• DOLAR 34.384
  • EURO 36.967
  • ALTIN 2971.993
  • ...
Uzmanlardan imar planlarında kamu yararının gözetilmesi çağrısı
Google News'te Doğruhaber'e abone olun.  Haberin Videosunu İzlemek İçin Tıklayınız

Dündar, İLKHA'ya yaptığı açıklamada kentsel dönüşüm projesi içerisine alınan mekânlarda yaşayan insanların yaşam kültürleri ve geleneklerine uygun yapıların yapılmaması durumunda orada yaşayan insanların mutsuz olduklarına vurgu yaptı.

Türkiye'nin bir deprem bölgesi olduğunu bundan dolayı afet sonrası değil öncesinde alınacak tedbirlere yönelik çalışma yapılması gerektiğini ifade eden Dündar, afetlerin, insanların sağlığını yanı sıra aynı zamanda yaşam şartlarını çok ciddi manada etkilediğini belirtti.

Dündar, "Afet kavramının altında yatan olay öncelikli olarak insan sağlığını ve insan canını etkileyen bir süreçtir. Bu anlamda afet yönetimini Türkiye'de anlatmak aslında zor olay değildir. Çünkü bu coğrafya bugüne kadar afetlerle çok defa karşılaşmış ve coğrafya ve bu anlamda idmanlı bir memleketiz. Türkiye'de afet yönetimi sadece kriz yönetimi olarak değerlendirilmekte ve afet yaşandıktan hemen sonra müdahale şeklinde kontrol edilen ve planlanan bir süreç haline gelmiş durumda. Ama unutulmaması gereken bir husus var, afet yönetimi sadece afet sonrasında cereyan etmiş olan olaylara müdahaleyle değil afet öncesinde riski yönetmek diye bir kavramla bütünleşik olarak değerlendirilmesi gereken bir süreçtir. Türkiye'de biz bunu bugüne kadar maalesef hayata geçiremedik. Bunun altında yatan sebep ise bizler afeti nitelikli bir şekilde tarif ettiğimizden dolayı afet yönetimi ile alakalı bu süreçte de afetin risk kısmında çok fazla değerlendiremez hale geldik. Afet yönetiminde riski yönetmeyi denizdeki suya yazı yazmak olarak görüyoruz. Bu sebeple en büyük sıkıntımız riski yönetmekten ziyade riskin oluşacağı herhangi bir durumda sürece nasıl müdahale ederiz gibi bir kontrol etmek gibi bir gayret içerisine girdik." dedi.

 

"Deprem Türkiye için bugüne kadar çok can almış doğal bir olay"

Depremlerin kader ancak depremlerde can ve mal kaybının kader olmaması gerektiğini dile getiren Dündar, "Türkiye'de yakın tarihte meydana gelen 6,6 büyüklüğündeki İzmir depremi bize bunu açık bir şekilde göstermiş durumda. Onun öncesinde Giresun'da yaşanan sel felaketi, İzmir'de deprem sonrasında hemen tsunami şeklinde yaşanmış olan sel felaketi, onun öncesinde Muğla'da yaşanan yüksek yağıştan dolayı oluşan problemler... Bunların tamamı aslında beşeri kaynaklı olmayan doğal olarak cereyan etmiş olayların bütünü. Tabii deprem Türkiye için bugüne kadar çok can almış doğal bir olay. Coğrafya olarak biz depremin bir kader olduğunu düşünüyoruz onda hiçbir problem yok. Lakin depremden sonra katil binalar İçerisinde hayatını kaybetmiş olan insanların bu süreçten dolayı bu şekilde yara alması bir kader olamaz, kader olmaması gerekiyor. İşte Türkiye'de asıl konuşulması gereken, üstünde ciddi emek sarf edilmesi gereken olay da buradan başlaması gerekiyor. Onun için diyoruz ki Türkiye'de afet yönetimi, Türkiye afet müdahale planı şeklinde değil, Türkiye'de afet riskini yönetip müdahale planı da netleştirmiş modüllerin bir araya geldiği bir süreç işletilmesi gerekiyor." ifadelerini kullandı.

"Biz kriz yönetmeyi çok iyi yapıyoruz"

Türkiye'nin afetler sonrası krizi çok iyi yönettiğini fakat risk yönetme noktasında gereği gibi başarı sağlanamadığını dile getiren Dündar, "Biz kriz yönetmeyi çok iyi yapıyoruz. Türkiye olarak bu anlamda çok profesyonel noktadayız. Lakin risk yönetmek bizim için çok ciddi bir karanlık delik. Bu halde halen  devam ediyor ve afetler yaşanmış olmasına rağmen durumla alakalı hiçbir şekilde bir önlem alınamıyor." şeklinde konuştu.

Dündar, şöyle devam etti:

"Bugün genelde Anadolu'nun birçok şehrinde yaşanan olay kentsel dönüşüm projeleri adı altında afet yönetimi ile alakalı bir müdahale şekilde üretilmeye çalışılıyor. Aslında kazanım açısından baktığınızda bu çok olumlu bir kazanım, Ama bu kazanımın devam etmesi için mutlak suretle bizi afet yönetiminde risk tarafı ile baktığımızda binalarımızı İnsanların sağlıklı bir şekilde yaşayacağı, kültürel değerlerini aynı mekânda yaşatabileceği mekânlar üretmek zorundayız. Bunun için en önemli husus özellikle imar planlarıdır. Asıl mesele kentin nitelikli bir şekilde dizayn edilmesine yaslanıyor. İmar planının tabanında kamu yararı yatar. Kamu yararının olmadığı hiçbir imar planının sürdürülebilirliği mümkün değildir. Bundan dolayı Türkiye'de çok fazla imar planlarında değişikliler oldu. İmar planlarında kamu yararı yatmıyorsa tamamen bir kasaplık, kentin kendi modüllerine çok ciddi bir ihanet olarak görüyorum"

"İmar planlarını insan vücudundaki bileşenlerle eşdeğer tutar"

Kentsel dönüşümle birlikte imar planlarında ciddi bir altyapı gerektiğine vurgu yapan Dündar, "İmar planlarında yapmış olduğunuz her türlü müdahale belirli bir süre sonra başka bir yerde kentin farklı bir noktasını farklı bir sorun olarak ortaya çıkar. Bunu değerlendirirken imar planlarını insan vücudundaki bileşenlerle eşdeğer tutar, öyle benzetiriz. Tabii kentsel dönüşümle birlikte imar planlarında ciddi bir altyapı gerekiyor, bunları çok ciddi düşünmek lazım. Şehrin içerisinde yapmış olduğunuz her türlü müdahale bir başka nokta da başka bir soruna vesile olacaksa o imar planında hiç dokunmamak daha mantıklı bir yaklaşım. Çünkü plansız bir şehir kötü yapılmış bir plana göre çok daha kötü, çok daha vahimdir. Ondan dolayı mutlak suretle sürece doğru yürüten bir plan gerekiyor. Kentsel dönüşümde bunlardan bir tanesi. Yani kentsel dönüşüm projeleri arasında imar planlarında tariflenmiş bir yaklaşımdır. İmar planları her anlamda içerisinde kentsel rantı barındırır. Eğer kentsel rant, kamu yararının önüne geçiyorsa maalesef bu imar planları belli bir süre sonra oradaki insanlar için ıstıraba dönüşür." dedi.

"Afetler dolayısıyla oluşacak olan yıkımlar çok fazla göz ardı ediliyor"

Türkiye'de şu an imar planları veya planlama süreçlerinin tamamıyla belirli bölgeleri, alanları veya belirli istekleri karşılamak amaçlı yapıldığını söyleyen Dündar, "Bunları yaparken de kentte oluşacak olan afetler dolayısıyla oluşacak olan yıkımlar çok fazla göz ardı ediliyor. Türkiye deprem gerçeği ile yeni tanışan ülkelerden bir tanesi değil. Dünyada birçok örneği var ki bunlardan biri Japonya'dır. Japonya bu anlamda çok profesyonel bir şekilde afet yönetimini risk yönetimi adı altında devam ettirmektedir. Aslında bizler Japonya kadar süreci ve afeti yaşayan ülkelerden bir tanesiyiz. Öyle çok da bize göre daha fazla depremde veya başka bir afetle karşı karşıya kalmış ülkelerden değil." ifadelerini kullandı.

"Bizler Türkiye'de bu anlamda afet yönetimi ile alakalı çok nitelikli bir süreç işlemiyoruz." oiyen Dündar, şöyle devam etti:

Bu anlamda özellikle Anadolu'nun şehirlerinde, yaşamış olduğumuz Adıyaman'da maalesef 2017-2018 yılında Samsat'ta yaşanan deprem sonrasında o ilçenin yüzde 80'ni fiziki anlamda tahrip oldu. 2017-2018 Samsat depreminde bizi sevindiren olay ise orada hiç kimsenin can kaybına uğramadan sürecin atlatılmış olmasıdır. Ama şunu da görelim ki biz Samsat depremini yaşadıktan sonra insanlar orada evlerini, yaşam alanlarını bir bir kaybettiler. Müdahale edildi, geçici yaşam alanları, barınma merkezleri oluşturuldu, çok ciddi ve özverili çalışmalar yapıldı. Ama bugün 2020'nin sonlarına gelmek üzereyiz. Üzerinden yaklaşık 3 yıllık bir zaman geçmiş olmasına rağmen bugün Samsat depreminden etkilenmiş olan insanların yüzde 50'si dahi kalıcı konutlara ulaşamadı.

