Tanrıkulu: "90’lı yılları bilmezsek, 6-8 Ekim sürecine nasıl gelindiğini bilemeyiz"
6-8 Ekim olaylarına giden süreç ve sonuçlarını değerlendiren HÜDA PAR Genel İdare Kurulu (GİK) Üyesi Şeyhmus Tanrıkulu, "90’lı yıllarda Müslüman Kürtlerin çektiği sıkıntıları bilmezsek, 6-8 Ekim sürecine nasıl gelindiğini de bilemeyiz." dedi.
HÜDA PAR Genel İdare Kurulu (GİK) Üyesi Şeyhmus Tanrıkulu, Rehber TV’de düzenlenen "6-8 Ekim Katliamı Paneli’nde değerlendirmelerde bulundu.
6-8 Ekim olaylarına giden süreci değerlendiren Tanrıkulu, bölgede İslam’ın ve Müslümanların güçlenmesini hazmedemeyen PKK, FETÖ ve devlet içerisindeki Ergenekon gibi yapıların, 1990’lı yıllardan günümüze kadar çok büyük mağduriyetlerin yaşanmasına sebep olduğuna dikkat çekti.
Mustazaf Kürt halkının temel haklarının pazarlığını elinde silah olan bir örgütle yapılmaması gerektiğinin altını çizen Tanrıkulu, Kürtlerin en temel haklarının pazarlık konusu yapılmaksızın ivedilikle verilmesi gerektiğini vurguladı.
6-8 Ekim olaylarına giden süreci, özellikle 1990’lı yıllardaki sürece değinen Tanrıkulu, "6-8 Ekim olaylarında, bu coğrafyada bugüne kadar eşi benzeri görülmemiş bir barbarlığın yapıldığına şahit olduk. 6-8 Ekim süreci henüz bitmiş değil, devam ediyor. Çukur siyaseti ve ardından 15 Temmuz darbe girişimi oldu. 6-8 Ekim süreci, 1990’lı yılların başından başlayarak bugüne kadar gelen bir süreçti. Çünkü bölgede İslam’ın ve Müslümanların güçlenmesini hazmedemeyen 3 grup vardı. Birincisi Marksists/Leninist bir düşünceye sahip PKK. İkincisi 15 Temmuz’da darbe girişiminde bulunan emperyalist ABD işbirlikçisi FETÖ. Üçüncüsü ise devlet içerisinde İslam karşıtlığıyla bilinen Ergenekon gibi yapılar. Bu 3 grupla 1990’lı yıllardan günümüze kadar farklı zamanlarda dindar insanlar karşı karşıya getirildi ve çok büyük mağduriyetler yaşandı. Eğer bizler 90’lı yıllardaki mücadeleyi ve dindar insanların çektikleri sıkıntıları bilmezsek, 6-8 Ekim sürecine nasıl gelindiğini de bilemeyiz. O yıllarda bölgedeki Müslüman Kürtlerin tamamen ortadan kaldırılması, daha doğrusu bölgenin İslamsızlaştırılması için eli kanlı örgüte ihaleler verilmişti. Fakat Müslümanlar İslami yaşamdan taviz vermemeye azimliydiler. Bundan dolayı da büyük fedakarlıklarda bulundular." dedi.
"Çözüm sürecinde eli kanlı örgütün muhatap alınması en büyük yanlıştı"
Hükümetin, çözüm sürecinde yaptığı yanlışlıklara da değinen Tanrıkulu, "HÜDA PAR olarak, 2012 yılının aralık ayında siyasi alanda çalışmalara başladık. Siyasi alanda çalışmalara başlamamız birilerini ürküttü. 2014 mahalli seçimlerde Diyarbakır’da 35 bine yakın bir oy almıştık. Bu durumda eli kanlı örgütün lideri şunu demişti, ‘bunlar 35 bin oyu Amed’te nasıl aldılar. Bu imkânsız bir şey.’ O günlerden itibaren partimize yönelik saldırılar olmaya başladı. Yine o dönemde hükümet ile örgüt arasında bir çözüm süreci başladı. Bizler de silahların susması için bu sürece destek vereceğimizi söyledik. Fakat sadece bir örgütün muhatap alınması, 30 milyona aşkın Kürtlerin tek temsilcisiymiş gibi muhatap alınması, en büyük yanlıştı. Çözüm sürecinde ilçe başkanlarımız kaçırıldı, gazeteciler kaçırıldı, meclis üyesi adaylarımız darp edildi, kırsal alanda bize oy veren kardeşlerimiz köylerinden zorla çıkarıldılar. Yani büyük bir zulme maruz kaldık. Bunlarla alakalı kamuoyuna defalarca açıklamalarda bulunduk, hükümete uyarılarda bulunduk. Ama ne yazık ki endişelerimizi anlayamadılar." ifadelerine yer verdi.
