ŞEHADET AYIMIZ MÜBAREK OLSUN
"Allah yolunda öldürülenleri ölüler sanmayın. Aksine onlar diri olup Rableri katında rızıklandırılmaktadırlar. Allah`ın lütfundan kendilerine vermiş olduklarıyla sevinç içindedirler ve arkalarından henüz onlara kavuşmamış olanları, kendilerine bir korku olmayacağı ve üzülmeyecekleri üzere müjdelerler." (Âli İmran, 169-170)
Doğruhaber
Tüm soğuğuna rağmen yürekleri ısıtan ayın adıdır Şubat. İslami mücadelenin önderlerinin, adananların, adanmışlığın adıdır Şubat. Her zerresinde şehadet olan, her anı şehadet kokan bir aydır Şubat Ayı. Şubat ayı şehadet ayıdır. Allah uğruna nice insanların can verdiği, Allah katında diri oldukları gibi ümmetin gönlünde de sürekli diri kalacakların toprağa düştüğü aydır Şubat Ayı. İslam Tarihine silinmez izler bırakanların mücadelelerinin yâd edildiği aydır Şubat Ayı.
Biz de Doğruhaber olarak İslami hareketlere ilham kaynağı olmuş, pak kanları milyonlarca insanın uyanışına vesile, yolumuzu aydınlatan birer kandil olan aziz şehitlerimizi rahmetle anıyoruz. Bu haftaki sayımızı da tarih boyunca unutulmayan ve unutulmayacak olan şehidlerimizi hatırlamak/hatırlatmak adına Şubat şehitlerine ayırıyoruz.
Hama Katliamı (2-28 Şubat 1982)
Hama, Suriye`de İslami hareketin en güçlü olduğu şehirlerden biriydi. Anayasada geçen ‘Devlet Başkanının dini İslam`dır” maddesinin değiştirilmesi için yapılan halk oylamasına katılmayan Hama halkı ve güçlü İslami muhalefet, Baas rejimini korkutuyordu. Bu durumu hazmedemeyen Hafız Esad, çeşitli komplolara girişti. Katliamdan çok önceleri sindirme şartlarının oluşması için halka zulüm etmeye başladı. Halkın can, mal, namus ve mukaddesatlarına yöneldi. Hafız Esad`ın emriyle kardeşi Rıfat Esad komutasındaki Suriye ordusu, Hama kentini muhasara altına alıp bombalamaya başladı. Kentin elektrik, su ve telefonları kesildi. Bölgeye gazetecilerin girmesi engellendi. Müslüman Kardeşler, cami minarelerinden cihad ilan edip Hama`yı korumaya çalıştı. Hama`ya giremeyen Suriye ordusu uçaklarla ve kimyasal silahlarla şehri bombalamaya devam etti. Ağır silahlarla Hama, yerle bir edildi. Kırk bin insanın can verdiği bu olay Esad rejiminin son katliamı olmadı. Günümüzde de gerek Hama gerekse de Suriye`nin diğer şehir halkları yine aynı rejimin eliyle katlediliyor. Hama`yı yerle bir ettikten sonra kente giren Suriye ordusu, sağ kalan masum halkı askeri kamplara, stadyumlara topladı; günlerce aç bırakıp işkencelerden geçirdi. Her yeri ceset kokuları kapladı. Nüfus cüzdanında Hama yazılan insanlar ülkenin neresinde yaşıyorsa yaşasın tutuklandı. Kadınlara tecavüz edildi. Çocuklar açlık ve korkudan öldü. İnsanlar günlerce yaralı bir şekilde cesetlerle beraber yaşadı. Suriye`nin farklı şehirlerinden 800.000 insan ülkelerini terk etmek zorunda kaldı.
