• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...
Bolivya'da boşa çıkan darbe ve Latin Amerika siyasetine etkileri
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

İstanbul / AA / Prof. Dr. Mehmet Necati Kutlu / Analiz

İçinde bulunduğumuz günlerden yaklaşık olarak bir yıl önce Bolivya’da meydana gelen olaylar tüm dünyanın ilgisinin söz konusu Güney Amerika ülkesine çevrilmesine neden olmuştu. [1] Bolivya’da 20 Ekim 2019 tarihinde düzenlenen seçimleri Evo Morales yeniden geçerli oyların yüzde 47’sini alarak kazanmıştı. Seçimlerin ardından başını muhalefetin çektiği bazı gruplar, Morales’in yeniden seçilmesini sağlayan anayasa değişikliğinin usulsüz olduğunu ve seçimlere hile karıştırıldığını öne sürerek basın-yayın organları ve sokak gösterileriyle ülkeyi bir kaos ortamına sürüklemişti.

Başlıca eyaletlerde meydana gelen şiddet olayları ve yağmalamalar ülke geneline yayılmış ve ne asayişi sağlamakla mükellef güçler ne de ordu yaygınlaşan düzensizliği bastırabilmişti. Bolivya Genelkurmay Başkanı Williams Kaliman daha da ileri giderek, Cumhurbaşkanını istifaya davet ettiklerini televizyon aracılığıyla kamuoyuna açıklamıştı. Tırmanarak kontrolden çıkan şiddet olaylarına engel olamayan, vazifesi bu engellemeyi yapmak olan kolluk kuvvetlerinin görevini yapmasını sağlamak bir yana, bizzat ordunun başındaki general tarafından tehditvari bir üslûpla istifaya davet edilen Başkan Morales 10 Kasım 2019 günü istifasını açıklamış ve Meksika’ya iltica etmişti. Bundan sonra Morales’in partisi Sosyalizm Hareketi Partisi (MAS) üyelerine yönelik adeta bir cadı avı başlatılmış ve Anayasa uyarınca geçici olarak başkanlık koltuğuna oturması gereken başkan yardımcısı ve meclis başkanı görevi devralamadıkları için, muhalefet mensubu Senatörler Meclisi Başkan Yardımcısı Jeanine Anez geçici olarak başkanlığı devralmıştı.

Darbe sonrası başlatılan "cadı avı"

Bundan sonraki süreçte ise olaylar şöyle gelişti: 12 Kasım 2019 tarihinde cumhurbaşkanlığı makamına oturan Anez, anayasa uyarınca ülkeyi seçime götürecek süreçte en fazla üç ay oturması gereken koltukta yaptığı ilk açıklamalarında anayasaya uygun davranacağını belirtmesine karşın, düzenlenmesi gereken seçimleri iki kez erteleyerek iktidarını zamana yayma yoluna gitti. Ülkede MAS karşıtlığı adeta bir devlet politikası haline gelerek yürütme ve yargı elbirliğiyle on bir ay boyunca başta sâbık Başkan Evo Morales olmak üzere önde gelen MAS üyelerini soruşturmalar ve davalarla yıpratmak ve devlet erkini kullanmak suretiyle iç ve dış kamuoyunu etkileyerek ilgili partiyi zayıflatmak için çalıştı. Jeanine Anez başkanlığa kesinlikle aday olmayacağını açıklamasına rağmen birkaç ay sonra kamuoyuna “ülkenin iyiliği ve istikrarı için” başkanlığa adaylığını koyma kararı aldığını duyurdu ve devletin tüm imkânlarını kullanarak başlattığı kampanya sürecinde oy oranı bir türlü yüzde 10 civarında rakamları aşamayınca 18 Eylül 2020 tarihinde “özgürlük ve demokrasinin sağlanabilmesi için” adaylıktan çekildi. Anez’in 11 aylık başkanlık serüveni ise irili ufaklı skandallarla örülü olarak tarihe geçti. Kızına askeri helikopter tahsis etmesi, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) sürecinde acil olarak satın alınan solunum cihazlarının fahiş fiyata alındığının ortaya çıkması ile yaşanan yolsuzluk ve usulsüzlük iddiaları 11 aylık sürecin fiyaskolarından ilk akla gelenler. Bu ve bunlara benzer suiistimal örneklerine, geçici iktidarı ellerinde tutanların sâbık Morales dönemi yöneticileri hakkında ortaya koydukları iddialar çerçevesinde harekete geçen, soruşturmalar yürüten ve davalar açan yargı unsurlarını da eklemek gerek. Darbe dönemi sonrasında yaşanan on bir aylık süreçte Bolivya’nın siyasal ve toplumsal dinamikleri bunlar oldu. Kovid-19 pandemisinin getirdiği toplumsal ve ekonomik zorluklar da sıkıntılara tuz-biber ekti.