"Afet yaşandıktan sonra kaos içerisinde müdahaleler oluşturuyoruz"

Afet yönetimi anlamında çok ciddi sıkıntılar yaşandığının altını çizen Dündar, "Bu aslında risk yönetme kısmını bize çok ciddi manada önemini işaret ediyor. Yani bizler böyle bir afetin cereyan etme ihtimaline karşı tedbirli çok hızlı bir yaklaşım sergilemiş olsaydık yaşanan depremin hemen ardında çok hızlı bir şekilde bu tarz sorunları ortadan kaldıracak bir müdahale planı elimizde olurdu. Biz afet yaşandıktan sonra kaos içerisinde müdahaleler oluşturuyoruz. Bu müdahaleler belirli bir süre sonra insanlar için çok ciddi bir sıkıntı haline dönüşüyor. Devletin insanlar için öncelikli görevlerinden bir tanesi onların nitelikli yaşam alanları içerisinde hayatlarını idame ettirmeye ortam sağlamasıdır. Afeti yönetmek sadece afet olduktan sonraki krizi yönetmek değildir. Bu mutlak surette afet yaşanmadan önce tedbirler almaktan geçer. İmar planlarımızda afet planları yukarı doğru baskılı bir şekilde söylenmediğinden dolayı maalesef alt planlara indiğimizde burada kopukluklar yaşanıyor. Burada işaret ettiğimiz en önemi nokta afet yönetimi kriz yönetiminden ibaret değil, aynı zamanda riski de yönetmekle mümkün olabilecek bir sistemdir." şeklinde konuştu.

"işin içerisine kentsel rant girerse insanları ancak ve ancak orada koparmakla sonuçlanacaktır"

İnsanların ranta kurban edilmemesi gerektiğini vurgulayan Dündar, "Adıyaman noktasında yakın tarihte kentsel dönüşüm projeleri adı altında Adıyaman'ın yerleşim alanlarının birinci etap kısmı Mara Mahallesi, Ulu Cami Mahallesi, Musalla Mahallesi kentsel dönüşüm adı altında dönüştürme gayreti var. Aslında olumlu yaklaşım lakin unutulmaması gereken bir husus var; kentsel dönüşümlerde eğer işin içerisine kentsel rant girerse orada yaşayan insanları ancak ve ancak orada koparmakla sonuçlanacaktır." dedi.

"İnsanlar yaşamış oldukları mekânlarda mutsuz hale geliyorlar"

İnsanların, yaşam alanlarının kültürlerine uygun olmadığı zaman yaşadıkları alanlarda mutsuz olduklarını belirten Dündar, şöyle konuştu:

Konya Türkiye'de deprem riski en düşük illerden bir tanesidir. Bugüne kadar çok ciddi bir depremle karşılaşmamış. Ama riskli binaların olduğu bölgelerde kentsel deneyimleri fazla olan bir kenttir. İlginçtir Karapınar bölgesinde binaları riskli görülen yerler uzlaşma yoluyla kamulaştırıldıktan sonra orada yaşayan insanları şehir merkezinde apartman dairelerinin içerisine yerleştirdiler. Orada yaşamaya başlayan insanlar belirli bir süre sonra tavuk beslemeye başladılar. İnsanların nihayetinde bir yaşam kültürleri var. Kültürün içerisinde yaşama dair bir gelenekleri var. Bu geleneği yok sayıp insanları bir yerden alıp başka bir yere götürdüğünüzde veya mekânsal kullanımlarını değiştirecek müdahaleler yaptığınızda maalesef bu belirli bir süre sonra yaşam tarzlarına müdahaleye giriyor. İnsanlar yaşamış oldukları mekânlarda mutsuz hale geliyorlar.

Dündar, "Bunu yapmamak adına orada yaşayan insanların özellikle Adıyaman'da yaşamış oldukları alanda mekânsal bir kültürleri var. O kültürleri yaşatmak kaydıyla gerekirse devlet bu anlamda orada mekânı kamulaştırmaktan ziyade uzlaşma yöntemiyle orada yaşayan insanların yaşamış oldukları alaları daha nitelikli hale getirebilecek projeler üretmesi gerekiyor. Bu projeler içerisinde onların orad yaşamasına devam ettirmesi gerekiyor asıl nokta bu. Yoksa birilerini alıp bir başka yere taşımaktan daha kolay hiçbir şey yok." ifadelerini kullandı. (İLKHA)









Haberin Videosunu İzlemek İçin Tıklayınız

Bu haberler de ilginizi çekebilir