El Halil Katliamı (25 Şubat 1994)
Filistin`in El Halil kentinde 25 Şubat 1994 tarihinde Cuma gününde sabah namazı kılan cemaatin üzerine bir Yahudi tarafından açılan ateşle 67 Müslüman şehid oldu, 300`e yakın Müslüman da yaralandı. Katliamı gerçekleştiren Yahudi, israil ordusunda yedek subaylık yapan ve bir siyonist terör örgütüne mensup biriydi. Katliamı askeri kıyafetler giyen iki Yahudi işlemiş, biri boşalan şarjörü doldururken diğeri sürekli mermi sıkıyordu. Camiyi mezbahaya çevirdiler. Bir Yahudi yerleşimci katliam hakkında şöyle diyordu: “İsterdim ki bu cesareti ben gösterebilseydim. Öyle bir cesarete sahip olsaydım hiç çekinmeden bu eylemi ben yapardım.”
Olaydan sonra Hz. İbrâhim Camisi ibadete sekiz ay boyunca kapalı kaldı. Rivayete göre; Hz. İbrahim bu şehre yerleşmiş ve bir mabed inşa etmişti. İşte bu mabed bugünkü Hz. İbrahim Camisi`dir. Yahudiler camiyi yıkıp yerine sinagog yapma düşüncesindedirler. İşgal yönetimi Hz. İbrahim Camisi katliamını dünya kamuoyuna akli dengesi yerinde olmayan, aşırı dinci bir Yahudi tarafından işlenmiş bir katliam olarak kabul ettirmeye çalışsa da inandırıcı olmadı. İsrail askerleri; cami hareminin kapılarını kapatmış ve namaz kılanların dışarı çıkmasına, dışarıdan şehitlere ve yaralılara ulaşmaya çalışanlara engel olmuştur. Daha sonra da yaralıların hastaneye nakli esnasında ikinci bir katliam gerçekleştirmişlerdi.
Filistin İslami Direniş Hareketi (HAMAS)`nin açıklamalarında da katliamın sadece gözü dönmüş bir Yahudi`nin işi olmadığı olayın arkasında Siyonist israil yönetiminin ve bunun da ötesinde siyonizm anlayışının olduğu vurgulandı.
Olaydan sonra Siyonist israil askerleri katliamın gerçekleştiği Halil İbrahim Cami`sini kuşatma altına aldı ve gazetecilerin olay yerine yaklaşmalarına engel oldular. Saldırıyı protesto için cami etrafına toplanan Müslümanların üzerlerine siyonist askerlerin ateş etmeleri üzerine de şehitler verildi.
Şehid Şeyh Rağıb Harb (16 Şubat 1984)
Güney Lübnan`da dünyaya gelen Şeyh Rağıb, henüz küçük yaşlarda Filistinli Mücahitlere katıldı. Beyrut`ta medrese ilmine başladı. Daha sonra ilim tahsili için Necef`e gitti. Burada dört yıl okudu.1970`lerde Baas rejimi tarafından Irak`tan sürüldü. Lübnan`a yerleşen Şeyh Rağıb hem ders vermeye başladı hem de yanına gelen gençleri örgütledi.1983`te Siyonist rejim tarafından yakalandı. Onu öldürmek için serbest bırakan Siyonist rejim 16 Şubat 1984`te havadan füzelerle saldırdı. Bu suikastla yedi çocuk babası olan Şeyh Rağıb Harb, hakkın rahmetine kavuştu.
Şehid İskilipli Atıf Hoca (4 Şubat 1926)
İskilipli Atıf Hoca, düşüncelerinin bedelini canıyla ödeyen yakın tarihimizin en önemli simalarındandır. İskilipli Atıf Hoca, Çorum iline bağlı İskilip`te doğdu. Son Osmanlı âlimlerinden dersler aldı. Medaris Müfettişliği yaptı (Bugünkü YÖK Başkanlığı). Çeşitli dergi ve gazetelerde yazılar yazdı. Milli mücadelede yer aldı. İskilipli Atıf Hoca, şapka kanunundan yaklaşık iki yıl önce “Frenk Mukallitliği ve Şapka (Batı Taklitçiliği ve Şapka)” adlı bir kitap kaleme aldı. 28 Kasım 1925 yılında çıkarılan şapka kanununa binaen Atıf Hocanın bu kitabı toplatıldı. Şapka İnkılâbına karşı Anadolu`da çıkan kıyamlar bu kitaba bağlandığından Atıf Hoca tutuklandı. Yargılanması İstiklal Mahkemesinde yapıldı. Üç Ali`ler olarak bilinen mahkeme heyeti ve herkes onun masum olduğunu biliyordu. Hâkim Kılıç Ali`nin, karardan kısa bir zaman önce verdiği bir mülakatta Atıf Hocanın masum olduğunu söylemesine rağmen Babaeski Müftüsü Ali Rıza Efendi ile birlikte kendisine idam cezası verildi. İstiklal mahkemelerinde görev yapan hâkimler asker kökenli milletvekilleriydi. Bu hâkimlerin hukuk alt yapıları olmadığı gibi verdiği kararlar da hukuki olmaktan çok keyfi kararlardı. Atıf Hoca, 4 Şubat 1926`da idam edildi. Son sözünde ‘Katil ve zalimlerle mahşerde hesaplaşacağız` dedi. Zalimler, Atıf Hoca`yı astıktan sonra şapka giydirdiler. Mezarı ancak 2008 yılında bulunabildi.
