BAE'nin silahları: Dezenformasyon, lobicilik ve casusluk
Orta Doğu'da yıkıcı müdahaleleriyle bölgeyi dizayn etmeye çalışan Birleşik Arap Emirlikleri, amaçlarına ulaşmak için pek çok yöntem ve araç kullanıyor. Dezenformasyon, lobicilik ve casusluk bu yöntemlerin sadece bazıları.
Yapay zeka ürünü profiller ile sahte Orta Doğu 'uzmanları', sosyal medyadaki 'elektronik sinekler' ordusu, Washington'daki lobicilik faaliyetleri ve eski ABD'li siber casuslar... Bunlar Birleşik Arap Emirlikleri'nin ajandasını uygulamak için kullandığı araçlardan sadece bir kaçı.
Abu Dabi'nin gerçekte var olmayan 'uzmanlar' ağı kullanarak Batı'da Türkiye, Katar ve İran aleyhinde makaleler yayımlattığı ortaya çıkmasından sonra dikkatler yine Arap Baharı sürecinden sonra bölgedeki yıkıcı dış müdahaleleriyle adından sık sık söz ettiren BAE'ye çevrildi.
Orta Doğu ve Afrika'da askeri müdahaleler, darbeler veyahut ekonomik ve siyasi aktörler üzerinden bölgeyi dizayn etmeye çalışan Birleşik Arap Emirlikleri'nin (BAE), Başta Türkiye olmak üzere, hedeflerine ulaşmak için engel olarak gördüğü 'rakiplerine' karşı hamlelerinin ardı arkası kesilmiyor.
Bu hamlelerdeki son halka ise sahte isimler ve gerçekte var olmayan 'uzmanlar' kalemiyle Türkiye'yi karalama girişimleri oldu.
ABD merkezli The Daily Beast haber sitesinin 6 Temmuz'da yayımladığı haberle ortaya çıkan bu girişim, Abu Dabi'nin Türkiye, Katar ve İran aleyhinde haber yayımlatmak için sarf ettiği çabayı gözler önünde serdi.
Newsmax, Washington Examiner, RealClear Markets, Amerikan Thinker ve The National Interest gibi çoğu sağ eğilimli 46 farklı medya kuruluşunda, bir yıl boyunca 90'dan fazla yazı yayımlayan 19 ismin aslında gerçek kişiler olmadığı ortaya çıktı.[The Daily Beast'in tespit ettiği sahte yazarlar. Fotoğraf: The Daily Beast]
The Daily Beast'ın 'sahte yazarlar' ile ilgili yürüttüğü araştırmanın sonuçlarını Twitter ile paylaşmasından sonra, sosyal medya platformu, "ağın politikasına aykırı davranmak ve platformu manipüle etmek"ten dolayı en az 16 ilgili hesabı askıya aldı.
The Daily Beast'e yaptığı açıklamada sözcü, "Standartları doğrultusunda, herhangi bir faaliyetin devlet destekli bir bilgi operasyonu olduğu yönünde makul kanıtlarımız varsa -derin araştırmanın ardından- bunu kamu arşivlerimizde açıklıyoruz" ifadelerini kullandı.
Türkiye, Katar ve İran'ı eleştiren makaleler yazarken, Birleşik Arap Emirlikleri'ni (BAE) öven yazıları yayımlamayı ihmal etmeyen sözde 'uzmanların' hangi devlet tarafından desteklenmiş olabileceğini tahmin etmek pek zor olmadı.
Fakat bu uzman ağındaki dikkat çekici hususlardan biri, ağın deşifre olmaması için kullanılan metot ve teknoloji oldu.
Örneğin 'jeopolitik risk danışmanı' ve 'interaktif simülasyon tasarımcısı' unvanıyla tanıtılan 'Raphael Badani gibi bazı hayali 'uzmanların' profil resimlerinin, başka insanlara ait çalıntı resim olduğu tespit edilse de ağdaki bazı 'kişi'lerin resimlerinin tamamen yapay zeka ürünü olduğu ortaya çıktı.
Çalınan resimlerin Google'da yapılan aramalarla tespit edilmesini zorlaştırmak için, ters çevirme ve kırpma gibi bazı tekniklerin uygulandığı ortaya çıktı.
