BİR AKRABASININ DİLİNDEN FESİH GÜLER HOCA
Bir akrabamız olarak Fesih hocayı kaybetmek bize tarifi imkânsız bir acı verdi.
BİSMİLLAHİRAHMANİRAHİM
Kara haber ile yıkıldık adeta enkaza döndük.
Ah çektik, ağladık, sızlandık fakat nihayetinde tecelli eden İLAHİ hüküm idi ve karşısında durulamazdı.
Fakat Fesih Hoca’nın yaşantısı hayatı ve ölümü, akıbeti konusunda bize büyük umut oldu. Kalbimize sekine indirdi sabrımıza şükrü dâhil etti. Sonu ölüm olan bu dünyayı alnının akı ile neticelendirmek her yiğidin harcı olmasa gerek. İşte bu noktada Fesih hoca kendi namına bizi gururlandırdı…
“Müminler şer üzerine ittifak etmezler” hadisi şerifi çevremizi sarpa saran matemimizi bir nebze olsun dağıttı. Çünkü onu tanıyan ve bilen, duyan ve gören her kim varsa hakkında güzel konuşup ona olan sevgilerini dile getirdi… Hakkında ne olumsuz ne de kötü bir söz söylenmedi, söyleyen olmadı. Akrabaları, komşuları, dava arkadaşları, davasını benimsemeyip onu tanıyan herkes, hakkında güzel konuştu.
Zira kendisinde zirve yapmış bir Kur’an ve sünnet ahlakı hâkimdi. Olaylara ve kişilere yaklaşımı tamamı ile bu ölçüler dâhilinde idi. Hak ve adalet yolunda himmet ve merhamet ile yürür, metanet ve sabır ile muamelede bulunurdu. Bundandır ki; hakkında varit olan sadece ve sadece iyilik oldu…
Birçok kişi, onu dava adamlığı, zindan günleri ve mücadelesi boyutu ile anlattı. (Allah onlardan razı olsun) Ben ise sözüm yettikçe onu bir akrabasının gözü ile akrabaları içindeki hal ve davranışlarını anlatmaya çalışacağım.
İşin gerçeği, yaşça aramızda çok fark olmadığı halde onu görmek pek nasibimiz olmadı. Liseyi bitirir bitirmez Diyarbakır’a okumaya gelmesi ile onunla olan irtibatımız ciddi bir sekteye uğradı. Üniversite yılları ardından, önce muhaceret sonra zindan derken, uzunca bir süre kendisinden mahrum kaldık.
Zindan yıllarının bitmesi bizim ile olan diyaloğunu artırdıysa da tam anlamı ile vuslatımızı bitiremedi... Velhasıl ailesinin dahi bu noktada ondan tam anlamı ile nasiplenmediklerine şahidiz. Fakat kimsenin bundan şikâyet ettiği de görülmemiştir. Zira herkes biliyordu ki kendini yüce bir davaya adamıştı.
İşlerinden dolayı akrabalarından uzak kalmak zorunda olması ve geçirdiği onca zor zamanlar onu bizden hiç bir zaman koparmadı. Hastalıklarda, sıkıntılarda, zorlu anlarda aile içi sorun vb. ne varsa Fesih hoca, sıkıntıların merkezinde, çözüm bulan, çare üreten, arayı bulan, iyiliği emreden kötülükten nehyeden kişi oldu.
Kendisi hasta olduğu halde hastaları ziyaret eder muhakkak yanlarına oturup kendilerine nasihat ederdi.
Aile içi anlaşmazlıklarda kesinlikle danışılan ve fikrine ihtiyaç duyulan kişi o olurdu. O, hiç bir zaman bu işlerden geri durup kendinden yardım dileyenleri boş çevirmedi. Daima hayırdan yana oldu hayır konuştu, hayırlara vesile olup hayırlara kapı açtı. Güler yüzü, mütebessim çehresi ile tatlı konuşmaları ve yumuşak ses tonu ile muamele ederdi.
Onun şer hariç hiç bir işe sinirlenip kızdığı görülmemiştir. Sıla-i rahim onun vazgeçilmezi idi. herkes kendini ona yakın hisseder herkes onu severdi.
Bazen uzun zaman göremezdik onu ama ne zamanki bir hasta ziyareti veya başka olumsuz bir durum için bir yerde olsak muhakkak geldiğini görürdük. Uzak bir yerde olup gelemez ise de illaki arar sorardı.
Bir kış günü bir akrabamızın hasta ziyaretinde oturmuştuk. Bir süre sonra kapı çalındı. Gelen Fesih Hoca idi. Büyük küçük demeden hepimiz onun gelişi ile ayağa kalkmıştık. Bu durum onu rahatsız etmiş olacak ki, gördüğü ilk boş yere oturarak bizden de oturmamızı istedi. Böbrek hastası olduğu için sürekli su içmesi gerekiyordu. O yüzden sürekli yanında su taşırdı. Konuşma arası öksürüyordu. Arada suyundan içmeyi ihmal etmiyordu. İçimizden biri;
--Fesih Abi sen de mi hastasın? Diye sordu
Fesih Abi;
--Benimki önemli değil, biraz üşütmüşüm o kadar dedi,
-- Abi senin durumun en önemlisi ALLAH korusun soğuk algınlığı bile sana ciddi zarar verebilir, dediler.
Fesih Hoca gülerek;
--Öyle ama hasta olmayayım diye evde mi oturayım dedi,
--Abi bari kışın çok çıkma, dediler.
Fesih Hoca boş ver dercesine elini sallayıp sözü değiştirdi.
Yanlış anlaşılmasın hastalığını önemsemeyen sağlığına değer vermeyen biri değildi. Kendine dikkat ederdi, sağlığını önemserdi, fakat çalışmasına asla bahane etmezdi.
Geldiği ortamlarda herkesi tek tek sorar kimseyi ihmal etmezdi. Bazen çocuklarımızı isimleri ile sorar okul ve derslerini bile merak ederdi. İşimizi sorar, daha önce konuşulan bir konu varsa onu bile tekrar teyit ettirirdi.
Zekâsı bizi hayrete düşürürdü. Bu kadar isim ve olayı aklında tutması gerçekten müthiş bir yetenekti.
Ortamdaki boş konuşmaları mümkün mertebe kimseyi incitmeden ve kırmadan İslami konulara dönüştürüverirdi. Az oturur ama öz otururdu. Herkes ile ilgilenirdi, fakat kendine duyulan ilgiden rahatsız olurdu. Kısacası bize verdiği kıymet için bizim kıymetlimiz idi. Sakındığımız gözümüz, doyamadığımız bakışımızdı.
Sahabe ikliminden bir nefes gibi gelip geçti aramızdan. Ardından hoş bir koku, gür bir seda, yaşlı gözler ve yaralı kalpler bırakarak…
Nasıl yaşanması gerektiğini ayn-el yakin gösterdi bize. Hepimiz şahidiz ona, imanına, İslam’ına, teslimiyetine ve itaatine. Rabbim şehitler mertebesinde şehit arkadaşları ile rızıklandırsın onu. Merhameti ile kuşatıp rahmeti ile sarsın onu.
Bizi de onu anlayıp onun yolunda onun gibi yaşayan kullarından eylesin... ÂMİN
Ve özleyeceğiz seni...