Şehid Muhammed Esad Erbili Efendi (4 Mart 1931)
Musul`un Erbil kasabasından 1847 yılında dünyaya gelen Esad Efendi, Baba ve anne tarafından seyyiddir. Babası Erbil`de bulunan Halidî tekkesi şeyhi M. Saîd Efendidir. Es`ad Efendi, ilk tahsilini Erbil ve Deyr`de ikmal etti. Daha sonra yirmi üç yaşında iken 1870 yılında manevi bir işaretle Nakşi/Halidi şeyhi Taha el-Hariri`den alarak beş yılda seyru sulükunu ikmal ile makamına yükseldi. Hac dönüşü İstanbul`a gelen Esad Efendi, Fatih Cami`inde Hafız Divan`ı ile Mevlana Camii`nin Luccetu`l-Esrar adlı eserini okuttu. Arapça, Türkçe, Kürtçe ve Farsçayı iyi düzeyde bilen Esad Efendi`nin, Kenzü`l-İrfan, Mektubat, Dîvan, Risale-i Es`adiyye, Tevhîd Risalesi Tercümesi, Fatiha-i Şerife Tercümesi, dışında Tasavvuf ile Beyanü`1-hak ve benzeri mecmualarda neşredilmiş yazıları vardır. Es`ad Efendi 1914 yılında önce Meclis-i Meşayıh azası sonra da reisi oldu. Tekkelerin kapatılmasından sonra hiç sokağa çıkmamağa karar vererek Erenköy-Kazasker`de satın aldığı köşkünde inzivayı ihtiyar etmesine rağmen dikkatler üzerinden eksik olmamıştır. 23 Aralık 1930 yılında meydana gelen Menemen vak`asıyla ilgisi bulunduğu iddiasıyla tutuklanarak Menemen`e sevk edildi. İdam talebiyle yargılandı, ilerlemiş yaşı sebebiyle idam cezası müebbed hapse çevrildi. Es`ad Efendi Menemen`deki askeri hastanede tedavi gördüğü sırada 3-4 Mart 1931 gecesi hayatını kaybetti. Vefatıyla birlikte zehirlendiği ile ilgili tartışmalar uzun süre konuşuldu.
Şehid Hasan El-Benna (12 Şubat 1949)
Hasan El-Benna, 1906 yılında Mısır`da doğdu. Sekiz yaşında medreseye başladı. Çok iyi bir eğitim gördü. Daha küçük yaşlarda Ahlak ve Edep Cemiyeti, Haramların İşlemesini Önleme Cemiyeti gibi teşkilatlar kurdu. 1928`de öğretmenlik yaptığı İsmailiye kentinde İhvan-ı Müslimin cemaatini kurdu. Halkı irşad faaliyetlerine bu isim altında devam etti. Hareketin gençlik kollarını kurdu, okullar açtı, bazı işyerleri ve fabrikalar inşa etti, cami ve mescidlerde teşkilatlar kurdu. Böylece dini, sosyal, ekonomik, kültürel alanlarda faaliyetler gerçekleştiren Hasan El-Benna, davasını daha geniş kitlelere yaymak için başkent Kahire`ye taşındı. Mısır`ı işgal eden sömürgeci İngilizlere karşı cihad ilan eden Hasan El-Benna ve arkadaşları baskı altına alındı. İhvan mensupları zindan, işkence, şehadet ve sürgünler yaşadı. Filistin davasını sahiplendikleri ve bilfiil bu mücadeleye girişmelerinden dolayı İhvan teşkilatı yasadışı ilan edildi ve kapatıldı. Hasan El-Benna, 12 Şubat 1949 günü akşamı evine giderken suikasta uğrayarak şehid edildi. Kurmuş olduğu İhvan-ı Müslimin cemaati bütün dünyaya yayıldı. İhvan-ı Müslimin cemaati Seyyid Kutup, Zeynep Gazali ve Abdulkadir Udeh gibi nice dava önderleri yetiştirdi. İhvan-ı Müslimin cemaati, Filistin İslami Direniş Hareketi HAMAS`ın temellerini attı.