Ağı, 'ortak davranışsal modeller zinciri' sayesinde çözdüğünü belirten The Daily Beast, sahte isimlerin çoğunun düzenli bir şekilde iki bağlantılı web sitesinde makale yayımladığını tespit ettiklerini belirtiyor.
Aynı günde açıldığı ve aynı IP adrese bağlı olduğu tespit edilen bu iki web sitesi; 'The Arab Eye' ve 'Persia Now', the Daily Beast'ın haberinden hemen sonra tamamen kapatıldı.
Sahte 'yazarların' Twitter'deki hesaplarının ise genellikle Mart ve Nisan 2020'de açıldığı görülüyor. Kendilerini 'siyasi danışmanlar' ya da 'freelancer gazeteciler' olarak tanıtan bu isimlerin akademik tahsil bilgileri ve onlarla ilgili diğer bilgilerin tümünün yalandan ibaret olduğu da tespit edildi.
Deepfake ve dezenformasyon tehlikesi
The Daily Beast haberinden sadece bir kaç gün sonra benzer bir sahte 'yazar' profili bu sefer Reuters ajansı tarafından haberleştirildi. Ancak tek fark BAE ile değil İsrail'de yayın yapan basın kuruluşlarla bağlantılı olması.
The Jerusalem Post ve Times of Israel'de bir kaç makale yayımlayan Oliver Taylor, gerçek 'kişi' olmadığı gibi onun profili için kullanılan resmin bir yapay zeka teknolojisi olan Deepfake (derin sahte) ile üretildiği anlaşıldı.
Taylor'un öğrencisi olduğu iddia edilen İngiltere'nin Birmingham Üniversitesinde bu isimle bir kayıt bulunmadığı, iletişim bilgilerinin hepsinin sahte olduğu tespit edildi.
Art arda gelen bu iki sahtelik vakası, Deepfake teknolojisi ile dezenformasyon 'evliliği' tehlikesine bir kez daha dikkat çekti. Zira bu evlilikten doğan algı operasyonları, gittikçe daha tehlikeli hale geliyor.
Sosyal medya ve sahte içerikler
Twitter ve Facebook gibi sosyal medya platformları, sahte içerik ve dezenformasyon ile mücadele yolunda önlemlerini güçlendirmeye çalıştığını savunuyor. Ancak bu önlemler bazen 'yetersiz' bazen de 'yanlı' olduğu gerekçesiyle sık sık eleştirilerin hedefi oldu.
Son dönemde Twitter, teyit edilmemiş içeriklere dikkat çekmek için etiketleme politikasını uygularken, Facebook geçen ay, Deepfake ürünlerini otomatik bir şekilde tespit etmek için başlattığı yarışmanın sonuçlarını yayımlamıştı
Özellikle ABD'de sosyal medya platformlarının işleyişiyle ilgili tartışmalar gittikçe artıyor.
ABD Başkanı Donal Trump, bazı paylaşımlarına Twitter tarafından 'bilgiyi doğrulama' etiketi uygulanmasından sonra, 'seçime müdahale etmeye çalışmak' ve 'ifade özgürlüğünü kısıtlamak' ile suçladığı sosyal medyaya 'savaş' açtı ve Beyaz Saray'da Oval Ofis'te düzenlenen törenle sosyal medya platformlarının paylaşımlardan hukuki olarak sorumlu tutulmasını öngören bir kararname imzaladı.
Demokratlar ise daha önce teknoloji şirketlerini, nefret söylemi ya da taciz niteliği olan veyahut seçimi etkileyen sahte içerikleri daha sıkı denetlemeye zorlamak için bazı adımlar atmış ve şirketlerin bu yöndeki politikalarını sıkılaştırmaması durumunda dokunulmazlıklarını kaldırmakla tehdit etmişti.
BAE'nin sosyal medyadaki 'elektronik sinekler' ordusu
Orta Doğu'da ise sosyal medya, ifade özgürlüğü için alan açtığı gibi baskıcı rejimlerin muhalif ve aktivistleri hedef almak ve kendi propagandasını yapmak için de önemli bir mecra olarak ortaya çıktı.
Öyle ki, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri yönetimleri tarafından finanse edilen ve bu 2 ülkenin 'rakiplerine' sürekli Twitter üzerinden saldıran hesaplar ordusu, 'Elektronik Sinekler' adıyla anılmaya başlandı.
