Prof. Dr. Veysel Ayhan: “Libya’daki sorun diplomatik ve barışçıl yollarla çözülebilir”
Arap Baharının başladığı süreçte iktidarların demokratik yöntemlerle değiştirilmesinin gündeme geldiğini söyleyen Prof. Dr. Veysel Ayhan, Libya’daki sorunun sadece diplomasiyle çözülebileceğini belirtti.
Uluslararası İlişkiler Uzmanı ve Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Veysel Ayhan, Libya ile ilgili gündemdeki konulara dair İlke Haber Ajansı’na (İLKHA) önemli değerlendirmelerde bulundu.
“Arap Baharı’nın başladığı süreçte iktidarların demokratik yöntemlerle değiştirilmesi gündeme geldi. Bu, Mısır ve Tunus’ta kısmen gerçekleştirildi.” diyen Ayhan, “Tabi Mısır’daki süreç daha sonra darbe yapılarak farklı bir yere taşındı. Tunus’taki sistem nispeten başarılı bir şekilde dönüştürlmeye devam ediyor. Ancak Libya, Suriye ve Yemen gibi ülkelere baktığımızda bir iç savaşın olduğunu görüyoruz. Bunun sebebi de bu ülkelere dışarıdan müdahale edilmesiydi.” dedi.
“Libya farklı grupların bir arada yaşadığı bir ülke”
Libya sorununun başlangıcında Arap Baharı’nın bir rüzgâr estirdiğini söyleyen Ayhan, “Ancak burada temel sorun, Birleşmiş Milletlerin onayı olmadan NATO’nun Libya’ya müdahale etmesiydi. Çünkü NATO’nun tek planı Kaddafi’yi devirmekti. Sonrası için hiçbir planı yoktu. Zaten olsaydı dahi bir anlam ifade etmezdi. Çünkü dışarıdan müdahalelerle ülkelerin dizayn edilmesinin mümkün olmadığını biliyoruz. NATO’nun müdahalesi sonucu Kaddafi’nin öldürülmesi ile ülkede silahlı grupların çatışmasını ve ayrışmaların olduğunu gördük. Daha sonraki süreçte seçimler yapılıp ulusal mutabakat hükümeti kurulmuş olsa da bu hükümet ülkenin tamamında kontrolü sağlayamadı. Çünkü ülkede 150’den fazla büyük kabilenin ve farklı grupların olduğu bir yapı söz konusu. Ülkenin güneyi olan Fizan bölgesinde ise Afrika kökenlilerin, Tuareglerin yoğun olduğu bir bölge var. Dolayısıyla Libya farklı grupların bir arada yaşadığı bir ülke. Kaddafi bir şekilde bu farklı grupları bir arada tutmayı başararak güçlü bir merkezi yapı oluşturmuştu. NATO müdahalesi aslında sadece Kaddafi’nin ölmesine değil, ülkede var olan merkezi sistemin çökmesine de neden oldu.” ifadelerini kullandı.
“Libya şu an da küresel güçlerin oyun oynadığı bir alan haline dönüşmüştür”
Ayhan, “Bugün Libya’daki durum, bağımsızlık yani Kral İdris öncesindeki farklı güç merkezlerinin olduğu bir durumun ortaya çıktığını göstermektedir. Libya’daki bu bölünmüşlük hem bölge ülkelerinin hem de küresel güçlerin Libya sorununa doğrudan giriş yapma olanağı sağlamıştır. Libya şu anda küresel güçlerin oyun oynadığı bir alan haline dönüşmüştür. Tüm bunlar olurken meşru bir ulusal mutabakat hükümeti vardı. Ancak bu hükümet ülkenin tamamını kontrol edemiyordu. Ülkenin doğusunda etkisini ortaya koyan Hafter güçleri, Nisan 2020 içerisinde Bingazi’den başlayarak ülkenin başkentini ele geçirmeye çalıştı. Ancak bu girişim püskürtüldü. Hem ulusal mutabakat hükümeti hem de Hafter güçleri başka ülkeler tarafından desteklendiklerini kabul etmekteler.” diye konuştu.
“Rusya artık ciddi bir Akdeniz gücü haline gelmiştir”
Rusya’nın Hafter’e destek olduğunu hatırlatan Ayhan, “Bu bölgeye müdahil olan ülkelere baktığımızda, Rusya’nın hem paramiliter güçlerle hem de savaş uçakları ile Hafter’e çok ciddi bir şekilde destek verdiğini görmekteyiz. Böylece Rusya, Afrika bölgesinde etkin bir güç haline gelmeye çalışmaktadır. Hem Suriye hem de Libya bağlamında baktığımızda Rusya artık ciddi bir Akdeniz gücü haline gelmiştir. Öteki tarafta Serrac Hükümeti, Türkiye ile bir mutabakat halinde ve aynı zamanda Birleşmiş Milletler tarafından da tanınmaktadır. Ancak görünen şu ki Libya’da güçler birbirini yenemez. Hafter artık geri çekilmeye başladı ve saldırıları neticesinde bir sonuca varamayacağı anlaşıldı. Trablus kendi varlığını koruyabilecek bir askeri güce sahip olduğunu ortaya koydu. Şu durumda Libya’daki sorunun yalnızca diplomatik ve barışçıl yollarla çözülebileceği anlaşılmıştır. Tabi burada Türkiye’nin Serrac Hükümeti’ne verdiği destek çok önemlidir. Bu destek verilmemiş olsaydı süreç çok farklı bir yere çevrilmiş olabilirdi. Türkiye’nin oradaki varlığı sorunun diplomatik yollarla çözülmesi için kapı aralanmasını sağlamıştır.” dedi.
“Mısır ve BAE Serrac Hükümeti’nin Müslüman Kardeşlere yakın olmasından rahatsızlar”
Bir ülke ile yapılan askeri ve siyasi ittifakların karşılıklı kazanca dayandığını belirten Ayhan, konuşmasının devamında şunları söyledi:
“Rusya eğer Hafter’e destek veriyorsa, bunun sadece silah satmak için değil aynı zamanda hem Afrika’daki hem de Akdeniz’deki nüfuzunu artırmak için olduğu ortada. Rusya burada ki varlığı ile güney Avrupa ülkeleri olan İspanya, İtalya ve Fransa ile komşu olma fırsatını yakalamaktadır. Aynı zamanda Avrupa’yı tehdit eden göçmen krizinde etkin bir güç olmayı hedeflemektedir. Böylece hem Ukrayna üzerinden Avrupa’yı doğudan sıkıştırırken hem de Libya Üzerinden Avrupa’yı güneyden sıkıştırma imkânı elde etmiştir. Türkiye açısından baktığımızda da yine hem Serrac hükümetinin hem de Türkiye’nin karşılıklı olarak kazançlı çıkacağı bir mutabakat olduğunu görmekteyiz. Mısır ve BAE’ne baktığımızda ise bu ülkeler Serrac hükümetinin Müslüman Kardeşlere yakın olmasından dolayı rahatsızlar. Dolayısıyla kendilerine daha yakın olan Hafter güçlerini destekleyerek tehdit olarak görmeyecekleri bir siyasi yapının kurulmasını amaçlamaktadırlar. Libya hem konumu hem de yeraltı kaynakları açısından zengin olan bir ülke olduğu için çok önemli bir ülke. Bu nedenle Mısır, BAE ve Suudi Arabistan, Libya’da kendilerine yakın ve iş birliği yapabilecekleri bir siyasi yapı kurmaya çalışmaktadırlar.”
“Doğu Akdeniz’deki mücadelenin nedeni bölgede ki enerji kaynaklarının varlığıdır”
Açıklamasının sonunda Ayhan, “Libya nihayetinde bir Akdeniz ülkesidir. Türkiye Akdeniz’deki hem sınır güvenliği hem de bu bölgedeki petrol yataklarının güvenliğini sağlamak için Libya ile bir anlaşma imzaladı. Tabi buna karşı Yunanistan başta olmak üzere diğer Avrupa ülkelerinden çok sert tepkiler geldi. Doğu Akdeniz’de büyük bir mücadele yaşanmakta ve bunun temel sebebi bu bölgede ki enerji kaynaklarının varlığı. Bugün itibari ile hem Libya sorununun hem de Doğu Akdeniz’deki mücadelenin birbirinden bağımsız düşünülmesi söz konusu değil. Dolayısıyla aynı aktörler her iki bölgede de varlığını sürdürmekte ve mücadele etmektedirler.” şeklinde konuştu. (İLKHA)