kamerası kayıtta deyip, zulmün portresini çizerek devam ediyorum yazıma.
Omurilik felci geçiren bir insanın 14 yıla dayanan mahkumluğu... El-insaf. Vücudunun yüzde 92’si tutmayan insana yıllarca parmaklıklar arkası... El-insaf. Bunca serzenişlere rağmen görmezden gelinen adalet... El-insaf. İnsaf ki ne yaman... Zulüm ki ayan beyan...
Allah’ın kamerası kayıtta ve dünya bir sahne, her anı etiketlenen.. Yine ölümü hatırlatmak düşer bana...
Şimdi son olarak Fikret Bayram abiye dönüp diyorum ki:
Sizden bu kadar korkuluyorsa, cesaretiniz mübarek olsun.
Bu kadar sağırlaşmışsa insanlar, ahiretteki güzel günleriniz kutlu olsun.
Bu kadar körleşmişse adalet, kalp gözünüz ve gerçek görmelerin aydınlığında zaferler nasip olsun.
Ve Hilal Kaplan ‘Fikret Bayram’a özgürlük’ yazısının sonunda cümlesini şöyle bitirmişti.
‘Cumhurbaşkanı Gül`den müspet bir cevap gelmesini umuyorum.’
Ben de öyle bitireyim yazımın sonunu.
Baki Muhabbetle...
Esra TOPRAK / Doğruhaber