• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...
Dünyayı etkileyen salgın hastalıklar
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Bağışıklık sistemimiz ve günümüz tıbbının imkanları çoğu zaman bizi korumaya yeterli oluyor ancak bu mikro organizmalar bizden çok daha uzun süredir dünyada yaşıyor ve dayanıklı olup soylarını devam ettirmek konusunda bizden daha kararlı ve istikrarlı görünüyorlar.

Tarihte; SARS, MERS, Ebola, Sıtma, İspanyol Gribi, Justinian Vebası, Kara Ölüm Vebası: Kolera, Tifo, AİDS, Çiçek Hastalığı ve Tifüs salgını gibi birçok hastalık yaşanmış ve bunlardan dolayı milyonlarca kişi hayatını kaybettiği belirtiliyor.

2019’un son günlerinde Dünya Sağlık Örgütü (WHO), tüm dünyaya Çin’in Wuhan kentinde çeşitli zatürre vakaları görüldüğünü ve bu görülen virüsün herhangi bir virüsle eşleşmediğini bildirmişti.

WHO tarafından duyurulan bu virüs tüm dünyada endişeye neden oldu. Çünkü bir virüs yeni olduğunda bilim insanları bu virüsle baş etme konusunda bazen çaresiz kalabiliyor. 7 Ocak 2020’de Çinli yetkililer yeni bir virüs tespit ettiklerini doğruladılar.

Yeni virüs soğuk algınlığı, sars ve mers gibi virüsler içeren bir virüs ailesi olan Coronavirus olarak tanımlandı.

Dünya tarihinde tüm salgınlara rağmen insanların hayatta kalma azmi küçümsenemez. Büyük kayıplar verilse de insanlık bugüne kadar başına gelen en korkunç salgınlara karşı direnmeyi başarmıştır.

İnsanlık tarihini şekillendiren en ölümcül salgın hastalıklar:

Güncel Salgın: Covid-19 (Yeni Tip Coronavirus) Pandemisi:

Coronavirus, ilk olarak Çin’in Wuhan eyaletinde 2019 yılının Aralık ayının sonlarında solunum yolu belirtileri (ateş, öksürük, nefes darlığı) gelişen bir grup hastada yapılan araştırmalar sonucunda 13 Ocak 2020’de tanımlandı.

Wuhan'da bir yarasadan insanlara bulaştığı tahmin edilen virüs, kısa sürede Çin'de tüm ülkeye yayıldı. Çin'den sonra Avrupa ülkelerinde de görülen Coronavirus hastalığı kısa sürede 200'den fazla ülke ve bölgede de görülmeye başlandı.  

Covid-19 nasıl bulaşıyor, bu hastalıkta en çok kimler etkileniyor?

Hasta bireylerin öksürmeleri aksırmaları ile ortama saçılan damlacıkların solunması ile bulaşır. Hastaların solunum parçacıkları ile kirlenmiş yüzeylere dokunulduktan sonra ellerin yıkanmadan yüz, göz, burun veya ağıza götürülmesi ile de virüs alınabilir. Kirli ellerle göz, burun veya ağıza temas etmek risklidir.

Covid-19 hastalığına, 60 yaş üstü olanlar, ciddi kronik tıbbi rahatsızlıkları bulunanlar, kalp hastalığı, hipertansiyon, diyabet, kronik solunum yolu hastalığı, kanser ve sağlık çalışanlarının olduğu belirtiliyor.

Dünyanın kâbusu haline gelen Coronavirus salgınında dünya geneli şu ana kadar ölü sayısı 1 milyon 601 bin 195'e ulaşırken bu sayı her geçen gün artmakta.

SARS (Severe Acute Respiratory Syndrome – Şiddetli Akut Solunum Yolu Sendromu) salgını:

Ciddi Akut Solunum Yolu Sendromu (SARS) ya da halk arasında "Gizemli Zatürre" olarak adlandırılan SARS virüsü, 21. yüzyılda tespit edilen ilk bulaşıcı viral solunum yolu hastalığıdır.

İlk kez 2002 yılının kasım ayında Çin’de ortaya çıkan bu hastalık, uluslararası hava seyahatleri aracılığıyla tüm dünyaya yayılarak özellikle Hong Kong, Tayvan, Singapur, Vietnam ve Kanada olmak üzere yaklaşık 37 ülkeyi etkisi altına almıştı.

Dünya Sağlık Örgütünün (WHO) verilerine göre SARS salgını, dünyada toplam 8 bin 98 kişiyi enfekte ederek 774 kişinin hayatını kaybetmesine neden olmuştur. SARS virüsü, küresel bir salgına dönüşmeden, 2003 yılının yaz aylarında, uygulanan yoğun önlemler sayesinde kontrol altına alınmıştı.

MERS (Middle East Respiratory Syndrome -Orta Doğu Solunum Yolu Sendromu) salgını:

Hastalığın yarasalarda bulunan bir betakoronavirüsün develere ve oradan da mutasyon geçirerek insanlara bulaşması sonucunda ortaya çıktığı tahmin ediliyor.

MERS virüsü insandan insana yakın temas yolu ile yayılan ateş, öksürük, bulantı ve solunum yetmezliği belirti veren virüs tüm yaşlarda görülebilmektedir.

MERS virüsü ilk kez Haziran 2012'de Suudi Arabistan'da ortaya çıktı.  Ateş, öksürük, bulantı ve solunum yetmezliği gibi semptomları tetikleyen virüs, Suudi Arabistan dışında Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Ürdün, Umman, Kuveyt, Yemen, Lübnan, Güney Kore, Mısır, İngiltere, Fransa, Almanya, Yunanistan, İtalya, Tunus, Malezya, Filipinler, Hollanda ve ABD dahil yaklaşık 26 ülkeye yayıldı. Ayrıca MERS’in 2015 yılında Kore Cumhuriyeti’nde büyük bir salgına neden olduğu biliniyor.

Dünya Sağlık Örgütünün verilerine göre, dünyada 2 bin 506 MERS vakası görüldü, bunlardan 862'si ölümle sonuçlandı, bu vakalarda ölüm oranı yüzde 34 oldu. 

MERS'e karşı tedavi başarısı kanıtlanmış bir aşı bulunmamakla beraber çalışmaları devam ediyor.

Ebola (EVD) salgını:

Orta ve Batı Afrika’da uzak köylerde ortaya çıkan Ebola; yarasa, maymun, şempanze, antilop gibi hayvanlardan insanlara bulaşmış, daha sonra insandan-insana bulaşması ile yayılmış ölümcül bir virüstür.

Yüzde 90 gibi çok büyük bir ölüm oranına sahip olan hastalığın en yaygın nedeni su kirliliği, et ve süt gibi hayvansal ürünlerin iyi pişirilememesinden kaynaklandığı belirtiliyor.

Ebola virüsü hastalığının ilk belirtileri; eklem kas ağrısı, yüksek ateş, baş ağrısı, halsizlik, iştahsızlık, kabız, kusma ve midede hem bulanma hem de şiddetli ağrı olarak kendini göstermektedir.

Ebola virüsü ilk olarak 1976 olarak yıllarda küçük salgınlar şeklinde ortaya çıktığı tahmin edilmektedir. Virüsün Zaire, Sudan, Fildişi Sahili, Bundibugyo ve Reston ülkelerinde beş farklı türü olduğu tespit edilmiştir. Hastalık son zamanlarda Liberya, Sierra Leone, Nijerya, Senegal gibi ülkelere kadar yayıldığı belirtilmektedir.  

2014-2017 yıllarında görülen salgında 30 bin kişiye virüs bulaşmış ve hastaların 11 binden fazlası ölmüştü.

Virüsün halen geçerliliği kanıtlanmış bir tedavisi bulunmuyor, semptomları kontrol etmeye yönelik tedaviler uygulanıyor.

