Cumhurbaşkanı Erdoğan: Aşı süreciyle kontrolü daha kolay bir mücadele dönemine gireceğiz
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Türkiye, salgın karşısında verdiği mücadeleyi Allah’ın izniyle kazanacak. Bu dalganın üstesinden geldiğimizde inşallah aşı sürecinin de başlamasıyla kontrolü ve yönetilmesi daha kolay bir mücadele dönemine gireceğiz." dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’nın ardından basın açıklaması yaptı.
Erdoğan, "Salgının olumsuz etkisini azaltmak için şu aşamada insan hareketliliğini en aza indirmeyi amaçlayan bu tür tedbirler dışında bir çare bulunmuyor. Vatandaşlarımızdan ricam; öncelikle ‘TAMAM’ diye ifade ettiğimiz temizlik, maske, mesafe kurallarına en sıkı şekilde riayet etmeleridir. Aynı şekilde belirlediğimiz salgın tedbirlerine de harfiyen uyulmasını bekliyoruz. Daha önemlisi, tüm vatandaşlarımızın salgın tehdit olmaktan çıkana kadar mecbur kalmadıkça kalabalığa karışmamalarını, evlerinde dahi dikkatli hareket etmelerini istiyoruz. Henüz kesin tedavisi bulunamayan bu salgına karşı en etkili tedbir kendimizi korumaktır. Kendimiz sağlıklı olsak bile sevdiklerimizin ve diğer insanların sağlığı için üzerimize düşen fedakârlıkları yapmak mecburiyetindeyiz." dedi.
Mevsim itibariyle soğuk algınlığı ve gribin de artmasının, sağlık sisteminin üzerindeki yükü ağırlaştırdığına dikkat çeken Erdoğan, "Sağlık çalışanlarımızın canla başla ortaya koydukları gayrete en büyük teşekkürümüz, onlara ilave bir yük getirmemek olacaktır. Hastanelerimizdeki doluluk oranlarını ne kadar aşağıda tutabilirsek, salgınla mücadelede kendimizi o derece güvende hissederiz." diye belirtti.
Erdoğan, "Bunun için salgın tehdidinin en az fiziki güvenlik tehditleri kadar önem kazandığını özellikle söylüyorum unutmadan 83 milyon hep birlikte seferberlik ruhuyla hareket etmemiz gerekiyor. Salgınla mücadele çalışmasını ve sağlık çalışanlarımızın gayretlerini değersizleştirme niyetiyle yapılan spekülasyonlara karşı da dikkatli olmalıyız." ifadelerini kullandı.
Bozgunculuğu meslek hâline getirmiş bir kesimin gerçeklerle yalanları harmanlayarak kamuoyunu zehirleme çabalarını boşa çıkarmanın herkesin görevi olduğunu kaydeden Erdoğan, "Pek çok ülkenin sağlık sisteminin ve altyapısının yetersizliği sebebiyle maruz kaldığı toplumsal kargaşa iklimine bizi de sürüklemek isteyenlerin oyunlarına gelmeyeceğiz. Nice mücadelelerden alnının akıyla çıkan Türkiye, salgın karşısında verdiği mücadeleyi de Allah’ın izniyle mutlaka kazanacaktır. Bu dalganın üstesinden geldiğimizde inşallah aşı sürecinin de başlamasıyla kontrolü ve yönetilmesi daha kolay bir mücadele dönemine gireceğiz. Önümüzdeki bahar aylarından itibaren bu küresel sağlık krizini geride bırakmaya başlamış olmayı ümit ediyoruz." diye konuştu.
"Vatandaşlarımız herhangi bir ücret ödemeden aşıya erişebilecek"
Aşı konusunda dünyadaki gelişmeleri yakından takip ettiklerini söyleyen Erdoğan, "İnsanlar üzerinde kullanılma aşamasına gelen her aşıyla yakından ilgileniyor, gereken bağlantıları derhal kuruyoruz. İlk etapta 50 milyon dozluk bir anlaşma yapmış bulunuyoruz. En başından beri söylediğimiz gibi vatandaşlarımız herhangi bir ücret ödemeden aşıya erişebileceklerdir. İnşallah önümüzdeki aydan itibaren sağlık çalışanlarından başlayarak bu aşının uygulaması yapılacaktır. Gönüllülerin kullanımı aşamasına gelen yerli aşı çalışmalarını da gün-gün izliyoruz. Bu süreçte ihtiyacımız olan vakti milletimizle birlikte tedbirlere sıkı sıkıya uyarak kazanmamız gerekiyor." şeklinde konuştu.
Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Tabii sağlık krizini topyekûn bir ekonomik ve sosyal krize dönüştürmemek için adımlarımızı dikkatli atıyoruz. Hem halkımızın sağlığını en üst düzeyde korumayı, hem de üretimi, ticareti, istihdamı, eğitimi, sosyal hayatı sürdürmeyi birlikte sağlayacak yöntemler bulmaya çalışıyoruz."
Yeni tedbirler
Erdoğan, alınan yeni tedbirleri şöyle sıraladı:
Bu anlayışla Kabine Toplantımızda ilave tedbirleri istişare ettik. Yaptığımız kapsamlı değerlendirmeler sonunda hafta içi her gün gece saat 21:00 ile sabah 05:00 arasında genel sokağa çıkma sınırlaması uygulanacaktır. Bu kısıtlama hafta sonları Cuma akşamı 21:00’den Pazartesi sabahı saat 05:00’e kadar kesintisiz devam edecektir, yani Cumartesi-Pazar artık evlerimizdeyiz.Üretim, tedarik, lojistik, sağlık, tarım, orman gibi genelgede yer alacak sektörler bu kapsamın dışındadır. Market, bakkal, kasap, manav gibi işletmeler ile eve paket hizmeti veren yerler belirlenecek saatler çerçevesinde hafta sonu kısıtlamasının dışındadır. Restoranlar paket servis haricinde hizmet veremeyecektir.
Daha önceki genelgelerde belirtilen istisnalar hariç 65 yaş üstü ve 20 yaş altı toplu taşıma araçlarını kullanamayacak. Umumi Hıfzıssıhha Kurulları illerdeki toplu taşıma hizmetlerinde salgının yayılmasına yol açan aksaklıkların tespiti ve giderilmesi amacıyla gereken tedbirleri alacaktır.
Ana sınıfı ve benzeri eğitim kurumlarının faaliyetlerine ara verilecektir. Milletimizden salgının evlerde bulaşma oranının arttığını göz önünde bulundurarak tehdit geçene kadar misafir kabulüne ara vermelerini özellikle rica ediyorum. Evlerde gün, mevlit, taziye, yılbaşı kutlaması gibi insanların bir araya geleceği etkinlikler yapılamayacaktır.
Cenaze namazları yakınları dâhil en fazla 30 kişiyle kılınacak, nikâhlar da yine bu sayıyı geçemeyecektir. Hamam, sauna, masaj salonu, yüzme havuzu, lunapark gibi yerler faaliyetlerine ara verecektir.
Umumi Hıfzıssıhha Kurulları her alış veriş merkezi ve semt pazarı için aynı anda kabul edebilecekleri müşteri sayısını tek tek belirleyecektir.
Ayrıca, alış veriş merkezlerine girişte HES Kod uygulamasına geçilecektir. Kalabalık caddeler ile meydanlara girebilecek kişi sayısı yine umumi hıfzıssıhha kurulu kararıyla sınırlanabilecektir.
Umumi Hıfzıssıhha Kurulu’nun belirleyeceği zorunlu hizmetler dışındaki kamu kuruluşlarının mesai saatleri 10:00 ile 16:00 arası olarak uygulanabilecektir.
50 kişiden fazla çalışanı olan iş yerlerinde iş yeri hekiminin gözetiminde mevcut iş sağlığı ve güvenliği uzmanı veya belirlenen bir personel tarafından salgın tedbirlerinin uygulaması sıkı bir şekilde denetlenecektir.
Bu hususlarla ilgili detaylar İçişleri Bakanlığımızın yayımlayacağı genelde yer alacak ve Salı akşamından itibaren uygulanmaya başlayacaktır.
Bu tür tedbirlerin salgının artışının önüne geçtiği bilimsel tespitten hareketle aldığımız kararların hayırlara vesile olmasını diliyorum. Tüm bu tedbirlerin ülkemize hayırlara vesile olmasını diliyorum.
"Sigara içmeyi bu dönem içinde kesinlikle bırakın"
Hükûmet olarak bir yandan salgının önünü kesmeye çalışırken, bir yandan da Türkiye içinde ve dışında tarihi bir mücadele yürüttüklerini kaydeden Erdoğan, "Bu ülkenin Cumhurbaşkanı olarak ben milletimden bir şey daha istiyorum" dedi ve şunları ekledi: "Lütfen kapalı mekân, evleriniz, neresi olursa olsun, sigara içmeyi bu dönem içinde kesinlikle bırakın, nargile içmeyi kesinlikle bu süre içerisinde bırakın. Benim sigarayla da, nargileyle de işim yok, ben bunları sadece milletimin sağlığı için istiyorum, milletime olan sevgim için istiyorum, çünkü hepsi de bunların akciğerlerimizi tehdit eden en önemli zararlı ürünler."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasının devamında şunları söyledi:
"Ülkemizin merkezinde yer aldığı geniş bir coğrafyada insani, siyasi, diplomatik, ekonomik ve askerî olarak tarihî bir duruş sergiliyoruz. Hem kendi sınırlarımızın güvenliğini sağlamak, hem dost ve kardeş halklara destek olmak, hem de tüm mazlumlara ve mağdurlara el uzatmak için imkânlarımızı seferber ettik.