Sonuç olarak Bolivya, Cumhurbaşkanı Evo Morales’in istifasından ancak 11 ay sonra yeniden sandığa gidebildi. 18 Ekim 2020 Pazar günü yapılan seçimleri ise kahir ekseriyetle MAS partisinin adayı, eski Ekonomi Bakanı Luis Arce kazandı. Sandıkların yüzde 100’ü açıldıktan sonra açıklanan kesin sonuçlar MAS adayı Luis Arce’nin yüzde 55,1 oy oranına ulaştığını ve en yakın takipçisi olan Yurttaş Birliği Partisine (CC) mensup muhalif aday Carlos Mesa’ya yüzde 25 oranında fark attığını ortaya koydu. Kesin sonuçların açıklanması sonrasında Dışişleri Bakanlığımız “Seçilen yeni Cumhurbaşkanı Sayın Luis Arce’ye başarılar diliyor, seçim sonuçlarının dost Bolivya halkı için hayırlı olmasını temenni ediyoruz” açıklamasını yaptı.

Şimdi, gelelim ibret hikâyesine dönüşen bu sürecin düşündürdüklerine ve bundan sonra beklenebilecek olası sonuçlara:

Düşünceler

1) Latin Amerika’da sivil/askeri darbeler döneminin can çekişmekte olduğu bir kez daha ortaya konulmuş oldu. Kitleler bilişim çağının sağladığı tüm imkânlarıyla önceki dönemlerle kıyaslanamayacak oranda donanımlı ve iletişimleri neredeyse engellenemez düzeyde. Vesayet kabul etmiyorlar ve vesayet girişimlerini er ya da geç bertaraf ediyorlar. Ekvador’un sâbık Devlet Başkanı Rafael Correa’ya karşı 2010 yılında gerçekleştirmeye çalışılan ve başarısız olan darbe girişimi, Venezuela’da, Millet Meclisi Başkanı Juan Guaido’nun bir parkta elini kaldırıp yandaşlarının önünde yemin ederek gerçekleştirmeye çalıştığı sivil darbe ve bu yazının konusu olan ve Başkan Evo Morales’e karşı 2019 yılında Bolivya’da ortaya konan sivil-askeri işbirlikli darbe bunlara örnek teşkil ediyor. Sayılan tüm girişimler farklı şekillerde olsa da toplum tarafından bertaraf edildi.

2) Yolsuzluk, kötü idare ve adam kayırmacılık kısa vadede fark edilmemiş ya da unutulmuş gibi görünse de kitlesel yanıt, kitlesel hareketler şeklinde tezahür ediyor; toplumsal rahatsızlıklar kısa ve orta vadede sokaklara ve sandığa yansıyor. Morales’in anayasaya aykırı şekilde dördüncü kez seçilmek üzere yaptığı hukuki ve siyasal manevralar sonrasında meydana gelen huzursuzluklar ve Şili’de geçtiğimiz yıl toplu taşıma ücretlerine yapılan zammın ardından yaşanan karışıklıklar bu duruma örnek teşkil ediyor. Bununla beraber bu tür toplumsal olayların iç ve dış mihraklar tarafından çıkarılması ya da yönlendirilmesi ihtimalini de göz ardı etmemek gerek. Bununla birlikte iletişim imkânları, eğitim ve bilinç düzeyindeki toplumsal artış, bu tür olası manipülasyonları genellikle akamete uğratabiliyor ve halkın gerçek iradesi çoğu zaman sandıklara yansıyarak nihai sonucu belirliyor.

