• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...
Sağlam: "Ekonomi paketinden tüketime teşvik çıktı, istihdam unutuldu"
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

HÜDA PAR Genel Başkanı İshak Sağlam, yaptığı haftalık gündem değerlendirmesinde; Afrinde sergilenen endişe verici uygulamaları, ekonomi paketi ve işsizlik konusunu, Gençlerin "İdeal Gençlikmisyonundan uzaklaşması hususunu ve çıkarılması düşünülen barolar yasasına değindi.

Afrindeki uygulamalara değinen Sağlam, "Yerli halkın çoğunluğunun Kürtlerden oluştuğu bir şehirde eğitim müfredatından Kürtçenin çıkarılması ve şehrin isminin değiştirilmesinin iyi sonuçlar doğurması mümkün değildir." dedi.

Gençliğin içler acısı duruma gelmesine sebep olan etkenlere de değinen Sağlam, acilen bir tedbir alınmaması halinde ideal gençlikmisyonundan uzak, manevi ve ahlaki bilinçten yoksun gençlerin artacağına işaret etti.

Afrinde Kürtçe'ye yönelik uygulamalar

Sağlam, Türkiyenin 20 Ocak 2018 tarihinde Suriyenin Halep vilayetinin Afrin ilçesine yaptığı ‘Zeytin Dalı’ adlı operasyonunun 24 Mart tarihinde tamamlandığını ve Afrin'in Türkiyenin ve desteklediği silahlı unsurların kontrolüne girdiğini hatırlattı.

Türkiyede ve dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi Afrinde de Covid-19 salgını nedeniyle örgün eğitime ara verilerek uzaktan eğitime geçildiğini belirten Sağlam, bu dönemde Afrinde İngilizce, Türkçe ve Arapça gibi dersler uzaktan eğitim olarak devam ettirildiği halde bölge halkının çoğunluğunun ana dili olan Kürtçe için uzaktan eğitim ile de olsa derslerin başlatılmadığına dikkat çekti.

Sağlam, "Bunun yanı sıra İngilizce, Türkçe ve Arapça derslerin sınavları da yapıldığı halde Kürtçe için sınav yapılmadı. Bölgenin yerel yetkilileri ve kanaat önderlerinin ifadelerine göre Afrin şehrinin isminin Zeytin Dalı’ olarak değiştirileceği de iddia edilmektedir. Yerli halkın çoğunluğunun Kürtlerden oluştuğu bir şehirde eğitim müfredatından Kürtçenin çıkarılması ve şehrin isminin değiştirilmesinin iyi sonuçlar doğurması mümkün değildir. Akl-ı selim ile hareket edilmeli, yeteri kadar risk ve hassasiyet taşıyan bölgenin kültürel, sosyal ve etnik dokusuna zarar verebilecek bu tür uygulamalardan şiddetle kaçınılmalıdır." ifadelerini kullandı.

"Ekonomi paketinden tüketime teşvik çıktı, istihdam unutuldu"

Hükümetin ekonomi paketini eleştiren Sağlam, "Herkesin dikkati pandemi sürecinin ekonomik sonuçları ve alınacak tedbirlere yoğunlaşmış iken hükümet kamuoyunu hayal kırıklığına uğratmaya devam etmektedir. Açıklanan paketler mevcut sorunları uzun vadede çok daha derinleştirecek niteliktedir. Yerli üretimin önünün açılacağı ve teşvik edileceği söylenmesine rağmen teşvikler üretime değil, tüketime yönelik oldu. En son açıklanan paketten düşük faizli taşıt, konut, seyahat ve ihtiyaç kredileri çıktı. Halk yine bankalara borçlanmak suretiyle faize mecbur bırakılacaktır. Bu durum, borçlanmak suretiyle tüketimi teşvik edecek ve piyasada sanal bir refah artışı sağlayacaktır. Ekonominin canlandırılması için açıklanan bu tedbirler temel sorunları çözmeyecek, sadece öteleyecek, üstünü örtecektir. Oysa çok daha önemli adımlara ihtiyaç vardır. İki yıldır yatırım harcamalarında küçülme söz konusudur. Son çeyrekte de aynı şekilde ekonomide büyüme, yatırımlarda küçülme oldu. Bu durum ülke ekonomisi için sürdürülebilir değildir." dedi.