Hayata geçirdiğimiz bağımsız, onurlu ve vicdanlı politikalar sebebiyle içeride ve dışarıda uğradığımız saldırıları Allah’ın yardımı ve milletimizin desteğiyle birer birer boşa çıkartıyoruz.
Dışarıda ülkemize karşı açılan cephelerin, kurulan tuzakların, sergilenen vicdan ve ahlak dışı tutumların sebeplerini gayet iyi biliyoruz. Asırlık oyunları bozan, asırlık hesapları altüst eden, asırlık düzenleri yıkan, zihinlere vurulan asırlık zincirleri kıran Türkiye’ye elbette bunun bedelini ödetmek isteyenler olacaktır; ülke ve millet olarak bunların hepsini de göğüslemeye evvel Allah hazırız. Bizi asıl üzen, içeride karşımıza çıkan tuhaf manzaradır.
Açık konuşmak gerekirse, Türkiye’de ekmeğini yiyip vatanına düşman besleyen, havasını soluyup ezanından ve bayrağından nefret eden, sefasını sürüp insanını sevmeyen bir kesim var.
Bunlar zahirde demokrat, insancıl, hoşgörülü gözükür, ama hakikatte fasittin, darbecinin, vesayetçinin önde gidenleridir. Bunlar zahirde çok çalışır gözükür, ama esasta hiçbir şey üretmez. Bunlar çok konuşur, ama aslında hiçbir şey söylemez. Bunlar dünyayı çok bilir gibi davranır, ama hiçbir şeyden haberleri yoktur. Bunlar sürekli bağırır, ama hiç dinlemez. Bunlar yalanda ve iftirada sınır tanımız, ama sıra gerçeklere gelince hemen arkasını döner. Bunlar demokrasiyi milletin iradesinde değil yurt dışından gelen sinyallerde arar. Bunlar etrafına kin ve nefret saçmaktan kalbi kurumuş, ruhu kararmış, gözü körleşmiş, dilli çatallaşmış bir güruhtur.
Ülkemizin ufkunu gölgeleyen, enerjisini emen, vaktini heba eden, havasını kirleten, suyunu bulandıran bu zihniyetin demokrasimize ve kalkınmamıza maliyeti en az yarım asırdır.
Milletin gönlüne girerek iktidara ulaşmak yerine, dışarıdan dolanarak gelmenin peşinde olanlara hak ettikleri cevabı yine milletimiz verecektir. Gerçi millet her seçimde kendilerine sandıkta hak ettikleri cevabı vermiştir, ama onların gündemi ve derdi hep başkadır.
Siyaset, toplum ve sandık mühendisliği hesaplarına öyle dalmış durumdalar ki, milleti görecek hâlleri bile yok. Üstelik bunlar milleti hiçe saymakla kalmayıp, ülkenin temel değerlerine ve kurumlarına saldırmayı da adet edindiler.
CHP’lilerin sık sık yaptığı, son olarak bir milletvekilinin pervasızca tekrarladığı Türk Silahlı Kuvvetleri’ni hedef alan bühtan, bu zihniyetin başlı başına bir millî güvenlik meselesi hâline dönüşmekte olduğunun işaretidir.
Aziz milletim; tek parti diktasının ardından sırtını ancak vesayete ve darbecilere dayayarak iktidara gelebilen bir partinin Türk Silahlı Kuvvetleri düşmanlığı gayet iyi anlıyoruz. Onların derdi, ordumuzun artık darbeyle CHP’ye iktidar yolunu açmak yerine Türkiye’nin sınırlarını koruma ve sınır ötesi harekâtlarını yaparak asli görevini yerine getiriyor olmasıdır.
Yüreklerinde Türkiye yerine başka mahfillerin sevgisini taşıyanların sıfatları milletvekili bile olsa laf cambazlığıyla bu ülkenin ordusuna bühtan etmesine izin veremeyiz. Bunların sancısı, ülkemize yapılan yatırımın nereden geldiği değil Türk Ordusunun özellikle son beş yıldır ne yaptığıdır.