3) Sandıkta yapıldığı söylenen hile ve düzenler çoğu zaman birebir kontrol yöntemiyle önleniyor. Geleneksel oy verme yöntemlerini içeren, salt elektronik olmayan sistemler halk iradesini neredeyse tamamen seçimlere yansıtabiliyor. Sandıkların temsilciler eliyle kontrolü ve temsilcilerin bağımsız bir merkeze yaptıkları bildirimler usulsüzlükleri büyük ölçüde bertaraf edebiliyor. Geçtiğimiz 18 Ekim Pazar günü Bolivya’da yaşananlar buna örnek teşkil edebilir. Darbe sonrası hükümetin kontrolündeki bir siyasal ve toplumsal ortamda yapılan seçimler dahi, erki elinde tutanlara karşı halk iradesini ortaya koyabildi.

4) Mağduriyet görünümü, birbirine toplumsal olarak benzerlikler gösteren Latin Amerika toplumlarında halkın iradesi üzerinde etkili olabiliyor. Cumhurbaşkanlığı sarayından kaçan, MAS partisinin kalesi sayılan Cochabamba bölgesinde üzerinde bir gömlekle neredeyse açıkta yatıp kalkan, aile fertlerine ait evler basılan ve yağmalanan Morales görüntüleri, halkın üzerinde darbecilerin hiç istemedikleri bir etki yaptı. 2019 seçimlerinde Morales oyların yüzde 47’sini almışken, yakın çalışma arkadaşlarından olan Luis Arce geçtiğimiz 18 Ekim günü düzenlenen seçimleri yüzde 55 oy oranıyla kazandı.

Muhtemel sonuçlar

1) MAS Partisi, Evo Morales önderliğinde önemli bir ilerleme göstermiş, kitlelere mal olmuş bir siyasi oluşum konumunda üç iktidar dönemini tamamladı ve ülke vatandaşlarının refah düzeyini görece de olsa düzeltti. 2019 sonunda düzenlenen seçimler sonrasında yaşanan olaylar ise partinin gerek prestijini gerekse üye ve taraftarları nezdindeki güvenilirliğini örseledi. Arce önderliğinde kazanılan yüzde 55’lik seçim galibiyeti bir yandan darbeye karşı bir meşru rövanş teşkil ederken, diğer yandan MAS çevrelerinin kendilerine ve partilerine olan güvenlerini yeniden tesis etti ve güçlendirdi. 

2) Evo Morales Latin Amerika siyasetinde en dikkat çeken isimlerinden. Ünü ülkesinin sınırlarını aşan yerli kökenli bir lider. 2019 yılı sonunda anayasal sınırları fazlaca zorlayarak girdiği dördüncü seçim sonucunda aldığı galibiyetin bedelini sivil-askeri bir darbeyle ve ülkeden ayrılmak zorunda kalarak ödedi. Bununla birlikte mağdur durumunda olması bir yandan seçmenlerini parti etrafında toplarken diğer taraftan oy oranını artırdı. Usta siyasetçi seçim sürecine Arjantin’den katkı sağladı ve sonuçları attığı şu tweetle değerlendirdi: “Kardeşlerim, halkın iradesi kazandı, MAS-IPSB çok büyük bir zafer kazandı. Siyasal hareketimiz her iki mecliste de çoğunluğu elde edecek. Milyonlar olduk ve geri döndük; şimdi onuru ve özgürlüğü halka iade etme zamanı...” Morales’in dört kez başkanlık seçimine girmiş ve kazanmış bir siyasetçi olarak politikanın dışında kalması olası görünmüyor. Bununla birlikte başkanlık koltuğuna oturan Arce’nin de koltuğu Morales’e devretmesi şimdilik mümkün görünmüyor. Morales’in başkanlığı dönemindeki ekonomik başarıların mimarı olan eski Ekonomi ve Maliye Bakanı Arce bu dönemde sakin kişiliğiyle öne çıkan isim olacaktır. Altmış bir yaşındaki Morales’in bir dönem âkil adam, usta siyasetçi ve belki de parti başkanı görünümüyle kamuoyunun gündeminde tutularak, bir dahaki seçimlere hazırlanması bir ihtimal olabilir. Bununla birlikte siyaset dünyasında şu ya da bu nedenle giden koltukların geri gelmediği, gelemediği durumlara dair de birçok örnek var.