"Kendi özerklik hedeflerinin önünde en büyük engel olarak HÜDA PAR’ı görüyorlardı"
6-8 Ekim katliamından önce HÜDA PAR’ın bilinçli olarak düşmanlaştırıldığına dikkatleri çeken Tanrıkulu, "6-8 Ekim katliamından önce öyle bir algı oluşturuldu ki, insanlar artık nefretlerini kusma doruğuna geldi. Bugüne kadar böyle bir cinayet ve katliam yapılmamıştı. Kendi özerk hedeflerinin önünde en büyük engel olarak HÜDA PAR’ı görüyorlardı. Dolayısıyla 6-8 Ekim olaylarında en büyük saldırıya maruz kalan ve mağduru olan biziz. Bunun böyle görülmesi gerekiyor. 6-8 Ekim olayları bir dönüm noktasıydı. Topyekûn bir şekilde ‘Kobani’yi bahane ederek, sivil insanların olmadığı bir yer için 35 merkezin altını üstüne getirecek bir girişimde bulundular. Bize yönelik yapılan bütün saldırılara rağmen sadece uyarı görevimizi yaptık. Biz kendi fikirlerimize ve çözüm önerilerimize güveniyoruz. Eğer siz de kendi fikirlerinize güveniyorsanız zorla, çatışmayla, kavgayla değil, gelin fikirlerimizi tartışalım. Bu halkı ikna edeceksek kendi fikirlerimizle ikna edelim. Mesela bu örgüt sözde Kürtlerin temel hakları için mücadele ettiğini söylüyor. Ama HÜDA PAR, Kürt meselesine dair açıklamalarından sonra bu konuda da ciddi anlamda rahatsızlık duymaya başladılar. Niçin? Çünkü bugüne kadar siyasi alanda ve yüksek sesle Kürtlerin temel meseleleri gündeme getirilmemişti. Dolayısıyla böyle bir ortamda elbette ki kendi gücüne güvenerek, maddi kaynaklarına, uluslararası desteğe güvenerek bizi boğmaya çalışıyorlardı. Ama Rabbimizin yardımıyla bunda başarılı olamadılar." diye konuştu.
"Kürtlerin en temel hakları pazarlık konusu yapılmaksızın ivedilikle verilmesi lazım"
Katliamda ve çukur siyasetinde hükümetin yanlış politikasını da sert bir şekilde eleştiren Tanrıkulu, şunları söyledi:
"6-8 Ekim olaylarını iyi analiz etmemiz lazım. Hükümetin bundan dersler çıkarması gerekiyor. 6-8 Ekim olaylarından önce gezi olayları oldu. Ama böylesi vahşi cinayetler işlenmedi. 6-8 Ekim olaylarına müdahale edilseydi çukur ve barikat siyaseti olmazdı. Çukur ve barikat siyasetine müdahale edilseydi belki 15 Temmuz darbe girişimi de önlenebilirdi. Ama tüm bunlar hükümet adına eksiklik olarak görüldü. Eğer bir yerde hukuksuzluk var ise anında müdahale etmek gerekiyor. Siz eğer şiddetten yana değilseniz, çatışmadan yana değilseniz, o halde bir asırdan fazladır mazlum ve Mustazaf Kürt halkının temel haklarının pazarlığını elinde silah olan bir örgütle yapamazsınız. Yaparsanız o halde siz şiddete, çatışmaya ve savaşa onay veriyorsunuz demektir. Kürtlerin en temel hakları pazarlık konusu yapılmaksızın ivedilikle verilmesi lazım. Bunlardan dersler çıkarılması gerekiyor." (İLKHA)