Hüseyin Velioğlu`nun Hayatı ve Mücadelesi -7
Hizbullah Cemaati, huseynisevda.biz adlı kendi sitesinde yayınlamaya başladığı Hüseyin Velioğlu`nun hayatını bölümler halinde vermeye devam ediyor.
ŞEHİT REHBER HÜSEYİN VELİOĞLU`NUN HAYATI VE MÜCADELESİ -7
CEMAATİN KURULUŞUNDAN SONRAKİ MÜCADELE HAYATI
BATMAN SÜRECİ
Cemaat kurulduktan sonra Şehid Rehber, Batman ve çevresindeki il ve ilçelerde Cemaatleşme ve davet çalışmalarına başladı. Beraberindeki arkadaşlarla, başta Batman ve çevresi olmak üzere İslami hassasiyeti olup gidebilecekleri şahıslara gitmeye çalıştılar. Cemaat işini çok gizli tutuyor ve bu amaçla yaptıkları çalışma ve gidiş gelişleri de gizli yapıyorlardı. Cemaat kuruluşunda gizliliği esas almışlardı. Bu kısa süre zarfında, birçok kişi Cemaate katıldı ve Cemaat bünyesinde çalışmalara başladı.
1980 tarihinde Şehid Rehber Okulu bitirdi. Ancak özel bir şirkette çalıştığından Ankara’daki ikameti bir müddet daha devam etti. Bu arada 12 Eylül askeri darbesi oldu.
Askeri darbenin bölgeye ve bölge insanına tesiri büyük olmuştu. Bölgenin siyasi atmosferini tamamen değiştirmişti. Sıkıyönetim ilan edilmiş ve bölgeyi korku ve sessizlik kaplamıştı. Yoğun fikri tartışmaların ve çatışmaların yaşandığı, geceleri silahların susmadığı, her gün kanlı çatışmaların olduğu bölge, tamamen sessizliğe bürünmüştü. Bütün grup ve örgütler sindirilmiş, İslami kesimin de sesi soluğu kesilmişti. Ve ortam tamamen sakinleşmişti. Ancak Cemaat hem çok yeni ve hem de gizli olduğu için, 12 Eylül askeri darbesinin şerrinden nispeten kendisini muhafaza etmeyi başarmıştı.
Bu arada Batman’da Cemaat çalışmaları devam etmekle birlikte, darbenin de tesiriyle tebliğ faaliyetleri ağır işliyordu ve çok gizli yürütülüyordu. Şehid Rehber’in Ankara’da kaldığı bu süre zarfında, merhum İsmail Altsoy çalışmaların başındaydı ve tebliğ faaliyetlerini o doğrudan idare ediyordu.
İsmail Altsoy, Batman TPAO’da mühendisti, Şehid Rehber ile tanışmışlığı ortaokul yıllarına dayanıyordu. Bir yandan TPAO’daki işlerini yürütürken, diğer yandan da geceli gündüzlü Cemaatsel faaliyetlerin organizesinde, davet ve tebliğ çalışmalarında bulunuyordu. Batman’daki molla, şeyh ve ileri gelenleri tanıyordu, onlarla ilişkileri vardı, aynı zamanda tanınıyor ve seviliyordu. O dönemde İsmail Altsoy’un çalışmalara ve Cemaatsel faaliyetlere büyük katkısı oldu.
Şehid Rehber Ankara’dan gelip Batman’a temelli yerleştikten sonra, artık Cemaat işleri dışında her şeyle ilgisini kesti ve kendisini bütün varlığıyla Cemaatsel faaliyetlere verdi.
Bu arada Mart 1982 yılında zorunlu olarak askerliğe gitti. Gitmemiş olsaydı mahkum duruma girecekti ve tamamen gizlenmek zorunda kalacaktı ki bu durumda çalışmalarına rahatlıkla devam edemeyecekti ve üstelik çalışmalar daha çok yeniydi. Bu yüzden kısa dönem olarak Manisa’nın Kırkağaç ilçesine gitti ve dört aylık olarak askerlik yapıp döndü. Askerlik dönüşü sakal bırakmış ve bir daha da kesmemişti.