FETÖ’den PKK, YPG’ye kadar birliğimize ve beraberliğimize saldıran terör örgütlerinin borazanlığını yapanlar, ülkemizin siyasi ve ekonomik güvenliğinin sınırlarını genişletme gayretlerini engellemeye çalışıyor.
Türkiye’ye karşı açık düşmanlık besleyenlerle hiçbiri sorunu olmayanlar, Azerbaycan ve Katar gibi ülkemize dostluklarını kayıtsız, şartsız bir şekilde gösterenlere saldırdıkça saldırıyor.
Her fırsatta ülkemize husumetlerini gösterenlere karşı tavır almak bir yana, onların safına geçip onların argümanlarıyla bizi hedef alıyorlar. Yine buldukları her fırsatta Türkiye’yi yabancılara şikâyet ediyor, yatırımcılara ‘ülkeye gelmeyin’ mesajı veriyorlar.
Bunların içlerindeki kinin ve nefretin sebebi ne Borsa İstanbul’dur, ne Sakarya’daki fabrikadır. Bunların derdi gerisindeki kadim medeniyet ve tarih müktesebatıyla bizatihi Türkiye’yledir, Türk Milleti’yledir, ülkenin hedefleriyledir. Bu kirli zihniyetin sadece istismarını yaptığı demokrasinin, özgürlüğün, çoğulculuğun en samimi savunucusu ve uygulayıcısı biz olduk.
Şimdi ben buradan sesleniyorum; ey bu CHP’nin bazındaki zat senin milletvekilin kalkacak benim silahlı kuvvetlerine bu denli hakaret edecek, bu denli edepsizce, alçakça hakaret edecek ve sen bunu kapıya koyamayacaksın. Bak söylüyorum, bunun hesabını Mehmetçiğine, askerine bu denli sahip çıkan bu millet seni asla affetmeyecektir bunu bir defa bilesin.
Sandıklar da seni affetmeyecektir. Bizim demokrasi ve özgürlük sınırlarımız güya bu kavramların kaynağı olan Batı’nın kendisinin bile uymadığı ve uygulamadığı kadar ileri seviyededir. Türkiye’de devlete ve millete yapılan saldırıların binde birini Batı’da denemeye kalkın görün bakın başınıza ne geliyor? Böyle bir durumda ne milletvekili veya gazeteci sıfatı sizi kurtarır, ne sivil toplum kuruluşu maskesi tepenize binilmesine engel olur.
Fransa'daki İslam düşmanlığı ve polis şiddeti
Mesela, Gezi olaylarında ülkemizi insan haklarından demokrasiye kadar her konuda suçlayanlar, Fransa’da yaşanan vahim görüntüler karşısında üç maymunu oynuyor. Paris cayır cayır yanarken olayları görüntülemek isteyen basın mensupları polis şiddetine maruz kalırken Fransız medyasının bunları yayınlamak yerine Türkiye aleyhtarı haberlerin dozunu artırması da bir başka çarpıklıktır.
İlköğretim okullarındaki öğrencilerin Peygamber Efendimiz Aleyhisselatu Vesselam hakaret eden karikatürleri eleştirdikleri için saatlerce karakolda sorgulandığı bir ülkeden başka türlü bir davranış beklemenin beyhude olduğunu da biliyoruz. Burası Fransa başka bir şey göremezsiniz, başka bir şey de beklemeyin.
Buna rağmen Fransa’da yaşanan olaylarda hükûmetin sergilediği antidemokratik tutum sebebiyle insan hak ve özgürlükleri adına duyduğumuz endişeleri bir kez daha tekrar ediyoruz. Ülkemizde de elbette özgürlük sınırlarının bittiği bir çizgi vardır, bu çizgi tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet diye ifade ettiğimiz Rabia’mızdır.
Özellikle son yedi yıldır var güçleriyle saldırdıkları hâlde Türkiye’ye diz çöktürtemeyenlerin siyasi ve ekonomik tetikçiliğini yapanlar artık bu çizgiyi de geçerek doğrudan temel değerlerimizi hedef alıyorlar.
Tüm bakanlıkları ve kurumlarıyla hükûmete, orduya, istihbarata, Diyanet’e, savunma sanayine, yatırımlara, hatta Akdeniz ve Karadeniz’deki hidrokarbon arama faaliyetlerimize saldırıyorlar.
Katar ve Borsa İstanbul
Aziz milletim, geçtiğimiz hafta Borsa İstanbul’un Türkiye Varlık Fonu’nun uhdesindeki yüzde 10’luk hissesinin Katar Yatırım Otoritesi’ne satışı yapıldı. Türkiye Varlık Fonu’nun bu hisseyi geçtiğimiz yıl Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası’ndan almıştı. Bu anlaşmadan sonra Türkiye Varlık Fonu’nun Borsa İstanbul’daki payı yüzde 80,6’dır. Bay Kemal bunu öğren, bunu bil bu sana lazım, yani bir yıl öncesiyle aynıdır. Katar Yatırım Otoritesi aralarında Almanya, İngiltere, ABD gibi ülkelerin de bulunduğu 40’tan fazla ülkede 400 milyar dolardan fazla yatırımı bulunan küresel bir kuruluştur. Bu kuruluş dünyanın en büyük borsalarından biri olan Londra Borsası’nın da yüzde 10,3’ne sahiptir. Ama dünyanın hiçbir ülkesinde bu yatırımlardan dolayı ‘Katar bizi ele geçiriyor’ diye zırvalayan kimse çıkmadı. ‘Almanya’nın tapusunu da Katarlılara verin, İngiltere’nin tapusunu da Katarlılara verin’ diyen de çıkmadı, bu ne garipliktir ya? Aksine yapılan yatırımdan herkes memnuniyet duydu.
Türkiye’nin üçüncü çeyrekte yüzde 6,7 büyümesi
Esasen bu tür yatırımlar ülkemize duyulan güvenin işaretidir, bundan niye rahatsız oluyorsun? Türkiye’nin üçüncü çeyrekte yüzde 6,7 büyümesi üretimimizin ve istihdamın güçlenmesi bakımından çok önemlidir. Özellikle ithal etmekte olduğumuz ürünlerin ülkemizde üretimi konusundaki çabalarımızı yoğunlaştıracağız.
Ekonomik ve hukuki reformlarımızı süratle hayata geçirerek ülkemizin yerli ve uluslararası yatırımcılar için cazibesini daha da artıracağız. Ülkemize yatırım yapan tek ülke Katar da değildir. Son 15 yılda ülkemizde doğrudan yatırımı bulunan ülkeler arasında Hollanda birinci sırada yer alıyor. Onu Amerika ve İngiltere takip ediyor. Katar ise 17’nci sıradadır.
"Paranın rengi, dini yoktur, para paradır"
Bilindiği gibi hükûmetlerimiz döneminde uluslararası yatırımcıları Türkiye’ye getirmek için çok gayret sarf ettik. Aynı şekilde Türk yatırımcılarımızın yurt dışında yatırım yapmalarını da teşvik ettik. Çünkü uluslararası sermaye yatırımları hem yatırım yapan ülkeye hem de yatırım yapılan ülkeye ekonomik fayda sağlıyor. Ama şimdi CHP ve bir kısım medya çıkmış Katar Yatırım Otoritesi Borsa İstanbul’a ortak oldu diye ortalığı birbirine katıyor. Hâlbuki 2015 yılından, 2019 yılına kadar Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası Borsa İstanbul’un yüzde 10 ortağıydı. Aynı şekilde 2018 yılına kadar da Amerikalı NASDAQ, Borsa İstanbul’un yüzde 7 ortağıydı. Peki, o zaman niye ‘Avrupa Türkiye’yi ele geçiriyor, Amerika Türkiye’yi ele geçiriyor’ diye yaygara koparmadınız? Biz hiçbir zaman yatırımcının kimliğini sorgulamadık. Bunun rengi nedir, dini nedir sormadık. Çünkü paranın rengi, dini yoktur, para paradır.
"28 Şubat’ta olduğu gibi sermayeyi renklere bölenlerden de olmadık"
28 Şubat’ta olduğu gibi sermayeyi renklere bölenlerden de olmadık. Borsa İstanbul’a değer katan Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası da olsa, NASDAQ da olsa, Katar Yatırım Otoritesi de olsa bizim için makbuldür ve teşekküre layıktır. Ama bu faşist kafa ülkenin ve milletin hayrına olan böyle bir işte kimliğine bakarak yatırımcı ayrımcılığına gidiyor.
Sözlerime son vermeden önce bu yıl yağışların neredeyse yarı yarıya azalmış olması sebebiyle karşı karşıya bulunduğumuz kuraklık tehlikesine dikkat çekmek istiyorum. Son 18 yılda inşa edip hizmete açtığımız 585 baraj sayesinde şu ana kadar kuraklığın etkilerinin günlük hayata yansımasının önüne geçtik. Yağışların mevsim normallerine dönmesi hâlinde yine bir sıkıntı inşallah yaşamayacağız. Ancak her ihtimale karşı milletimizden su kullanımında tasarrufa önem vermelerini istiyorum.
Bu duygularla bir kez daha hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyor, hayırlı akşamlar diliyorum. Kalın sağlıcakla." (İLKHA)