• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...
Bitlis AGD: “Darbe kalkışmasında İncirlik Üssü’nün oynadığı rol unutulmayacaktır”
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

15 Temmuz 2016’da yapılan hain darbe girişiminin üzerinden 4 yıl geçti. Darbe girişiminin yıl dönümünde farklı etkinlikler yapılmaya başlandı. Covid-19 salgını nedeniyle meydanlarda bu yıl geniş katılımlı etkinlikler yapılmıyor.

4 yıl önce Türkiye, kanlı, karanlık bir geceye tanıklık ettiğini hatırlatan Anadolu Gençlik Derneği Bitlis Şube Başkanı Abdürrahim Doğru, “Bu kalkışmaya karşı mukavemet gösterirken, yaşamını yitiren tüm kardeşlerimize bir kez daha Cenab-ı Allah’tan rahmet, yakınlarına da sabırlar diliyoruz. Tüm yaraların sarılması, tüm yetimlere sahip çıkılması hepimizin asli görevlerindendir. Merhum Başbakan ve Millî Görüş Lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hocamızın vurguladığı gibi; ‘Bir milletin asıl gücü; tankı, topu, tüfeği değil, inançlı ve imanlı gençliğidir.’ bu söz milletimizin o gece verdiği mücadeleyi en güzel şekilde anlatan sözdür.” dedi.

“Darbe kalkışmasında İncirlik Üssü’nün oynadığı rol unutulmayacaktır”

“O gece millet iradesi ortaya konularak darbelere karşı milletimiz göğüs göğse çarpışmış ve FETÖ ile iş birliği içerisindeki Siyonistler güçlerin darbe girişimlerine dur demiştir.” Diyen Doğru, şunları kaydetti:

“Ancak geçen 4 yıla rağmen 15 Temmuz darbe girişimi henüz tam olarak aydınlığa kavuşmamış, birçok soru cevapsız kalmıştır. Biz, ilerleyen zaman içerisinde bu kalkışmayla ilgili çok daha net bilgilere ulaşılacağına inanıyoruz. 15 Temmuz kalkışması öncesi ABD’li generallerin Türkiye’de cirit atması ve kalkışmada İncirlik Üssü’nün oynadığı rol unutulmayacaktır. ABD’li General John Campbell, 15 Temmuz öncesi iki kez gizlice Türkiye’yi ziyaret etmiş, Erzurum’da ve Adana’da darbecilerle gizli görüşmeler yapmıştır. CIA tarafından oluşturulan bir ekip, Nijerya ile Türkiye arasında en az 6 ay süren para trafiği gerçekleştirmiştir. 15 Temmuz kalkışmasında adı geçen isimler hâlâ ABD tarafından himaye edilmektedirler ve iade edilmemektedirler. Gayet net bir şekilde görülüyor ki, 15 Temmuz kalkışmasını da 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat gibi müdahaleleri planlayan merkezler organize etmişlerdir. 15 Temmuz kalkışmasını değerlendirirken, kalkışmanın küresel planlayıcılarının ve taşeronlarının neyin peşinde olduğunu doğru bir şekilde analiz etmek gerekir. Üzerinde yaşadığımız topraklar dünya tarihine yön vermiş düşüncelere ve savaşlara ev sahipliği yapmıştır. Dünyaya egemen olmak ya da dünya egemenliğini sürdürmek isteyen her gücün gözü bu topraklarda olmuştur. Birinci ve ikinci dünya savaşları ile tamamen tarihin dışına itilmek istenen Müslümanlar, küresel güçlere bu topraklarda mukavemet göstermiştir. 15 Temmuz kalkışması da yine bu coğrafyanın mukavemeti ile karşılaşmıştır. Bu topraklarda yaşamanın ne olduğunun farkına varmış herkes bilir ki bu coğrafya zor bir coğrafyadır.”

“Türkiye, son derece yüksek bir stratejik öneme sahiptir”

Türkiye, son derece yüksek bir stratejik öneme sahip olduğunu belirten Doğru, emperyalizmin bu coğrafya üzerinde hesabının olduğunu ifade etti.

Türkiye’nin stratejik önemine dikkat çeken Doğru, “Çünkü iki okyanus, üç kıta ve sekiz deniz arasındaki ticaret yollarına en yakın noktadadır. Enerji kaynaklarının ve enerji nakil yollarının denetimi için ideal bir coğrafyadır. İklim ve coğrafik özellikleri açısından tarım ve hayvancılığa son derece elverişli bir bölgedir. Endemik bitki türleri ve biyolojik çeşitlik açısından yaşamın devamında avantajlı bir ülkedir. Genç nüfusu ve tarihi birikimiyle İslam coğrafyasının potansiyel lideri olan bir toplumun yurdudur. Emperyalizmin ileri karakolu israil’in küstahlıklarına en sert cevabı verebilecek yeterliliktedir. İşte küresel güçler tüm bunların farkındadır ve Türkiye’nin sürekli olarak kendi kontrollerinde olmasını istemektedirler. 15 Temmuz kalkışmasını planlayan güçlerin hedefleri ve çıkarları iyi analiz edildiğinde, 15 Temmuz kalkışması; Türkiye’nin ABD’ye bağımlılığını kuvvetlendirmeyi hedeflemiştir. Türkiye’nin israil ile olan ilişkilerini normalleştirmeyi ve her alanda Türkiye-israil iş birliğini hedeflemiştir. Türkiye’nin Avrupa Birliğine tam üyelik hedefinin haricinde bir başka hedefin ardından gitmesini engellemeyi hedeflemiştir. Etkinleştiğinde tüm insanlığa umut olabilecek D-8 gibi bir projenin âtıl durumda bırakılmasını hedeflemiştir. Sapkın bir proje olan ‘Dinlerarası Diyalog’ çalışmalarının sürdürülmesini hedeflemiştir. Türkiye’nin faize dayalı küresel sömürü sistemin içerisinde tutulmasını hedeflemiştir. Siyonizm ile, emperyalizmle, faizle, israil ile barışık bir İslam yani Ilımlı İslam modelinin tüm zihinlerde yer bulması hedeflenmiştir. Türkiye’yi başta İran olmak üzere İslam ülkeleri ile çatışır hale getirmeyi hedeflemiştir. 15 Temmuz kalkışmasında ABD’nin, AB’nin ve israil’in tavrı çok açık bir şekilde göstermiştir ki Batı’nın ipi ile kuyuya inilmez. Yine aynı şekilde sırf Batılı ülkeler istiyor diye komşu ve kardeş İslam ülkeleriyle uzaklaşmamıza yol açacak politikalar izlenemez.” diye konuştu.

“Herkes için adaleti tesis etmeliyiz”

Bu ülkede toplumun refahı ve güvenliği için Batı’ya olan bağımlılık süreci mutlaka sonlandırılması gerektiğinin altını çizen Doğru, sözlerini şöyle tamamladı:

“Yine bu ülkede, İstanbul Sözleşmesi gibi aile yapımıza yönelik bir tehdidin yürürlükten mutlaka kaldırılması gerekmektedir. Diğer taraftan bu kalkışma göstermiştir ki hakkı hak bilip, haktan yana saf tutmamanın; batılı batıl bilip, batılın karşısında durmamanın çok sıkıntılı sonuçları olmaktadır. İslam’ın temel prensipleriyle çelişen bir takım düşünce ve davranışlar, İslam’danmış gibi gösterilmiş, kitleler bu fikirler etrafında toplanmış, ancak tüm bu olup bitenler karşısında çıkar ilişkileri yüzünden kayıtsız kalınmıştır. İşte bu da ayrı bir felakettir. Hangi siyasi görüşten olursa olsun biz bu ülkeyle, bu ülke insanıyla sevgi bağları olan herkesin bu ülkenin iyiliği ve güzelliği için gayret ettiğine inanıyoruz. Bu ülke hepimizin, bu ülkenin geleceği hepimizin çocuklarının geleceğidir. Türkiye, tüm insanlığa saadet getirecek bir medeniyet projesini yüklenebilecek potansiyele sahiptir. Tüm gücümüzle, gayretimizle, samimiyetimizle bunun için çalışmalıyız. İnsanlığa saadet getirecek bir medeniyeti inşa edebilmek için hem toplum hem de devlet olarak ahlakı öncelemeliyiz. Herkes için adaleti tesis etmeliyiz. İnsanlara aslı astarı olmayan gerekçelerle telafisi mümkün olmayan mağduriyetler yaşatmamalıyız. Herkes için emin bir ortam tesis etmeliyiz.” (İLKHA)



Bu haberler de ilginizi çekebilir