Şehid İmad Muğniye (Hacı Rıdvan)(12 Şubat 2008)
İmad Muğniye 1962 yılında Lübnan`ın güneyindeki Sur kentinde dünyaya geldi. Küçüklüğünden beri Filistin meselesiyle ilgili olan İmad Muğniye, henüz 15 yaşındayken Filistin el-Fetih Örgütü`ne üye oldu. El-Fetih örgütünde aradığı manevi havayı bulamayan İmad, el-Fetih`ten ayrılarak Emel Hareketi`ne katıldı. İran`da İslam Devrimi`nin gerçekleşmesinden sonra, İsrail işgaline karşı Lübnanlı gençleri örgütlemeye başladı ve israil işgaline karşı fiili mücadeleye girişti. Hizbullah`ın kurulmasından sonra Hizbullah`a katıldı. 2006 yılındaki 33 gün savaşı komutanlığını yaptı. “İsrail`in yenilmezlik efsanesine son veren komutan” diye ünlendi. Çeşitli suikastlara uğrayan İmad Muğniye, 12 Şubat 2008`de Şam`da uğradığı bombalı saldırı sonucu hayatını kaybetti. Siyonit israil, misilleme korkusundan olayla ilişkilerinin olmadığını dile getirmek zorunda kaldı.
İmad Muğniye; kendisini davasına tamamıyla vakfetmişti. Allah rızasından başka bir şeyi gözetmezdi. Tehlikelerden kaçmazdı. Benzersiz bir cesareti vardı. Zor anlarında, hayati öneme haiz hızlı ve doğru kararlar alırdı. Askeri bir dehaydı. 33 gün savaşı, Hacı Rıdvan`ın zekâsı, planlaması, hazırlıkları ve Allah`ın yardımıyla güçlü komutanlığı sayesinde düşmanın yenilgisi ile sonuçlandı.
Şehid Abbas Musavi (17 ŞUBAT 1992)
“Gidin israillilere söyleyin. Biz Muhammed ordusuyuz! Geri döndük ve Kudüs yolunda ilerliyoruz!”
Şehid Abbas Musavi, 1952 yılında Lübnan`da Bekaa vadisinde doğdu. 1967`deki Arapların İsrail`e yenildikleri savaş esnasında henüz 15 yaşındaydı. Genç yaşta Filistin direnişine katıldı. siyonistlerle girdiği bir çatışmada ayağından yaralandı. Lübnan`da tedavisi yapıldı. Bir süre sonra İmam Musa Sadr`ın tavsiyesi üzerine Irak`ın Necef şehrine gitti. Burada beş yılda ilmini tekmil etti. Medrese eğitimi yanı sıra İngilizce ve Fransızca öğrendi. Irak Baas rejimi, hareketlerinden rahatsız oldu ve evine baskın yaptı. Lakin kendisi o sıralarda Lübnan`da idi. Bir daha Irak`a gitme fırsatı bulmadı ve mücadelesini Lübnan`da devam ettirdi. Abbas Musavi, Lübnan`da eğitim kurumları açtı. Gençleri eğitti. Eğitim verdiği gençler doktor, mühendis, profesör ve âlim oldular. Şu anki Hizbullah lideri Seyyid Hasan Nasrallah da bu eğitim merkezlerinde yetişti. Hizbullah`ın kurucu liderlerinden olan Abbas Musavi, Hizbullah`ın çok gizli operasyonlarında görev aldı. Hizbullah`ın askeri kuvvetler komutanlığı yaptıktan sonra 1991 yılında Hizbullah`ın genel sekreteri oldu. Abbas Musavi, 17 Şubat 1992`de Hizbullah`ın kurucularından Ragıb Harb`ın şehadetinin yıldönümü programından dönerken Siyonist israil helikopterleri tarafından atılan füzelerle kendisi, eşi ve bir çocuğu şehadet şerbetini içti.