"Konut ve araç fiyatlarındaki artışlar için bir standart belirlenmeli ve fırsatçılığa engel olunmalıdır"

Konut ve araç fiyatlarındaki artışlar için çağrıda bulunan Sağlam, "Pandeminin işsiz bıraktığı insanlarla birlikte işsizlik ülkenin en önemli sorunu haline gelmiştir. Buna ilişkin bir çözüm üretilmezken insanların bankalara borçlanmasının ha bire teşvik edilmesini anlamak mümkün değildir. Açlık ve yoksulluk sınırı temel gıda fiyatlarındaki artışlar nedeniyle hep yükselirken yoksulluk oranı da bu paralelde yükselmeye devam etmektedir. Ekonomi yönetiminin bu hususu gündemine alması gerekir. Bununla birlikte konut ve taşıt kredilerine yapılan teşvikleri ranta dönüştüren odaklara da fırsat verilmemelidir. Konut ve araç fiyatlarındaki artışlar için bir standart belirlenmeli ve fırsatçılığa engel olunmalıdır." diye kaydetti.

Gençlerin "İdeal Gençlikmisyonundan uzaklaşması

Gençliğin içler acısı duruma gelmesine sebep olan etkenlere değinen Sağlam, "Toplumumuzda gençliğin adının yaşanan şiddet olayları ile anılması çok acı bir durumdur. Toplumun ilerleyişini sanayi, askeri ve teknoloji hamleleri gibi maddi yönlerden ele alıp manevi kazanımlarımızı es geçmek maalesef bugün bizi ihmal ettiğimiz gençliğin açtığı yeni yaraları konuşmak zorunda bırakıyor. Televizyon dizilerinde racon kesip adalet dağıtan ağır abilerin sansürlenmeden verilen uzun çatışma ve cinayet sahneleriyle mafya babaları, gençlerimize rol model olarak sunulmaktadır. Bu karakterlere özenen gençlerde adalet duygusu zedelenmekte, şiddet, cinayet ve düşmanca tavırlar gelişmektedir. Acilen bir tedbir alınmaması halinde ideal gençlikmisyonundan uzak, manevi ve ahlaki bilinçten yoksun gençlerin sayısı her gün biraz daha artacaktır." dedi.

"Geleceğin habercisi göz aydınlığı bir gençlik, erdem, güzellik ve iyilik gibi insani hasletler ile yetişmiş gençliktir"

Sağlam, sözlerini şöyle devam ettirdi: "Medeniyetimizin bize miras bıraktığı erdem, iyilik ve güzellik olgularının neslimiz üzerinde etkisinin gittikçe azaldığını görmek, geleceğimiz ile ilgili derin endişeler uyandırmaktadır. Gençliğin anne-baba, toplum ve hatta diğer canlılarla iyilik, güzellik, diğergâmlık, yardımlaşma, paylaşma ve hoşgörü üzerine olması gereken ilişkileri bugün bencillik, çekişme, kin ve nefret üzerine şekillendirilmeye çalışılmaktadır. Gençliğin kimlik ve kişilik bunalımına sürüklenme tehlikesi ile yüzleşip tedbir almak; onları çağın manevi hastalıklarının pençesine ve medya iletişim araçlarının insafına terk etmek yerine, değerlerimiz ile barışık bir eğitim sisteminin çatısı altında, onlara kişilik ve kimlik kazandırmak, geleceğimiz açısından teknolojik hamlelerden önce gelmelidir. Unutulmamalıdır ki aydınlık bir geleceğin habercisi göz aydınlığı bir gençlik, erdem, güzellik ve iyilik gibi insani hasletler ile yetişmiş gençliktir."