'Elektronik Sinekler', özellikle Türkiye, Katar ve İran aleyhinde içerikler ve sahte haberler paylaşıyor.
Washington'daki lobicilik faaliyetleri
Abu Dabi'nin Türkiye, Katar ve İran aleyhindeki propagandasını sadece geleneksel yada sosyal medya aracılılığıyla değil Washington'daki lobicilik ve halkla ilişkiler şirketleriyle de yoğun bir şekilde icra ediyor.
BAE, ABD yönetiminin ve Washington'daki siyasetçilerin kararlarını etkilemek için lobi şirketileriyle yoğun işbirliği yürüten ve bu şirketlere her yıl milyonlarca dolar harcayan bir ülke.
Birleşik Arap Emirlikleri'nin (BAE) ABD'deki lobicilik faaliyetleri, 1990'ların sonlarından itibaren başlamış olsa da, bu çalışmalar, 2008'de Abu Dabi Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed'in eski Uluslararası İşler Müdürü Yusuf el-Uteybe'nin BAE'nin Washington Büyükelçisi olarak atanmasıyla farklı bir seviyeye taşındı.
2017 yılında mail adresinden sızdırılan yazışmalarla Uteybe'nin izlediği stratejiler daha da netlik kazanmıştı.
Sadece baskı gruplarına para akıtmak yerine ülkesinin nüfuzunu artırmak için Washington'da bir ilişki ağını kurmaya yönelen Uteybe, Amerikan siyasetçiler ve güvenlik yetkililerinden akademisyen ve gazetecilere kadar uzanan figürlerle bizzat ilişki kurdu.
ABD Adalet Bakanlığının verilerine göre, BAE 2009 yılında 23 farklı baskı grubuna yaklaşık 5,3 milyon dolar harcadı. Bu rakam, BAE'nin Uteybe'nin göreve gelmesinden sonra lobi faaliyetleri için harcamalarını artırdığını ortaya koysa da Abu Dabi'nin ABD'deki nüfuzunu artırmak için ayırdığı bütçede, Orta Doğu'da 2011'de başlayan 'Arap Baharı' adıyla bilinen ayaklanmalar sürecinden sonra dramatik bir artış gözlemlendi.
Hatta öyle ki, Mısır'da seçimle işbaşına gelen ilk Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'yi deviren darbenin gerçekleştiği 2013'te BAE, Washington'da baskı gruplarına para harcayan yabancı ülkeler listesinde bir numaraya yükselmişti.
2010'a kadar yıllık 6 milyon doları aşmayan BAE lobi harcamaları 2013 yılında 14,2 milyon dolar olarak gerçekleşti. 2014-2016 arasında benzer rakamlarla sürdürülen faaliyetler sayesinde BAE, Amerikan Thaad füze savunma sistemini satın alımını onaylattı ve barışçıl amaçlı nükleer programını başlatmak için ABD'den destek sağladı.
Reuters'e göre, BAE, 2017'den bu yana ABD'deki lobi faaliyetleri kapsamında en az 46,8 milyon dolar harcadı.
'Akin Gump' şirketiyle ile Türkiye'ye karşı lobicilik
BAE'nin çalıştırdığı baskı grupların başında ABD'nin bu alandaki bir numaralı şirketi 'Akin Gump' yer alıyor.
Yıllık 1 milyar doların üstünde gelir elde eden şirketin, hem Abu Dabi hem Dubai'de şubeleri bulunuyor.
Baskı grubu ve hukuk şirketi olan Akin Gump,10 yıldan bu yana BAE'nin en önemli ortaklarından biri.
BAE'nin 2018 yılında ABD'de lobicilik faaliyetleri için harcadığı 18,2 milyon dolardan 3,6 milyon doları bu şirketin kasasına girdi. Bir başka deyişle BAE'nin lobi bütçesinin 5'te biri Akin Gump'a gidiyor.
Yusuf el-Uteybe gibi BAE'nin Washington'daki önemli figürlerinden Hacer Avad'ın Akin Gump'ta çalışmaya başlaması, şirket ile Abu Dabi arasındaki ortaklığın derinliği daha da netlik kazandı.
Avad, BAE Washington Büyükelçiliğinde Kongre İşleri Müdürlüğünü kurmuştu ve bu müdürlükte Yasama İşleri Departmanında müdür olarak çalışıyordu.
Kasım 2019'da Türkiye'nin Suriye'de başlattığı Barış Pınarı harekatı sırasında ABD'li senatörlere e- posta göndererek Türkiye'ye yaptırım uygulanması gerektiğini savunan Akin Gump, geçtiğimiz günlerde yine Türkiye aleyhindeki faaliyetleriyle bir kez daha gündem oldu.
Akin Gump'ın temsilcisi olarak Hacer'in imzasını taşıyan bir e-posta ile Amerikan yetkilileri ve Libya ile ilgillenen gazetecilerin, Türkiye'nin Libya'daki faaliyetleri konusunda uyarıldığı ve Washington'un konuya müdahalesinin talep edildiği ortaya çıktı.
TRT World'ün ulaştığı ve 22 Haziran tarihinde gönderildiği anlaşılan e-postada, Yusuf el-Uteybe'nin ve BAE yönetiminin Libya'daki gelişmelerden 'çok endişeli' olduğu kaydedildi.
Mısır'ın Libya'ya girmemesi için BAE'nin birkaç aydan beri çaba sarf ettiği öne sürülen belgede, Kahire'nin Libya'ya askeri müdahalede bulunmak konusunda ciddi olduğu ve Türkiye ile Mısır'ın karşı karşıya gelebileceği tehlikesinden bahsediliyor.
ABD'nin Türkiye'nin oradaki faaliyetlerini kontrol altına almaması durumunda Libya'daki kötü durumun daha da kötüye gideceği iddia edildiği ortaya çıkmıştı.
Siber casusluk ve Raven projesi
Medya ve lobi şirketlerinin yanı sıra Birleşik Arap Emirlikleri'nin büyük önem verdiği ve ABD ile sıkı iş birliği içerisinde yürüttüğü bir başka alan; siber casusluk.
BAE, bu alanda kendini geliştirmek için 'terör ile mücadele'yi gerekçe olarak öne sürerek, 'Raven Projesi' olarak adlandırılan gizli istihbarat projesini hayata geçirdi. bu proje için Abu Dabi, eski ABD Ulusal Güvenlik Ajansında (NSA) çalışan siber casusluk uzmanlarını transfer ederek güçlü bir alt yapı kurdu.
Ancak 2009'da başlatılan proje daha sonra, sözde 'terörle mücadele' hedefinden saparak BAE'nin iç ve dış muhaliflerine, diğer ülkelerin hükümetlerine ve ülkenin monarşilerini eleştiren insan hakları savunucularına karşı kullandığı bir silah haline geldi.
Abu Dabi'de bir villadan yönetilen Raven Projesi'ndeki hacker'ler, Amerikan istihbarat teşkilatlarında öğrendikleri yöntemlerle 'düşmanların' telefonlarına ve bilgisayarlarına sızıp bilgilerini ele geçirdiklerini ifade etti.
2014-2016 arasında bu proje içinde yer alan ancak ABD'li vatandaşların da hedef alınmaya başlandığını gördükten sonra projeden istifa ettiğini söyleyen bir grup eski NSA ajanı, Reuters'e verdiği demeçlerde BAE'nin hedef listesinde Yemen'deki militanların yanı sıra, İran, Katar ve Türkiye gibi 'rakip' ülkelerin ve monarşileri eleştiren kişilerin de yer aldığını belirtmişti.
ABD ve israilli eski ajanların desteğini alan BAE, siber saldırılar ile hassas bilgilerin peşinde
İşe alındıklarında kendilerine yapılan bilgilendirmede projenin NSA tarafından onaylı olduğu belirtildiğini söyleyen eski ajanlar, elde ettikleri veriler sonucunda BAE'li aktivist ve insan hakları savunucusu Ahmet Mansur'un mahkemede 10 yıl hapis cezasına çarptırıldığını söyledi.
Yemen, Türkiye ve İran'a karşı da kullanılan proje kapsamında, Katar Emiri Tamim bin Hamad Al Sani'nin ve onun kardeşi ile bazı yakınlarının cep telefonlarına sızma operasyonu da geçekleştirilmişti.