Şehid Malcolm X (21 Şubat 1965)
Malcolm, 1925`te dünyaya geldi. Dört yaşındayken evleri beyaz ırkçılar tarafından yakılarak babası öldürüldü. Sekiz kardeşle ortada kalan Malcolm, bir aileye evlatlık olarak verildi. Daha sonra yetiştirme yurtlarında kalan Malcolm, genç yaşında siyahilerin yoğunlukta yaşadığı Harlem`e gidip bir barda çalışmaya başladı. Bu arada esrar-eroin satıcılığı gibi pis işlere bulaştı. Bir süre sonra bir çete ile beraber hırsızlığa başlayınca yakalandı ve cezaevine konuldu. Cezaevinde kendisini kitap okumaya verdi. Kardeşinden aldığı mektup ve ziyaretler vasıtasıyla İslam`ı seçip Elijah Muhammed`i tanıdı. Onunla mektuplaştı. Hapisten çıktıktan sonra Elijah ile görüşerek ondan aldığı görev ile Boston ve Newyork`a hizmet amaçlı gitti. Malcolm, siyahi Müslümanların haklarını her platformda savunuyordu. Televizyon programlarına da çıkıyordu. Bir süre sonra Elijah`ın iç yüzünü öğrenince ondan ayrıldı. Malcolm, Hacca gitti ve orada adını El-hac Malik El-Şahbaz olarak değiştirdi. Artık İslam davasını gerçek manada anlayan bir Müslümandı. Durup dinlenmeden şehir şehir dolaşarak konferanslarda Allah`ın dinini anlattı. Amerika rejimi, onun faaliyetlerinden rahatsız olmaya başladı. 21 Şubat 1965 Pazar günü bir konferans sırasında dinleyicilerin gözü önünde şehid edildi. Cinayetin ABD iç istihbarat birimi FBI tarafından işlendiğine dair ciddi deliller bulundu.
Şehid Metin Yüksel (23 Şubat 1979)
17 Temmuz 1958 yılında Bitlis`te doğdu. 9 yaşında ailesiyle beraber İstanbul`a gelip yerleşti. İlk ve ortaokulu burada okudu. Küçük yaşında İslami mücadeleye katılan Metin; mitinglere, yürüyüşlere katıldı. İstanbul duvarlarına İslami içerikli afişler astı. Kardeşleriyle beraber evlerinin bir odasını mescid yapıp evine davet ettiği arkadaşlarıyla burada namaz kıldı, kitaplar okudu. Çok zeki ve atik olan Metin, Fatih Akıncılar Derneğini kurdu.12 Eylül döneminin karanlığında İslami bir şuura sahip olan Metin, sağ ve sol düşünceli insanların hedefi oldu. Onu hazmedemeyenler kendisini sürekli tehdit etti. Nitekim 1977`de sol bir grup tarafından açılan ateşle yaralandı, ameliyat edilen Metin`in vücudundan üç kurşun çıkartıldı.
23 Şubat 1979 tarihinde Cuma namazını Fatih Camii`nde kılan Metin, namaz çıkışı cami avlusunda faşistlerin saldırısı sonucu şehid oldu. Şehid Metin`in babası bölgenin en büyük âlimlerinden biri olan Molla Sadreddin Yüksel`dir. Molla Sadrettin, Kürt medreselerinden bahsedilince akla ilk gelen şahsiyetlerden biridir. Arapça, Farsça bilen Seyda, halkın müşkil meselelerine fetva verebilen zamanın fetva merciiydi. Türkiye Müslümanları kadın hareketlerinin lideri konumundaki Süreyya Hanım, Şehid Metin`in ablasıydı. Yıllarca Suffe adını verdiği kurslarda çeşitli dersler veren Süreyya Hanım, başörtüsü mücadelesinin yapıldığı en eski yıllarda aktif rol almış, evlenmeyip kendisini hizmetlere adamıştı.
