• DOLAR 34.3
  • EURO 37.553
  • ALTIN 3023.952
  • ...
Mısır’da gerçekleşen darbenin arka planı ve bugününü anlattı-1
Google News'te Doğruhaber'e abone olun.  Haberin Videosunu İzlemek İçin Tıklayınız

Mısır’da Hüsnü Mübarek sonrasında gerçekleştirilen seçimle ülkenin ilk Cumhurbaşkanı olma unvanını elde eden Muhammed Mursi, 3 Temmuz 2013 yılında ülkenin Genel Kurmay Başkanı olan Abdulfettah Sisi tarafından yapılan hain darbe ile görevinden uzaklaştırıldı.

 

Yaşanan kanlı darbede Rabia Meydanı başta olmak üzere şehrin birçok meydanında Şehid Muhammed Mursi’ye destek veren binlerce ihvan üyesi ve Mursi taraftarı katledildi.

Mursi dönemi ve sonrası hakkında İLKHA muhabirine önemli değerlendirmelerde bulunan İhvan-ı Müslimin Şura Meclisi Üyesi Mühendis Mithat Haddad, Muhammed Mursi dönemi öncesinde ülkede tüm yöneticilerin baskı ve darbeyle başa geldiklerini söyledi.

7 bin yıldan bu yana ilk defa Muhammed Mursi’nin seçimle iş başına geldiğini hatırlatan Haddad, Mursi sonrasında ülkede ekonomi, siyaset, üretim, eğitim, sağlık gibi birçok alanda ciddi sorunların yaşandığını ifade etti.

“Bu darbe ile birlikte Mısır halkının var olan izzet, şeref ve onuru ayaklar altına alındı”

Haddad, “Mısır'daki darbe ordu içerisinde ki bir grubun Yüksek Yargı Konseyi ile birlikte gerçekleştirdiği büyük bir ihanettir. 2013 yılında bu darbeyi gerçekleştiren yargı mensupları aslında 2012 yılında Yüksek Yargı Konseyi'nin başında olan kimselerdi. İşte en büyük musibetimiz de buydu. Darbe, Mısır halkının izzetli ve şerefli yeni Mısır'ın inşa edilmesi gibi umutlarını boşa çıkarmak için gerçekleştirildi. Başarılı olduktan sonra tüm bu umutları bitirdi ve Mısır’ı geriletti. Bu darbe ile birlikte Mısır halkının var olan izzet, şeref ve onuru ayaklar altına alınarak rejimin beslendiği zulüm, baskı, öldürmeler yeniden başladı.” dedi.

“Mursi’nin hedefi Mısır’ı kaybettiği konumunu geri kazanıp, daha ileriye taşımaktı”

Mısır'da hiçbir vatandaş kendi özgür iradesini kullanarak görüşünü ifade edemediğini, sadece darbe rejiminin kontrolü altında olanların rahatça konuşabildiklerini belirten Haddad, şunları kaydetti:

“Rejimin kontrolünde olmayan muhalifler bir şey söylediği an hapse atılıyor. Mısır’ın şu anki en büyük sorunu da budur. Şehid Muhammed Mursi, Mübarek'in devrilmesinden sonra Mısırı ileriye taşımak için mücadele eden bir şahsiyetti. Mursi, bir yıl içerisinden yaptığı işlerle Mısır’ı hızlı bir şekilde ileriye taşımıştı. Sadece bir yıl içerisinde 18 dış ziyaret gerçekleştirdi. Bunun hedefi Mısır’la arası kötü olan ülkelerle ilişkilerini düzeltip geliştirmekti. Afrika'dan Asya'ya, Avrupa'dan Güney ve kuzey Amerika’ya kadar gerçekleştirdiği ziyaretlerle Mısır'ın kaybetmiş olduğu konumunu düzeltip, daha ileriye taşımayı amaçlıyordu. Yaptığı ziyaretlerle özellikle endüstri alanında büyük anlaşmalar ve ittifaklar yaparak ilaç gıda ve silah üretimini başlatmayı hedefliyordu. Bunları hızlı adamlarla yaparak herkesin ilgisini veya dikkatlerini üzerine çekmişti. Sonunda dış güçlerin yardımıyla bu darbe gerçekleşti.”

