Ramazan ve Biz
Tüm dünya Ramazan Bayramını yaşıyor. Covid-19 nedeniyle ilk defa Bayram namazı camilerde kılınmadı. Müslümanlar Ramazan boyunca hatimler yaptı, sadaka verdi ve son olarak fitresini zekâtını dağıttı. Tüm İslam Aleminin Bayramını tebrik eder, hayırlara vesile olmasını dilerim...
Riyad Makaev –Doğruhaber/Analiz
İslam Alemi yine on bir ayın Sultanı olan Ramazan ayını geride bıraktı. Bu seneki Ramazan özel idi. İslam alemi Covid-19 nedeniyle camide cemaatle teravihleri kılamadı, Ramazan’ı evde geçirdi. Fakat, yine evlerde dualar, hatimler yapıldı, yoksullara yardımlaşma faaliyetleri devam etti. Ramazan’ı eski yıllarındaki gibi açık iftarlarla, fuarlarla, açık hava sahur programlarıyla geçirmesek bile evde ailemizle geçirme fırsatı bulduk.
Ramazan boyunca hatim yaptık. Dualar ettik ve tövbe-istiğfar ettik. İslam ümmeti olarak bu hal üzerinde devam etmeliyiz. Bırakmamalıyız, tövbeyi bozmamalıyız, duaya devam etmeliyiz. Hatim yaptık, Allah (C.C.) kabul buyursun. Ancak, bu hatimden ne anladık ve ne mesajı aldık, çok önemlidir. Anlamadan sadece yüzünden okuyup Yüce Allah’tan gelen Kitabımızı kenara koyduysak yazık olacak. Başımıza ne geldiyse o Kitabı terk ettiğimiz için gelmiştir. Dolayısıyla, okuduğumuzu Ramazan sonrasında hayatımızda uygulamaya başlamalıyız. Nasıl mı? Şöyle başlamalıyız...
Hz. Peygamberimizden başlamalıyız. Çünkü, okuduğumuz Kur’an-ı Kerimede şöyle buyurmakta: “Andolsun, Allah’ın Resûlünde sizin için; Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır.” (Ahzap Suresi/21). Dolaysıyla, Hz. Peygamberimizin hayatına bakmalıyız. Daha, Kur’an inmeden önce, Mekkeliler Hz. Peygamberi nasıl tanırlardı? Bildiğiniz gibi, Mekkeliler ona “Muhammedü’l-emîn” lakabı vermişlerdi. Kaynaklarda belirtildiğine göre Hz. Muhammed, Allah’ın himayesi sebebiyle cahiliye devrinin yaygın kötülüklerinden hiç birine bulaşmadan tertemiz büyüdü. Çevresinde en mert, en iyi huylu, en asil, komşuluk haklarını en iyi gözeten, en uysal, en doğru sözlü ve en güvenilir kimse olarak tanındı. Resul-i Ekrem ilk vahyi müteakip evine geldiğinde Hz. Hatice kendisine, “Korkma! Allah’a yemin ederim ki O hiçbir zaman seni utandırmaz. Çünkü sen akrabana bakarsın, işini görmekten aciz olanların işlerini görürsün; fakire yardım eder, misafiri ağırlarsın; hak yolunda ortaya çıkan meselelerde halka yardım edersin” diye teselli verirken O’nun emin sıfatını dile getirmekteydi. Dolayısıyla, biz de emin sıfatına sahip olmaya çalışmalıyız. Emin olmak çok önemlidir. Emin sözlükte “kendisine güvenilen, hıyanet etmeyen, yalan söylemeyen, sözünde duran, vefalı; başkalarından korkmayan kimse” anlamına gelir. Dolaysıyla, hayatımızda bunu uygulamalıyız. Ufak yalan bile söylememeliyiz. Ticaretimizi, ilişkilerimizi dosdoğru tutmalıyız. Biz Müslümanız, gayr-i müslimler İslam’ı bilmez ve bize bakarak İslam’dan haber alırlar. Biz dürüst olmazsak, yalan söylersek, aldatırsak, mert olmazsak, doğru sözlü olmazsak, adaletli olmazsak dinimize ve peygamberimize laf ederler. Çünkü, biz Hz. Peygamberden örnek aldığımızı iddia ediyoruz, Kitabımıza göre yaşadığımızı da iddia ediyoruz. Dolayısıyla, tüm insanlara karşı Hz. Peygamberimizin ahlakını sergilemek zorundayız. Yabancıdır diye taksici yolu uzatmamalı, müşteriyi aldatmamalı. 10 liraya aldığı malı, vallahi doksana aldım senin için 95 veririm dememeliyiz. Zekât vs. vermemek için üçkâğıtçılık yapmamalıyız. Ramazanda ettiğimiz duaların ve yaptığımız tövbe-istiğfarın kabul olmasını istiyorsak, yaptığımız hatimlerin anlamına bakıp, Emin sıfatına sahip olarak hayatımızda yeni bir sayfa açmalıyız. Yüze Rabbimizin şu sözüyle bitirelim: “Rabbinden sana vahyolunana uy. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.”(Ahzab Suresi/2)