İbrahim Efendinin Şehadeti (Şubat 1933)
Bu dönemde kendilerini şekil olarak Avrupa`ya benzetmeye çalışanlar, çalışmalarının önündeki en büyük engeli halkın bilincinde olan İslam`ı görüyordu. Buna binaen her fırsatta, halktaki fakru-zarureti değil, bu halkın kafasındaki inancı nasıl değiştiririz düşüncesi hep önlerinde olmuştur. Bu düşüncenin ürünlerinden bir tanesi olan ezanın Arapça olarak yasaklanması ve Türkçe okunması istendi. Kozanlı olan Nakşibendî tarikatının müridi İbrahim Efendi, bunu protesto etti. Çağdaş şekilci barbarlar, İbrahim Efendiyi yakalayarak acımasızca şehit ettiler.
Şehid Şeyh Zeki Atak (19 Şubat 1992)
1956 yılında Şırnak İli Nawyan (Güneyçam) Köyünde doğdu. İlkokulu köyünde okuduktan sonra medrese eğitimine başladı. Çok zeki olduğu için kısa bir zamanda ilmi kemale ulaştı. 15-16 yaşlarında camide halka vaaz vermeye başladı. Medresede icazet aldıktan sonra bir köyde fahri imamlık yaptı. Köylüler tarafından çok sevilen Şeyh Zeki, köyde İslami bir havanın oluşmasını sağladı. Daha sonra Cizre`ye taşınan Şeyh Zeki, tarihte ilk Kürd medresesi olarak Diyanet İşleri Bakanlığına bağlı Kur`an Kursunda hocalık yaptı. Türkçe, Arapça ve Kürtçe`yi iyi bildiğinden Diyanet`in Güneydoğu resmi tercümanı oldu. İmamlar arasında yapılan Kur`an-ı Kerim`i güzel okuma yarışmalarında bölgesinde hep birinci geldi. Tecvid ilmini çok iyi bilen Şeyh Zeki, aynı zamanda şair idi ve bazı Arapça kitapları Türkçe`ye çevirme çalışmaları vardı. Şeyh Zeki, Peygamber Efendimiz`in (sav) kendi zamanındaki güzel bir temsilcisiydi. Bölgede sözüne ve verdiği hükümlere itibar edilen kanaat önderiydi. Halk arasında çıkan anlaşmazlıkları İslami kurallara göre çözerdi. İçinden çıkılmaz meseleleri ona götüren insanlar memnun bir şekilde kendisinden ayrılırdı. Şeyh Zeki, kendisinin de evinin bulunduğu Cizre`nin uzak varoşlarından birinde halktan aldığı destekle cami yaptırdı. Halen kendisinin adını taşıyan bu camiye bitişik odalar yaptırdı ve buraları medreseye çevirdi. Şeyh Zeki, halk arasında sevilen, sözü dinlenen biri olduğunu bilen Pkk, kendisine beraber çalışma teklifi yaptı. Şeyh Zeki, kabul etmeyince tehditlere maruz kaldı. Halk tarafından tanınan ve sevilen biri olduğu için onu öldürmekten çekindiler. İftiralarla, karalamalarla halkın gözünden düşürme yoluna gittiler. Şeyh Zeki, çeşitli suikast teşebbüslerinden kurtuldu. Kendisi ve arkadaşları ambargoya tabi tutuldu. Oturduğu mahalle abluka altına alındı. Kendilerine mal satmadıkları gibi mallarını da satmalarına engel olundu. Kendilerine gıda götürmeye çalışan insanlar tehdit edildi. Nihayet Seyyid Hasan ve Hüseyin adlı iki Müslüman onlara yardım götürürken kaçırılıp şehid edildi. Şeyh Zeki, 19.02.1992 tarihinde Pkk mensupları tarafından kurulan bir pusuda çapraz ateşe tutularak şehid edildi. Şeyh Zeki`nin cenazesini hastaneye götürecek araba bulunamadı. İnsanlar onun cenazesini arabasına bindirmekten korkuyordu. Ertesi gün arkadaşları yağmurlu bir havada kendisini tekbirlerle defnettiler.