Şehid Rehber ve arkadaşları Askeri darbeyi de dikkate alarak daha temkinli ve dikkatli bir şekilde, gizlilik esasına ve tebliğe dayalı olarak Cemaatsel faaliyetlere ciddiyet ve kararlılıkla ağırlık verdiler. Bölge genelinde mümkün olan tüm yerlere ulaşmaya çalıştılar.
İlk etapta tanıdıkları Müslüman şahıslara gitmekle birlikte, özellikle Batman, Diyarbakır ve Mardin çevresindeki medreselere, mollalara ve İslami şahsiyet olarak tanınanlara yöneldiler, onlara gittiler. Şehid Rehber, geceli–gündüzlü bir şekilde hiç ara vermeden ama son derece gizli ve dikkatlerden uzak kalmaya çalışarak, yanına aldığı birkaç arkadaşı ile birlikte camilere gidiyor, gece saatlerinde cami hücrelerinde imamlarla görüşüyordu. Arabaları olmadığı halde köyleri tek tek dolaşıyor, köy imamlarının yanına gidip onlarla tek tek görüşüp konuşuyordu. Tanıdığı, bildiği ya da duyduğu veya yakın arkadaşlarının bildiği Müslüman şahsiyetlere tek tek uğruyor, onlarla gece boyunca sohbetlerde bulunuyordu. Böylece çok kısa bir zaman zarfında çok sayıda insan ile konuşuldu ve birlikte hareket etmeye, İslam davasına hizmet etmeye davet edildi.
Cemaatin kurulduğu dönemde, Kürdistan’da toplumu kültürel ve ideolojik olarak etkileyen kesimlerden biri İslami ilim merkezi olan medreselerde okuyanlar, diğeri de sistemin eğitim kurumlarında okumuş kesimdir. Bu iki kesim akidevi, kültürel ve fikri açıdan toplumu etkileyen kesimler olagelmişlerdir. Dolayısıyla Şehid Rehber bu iki kesime çok önem veriyordu. Bunların davada yerlerini almalarını ve davanın öncülüğünü yapmalarını arzuluyordu. Memleketteki medreselerin ve ilmi havzaların tarihi süreç içerisinde İslam’a olan hizmetlerine karşılık, yakın tarihte gördükleri kötü muamele ve içine düştükleri geri kalmışlık nedeniyle, medrese ve ehline özellikle önem veriyor, bunların üzerinde ehemmiyetle duruyordu.
Bu sebeple Şehid Rehber ve beraberindekiler, harekete öncülük edecek olan bu iki kesimi, diğer bir tabirle MEDRESELİLER ile MEKTEPLİLER olan iki kesimi özel muhatap aldılar ve öncelikle bunlara tebliğ götürüp davaya aktif olarak katılmalarını istediler. Bunun için gerçekten büyük ve yoğun çaba harcadılar. O dönemde, her ne suretle olursa olsun, bölge genelinde ulaşılabilen bütün il, ilçe köy ve mezralara gittiler. Nerede bir medrese, imam, feqi, İslami hassasiyeti olan, okumuş ve İslami kültüre sahip olan biri varsa, hepsi bir yandan araştırılıyor, diğer yandan da mutlaka onlara ulaşılmaya çalışılıyor ve tebliğ götürülüyordu.
Bu nedenle; bütün bölge bir arama–taramadan geçirildi, özellikle bütün imam ve feqilere gidildi, gidilmeyen molla ve medrese kalmadı dense yeridir. Kendisini müsaitleştiren, davete katkı sunabilen ve kabul edenler bir yandan da toparlanmaya çalışıldı.
Bir ara N.İ. Adlı Cemaat mensubu Şehid Rehber’e; “Ağabey, köyleri dolaşalım, davamızı onlara söyleyelim…” demişti ve buna karşılık Şehid Rehber; “Bu memlekette hemen hemen gitmediğim köy kalmamış” karşılığını vermişti. N.İ. diyor ki: “Ondan hangi mollayı soruyor idiysek, o mollayı ve köyünün ismini söylüyordu. Biz bu haline şaşıyorduk. O zaman pek araba da yoktu. Nasıl oluyor da o bu kadar dağları dolaşmıştı hayret!”
Bu durumdan dolayı, o zamanlar Cemaat mensupları arasında; “Mollalar Birliği”, “Alimler Birliği” gibi isimler telaffuz ediliyor ve Cemaate isim olarak konuşuluyordu.
Şehid Rehber, gittiği ve konuştuğu kişilere öncelikle İslami sorumluluğu hatırlatıyor, İslami mücadele konusunda ikna etmeye çalışıyor ve birlikte hareket etmeye davet ediyordu. Cemaatleşme konusu üzerinde ısrarla duruyordu. Bu konuda uzun uzadıya ve bıkmadan, yorulmadan muhatabıyla konuşuyor, ayet ve hadislerle birlikte İslam alimlerinin hüküm ve görüşlerini ortaya koyuyordu. Mesela bir köye gidip oradaki cami imamıyla konuşmak istediğinde; yanına bir iki arkadaşını da alır ve giderdi. Tabi gittiğinde, camiye gelen köylüler olurdu, camide okuyan feqiler olurdu. Bu nedenle yatsı namazından sonra geç saatlere kadar İslami genel konular üzerinde karşılıklı konuşup sohbetlerde bulunurlardı. Ancak insanlar dağılıp evlerine gidince ve camideki feqiler de odalarına çekilince, o zaman imam ile görüşür ve özel olarak onunla konuşmak istediği konulara değinirdi. Geceyi bu şekilde geçirdikten sonra sabah erken saatlerde oradan ayrılırdı.
Tabi o dönemin Türkiye şartları zordu. Özellikle Kürdistan’daki şartlar çok ağırdı. İmkânlar yoktu, arabalar azdı, birçok köyün arabası ya yoktu, ya traktörle gidilip geliniyordu ya da köyün bir taksisi, minibüsü olur, sabah akşam servis yapardı. Birçok köyün telefonu, elektriği, hatta yolu yoktu. Cemaatin imkânları da o dönemde hiç yoktu. Şehid Rehber ve beraberindeki yakın arkadaşlarının özel arabaları yoktu. Dolayısıyla gidiş gelişler ve özellikle köyleri ziyaret etme işi çok zor oluyordu. Bir dağ köyünde bir imam olduğu öğrenilse; bazen otostopla, bazen yürüyerek, bazen traktörle, bazen sepetli motosikletle ve hakeza önlerine çıkan o anki imkân ve fırsatlardan istifade ederek köye gidilir ve kendisine dava anlatılır, Cemaate çağrılırdı.
Muhterem İ. Bagasi, Cemaat çalışmalarından bahsederken o dönemle ilgili olarak şöyle anlatıyor:
“Bazen bir köye gidiyorduk, araba belli bir yere kadar gidiyor, mecburen inip bazen iki, üç saat yaya yol yürüyorduk. Dicle nehrinin diğer yakasında kalan köylere gittiğimizde kayıklarla geçiyorduk, bazen kayık bulamıyorduk veya gelinceye kadar uzun süre bekliyorduk. Bahar ve kış aylarında yollar çamur olurdu, kardan kapanırdı, birçok kere ya araba yolda kalır veya biz o halde saatlerce yaya giderdik. Bazı yerlerde ise mahsur kalıyorduk. Bizim imkânlarımız ve özel arabalarımız yoktu.”
“Batman’da trene biniyorduk. Trenin geçtiği güzergah üzerinde olan veya o güzergaha yakın köylere gidiyorduk. Ekspres, o zaman en lüksü idi. Tabi ekspres bize her zaman denk gelmiyordu. Onun için biz daha çok Diyarbakır ile Kurtalan arası sefer yapan ara trenlerle gidip geliyorduk. Sabah erkenden Diyarbakır’a gidiyordu, akşam Batman’a geliyordu. Ona ‘Tren a mast’ (Yoğurt Treni) diyorlardı. Bu tren, iki günde bir arızalanıyordu. Üç gün üst üste arıza vermeden gidip geldiğini hatırlamıyorum. Tren arızalandığında, hava müsait ise halk inip etrafa yayılıyor, piknik yapıyordu. Çünkü tamir uzun sürüyordu. Bu arızalara pek çok defa denk gelmiş ve bu arada zamanı değerlendirip yakın köylere gidip oradaki imam, cami talebeleri veya tanıdıklarla görüşüyorduk. Bazen trenden ümidimizi kesip yaya olarak o mıntıkadaki birkaç köyü dolaşır ve en son birinden kalkan bir servis arabasıyla geri dönüyorduk.”
Devam edecek…