“Mursi'den önce gelen bütün krallar ya silahla ya hileyle ya da ölümle başa gelmiştir”

Mısır'daki darbeyi gerçekleştirenler, istihbarat teşkilatı unsurları olduğunu ve bu unsurların “Temerrüd” adında gençlerden oluşan bir yapı oluşturduğunu hatırlatan Haddad, “Bu gençlerin tek propagandası ‘Mursi'yi istemiyoruz!’ idi. Daha sonra ortaya çıktı ki bu gençler, istihbarat teşkilatından yüklü miktarda para alıyorlardı. Bu parayı İstihbarata veren ise Birleşik Arap Emirlikleri’nin başındaki şahıs Muhammed İbni Zayid’ti. Bu darbeyi tamamıyla finanse eden ibni Zayid ve Suudi Krallığıdır. Bu iki devlet Mursi başa geldikten sonra onu devirene kadar mücadele etmiş ve darbeyi finanse ediyorlardı. Bunlar Mursi’nin kat edeceği ilerlemeyi, onun adaletli bir yönetim sistemi istediğini görüyor ve biliyorlardı. Bu adaletli yönetimin sağlanması halinde kendi halklarının onları koltuklarında rahat bırakmayacaklarını ve onlara karşı ayaklanmalarından korkuyorlardı. Bundan dolayı Mursi’yi devirdiler. 7 yıl öncesine kadar Mısır halkı kendi liderini seçememiştir. İlk defa demokratik yollarla Muhammed Mursi’yi seçmiştir. Mursi'den önce gelen bütün krallar ya silahla ya hileyle ya da ölümle başa gelmiştir. Mesela Cemal Abdünnasır gibi şahıslar hile ve tank ile başa geldi. Sisi'de Abdünnasır’ın öğrencilerinden biridir. Şu anda öğrenci hocayı geçmiş durumda.” şeklinde konuştu.

“Muhammed Mursi, Birleşmiş Milletlerde yaptığı konuşmanın ardından salonda bulunan tüm liderler tarafından selamlandı”

“Mısır, darbeden sonra ekonomisini, ziraatını, üretimini, konumunu gencini, ağırlığını, kültürünü yani her şeyini kaybetmiş durumda.” diyen Haddad, siyasi açıdan da Mısır, dünyadaki merkezi olma özelliğini kaybetmiş durumda olduğunun altını çizdi.

Haddad, “Muhammed Mursi’nin dünya liderleriyle yaşadığı bir konuyu anlatmak istiyorum. Mursi'nin Mısır'a kattığı değere dikkat çekmek istiyorum.  Birleşmiş Milletlerde konuşma yapan bir başkan, konuşması bittikten sonra hemen yan tarafa geçerek orada onu selamlamak isteyen başkanları bekler. Muhammed Mursi, Birleşmiş Milletlerde yaptığı konuşmanın ardından selamlaşma bölümüne geçtikten sonra salonda bulunan tüm liderler onu selamlamaya, elini sıkmaya geliyor. 20 yıl boyunca Birleşmiş Milletlere başkanlık yapan Amerikalı bir şahıs, 20 yıl boyunca konuşma esnasında salonda bu kadar doluluk görmediğini ve hiçbir başkanın bu kadar kişi tarafından selamlandığına şahit olmadığını ve bunun benzersiz bir olay olduğunu dile getiriyor. Bu Muhammed Mursi'nin, onun düşüncesinin ve Mısır’ın dünya gözündeki değeriydi. Sisi'ye bakın onu karşılayan başkanların onu nasıl ağırladığını, onunla nasıl dalga geçtiklerini, Mısır'ın onurunun nasıl ayaklar altına alındığını görebilirsiniz. Başkanların oturduğu masaya geçmek isteyen Sisi'ye hiç kimse ‘buyur gel otur’ dahi demiyor. Ayakta öylece bekletiliyor. İşte Cumhurbaşkanı Şehid Mursi ile darbeci Sisi arasındaki fark budur. Bu durum Mısır'ın siyasi olarak ne konumda olduğunu bizlere özetlemektedir.” ifadelerini kullandı.

“Mursi döneminde yurt dışında kıymet gören Mısır halkı bugün horlanıyor”

Mursi döneminde Mısırlı vatandaşlar yurt dışına seyahat ettikleri zaman parmakla gösterildiğini söyleyen Haddad, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Suudi Arabistan'a gittiğimizde bir lokantaya girdik. Orada biri yanımıza gelip, ‘siz Mısırlı mısınız?’ dedi. Biz de evet dedik. Bizlere ikramda bulunmaya başladı. Tabii biz de çok şaşırdık. Hesap ödemek için kalktığımızda ise, müsaade etmedi. ‘Sizler Mursi gibi bir Başkanı seçtiniz’ dediler.” Mursi döneminde dünyanın Mısırlılarla nasıl muamele ettiğini görüyorsunuz. Mısırlılar şu anda Suudi Arabistan'da kölelik yapıyor. Kuveyt'te dayak yiyor ve Birleşik Arap Emirlikleri'nde sürgüne maruz kalıyorlar. Dünyanın dört bir yanında bulunan Mısırlılar çok zor şartlar altında yaşamak zorunda kalıyorlar. Bugün Sisi'nin Mısır'dan Coronavirus ile ilgili yanlış ve eksik bilgiler paylaştığı için hiçbir Mısırlı başka bir ülkeye giriş yapamıyor.  Türkiye bile Mısır'dan gelen kişileri içeriye almıyor. Bunlar verilen yanlış bilgilerden dolayıdır. Daha dün Çin’e giden bir Mısır uçağı içerisinde bulunan 6 Mısır vatandaşında Coronavirus tespit edildi. Eğer gerçekleri söylemiş olsalardı onları göndermezlerdi. Çin o uçağı geri gönderdi.”

“Önümüzdeki 3-5 yıl içerisinde Mısır'ın iflasını duymamız şaşırtıcı olmaz”

Ülkenin ekonomik açıdan da ciddi sıkıntılar yaşadığını vurgulayan Haddad, “Devrimden sonra Amerikan baskısıyla doların fırlaması ithalat ve turizmi durdurdu.  Mursi döneminde dolar 6 Cüneyh’ e kadar ulaştı. Sisi’den sonra ise, bu rakam 16 veya 17 Cüneyh’e kadar ulaşmış durumda. Mursi, kendi döneminde elinden geldikçe dışarıya borçlanmak istemiyordu. İç ve dış güçlerin ciddi baskılarıyla IMF den borç almak zorunda kaldı. Mursi döneminde dış borç 43 milyar Cüneyh’ti. Bu dış borcu bitirmek ya da sınırlandırmak için bazı adımlar attı. Sisi döneminde ise, bu borç 120 milyar Cüneyh’e kadar çıktı. Cunta yönetiminden şu ana kadar bu durumu düzeltmek adına herhangi bir adım atılmış değil. Bu rakam Mısır'da üretimin yüzde doksanını oluşturmaktadır. Önümüzdeki 3-5 yıl içerisinde Mısır'ın iflasını duymamız şaşırtıcı olmaz. Çünkü bu konuyla ilgili hiçbir adım atılmıyor ve ciddiye alınmıyor. Bu konu da sisi vesilesiyle Mısırlıların başına gelen en büyük musibetlerden biridir.” diye konuştu.

“Toplumda ahlaki yozlaşma yaşanırken, ailede ise, çöküş başladı”

Toplumsal yozlaşmanın baş gösterdiğini, cinsel sapkınlığın yaygınlaştığını, ateist derneklerin dahi açıldığını belirten Haddad, şunları söyledi:

“Darbeden sonra boşanmalar hayal edilemeyecek seviyelere ulaşmış durumda. Yılda 250 bine yakın boşanma gerçekleşiyor. Mısır'da böyle bir şeyin olması mümkün değildi. Yine ateist gençlerin sayısı gün geçtikçe artıyor. Daha önce Mısır'da sapıklıktan bahsetmek mümkün değilken, bugün bakıyorsunuz gençler arasında cinsel sapkınlık ortaya çıkmış durumda ve gün geçtikçe bu gençlerin sayısı artmakta. Darbeden sonra ateistler ve cinsel sapkınlar tarafından dernekler açılmaya başlandı. Şu anda gençler arasında bu çerçevede örgütlenmeler mevcut. Cunta yönetim bunun önünü bilinçli bir şekilde açıyor. Mesela Türkiye laik bir devlettir. Başkan Erdoğan geldikten sonra bu tür yanlışları azaltmaya çalıştı. Yani daha önce bu laiklik Türkiye’de zaten vardı. Ama Mısır'da böyle bir şey söz konusu değildi. Mısır halkı Müslüman bir halktı. Bu tür günahlar toplum içerisinde yaygın değildi. Ama şu an bu bilinçli bir şekilde yaygınlaştırılıyor. Bu da Mısır’ın darbe sonrası toplumsal çöküşünün büyük bir örneğidir. Boşanmalardan sonra erkeğin kadına ödediği nafaka miktarı da ciddi manada yükseltilmiş durumda. Yani toplumu ve gençleri ifsat etmek için birçok faktör var. Aile yapısı da çökmüş durumda. Çünkü pahalılıktan dolayı baba evine ekmek götüremiyor. Ailede psikolojik çöküş başlarken, aile büyükleri gençlerine sahip çıkmakta zorlanıyorlar.”

“Sisi, Mursi' nin düzelttiği bütün konuları laiklik sistem çerçevesinde değiştirmeye başladı”

Muhammed Mursi başa geldikten hemen sonra ilk yaptığı şeylerden birisinin toplum değerlerini gözeterek eğitimin müfredatını değiştirmek ve eğitim kitaplarındaki tarihsel yanlışları düzeltmek olduğunu vurgulayan Haddad, eğitim için özel komisyonlar kurulduğunu ifade etti.

Haddad, “Mesela Osmanlı'nın, Mısır'ı işgal ettiğine dair bilgiler vardı. Bunlar kaldırıldı veya düzeltildi. Toplum tarihini öğrenmiş oldu. Osmanlı'nın bir hilafet devleti olduğunu öğrendi. Sadece bunlar değil, müfredatta bulunan ve toplumun faydasına olmayan her şey kaldırıldı veya düzeltildi. Sisi ise, geldikten hemen sonra özellikle laik öğretmenleri atadı.  Mursi'nin düzelttiği bütün konuları laiklik sistemi çerçevesinde değiştirmeye başladı. Her sene gerçekleşen sınavlardan sonra soruların çalındığı ortaya çıkıyor. Öyle bir sistem ki öğrenci artık bilgi değil, çalmayı öğreniyor. Bakıyorsunuz tanıdığımız öğrenciler sınavda yüzde 100 doğru cevaplama yapmış.  Bu mümkün değil. Ancak öğrenci çalmayı öğrenince emeksiz bir şekilde sınavlardan geçiyor. Yine Mursi döneminde öğretmenlerin ücretleri arttırıldı.  Bir yıl içerisinde birkaç sefer ücretler artırıldı. Sisi döneminde ücret artışı olan meslekler sadece asker ve polislerdir. Bu dönemde 12 defa asker ve polisin maaşları arttırıldı. Yalnız diğer mesleklerde ya bir ya da iki sefer arttırıldı.” şeklinde konuştu.

“Kurumların hepsi şu anda cunta yönetiminin doğrultusunda kararlar alıp çalışmalar yürütmektedir” diyen Haddad, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Sisi’nin, Mısır halkını fikirsel yönden ikiye böldü. Halkın bir kısım Allah'a inanan kulluk eden insanlarken, diğer bir kısım inkârcı mülhit ve müfsit kimseler haline geldi. Sisi yönetimi, Mısır'da dini kurumların tamamını lağvetmiş durumda. Bu kurumların hepsi şu anda cunta yönetiminin kararları doğrultusunda kararlar alıp, çalışmalar yürütmektedir. Daha geçenlerde Mısır Dini Yüksek Kurulu, Osmanlının İstanbul'u işgal ettiğini açıkladı. Peygamber Efendimiz İstanbul'un fethedileceğini müjdelemişken bu kurul İstanbul'un işgal edildiğini açıklıyor. Bu açıklama tarihsel bir yanlışlık değil, bu dini düşüncenin, bozukluğunu gösteriyor. Bunlar, Resulullah'ın hevasından konuşmayacağını bilmeyecek kadar cahildirler.  Bunlar Peygamberlerine inanmıyorlar. Bu açık bir şekilde Peygamberi yalanlamaktır.”