3) Chavez’in ölümü sonrasında Nicolas Maduro tarafından az farkla kazanılan seçimlerle Venezuela solu iktidarı muhafaza edebilmişti. Bununla birlikte, bölgedeki önemli sol eğilimli liderlerin iktidarı birer birer sağ görüşlü liderlere kaptırmaları bu önemli petrol ülkesini kıtada yalnızlaştırdı. Peru’da Ollanta Humala, Brezilya’da Lula da Silva ve Dilma Roussef, Şili’de Michelle Bachelet, Arjantin’de Cristina Kirchner, Uruguay’da Jose Mujica son yıllarda iktidarlarını sağ eğilimli iktidarlara bırakarak siyasi arenadan çekilen önemli liderler. Hugo Chavez ve Fidel Castro’nun ölümleri de Latin Amerika soluna etki eden önemli unsurlar oldu. Venezuela’nın Küba ve Nikaragua ile olan işbirliğiyle hafifletmeye çalıştığı yalnızlığı, Arjantin’de Mauricio Macri iktidarının son bularak Alberto Fernandez önderliğinde sol iktidarın tesis edilmesiyle en azından psikolojik olarak görece moral kazanmıştı. Bu kez Morales’e karşı düzenlenen darbenin boşa çıkması ve ülkede sağlam bir MAS iktidarının tesis edilmesi, bir yandan Venezuela açısından psikolojik bir destek olurken iki ülke arasındaki dayanışmanın artması ve işbirliğinin maddi sonuçlarının olması daha kolay hale gelecek.

4) Çin ve Rusya Federasyonu Latin Amerika’da Amerika Birleşik Devletleri’nin baskıları ve hegemonya tesisi çabaları karşısında sol eğilimli hükümetlerin doğal işbirliği adresleri olarak öne çıkıyor ve bu vesileyle bölgedeki etkinliklerini artırıyorlar. Bolivya’da darbe girişiminin boşa çıkması ve büyük ekseriyetle tesis edilen MAS iktidarı Çin’in ve Rusya Federasyonu’nun özelde Bolivya’da genelde bölgede etkinliğini sağlamlaştıracak. Bu çerçevede, bağımsız ve milli bir politika yürüten Türkiye’nin bölgeye verdiği önemi muhafaza etmesi ve artırması uygun olacaktır. Milli menfaatler uyarınca ve uyguladığımız bağımsız denge politikası sayesinde gerek sol eğilimli gerekse ABD yanlısı hükümetlerle işbirliği yapabilmemiz, dünyanın en güçlü ve etkin ülkelerinin bile sahip olmadıkları bir ayrıcalık. Bu önemli ayrıcalığın desteğiyle, THY açılımımızı genişleterek sürdürmemiz, müteahhitlik firmalarımızın bölgedeki etkinliğinin artması, enerji yatırımlarına ortak olmamız ve turizm-ticaret rakamlarımızı artırmamız bölgede halen var olan yeni ve büyük Türkiye imgesini kuvvetlendirecektir. Bölgesel güç düzeyinden küresel aktör konumuna geçmemizin önemli köşe taşlarından biri Latin Amerika’da artacak etkinliğimizdir. Dışişleri Bakanlığımızın uygulamaya koyduğu Latin Amerika açılımı çerçevesinde bölge ülkelerinde açılan büyükelçiliklerimizin, büyük bir kısmı İspanyolca ve Portekizce konuşan bu 600 milyonluk coğrafyadaki etkinlik düzeylerinin artırılması ve bahse konu ülkelerle siyasi, akademik, kültürel ve ekonomik ilişkilerimizin geliştirilmesi ülkemizin Latin Amerika’daki varlığını ve görünürlüğünü artıracaktır.

***Kaynak: Bu analiz “AA”dan alıntıdır. Tüm “alıntı analizler” gibi yazıdaki ifadeler ve görüşler sahibine aittir.

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir