Coronavirus pandemisi küresel ekonomiyi nasıl etkiledi?
Ekonomist Sinan Bayraktar, Coronavirus pandemisi ile birlikte Türkiye ve dünyada işsizliğin daha da arttığını, önümüzdeki süreçte işsizlik oranlarının ekonomide ciddi sorunlara yol açacağını söyledi.
2019 yılının sonunda Çin’in Wuhan şehrinde ortaya çıkan ve kısa zamanda dünyayı etkisi altına alan Coronavirus (Covid-19) salgını, birçok sektörde ciddi sorunlara yol açtı.
Coronavirus’un yayılmasıyla birlikte dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi Türkiye’de de farklı alanlarda kısıtlamaya gidildi. Söz konusu kısıtlamalar ekonomi ve işsizliği de beraberinde getirdi. TL’nin döviz ve altın karşısında değer kaybetmesi de vatandaşı iyice zora soktu.
Pandeminin toplumsal alanda yol açtığı sorunlarla ilgili İLKHA muhabirine konuşan Ekonomist Sinan Bayraktar, Türkiye ve dünyanın bir gerçeği olan işsizliğin bu süreçte daha da arttığını, genç işsizlik oranlarının fazla olduğunu, çarşı-pazar fiyatlarının arttığını, bu durumun da toplumsal sorunlara yol açtığını belirterek devlet ve vatandaşın birlikte tasarruf uygulamalarına geçmesi gerektiğini söyledi.
“Fiyat artışları işsizliği tetikledi”
İşsizliğe dünya ve Türkiye açısından bakmak gerektiğini, pandeminin de ciddi bir işsizliğe sebep olduğunu söyleyen Bayraktar, "Hakikaten çok sıkıntılı bir süreçten geçiyoruz. 2020 yılının başından beri ekonomimizde çok rahat açılımlar olmamıştı. Nitekim bir takım değişimler de yapılıyor. Ancak pandeminin gelmesi, iş yerlerinin kapanması, yasakların başlamasıyla sıkıntı daha da arttı. Çünkü ayaküstü iş yapanlar, hızlı iş yapanların hepsi işsiz kaldı. Burada devlet radikal çözüm olarak Kısa Çalışma Ödeneğini devreye sokmuştu. Bununla işverenleri rahatlatmak istediler. Ancak bunlar geçici çözümler. Bu sıkıntı insanların maaşının düşmesine sebep oldu. 2 bin 500 lira ile 3 bin lira arasında maaş alanlar Kısa Çalışma Ödeneğiyle birlikte bin 750 lira ile geçinmek zorunda kaldılar. Bu insanların kirası, diğer giderleri ve artan fiyatlar var. Malum hepimizin yaşadığı döviz kurlarının yüksekliği büyük sıkıntılar getirdi. Fiyat artışlarıyla birlikte işsizlik de tetiklendi. Son dönemde yapılan kısmi kısıtlamalar da işsizliği biraz daha arttırmış oldu. Lokantaların, aşevlerinin kapanması, ayaküstü iş yapanların geçici de olsa çalışanların ekmek parasının kaybolmasına sebep oldu. 'İşi bırakıp köye gidiyoruz.' diyenlerin sayısı 2 milyon oldu. Türkiye 1980’li yıllardan bu yana ciddi bir işsizlikle uğraşıyor. TÜİK verilerine göre işsiz sayısı 13,4. Bence çift sayılı işsizlik rakamları her zaman sıkıntı. Çünkü biz yüzde 6, yüzde 8’leri gören bir ülkeyiz." dedi.
“TÜİK verilerine göre genç işsizlerin oranı yüzde 24,6”
Dünya genelinde de ciddi bir işsizliğin olduğunu belirten Bayraktar, "Amerika’da her hafta yaklaşık 700 bin kişi işsizlik maaşı başvurusu yapıyor. Bu demek oluyorki yılda 50-60 milyon kişi işsizlik maaşı başvurusu yapacak. Birincisi, ekonomik açıdan bunlara yüksek ödeme yapacaksınız. İkincisi, bu sayının artması ekonominin iyiye gitmemesi demektir. Türkiye’de de aynı durum söz konusudur. Bu veriler, son 4 hafta ve son 3 ay olarak alınıyor. İŞKUR’a müracaat edenler, belirli bir iş kanalına müracaat edenlerin verileri derleniyor. Ancak genç işsizlerin oranı yüksek. TÜİK verilerine göre genç işsizlerin oranı yüzde 24,6 olarak görünüyor ama işe başvurmayan küskünler var. Bunların sayısı ne olacak? Bu sayı hesaba katıldığında işsizlik oranlarının yüzde 30’ları zorladığını görürsünüz." diye konuştu.
“Halkın geçim sorunlarıyla yakından ilgilenilmeli”
Pandemi süreci ile birlikte artan döviz kurları ve buna bağlı olarak artan hayat pahalılığının siyasileri çok zorlayacağını belirten Bayraktar, "İnsanlar ‘geçinemiyoruz’ diye bağırıyor. Bugün siyasetin en çok uğraşacağı alanlardan birisinin başında ekonomide refah düzeyini toparlamak gelir. Kısa Çalışma Ödeneği, vergi indirimi, hibe, yardım ve teşvikler gibi bir şeyler yapıyorlar. Bunlar destekleyici adımlar ama istihdamı arttırmıyor. Bunlar geçici tedbirler olarak yer alıyor. Tabiki pandemi sürecini yönetmek, tüm ülkeler için çok zor. Bakın kafeler kapandığında Fransa ayağa kalktı, halk sokağa döküldü. Birileri oturdukları yerden 'kafeleri kapatın' derken başkaları da 'kapatmayın' diyor. Bu işin zorluğunu hepimiz biliyoruz. Ancak siyasetin başındaysanız, bu işi götürecekseniz iyi yönetmelisiniz. Halkın geçim endekslerini yukarıya doğru taşımak sizin göreviniz. Çünkü insanlar geçinemediği zaman rahatsız olurlar. Bunlar sosyal sorunlara sebep olur. Tencere devrilirse sıkıntılar büyük olur. Tencereyi devirmemek gerekir. Burada ekonomistlere de bu işi idare eden bürokratlara da halkın geçim sorunlarıyla çok yakından ilgilenmelerini tavsiye ediyorum." şeklinde konuştu.
“Cebimizdeki para azaldıkça sıkıntı büyüyor”
"Bugün faizlerin artması, enflasyonun artışı yarın öbür gün yol, su, elektrik olarak bize geri dönecektir." diyen Bayraktar, “Kış aylarına girdik. Geçim endekslerinde zorlanıyoruz. Çarşı-pazar pahalı. Benzin fiyatlarından elektirik ve doğalgaz fiyatlarına kadar yükseliyor. Daha da zam yapılıyor. Geçenlerde elektriğe yüzde 5,5 zam yapıldı. Vatandaşın cebinden çıkan para artıyor. Maalesef ki TL’nin değeri düşüyor. Cebimizdeki para azaldıkça sıkıntı büyüyor. Bunun üzerine pandeminin getirdiği işsizlik de geliyorsa sıkıntı daha da ayyuka çıkmış oluyor. Geçinemeyen insanların farklı sıkıntıları ortaya çıkar. Evde huzur bozulur. Huzur bozulduğunda, ağzınızın tadı kaçtığında, geçinemediğinizde başka şeyler yapmaya başlarsınız. İşsizlik artarsa illegal durumlar artıyor. Sebep sonuç ilişkisine baktığınızda aç insan yanlış işlere başvurabilir. İnsanların yasal olmayan işlere doğru gitmesine mahal vermemek gerekir. Burada devletin çok radikal kararlar alması gerekir. Bir şeyleri halletmek kolay değil. İşveren de vergilerden, artan maliyetlerden, girdi fiyatlarından dolayı sıkıntıda. Döviz kurlarının artmasıyla birlikte işverenler mal satamamakla karşı karşıya kaldı. Raftaki mala zam yapmak zorunda kalması malların satılmamasına sebep olur." ifadelerini kullandı.
"Yüksek ithal girdileri fiyat artışlarına sebep oluyor"
Artan fiyatların hem döviz kurları hem de ahlaki bazı durumlardan kaynaklandığını vurgulayan Bayraktar, "Yüksek kar hevesi hiç bitmez. Örneğin 2018’de kur fırtınası dediğimiz süreçte doların 7,5 liralara kadar tırmanmasıyla birlikte ürünlere zam yapıldı. Dolar 6 liraya indiğinde ise kimse zamları geri almadı. Bu bir ahlak sorunudur. Buna ticari ahlaksızlık denilir. İkincisi, dolara bağlı fiyat artışının sebebi imal edilen ürünlerin dış girdilerinin fazla olmasıdır. Bugün gıda, deterjan ve kâğıt peçete dâhil ürünler ithal girdisi oldukça yüksek olan ürünlerdir. Bunların dış girdileri yükseldikçe fiyatları da artıyor. İşletmelerin ayakta kalabilmeleri için maliyetlerini kontrol etmeleri gerekiyor. Maalesef biz ithal girdileri yüksek olan ülkelerin başında geliyoruz. Çünkü bizim cari açığımız hala milyar dolar civarında dönüyor. Yani bizim eksi 30 milyar dolar dövize ihtiyacımız var. Biz döviz aldıkça yukarıdan baskı farklı geliyor. Dolayısıyla bize maliyet olarak dönüyor. Bugün doğalgaz, elektrik girdiniz, ürettiğiniz her üründeki dış girdi yüksekse ve bunların parası yabancı paralarla ödeniyorsa sizin bu fiyatları aşağı çekme olanağınız yok." dedi.
"Devletin ciddi kararlar alması, halkın da bilinçlenmesi gerekir"
Pandemi idare edilirken alınan acımasız tedbirlerin ekonomiyi etkilediğini belirten Bayraktar, "Buradaki sıkıntımızın en büyük tarafı ekonomik ve sağlık rahatsızlığıdır. Evet, canımız kıymetli, kendimizi korumamız lazım. Bu açıdan baktığımızda pandeminin ölüme götürdüğünü kimse inkâr edemez. Ama devlet de ‘Ben de ekonomiyi korumak zorundayım’ diyor. Şimdi her yer kapatıldığında maalesef ki çarklar dönmüyor. Çarklar dönmediğinde de eve ekmek götüremiyorsunuz. Bu arada da hastalanıyoruz, nasıl yapacağız? Maalesef ki, nisan ayının rakamlarını aştık. Özellikle İstanbul’da pandemi bulaşması büyük oranda arttı. Ölüm sayıları da ağır vaka sayıları da çok ciddi oranda arttı. Bunları engellemenin yolu çok radikal kararlar almaktan geçer. Bir tarafı feda etmek zorundasınız. Bağrınıza taş basarak ‘Esnafa biraz sıkıntı çekin ama kapatıyorum’ diyeceksiniz. Çok ciddi kararlar alacaksınız. Vatandaşın da ciddi bir şekilde bilinçlenmesi gerekir. Ben hala vatandaşın bilinçlenmediği kanaatindeyim. Bundan ibret almayan hiçbir şeyden ibret almaz. Maalesef hâlâ maskesiz, hijyensiz ve kontrolsüz bir şekilde taziyelerde, ziyaretlerde bulunan insanlar var. Bu da vaka artışına sebep oluyor." diye konuştu.
"Herkes tasarruf tedbirlerine uymalı, az ve öz yaşamayı öğrenmeliyiz"
Yaz aylarında vatandaşların köylere, kırsal kesimlere gitmesiyle birlikte pandeminin kontrol altına alındığını hatırlatan Bayraktar, son olarak şu ifadeleri kullandı:
"Gidenler geri dönmeye başlayınca, kalabalık sıklaşıp temas artınca sıkıntı oldu. Bunu aşmanın yolu çok radikal kararlar almaktan geçer. Fransa, İngiltere, İspanya ve İtalya’da çok radikal kararlar alındı. 'Lokantaları açın' diye halk sokağa döküldü. Ama hükümet açmama kararı aldı. Sayın Cumhurbaşkanı da geçenlerde buna yakın bir beyanat verdi. ‘Daha sıkı tedbirler almak zorunda kalacağız’ dedi. Önümüzdeki süreçte daha sıkı tedbirlere hazırlıklı olmak gerekir. Bu arada kendi yaşam koşullarımızı da oluşturmamız gerekir. Herkese tavsiyem her konuda tasarruf tedbirlerime uysunlar. Bugün cebimizdeki paranın kontrolünü çok iyi yapmalıyız. Mevcut olanı muhafaza etmeliyiz. Bugün suyu da, gıdayı da tasarruf etmeliyiz. Çünkü kuraklık geliyor. Az ve öz yaşamayı öğrenmeliyiz. Ben 1970-74’lerde Kıbrıs Savaşını, ambargoyu, mal kıtlığını, ürün bulamamayı yaşamış bir insanım. Neler çektiğimizi biliyorum. Bir litre benzine muhtaçtık. Bir kahvemiz yoktu. O günler tekrar geri gelmesin diye halkın tedbir alması, kendisine dikkat etmesi gerekir." (İLKHA)