“Türkiye’den, Blakwater ve Wagner şirketlerinin terör listesine alınması için BM’ye başvuruda bulunmasını talep ediyorum”

Türkiye ve Libya arasında yapılan yardımlaşma sonrasında batılı güçlerin rahatsız olduğunu dile getiren Haddad, “Libya hükümeti Türkiye’den deniz sınırlarının belirlenmesi, lojistik destek, askeri eğitim ve silah konularında yardım talep etti. Türkiye de Libya’ya yardım elini uzattı. Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Krallığı, Mısır, Rusya, Fransa ve İtalya gibi ülkeler, Hafter ve milislerine her türlü desteği vermelerine rağmen Trablus ve Terhune’den kaçmak zorunda kaldılar. Wagner diye bir güvenlik şirketi ortaya çıktı. Bu şirket Blackwater gibi bir şirkettir. Bunlar terörist yetiştiren şirketlerdir. Biz Müslüman ülkeler neden bunları terör listesine almıyoruz? Mustazaf olan biz olmamıza rağmen Amerika ve Batı ülkeleri, İslami cemaatleri terör listesine alıyor ve bunları düşman ilan ediyor. Bizler neden böyle yapmıyoruz? Amerika ve Batı’nın terörist dediği ve kendine düşman gördüğü yapılar ve cemaatler İslam ülkelerinde de terör listesine alınıyor ve terör muamelesi görüyor. Böyle bir şey olabilir mi? Amerika, Blakwater teröristlerini beslerken, Rusya’da Wagner teröristlerini destekliyor. Ben İslam âlemine öncülük eden Türkiye’den Blakwater ve Wagner şirketlerinin terör listesine alınması için BM’ye başvuruda bulunmasını talep ediyorum. Türkiye’yi yönetenlerin çağrıma kulak vermesini umuyorum.” Dedi.

“Hafter ve onun çetesi işledikleri suçlar sebebiyle tüm dünya kamuoyu önünde cezalandırılmalı”

Son olarak Haddad, şu ifadelere yer verdi: “Blackwater’ın Irak’ta neler yaptığını biliyoruz. Wagner bugün Sirte’de okullara, yollara, evlere her yere mayın döşüyor. Bunlar mı terörist biz mi teröristiz? Daha önce Hafter’e gönderilen silahların önünü açanlar, bugün anlaşma ve diyalog diyor. Öncelikle Hafter ve milisleri çekilmeli sonra tüm kesimlerin katılacağı bir seçim yapılmalıdır. Fitnenin başı ezildikten sonra Libya halkı kendi kararını kendisi versin. Mısır halkı, ordunun Libya’ya müdahale etmesine tamamen karşıdır. Zaten orduda bunu istemiyor. Ama girerse de bunu kendileri için kullanırlar. Libya’da ölen askerlerini getirip, Sina Yarımadası’nda teröristler tarafından öldürüldüğünü söyleyerek içerdeki baskıyı daha da arttıracaktır. Mısır askeri niçin Libya’da öldürülsün? Türkiye’nin karşısında dursun diye mi? Bugün Türkiye, BM ve tüm dünya ülkeleri tarafından tanınan sivil bir hükümetin yanında dururken, Mısır, Libya’yı ifsada götürecek ve hiçbir meşruiyeti olmayan milislerin yanında duruyor. Mısır, Terhune’deki toplu mezarlara ortak mı olacak? Bu suçları işleyen Hafter ve onun çetesi tüm dünya kamuoyu önünde cezalandırılması gerekiyor. Yani eğer Mısır, Libya’ya müdahale ederse elindeki bir lokmadan da olacağı aşikârdır.” (İLKHA)





Haberin Videosunu İzlemek İçin Tıklayınız

Bu haberler de ilginizi çekebilir