• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...
"Bu patlama, Beyrut Limanı'nı yerle bir eden ilk olay değil"
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Tarihinde birçok felakete tanıklık eden Lübnan'ın başkenti Beyrut, 4 Ağustos'ta 15 milyar dolar maddi hasarın yanı sıra yaklaşık 180 can kaybı ve 6 binden fazla kişinin yaralanmasına yol açan patlamayla en acı günlerinden birini yaşadı.

Lübnanlı tarihçi Hassan Hallak, 2 bin 750 ton amonyum nitratın infilak etmesi sonucu depremden pek farkı olmayan bir yıkıma maruz kalan Beyrut kenti ve limanının geçmişini AA muhabirine değerlendirdi.

"Bu patlama, Beyrut Limanı'nı yerle bir eden ilk olay değildir." diyen Hallak, limanın 108 yıl önce de İtalyan donanması tarafından büyük yıkıma uğratıldığını belirtti.

Hallak, "Osmanlı Devleti dönemi 1912'de İtalyan ordusu tarafından Trablusgarb kentinin işgal edilmesi üzerine Osmanlı ordusuna destek için Beyrutlu 300 genç, gönüllü olarak silahlarıyla Libya'ya yöneldi. Bunun üzerine İtalyan savaş gemileri Beyrut Limanı'nı bombardımana tutarak yerle bir etmişti." dedi.

Beyrut'un yaşadığı salgın hastalıklar

Tıpkı bu dönemde yeni tip koronavirüs (Kovid-19) pandemisiyle mücadele edildiği gibi Beyrut'un çeşitli salgın dönemlerinden geçtiğini aktaran Hallak, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Beyrut, 19. yüzyılın ortalarında Avrupa ve diğer bazı bölgelerden gelen ölümcül hastalıklardan veba salgınına maruz kaldı. Şehirde bugüne kadar karantina bölgesi olarak bilinen bölgede 40 günlük karantina uygulanıyordu, söz konusu salgın nedeniyle can kayıpları çok fazla oldu."

Osmanlı padişahlarından Sultan 2. Abdülhamid'in 1888'de Beyrut'un vilayet olması için ferman çıkardığı bilgisini paylaşan Hallak, bu döneme kadar farklı dönemlerde Şam, Trablusşam veya Sayda'ya bağlı bir kent olduğuna dikkati çekti.

Sultan Abdülhamid'in Beyrut şehrini ve halkını çok sevdiğinin altını çizen Hallak, "Bu nedenle Beyrut'u Lübnan'ın başkenti olarak duyuran ilk kişi Fransız general değildir. Sultan Abdülhamid Han, Beyrut şehrini, kuzeyden Suriye'nin Lazkiye kentine ve güneyden Filistin'in Nablus kentine kadar uzanan Lübnan vilayetinin başkenti olarak konumladırmıştı." diye konuştu.

İşgal rejiminin saldırıları

Lübnanlı tarihçi, işgal rejiminin 14 Mayıs 1948'de işgal ettiği Filistin topraklarında bağımsızlığını ilan etmesi ve Filistinlilerin zorunlu göçe tabi tutulması döneminde Beyrut'un ciddi bir mülteci dalgasına maruz kaldığını ve etkilerinin bu güne kadar sürdüğünü ifade etti.

Hallak, ayrıca işgal rejiminin 1967 ve 1970'te Lübnan'ın yanı sıra Mısır ve Ürdün'e yönelik saldırıları sırasında bir kez daha Ürdün'den Beyrut'a Filistinli mülteci dalgasına tanıklık edildiğini söyledi.

İşgal rejiminin 1968'de ise Filistinli direniş gruplarını bahane ederek Beyrut Havalimanı'nı bombaladığını ve Lübnan hava yolları filosundaki uçakları hedef aldığını aktaran Hallak, "İşgal rejimi, Beyrut Havalimanı'ndan kalkış yapan uçaklarla dünyanın farklı ülkelerindeki işgal rejimi büyükelçiliklerine yönelik eylemler yapan Filistinli fedaileri taşıdığı gerekçesiyle havalimanını vuruyordu." dedi.

15 yıl süren iç savaş

Hristiyan Falanjist milislerin, Beyrut'taki Aziz Maruni Kilisesi önünde 13 Nisan 1975'te Filistinli mültecileri Tel ez-Zater Kampı'na taşıyan otobüse silahlı saldırı düzenleyerek aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu 27 kişiyi katletmesiyle başlayan iç savaşa değinen Hallak, 15 yıl boyunca devam eden savaş sonucu Beyrut'un şehir merkezi başta olmak üzere tamamen harabeye döndüğünü hatırlattı.

Savaş sırasında yüz binlerce Lübnanlının yurt dışına göç etmek zorunda kaldığını, yurt içinde de halkın büyük bir kesiminin yerlerinden olduğunu vurgulayan tarihçi Hallak, şunları kaydetti:

"Savaş döneminde yaşanan önemli gelişmelerden biri de Beyrut, 1982 yılında işgal rejiminin işgal ettiği ilk Arap başkenti oldu. İşgal rejimi ordusu, Lübnanlı direnişçilerin kendilerine yönelik gerçekleştirdiği eylemler sonucu birkaç ay sonra Beyrut'tan güneye doğru çekilmek zorunda kaldı."

İşgal rejiminin Beyrut'u işgal ettiği dönemde Beşir Cemayel'in cumhurbaşkanlığı makamına seçildikten birkaç gün sonra suikasta kurban gittiğini hatırlatan Hallak, "Bu suikast, Beyrut'ta yeni bir deprem etkisi yaratmış ve 16 Eylül 1982'de işgal çetesi ordusunun gözetiminde Sabra-Şatilla mülteci kamplarındaki katliam gerçekleştirilmişti." ifadelerini kullandı.

Eski Başbakan Hariri'nin suikasta kurban gitmesi

Hallak, ülkedeki iç savaşın sona erdiği 1990'a kadar felaketlerin sürdüğünü, 1992'de yönetime gelen eski Başbakan Refik el-Hariri döneminde ise Beyrut'un istikrar, yeniden imar ve kalkınma dönemine girdiğini dile getirdi.

Altyapısıyla günden güne iyileşmeye başlayan Beyrut'un, 14 Şubat 2005'te Hariri'nin suikasta kurban gitmesiyle siyasi, ekonomik ve toplumsal bir deprem yaşadığını belirten Hallak, "O gün bugündür Beyrut ve Lübnan tüm alanlarda geriye doğru gidiyor." dedi.

Hallak, Hariri'nin ölümüyle birlikte çok önemli gelişmelerin yaşandığına dikkati çekerek, şunları söyledi:

"İşgal rejimi ile Hizbullah arasında 2006 yılında 33 gün süren bir savaş oldu. Bu savaş, Lübnan'da ve Beyrut'ta ciddi yıkıma yol açtı. Son olarak da 4 Ağustos 2020'da Beyrut Limanı'ndaki felakete tanıklık ettik. Beyrut ve Lübnan, 4 Ağustos'ta yakın tarihinin en büyük felaketini yaşadı. Bu deprem, Beyrut'un göbeğindeki ticaret merkezleri başta olmak üzere doğusundan batısına her tarafını vurdu. Bu patlamadan etkilenmeyen Beyrutlu yok."

Bu haberler de ilginizi çekebilir