Vefatının ikinci yılında Molla Muhammed Said Varol (7/son)
Hizbullah Cemaati'nin önde gelen isimlerinden Molla Muhammed Said Varol’un zindan arkadaşı Fahri Arcagök, “Onunla geçirdiğimiz günlerde zindan bize gülistan olmuştu.” dedi.
Medrese eğitim sürecinden sonra Diyarbakır’ın Silvan ve Bismil ilçelerinde İslami çalışmalar yürütürken tutuklanarak Bingöl, Siirt ve Diyarbakır’daki cezaevlerine gönderilen Molla Muhammed Said Varol’un zindan günlerini Fahri Arcagök anlattı.
Molla Muhammed Said Varol ile 1989 yılında Silvan’da tanıştığını aktaran Arcagök, şöyle dedi:
“Seyda, işletmeciliğini yaptığı Oku Kitap Evi’nden bizlere İslami kitaplar veriyordu. Bir müddet sonra Diyarbakır Cezaevi’nde Seyda ile karşılaştım. Diyarbakır D Tipi Kapalı Cezaevi’ndeyken Seyda’mız her sorunumuzla ilgilenir, güzel bir şahsiyet edinebilmemiz açısından tüm gayretini sarf ederdi.”
Fahri Arcagök
“Cezaevini medreseye çevirmişti”
28 Şubat döneminde cezaevine girdiğini kaydeden Arcagök, “2000 yılında Bingöl Cezaevi’ndeyken Seyda’da zindana atılmıştı. O süreçte Müslümanlar üzerindeki baskılardan ötürü kendisiyle görüşemedik, bir araya gelemedik. Fakat birbirimizden haberdar olabiliyorduk. Ondan sonra Seyda’yı Siirt Kapalı Cezaevine gönderdiler. Diyarbakır cezaevine gelmemize müteakip Seyda’da yanımıza gelmişti. Seyda, cezaevinde kendi bulunduğu kısmı medreseye çevirdi. Kimi kardeşlerimiz ondan icazet aldılar, kimileri istedikleri aşmalara geldikten sonra diğer ilimlere geçmişlerdir. Yani herkes Seyda’nın gerek ilminden ve gerekse ahlaki yönlerinden istifade etti.” ifadelerini kullandı.
Varol’un gözaltı sürecinde maruz kaldığı işkencelere de vurgu yapan Arcagök, “Seyda cezaevine gelmeden önce uzun süre gözaltında kalmış, çok az kişinin görebileceği şekilde işkencelere tabi tutulmuştu. Ondan dolayı çok hasta ve bitkin düşmüş, ayakta duramıyor ve yürüyemiyordu. Hatta bir süre felç geçirdi. O dönemde onunla beraber olan kardeşlerimiz kendisine yardımcı olmuşlardı. Fakat o haline rağmen Seyda, oradaki kardeşleri düşünerek ‘okuyun’ diyordu. Daha sonradan Siirt Cezaevi’ne gönderdiler. Oradan görüştüğüm arkadaşlarımın aktardıklarına göre Seyda, Siirt Cezaevi’nde de ilmi çalışmalarını sürdürmüş, oradakilere yardımcı olmuştu.” diye konuştu.
Edip Gümüş ile Molla Said Varol
“Onunla geçirdiğimiz günlerde zindan bize gülistan olmuştu”
Diyarbakır cezaevi süreci hakkında bilgi veren Arcagök, “2004 yıllarının başlarında Diyarbakır Cezaevi’ne getirildi. Orada beraber uzun süre kaldık. Bize hem bir dost hem arkadaştı. Seyda’mız okul okumamasına rağmen hem fenni hem de İslami ilimlere vakıftı. Kendisiyle bir araya geldiğimiz günden itibaren Arapça ilimler almaya başladık. Onunla çok güzel vakit geçirdik. Onunla geçirdiğimiz günlerde zindan bize gülistan olmuştu ve zindanda olduğumuz dahi hissetmezdik.” dedi.
Varol’un eğitimcilik özelliğine değinen Arcagök, “Ondan medrese ilimlerini aldım. Akaid, tefsir ve gramerin yanı sıra fıkıh dersi aldım. Seyda, hocamızdı fakat bizimle aynı zamanda arkadaştı da. Sadece ders esnasında bir disiplini vardı ve bu disiplinini de mütebessim bir şekilde yapardı. Allah kendisinden razı olsun, beni ve benim gibi nice dava arkadaşlarımı yetiştirdi.” dedi.
Şehid Aytaç Baran ile Molla Said Varol
“Ümmetin ittihadını kendine çok dert edinirdi”
Varol’un ümmetin ittihadını çok dert edindiğini ve bu konuda “Ne yapılabilir” endişesiyle istişarelerde bulunduğunu aktaran Arcagök, “İslam âlimlerini bir çatı altında buluşturmaya yönelik bizimle istişarelerde bulunurdu. Hatta şöyle bir esprisi vardı. Derdi ki: ‘Elimde olsa, İslam âleminin âlimlerini bir binaya doldurur, onlara kendi aralarında birleşmeyinceye, ittifak etmeyinceye kadar buradan çıkış yok’ derdim. Çünkü onların ittifakı, ümmetin bir araya gelmesi anlamına geliyordu.” dedi.
Zamanın her anını değerlendirmeye yönelik büyük çabalar sarf ettiğine şahit olduğunu aktaran Arcagök, şöyle dedi:
“Seyda’mız, tüm hastalık ve zorluklara rağmen eğitimimizden taviz vermez, programlarımız aksamasın diye büyük bir enerji sarf ediyordu. Adeta günlerinin sayılı olduğunu ve bu günlerde ne kadar çok iş başarabileceğinin hesabını yapardı. Bununla ilgili bizlere İmam Nevevi’den örnek verirdi ve derdi ki: ‘İmam Nevevi’nin 42 yaşında vefat ettiği söyleniyor, fakat 40’dan fazlada kitabı ve kaynak eserleri vardır. O kadar ömre bunca eseri nasıl sığdırabilmiş?’ Bizlere ondan sık sık örnekler vererek kendine de buna kriter edinirdi sanki.” şeklinde konuştu.
Molla Said Varol
“Seyda hem âlim hem mücahitti”
“Seyda, bizim için çok değerliydi, yeri doldurulamaz bir şahsiyetti.” diyen Arcagök, “Açıkçası ben şahsen ümmet için ondan ümit vardım. Kimi âlimler ilimleriyle ve kimileri de mücadeleci yapılarıyla ön plana çıkarlar. Fakat Seyda, hem âlim hem mücahit idi. Her iki özellikte vardı ve bunları çok iyi değerlendirebiliyordu. Mesela, günümüz meselelerini analiz edebiliyor, daha önceki dönemlerde İslam âlimlerinin yazmış oldukları bilgileri ve ilimleri günümüze uyarlayabiliyor, yorumlayabiliyordu.” diye konuştu.
“Yusufiler olarak, O’nun vefatında ağlamayan, gözyaşı dökmeyen kimse kalmadı”
Varol’un tahliye sürecini anlatan Arcagök, şunları söyledi:
“Çıkan bir yasa neticesinde Seyda’nın tahliye edilmesi bizde büyük bir sevinç, onda ise hüzne neden olmuştu. Kendisiyle vedalaştığımda hüngür hüngür ağlıyordu. Seyda’nın vefat haberini duyduğumuzda inanamadık. Çünkü gelen her haber bizim için teyide muhtaçtı. Belki inanmamamızın sebebi, Seyda’ya olan düşkünümüzden dolayı da olabilir. Seyda’mızın yaşı genç olduğundan İslam ve ümmet için ondan beklentilerimiz daha fazlaydı. Yusufiler olarak, O’nun vefatında ağlamayan, gözyaşı dökmeyen kimse kalmamıştı. Çünkü biz neyi kaybettiğimizi biliyorduk.” (İLKHA)