Süleyman Akyüz (20 Şubat 1993)
Süleyman Akyüz, 1949 Yılında Mardin Dargeçit ilçesi Sümer (Deyvan) köyünde dünyaya geldi. İlkokulu köyde bitirdi. Küçük yaşlarda namaza başlayan Akyüz, çevresinde İslami farzları yerine getirmede ve haramlardan sakınmasıyla dikkat çekiyordu. 1970-1980 yılları arasında Adana, Mersin ve İzmir ilerinde inşaat işçisi olarak çalıştı. 1981 yılında ailesiyle birlikte Mersin iline yerleşti.1990 yılında çalışmak üzere Arabistan`a gitti. Kâbe`nin dış duvarlarında çalışan Akyüz, hacı olmak için beklediği Arabistan`da Hacca bir ay kala midesinden ameliyat olunca Mersin`deki evine dönmek zorunda kaldı. Mersin`de kendisinin ve ailesinin İslami yaşantısı nedeniyle Pkk tarafından sık sık tehdit ediliyordu. Tehditlerin bir işe yaramadığı fark edilince 1992 yılının Haziran ayında kendisine ait bakkaliye dükkânına Molotof atıldı. Molotof saldırısı sonucu bakkaliye içindeki tüm eşyalar yanarken kendisi de hafif şekilde yaralandı. 20 Şubat 1993 yılında sabah namazından sonra dükkânını açmaya giden Süleyman Akyüz, Pkk örgütünün iki elemanı tarafından açılan ateş sonucu şehit oldu. Çevresinde takvası ve İslam`a olan teslimiyeti ile bilinen Şehit Süleyman Akyüz`ün Cenazesi, binlerce samimi Müslüman tarafından defnedildi.
Şehid Molla Gıyaseddin (24 Şubat 1994)
Molla Gıyaseddin, 1966 yılında Batman`ın Gercüş ilçesi Yünkuşak köyünde dünyaya geldi. Gıyaseddin, beyaz tenliydi. Saçı, sakalı kirpikleri ve vücudu bembeyaz olduğundan gözleri iyi görmezdi. Buna rağmen okumaktan hiçbir zaman geri durmazdı. Medreseden medreseye giden Molla Gıyaseddin, Molla Cami kitabına kadar okudu. Siirt, Silvan, Ergani, Cizre, Sason gibi yerlerde zamanın büyük hocalarından dersler aldı. İmam hatip okulunu dışarıdan okuyarak bitirdi. Gıyaseddin`in güzel bir sesi vardı, bundan dolayı Kur`an`ı çok güzel okurdu. Küçüklüğünden beri devamlı İslami camianın içinde bulunmuş, gayri İslami hiçbir oluşumun içinde bulunmamış, gayri İslami bir ahlak edinmemişti. Molla Gıyaseddin, müezzin olarak görev yaptığı Tatvan Merkez Camiinde güzel ahlakı ile cami cemaatinin sevgisini kazanmıştı. Kısa bir süre zarfında camide Kur`an dersini verdiği onlarca talebesi olmuştu. Bir hastalığı sırasında kendisini ziyarete gelen arkadaşlarına şunları söylüyordu: “Allah`a şükürler olsun iyiyim; ama yatağımda ölmek istemiyorum. Ben İslam davası için mücadele edip şehit olmak istiyorum.” Amacı İslami bir nesil yetiştirmek olan Molla Gıyaseddin, gençlerle ilgileniyor, onlarla geziyor, hediyeler veriyor, kitap okutuyordu. Molla Gıyaseddin, 1994 yılı Ramazan ayında Perşembe akşamı teravih namazından sonra eve giderken karanlık odaklarca kurulan pusuda şehid edildiğinde daha 28 yaşında idi. Cenazesine binlerce insan katıldı. Tekbir ve salavatlarla Gercüş Mezarlığına defnedildi.