Sıtma salgınları (Mal’aria: kötü hava)

Sıtma, enfekte dişi Anofel cinsi sivrisineklerin ısırmasıyla insanlara bulaştığı belirtiliyor. Sıtma, bulaşıcı bir hastalık olmasına rağmen, insandan insana doğrudan temasla veya cinsel yolla bulaşmaz. Çok nadir olarak görülen insandan insana hastalığın bulaştığı vakalar sadece kan nakli, organ nakli, enfekte şırınga kullanımı ve hamilelikte plasenta aracılığıyla hastalığın bebeğe bulaştırılması şeklinde görüldüğü bildirilmektedir.

Sıtma vakalarında ortak olarak görülen belirtiler; yüksek ateş, titreme, üşüme ve terlemedir. Bazı vakalarda kusma ve ishal de bu belirtilere eşlik edebilir. Hastalığın ağır seyrettiği vakalarda ise baş ağrısı, kas ve eklem ağrıları, iştahsızlık ve şiddetli titreme gibi belirtiler de görülebilir.

Sıtmanın kesin tanısı mikrobiyolojik inceleme ile konur. Mikrobiyolojik tanıda tüm dünyada en yaygın kullanılan yöntem, hastanın parmak ucundan alınan kanın lama yayılıp boyanmasıyla hazırlanan preparatların ışık mikroskobu altında incelenmesidir. Ayrıca sıtma parazitlerinden elde edilen antijenleri tespit etmek için değişik hızlı kan testleri bulunmaktadır ve 2-15 dakika gibi kısa sürede sonucu gösterebilmektedir.

İspanyol Gribi:

İspanyol Gribi 1918-1920 yılları arasında H1N1 virüsünün ölümcül bir alt türünün yol açtığı grip salgınıdır.

İspanyol Gribi'nden sonra insanlık, dört küresel grip salgını ile daha karşılaşmış ancak bunların sonuçları, 1918 salgın faturasının yanına bile yaklaşamamıştır. İspanyol Gribi'nin ilginç özelliklerinden bir diğeri de beklenenin tersine, yaşlılar ve çocuklardan daha çok genç ve sağlıklı insanları vurmuş olmasıdır. Hayatını kaybedenlerin büyük bölümü, 20’li yaşların sonlarındaki insanlar olmasıdır.

İspanyol Gribi ilk olarak, 1918 yılının Mart ayında Amerika’nın New Mexico eyaletinde teşhis edilmiştir. Aynı yılın eylül-kasım aylarında, Türkiye de dahil olmak üzere tüm Dünya’yı etkisi altına almış,  Hindistan’da yaklaşık 17 milyon insan İspanyol Gribi nedeniyle ölmüştür. Amerika nüfusunun ise yüzde 28’i hastalığa yakalanmış, 500 bin ila 675 bin arasında insanın öldüğü, İngiltere’de 250 bin, Fransa’da 400 bin civarında insanın öldüğü tahmin ediliyor.

Ayrıca Fiji adalarına hastalık görüldükten sonra sadece 2 hafta gibi kısa bir süre içinde, nüfusun yüzde 14’ünün öldüğü de belirtiliyor.

İspanyol gribi, üzerinden yıllar geçmesine rağmen unutulmamasının sebebi tüm dünya da yaklaşık 50 milyondan fazla insanın hayatını kaybetmesidir.

Justinian Vebası

Vebanın tarihte kaydedilen ilk pandemisi 541 yılında Mısır’da başlamıştır. Birçok ekonomik, sosyal, dini etkisi olan bu salgın, Bizans İmparatorluğu’nun zayıflamasına neden olduğu için imparatora ithafen “Justinian Vebası (541-542) olarak isimlendirilmiştir. Kuzey Afrika, Avrupa, Orta ve Güney Asya nüfusunun yüzde 50-60’ının bu pandemide kaybedildiği sanılmaktadır.

Justinian Vebası, farelerin tüyleri arasına gizlenen ve bir milimetreden küçük 'Xenopsylla' isimli uçucu bir böcek, midesinde 'Pasteurella pestie' denen ölümcül veba bakterisi taşıyordu. Bu böcekler uçarak çevrede bulunan diğer farelerin tüyleri arasına yerleşip hızla üredi. İnsan vücudunun herhangi bir noktasına konup ısırarak veba mikrobunu aktaran böcekler hastalığı bulaştırdıkları kişilerin birkaç gün içerisinde ölmesine neden oluyordu.

Bir hafta içinde veba şehirde hızla yayıldı ve ölümler başladı. Başlangıçta günde birkaç yüz olan ölü sayısı, kısa süre sonra binlere ulaştı. Mezar yerleri dolunca, ölüler denize atılmaya başlandı. Pandemi, ancak karantina ve tecrit ile kontrol altına alınabilmişti. Halk evlere kapandıktan sonra yayılma hızı azalmıştı.

Vebadan ölen insan sayısı ilk salgında 25 milyon dolaylarındadır. Devam eden süreçte ise 50 milyon insanın hayatına mal olmuştur. Ancak bazı uzmanlar bu sayının 100 milyon olduğunu söylemektedir.

Kara Ölüm Vebası:

Bulaşıcı bir hastalık olan Kara Ölüm Vebası, bakteriyel enfeksiyonlar arasında en ciddi olanlarından bir tanesi olarak bilinir. Oldukça tehlikeli olan veba, bulaşıcı olmasının yanı sıra aynı zamanda ölümcül bir hastalıktır. "Yersinia Pestis" isimli bakterinin yol açtığı hastalık halk arasında "Kara Veba" olarak da bilinir. Yersinia Pestis bakterisi genel olarak hayvanlarda bulunur ve en çok da pireler aracılığıyla insanlara bulaşır.

Çin kaynaklarına göre veba, 1320’lerde Himalayalar’ın Moğol kontrolü altındaki bölgesinde ortaya çıkmış, kısa sürede Ortadoğu ve Avrupa’ya yayılmıştır. Dünya sistemini kuran iki güç olan asker ve tüccar, aynı zamanda bu vebanın taşıyıcısı olmuşlardır.

Veba, İpek Yolu’nu izleyerek 1346’da Kırım’a ve 1347’de Avrupa’ya ulaşmıştır. Salgın, gemilerdeki farelerin üzerinde yaşayan pirelerin insanları ısırmasıyla başlamış, insandan insana bulaşmış, öncelikle liman kentlerinde görülmüştür.

Veba hastaları mikrop kaptıktan sonra 2-8 gün içerisinde aniden başlayan baş ve sırt ağrıları, ateş, titreme, kusma, nefes darlığı, halsizlik, deri lekeleri, burun kanaması, kan tükürme, kasık ağrıları dil kuruma ve devamlı dalgınlık belirtileri kendini gösterildiği bilinmektedir.

1346 - 1353 yılları arasında meydana gelen Kara Veba salgınının 75 ila 200 milyon arasında insanı öldürdüğü düşünülüyor. Tam sayıları bilmek mümkün olmasa da özellikle Avrupa nüfusunun bu yıllarda yüzde 30 ila yüzde 60 oranda azaldığı belirtiliyor.

Bakteriyel bir hastalık olması ve tek bir bakteri türünden kaynaklı olarak oluşması nedeniyle veba hastalığının tedavisinde özel ve güçlü antibiyotiklerden yararlanılmaktadır.

Kolera Salgını:

Kolera, yoksulluk içinde yaşayan kalabalık gruplarda, doğal afetlerden etkilenen topluluklarda ve savaş ortamlarında kolayca yayılıp ölümlere yol açan bulaşıcı bir enfeksiyondur.

Hastalık, ince bağırsaklara tutunarak ishal, karın ağrısı, şişlik ve kusma belirtilerine neden olur. Yayılan bakteriler vücuda girdikten 6-48 saat sonra hastalık başlar. Kolera, börek ve dolaşım yetmezliğine neden olabilir. Aşırı su ve tuz kaybı meydana getirir, nedenle saatler içinde ölüme neden olabilir.

İlk kez 1817 yılında Japonya'da görüldü. Daha sonra 1826 yılında Moskova ve akabinde de 1831'de Berlin ve Paris'te devam etti. Virüs hızlı bulaşır ancak o zamanki ulaşım sıkıntısı olduğundan yıllar sonra diğer ülkelere sıçradı.

Kolera’nın 1817'den bu yana dünya genelinde 1 milyondan fazla insanın ölümüne sebep olduğu düşünülüyor. Kolera tedavisi kaybedilen sıvı ve tuzların yerine konması ve antibiyotik kullanımı ile yapılmaktadır. Ağır hastaların tedavisinin hastane ortamında olması gerekmektedir.

Tifo Salgını:

Tifo salgını, Salmonella typhimurium (S. typhi) isimli bakterinin neden olduğu bir enfeksiyondur. Bakteri insanların bağırsaklarında ve kan dolaşımında yaşar. Enfekte bir kişinin dışkısına maruziyet yoluyla bireyler arasında yayılır. Hastalık hayvanlarda görülmez. Bu yüzden bulaşma daima insandan insanadır.

Tifoda görülen en önemli iki belirti ateş ve döküntüdür. Her hastada görülmeyen döküntüler, özellikle boyun ve karın bölgesindeki gül renkli lekelerden oluşur. Hastalık tedavi edilmezse daha şiddetli belirtiler görülür.

Dünyada her yıl 20 milyon civarında Tifo vakası ortaya çıkarken, bu vakaların 200 bin kadarı ölümle sonuçlanmaktadır.

Tifo için tek etkili tedavi seçeneği antibiyotiklerdir. En yaygın kullanılanlar siprofloksasin (hamile olmayan yetişkinler için) ve seftriaksondur. Aşılama ağızdan veya enjeksiyon yoluyla sağlanabilmektedir.

AİDS (Acquired İmmun Deficiency Syndrome) Salgını:

Bağışıklık sistemini çökerterek insan vücudunun hastalıklara karşı dirençsiz hale getiren HIV virüsü ve son evresi olan AIDS, ilk olarak 1981'de ABD'nin New York ve California eyaletlerinde ortaya çıktı.

Dünya Sağlık Örgütünün bugüne kadar verdiği rakamlara göre yaklaşık 35 milyon kişinin hayatını kaybetmesine neden olan virüsün kan yoluyla, cinsel yolla veya virüs pozitif anneden bebeğe geçtiği biliniyor. Bugüne kadar yapılana çalışmalara rağmen aşı halen bulunmamakta.

Çiçek hastalığı

Çiçek hastalığına variola (çiçek) virüsü sebep olur. Virüs hapşırma, öksürme ve konuşma yoluyla yayılan nem damlacıklarının içinde bulunduğu hava yoluyla bulaşır. Virüsün bu şekilde bulaşması kadar yaygın olmasa da kişinin, virüslü bir kişinin dokunduğu şeylere dokunması ile de virüs yayılabilir.

Tüm vücut derisine yayılarak yüksek ateş ve döküntüye neden olur. Bulaşıcıdır, aşıyla uzun süreli koruma sağlanır.

Binlerce yıldır insanlığa korku yaşatan hastalık, yalnızca 20'inci yüzyılda 300-500 milyon insanın ölmesine neden olduğu belirtiliyor.

Tarih boyunca kitlesel ölümlere yol açmış olan çiçek hastalığı virüsü, yaklaşık 200 yıl önce Edward Jenner'ın 1749- 1823 çiçek aşısını bulmasıyla önemli derecede yok edilmiştir. Aşı kampanyaları sayesinde 1970'li yıllardan sonra neredeyse ortadan kalkmıştır. Günümüzde bu hastalığın tedavisi ve aşı ile önlenmesi mümkündür.

Tifüs salgını:

Epidemik Tifüs etkeni olan Rickettsia prowazekii, sindirim sistemlerinde parazit olarak yaşadıkları bit, pire, kene ve akar gibi eklembacaklılar tarafından taşınır ve insan vücut biti tarafından insanlara bulaşmaktadır.

Kesin kanıtlar olmamakla beraber tifüsün 1083 yılında Salerno’da ortaya çıktığı tahmin edilmektedir.

Tifüs’ün 1817'den bu yana dünya genelinde 150 binden fazla insanın ölümüne sebep olduğu düşünülüyor. Hastalık tedavisiz bırakıldığında ölümcül olabilir. Tedavi çoğunlukla antibiyotikler ile yapıldığı biliniyor. (İLKHA)



Bu haberler de ilginizi çekebilir