Barolar yasası

Ankara Barosunun Diyanet İşleri Başkanlığı’nın hutbesine karşı gösterdiği tepkiyi müteakip baroların görev, yetki ve yapıları ciddi olarak tartışmaya açıldığını belirten Sağlam, bu anlamda hükümetin de baroların seçim sistemlerinde köklü değişiklik öngören bir kanun değişikliği hazırlığı içerisinde olduğunu duyurduğunu söyledi.

Anılan tasarıda baroların seçim sistemleri ve yapıları ile alakalı köklü değişikliklerin yapılacağının anlaşıldığını söyleyen Sağlam, "Öncelikle belirtmek gerekir ki, kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşları olan barolar kamu görevi yürüten anayasal kurumlardır. Adalet sisteminin sağlıklı bir şekilde işleyebilmesinin en önemli sacayaklarından biri olan savunma’  kurumunun temsilcileridir. Bu anlamda yapılacak değişikliklerin bir oldubittiye getirilmesi, savunma mekanizmasına ciddi anlamda zarar verecektir. Doğal olarak hukuk, daha da tartışmalı hale gelecektir. Anayasal kurum olan baroları bir dernek veya sendika statüsüne dönüştürmekten özellikle kaçınılmalıdır. Bir yerde birden fazla baro kurulmasının düşünülmesi, baroları sendika veya dernek statüsünde görmektir. Baroların seçim sistemleri, liste usulleri ve delege sayılarının öteden beri tartışmaların odağında olduğu da bir realitedir. Özellikle baroları TBB seçimlerinde temsil edilecek delegelerin blok liste olarak seçilmesi sağlıklı olmayan bir yöntemdir. Delegelerin nisbi temsil yöntemiyle seçileceği, her bir üyenin birlik delegesi adaylarından sadece bir kişiye oy verebileceği bir sistem getirilmelidir. Yönetim kurulu seçimi başta olmak üzere Baroların işleyişi ile ilgili yapılması düşünülen değişikliklerin kamuoyunda ve ilgili tüm taraflarca yeteri kadar tartışılıp müzakere edilmesi bir zorunluluktur. Böylesine köklü değişiklikler aceleye getirilmemeli, atılacak adımlar mutlaka ortak akıl ile olmalıdır." ifadelerine yer verdi. (İLKHA)

İŞTE HÜDA PAR GÜNDEM DEĞERLENDİRMESİNİN TAM METNİ

Genel Başkanımız Sayın İshak Sağlam, yaptığı haftalık gündem değerlendirmesinde; Afrin’de sergilenen endişe verici uygulamalar, ekonomi paketi ve işsizlik konusu, gençlerin “İdeal Gençlik" misyonundan uzaklaştırılması, barolar yasası, Yemen’deki insani kriz, İngiltere’nin gayri hukuki Irak kararı ve Mescid-i Aksa görüşmeleri gibi gündemin öne çıkan başlıklarını masaya yatırdı.

AFRİN’DE ENDİŞE VERİCİ UYGULAMALAR

Türkiye’nin 20 Ocak 2018 tarihinde Suriye’nin Halep vilayetinin Afrin ilçesine yaptığı ‘Zeytin Dalı’ adlı operasyon 24 Mart tarihinde tamamlandı ve Afrin Türkiye’nin ve desteklediği silahlı unsurların kontrolüne girdi.

Türkiye’de ve dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi Afrin’de de Covid-19 salgını nedeniyle örgün eğitime ara verilerek uzaktan eğitime geçildi. Ancak bu dönemde Afrin’de İngilizce, Türkçe ve Arapça gibi dersler uzaktan eğitim olarak devam ettirildiği halde bölge halkının çoğunluğunun ana dili olan Kürtçe için uzaktan eğitim ile de olsa dersler başlatılmadı. Bunun yanı sıra İngilizce, Türkçe ve Arapça derslerin sınavları da yapıldığı halde Kürtçe için sınav yapılmadı. Bölgenin yerel yetkilileri ve kanaat önderlerinin ifadelerine göre Afrin şehrinin isminin “Zeytin Dalı” olarak değiştirileceği de iddia edilmektedir. Yerli halkın çoğunluğunun Kürtlerden oluştuğu bir şehirde eğitim müfredatından Kürtçenin çıkarılması ve şehrin isminin değiştirilmesinin iyi sonuçlar doğurması mümkün değildir. Akl-ı selim ile hareket edilmeli, yeteri kadar risk ve hassasiyet taşıyan bölgenin kültürel, sosyal ve etnik dokusuna zarar verebilecek bu tür uygulamalardan şiddetle kaçınılmalıdır.

EKONOMİ PAKETİNDEN TÜKETİME TEŞVİK ÇIKTI, İSTİHDAM UNUTULDU

Herkesin dikkati pandemi sürecinin ekonomik sonuçları ve alınacak tedbirlere yoğunlaşmış iken hükümet kamuoyunu hayal kırıklığına uğratmaya devam etmektedir. Açıklanan paketler mevcut sorunları uzun vadede çok daha derinleştirecek niteliktedir. Yerli üretimin önünün açılacağı ve teşvik edileceği söylenmesine rağmen teşvikler üretime değil, tüketime yönelik oldu. En son açıklanan paketten düşük faizli taşıt, konut, seyahat ve ihtiyaç kredileri çıktı. Halk yine bankalara borçlanmak suretiyle faize mecbur bırakılacaktır. Bu durum, borçlanmak suretiyle tüketimi teşvik edecek ve piyasada sanal bir refah artışı sağlayacaktır. Ekonominin canlandırılması için açıklanan bu tedbirler temel sorunları çözmeyecek, sadece öteleyecek, üstünü örtecektir. Oysa çok daha önemli adımlara ihtiyaç vardır. İki yıldır yatırım harcamalarında küçülme söz konusudur. Son çeyrekte de aynı şekilde ekonomide büyüme, yatırımlarda küçülme oldu. Bu durum ülke ekonomisi için sürdürülebilir değildir.

Pandeminin işsiz bıraktığı insanlarla birlikte işsizlik ülkenin en önemli sorunu haline gelmiştir. Buna ilişkin bir çözüm üretilmezken insanların bankalara borçlanmasının ha bire teşvik edilmesini anlamak mümkün değildir. Açlık ve yoksulluk sınırı temel gıda fiyatlarındaki artışlar nedeniyle hep yükselirken yoksulluk oranı da bu paralelde yükselmeye devam etmektedir. Ekonomi yönetiminin bu hususu gündemine alması gerekir. Bununla birlikte konut ve taşıt kredilerine yapılan teşvikleri ranta dönüştüren odaklara da fırsat verilmemelidir. Konut ve araç fiyatlarındaki artışlar için bir standart belirlenmeli ve fırsatçılığa engel olunmalıdır.

“İDEAL GENÇLİK” BİR HAYAL OLARAK KALMASIN

Toplumumuzda gençliğin adının yaşanan şiddet olayları ile anılması çok acı bir durumdur. Toplumun ilerleyişini sanayi, askeri ve teknoloji hamleleri gibi maddi yönlerden ele alıp manevi kazanımlarımızı es geçmek maalesef bugün bizi ihmal ettiğimiz gençliğin açtığı yeni yaraları konuşmak zorunda bırakıyor. Televizyon dizilerinde racon kesip adalet dağıtan "ağır abi"lerin sansürlenmeden verilen uzun çatışma ve cinayet sahneleriyle mafya babaları, gençlerimize rol model olarak sunulmaktadır. Bu karakterlere özenen gençlerde adalet duygusu zedelenmekte, şiddet, cinayet ve düşmanca tavırlar gelişmektedir. Acilen bir tedbir alınmaması halinde ‘’ideal gençlik’’ misyonundan uzak, manevi ve ahlaki bilinçten yoksun gençlerin sayısı her gün biraz daha artacaktır.

Medeniyetimizin bize miras bıraktığı erdem, iyilik ve güzellik olgularının neslimiz üzerinde etkisinin gittikçe azaldığını görmek, geleceğimiz ile ilgili derin endişeler uyandırmaktadır. Gençliğin anne-baba, toplum ve hatta diğer canlılarla iyilik, güzellik, diğergâmlık, yardımlaşma, paylaşma ve hoşgörü üzerine olması gereken ilişkileri bugün bencillik, çekişme, kin ve nefret üzerine şekillendirilmeye çalışılmaktadır. Gençliğin kimlik ve kişilik bunalımına sürüklenme tehlikesi ile yüzleşip tedbir almak; onları çağın manevi hastalıklarının pençesine ve medya iletişim araçlarının insafına terk etmek yerine, değerlerimiz ile barışık bir eğitim sisteminin çatısı altında, onlara kişilik ve kimlik kazandırmak, geleceğimiz açısından teknolojik hamlelerden önce gelmelidir. Unutulmamalıdır ki aydınlık bir geleceğin habercisi göz aydınlığı bir gençlik, erdem, güzellik ve iyilik gibi insani hasletler ile yetişmiş gençliktir.

BAROLAR YASASI

Ankara Barosu’nun Diyanet İşleri Başkanlığı’nın hutbesine karşı gösterdiği tepkiyi müteakip baroların görev, yetki ve yapıları ciddi olarak tartışmaya açıldı. Bu anlamda hükümet de baroların seçim sistemlerinde köklü değişiklik öngören bir kanun değişikliği hazırlığı içerisinde olduğunu duyurdu. Anılan tasarıda baroların seçim sistemleri ve yapıları ile alakalı köklü değişikliklerin yapılacağı anlaşılmaktadır.

Öncelikle belirtmek gerekir ki, kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşları olan barolar kamu görevi yürüten anayasal kurumlardır. Adalet sisteminin sağlıklı bir şekilde işleyebilmesinin en önemli sacayaklarından biri olan “savunma” kurumunun temsilcileridir. Bu anlamda yapılacak değişikliklerin bir oldubittiye getirilmesi, savunma mekanizmasına ciddi anlamda zarar verecektir. Doğal olarak hukuk, daha da tartışmalı hale gelecektir. Anayasal kurum olan baroları bir dernek veya sendika statüsüne dönüştürmekten özellikle kaçınılmalıdır. Bir yerde birden fazla baro kurulmasının düşünülmesi, baroları sendika veya dernek statüsünde görmektir. Baroların seçim sistemleri, liste usulleri ve delege sayılarının öteden beri tartışmaların odağında olduğu da bir realitedir. Özellikle baroları TBB seçimlerinde temsil edilecek delegelerin blok liste olarak seçilmesi sağlıklı olmayan bir yöntemdir. Delegelerin nisbi temsil yöntemiyle seçileceği, her bir üyenin birlik delegesi adaylarından sadece bir kişiye oy verebileceği bir sistem getirilmelidir. Yönetim kurulu seçimi başta olmak üzere Baroların işleyişi ile ilgili yapılması düşünülen değişikliklerin kamuoyunda ve ilgili tüm taraflarca yeteri kadar tartışılıp müzakere edilmesi bir zorunluluktur. Böylesine köklü değişiklikler aceleye getirilmemeli, atılacak adımlar mutlaka ortak akıl ile olmalıdır.

YEMEN İNSANİ KRİZİ

Nüfusunun %80’inin yardıma muhtaç olduğu Yemen’de Kovid-19 salgını ile yeterli mücadele sağlanamamaktadır. İç savaş ve yetersiz kaynak nedeniyle sağlık sisteminin çöktüğü ülkede, yeterli fon sağlanamadığı için BM’nin 30 yardım programı kapanma tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır. Bölgeye yönelik kısıtlı yardım ise iç savaş sebebiyle muhtaçlara ulaştırılamamaktadır. Gıda ve temiz sudan mahrum 5 milyon kişinin yaşamı tehdit altındadır.

Dünyanın en büyük insani krizlerinden birini yaşayan Yemen’de koalisyon güçleri ateşkese rağmen saldırılarına devam etmektedir. İnsani krizi daha da derinleştiren saldırılar süresiz ateşkesle sona erdirilmeli ve ülkede iç barışın sağlanması için müzakereler başlatılmalıdır. Uluslararası kuruluşlar ve kaynaklarını iç savaşı derinleştirmek için tüketen İslam ülkeleri, insani krizin aşılması için Yemen’e mali destek sağlamalı, virüs salgını ile mücadele sürecinde ülkenin sağlık sisteminin iyileştirilmesi için çaba göstermelidirler.

SAVAŞ SUÇU MEŞRULAŞTIRILIYOR!

Irak işgali sırasında savaş suçu işlemekle yargılanan İngiliz askerlerine karşı İngiltere’de açılan davalar yakın zamanda düşürüldü. Bağımsız soruşturmalar ve şikâyetler sonucunda 500’den fazla kurbanın kimliği tespit edilmesine, en az 200 kişinin yargısız infaz sonucu katledildiği ortaya çıkmasına rağmen askerlere yönelik davalardan biri hariç tümü reddedilerek, savaş suçları örtbas edilmektedir. Bu kararlar, sivil katliamlarına müdahalelere dokunulmazlık vermektedir. Uluslararası hukukta savaş suçu olarak nitelendirilen ihlallerin iç hukuk mekanizmaları kullanılarak meşrulaştırılmasıyla mağdurların hak arama çabalarının da önüne geçilmek istenmektedir. Bu doğrultuda İngiltere tarafından daha önce bir yasa tasarısı hazırlanarak somut delil şartı getirilmişti.

Savaş suçu işledikleri soruşturmalarla sabit olan işgalci askerlere yönelik aklama girişimlerini kınıyoruz. Uluslararası Ceza Mahkemesi, İngiltere’nin bu gayri hukuki kararlarına karşı harekete geçmelidir. Hukuku kişi ve ülkelerden üstün tutan adil bir soruşturma başlatılmalı, savaş suçlarının cezası caydırıcı hale getirilmelidir.

MESCİD-İ AKSA GÖRÜŞMELERİ

ABD gözetiminde, Suudi Arabistan Krallığı ve işgal rejimi arasında Mescid-i Aksa’nın idaresi gündemiyle görüşmeler gerçekleştirilmektedir. Söz konusu görüşmeler, Filistin’i işgal rejimine peşkeş çeken ihanet anlaşması kapsamındadır. İşgal rejimiyle normalleşme girişiminde öncü olan Suudi Krallığı, ihanet anlaşmasının da ekonomik sponsoru konumundadır. Mescit-i Aksa’dan sorumlu olan İslami Vakıflar Konseyi’nde Suud’un temsilcilerinin bulunması, işgal rejiminin Mescid-i Aksa’nın statükosu ile ilgili planlarını kolaylaştıracaktır. Bu plan, 2018 yılında da işgal rejimi muhalefeti tarafından gündeme getirilmiş, Mescid-i Aksa ile ilgili gelecek anlaşmalarda Suud’a merkezi rol verilmesi gerektiği söylenmişti.

Suudi Krallığı’nın İslam dünyasının ortak düşmanı olan işgal rejimiyle ilişkiler geliştirmesini ve siyonist rejimin Mescid-i Aksa üzerindeki işgalini tanıyan diplomatik girişimlerini kınıyoruz. Filistin toprakları ve Müslümanların kutsal mekânlarını işgal etmeye çalışan siyonist rejim meşrulaştırılmamalı, Mescid-i Aksa ve Filistin’in özgürlüğü için Müslümanlar arasında bir birlik sağlanmalıdır.

İSHAK SAĞLAM | HÜDA PAR GENEL BAŞKANI

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir