• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...
Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Yeni normalde yeni davranışlar oluşturmak gerekiyor”
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Covid-19 salgınıyla mücadelede alınan tedbirlerin aşama aşama kaldırılmasıyla “yeni normal” denilen bir dönemin başladığını belirterek “yeni normal” kavramından ne anlaşıldığının önemli olduğunu söyledi.

Bu kavramın doğru değerlendirilmesi gerektiğini kaydeden Prof. Dr. Tarhan, “Daha önceki alışkanlıklarımız vardı, rutinlerimiz vardı daha önceki otomatik yaptığımız işler vardı. Bunların hepsini şu anda durup, düşünüp değiştirmemiz gerekiyor. Şu andaki sosyal ilişkilerimiz de öyle, kendimizle olan ilişkimiz de öyle, ailemizde olan ilişkilerde yani ikili ilişkilerde yeni bir normal stil oluşturmamız, davranış oluşturmamız gerekiyor. Birden bire her şey normal oldu dersek kendimizi tehlikeye atmış oluruz.” uyarısında bulundu.

“Ya uyum sağlayacağız ya yok olacağız”

Geçenlerde basına yansıyan bir haberi hatırlatan Tarhan, “Amerika’da bir kilisenin düzenlediği iki buçuk saat süren bir konserde şarkılar ilahiler falan söyleniyor. Altmış kişilik bir grup. O kişilerin 51’inde Coronavirus çıktı, üçü vefat etti. Hiçbir şey yok gibi, kendi aralarında her zamanki yaptığı rutin işi yapıyorlar. Bu geçti deyip tekrar aynı şeyi yapılırsa aralarında bir tane taşıyan varsa bitti hepsi. Onun için yeni normalde kesin zorunluluk var, bunu bilmemiz gerekiyor. Harvard Üniversitesi’nin verdiği raporda sosyal mesafe kuralı 2022’ye kadar sürmeli gibi tavsiye var ve haklı bir öngörü. Bu nedenle yeni duruma alışacağız. Atalarımızın, büyüklerimiz söylediği söz vardır; ‘Ya yeni hal veya izmihlal’ diye. Yani yeni duruma ya uyum sağlayacağız ya da yok olacağız. Burada yeni durumu kabullenmemiz gerekiyor.” dedi.

İnsanın doğasında mevcudu korumaya göre yaşama eğilimi olduğunu kaydeden Tarhan, “Alışkanlıkları değiştirmek biraz çaba istiyor, zahmet istiyor, konforu değiştiriyorsun. Yani insan beyninde yeni yollar açmak demek alışkanlıkları değiştirmek. Çünkü insan bazı alıştığı şeyleri otomatik yapıyor. Aynı yoldan gidiyor, aynı şeyleri yapıyor ama pozisyon ve yöntem değiştirmek demek beyinde yeni bağlantılar oluşturmak demek. Bu biraz gayret çaba gerektiriyor. Ama bu adaptasyon yeteneği olan uyum yeteneği insanda var ona kolay uyum sağlıyor.” diye konuştu.

“Yeni durumlar için liste çıkarılmalı”

Bazı insanların bu uyum yeteneğini devreye sokmadıklarını, bunun da kolaycı ve benmerkezci olmalarından kaynaklandığını kaydeden Tarhan, şunları söyledi:

“Herkes eline bir kâğıt alıp bu yeni durumda liste çıkaracak, birincisi bu. İkincisi, bunları yazdıktan sonra içinden boş ver ya bir şey olmaz diye bir dürtü geldiği zaman hemen yazdıklarını okuyacak. Biz bu yöntemi sigara alışkanlığında da kullanıyoruz ya da başka madde bağımlılığı alışkanlığında. Bağımlı kişi alıştığı alışkanlığı bir türlü bırakamıyor sanki içinde ikinci bir kişi var istiyor gibi devamlı. Eski kolay öğrendiği yöntemleri bırakıp yeniye talip olmak biraz çaba istiyor. Sigara içenler, sigarayı bırakıyor fakat sigarayla ilgili düşünce alışkanlıklarını değiştirmezse tekrar başlıyor. Biz onun için sigarayı bırakmak isteyen bir kimseye bırakmadan önce diyoruz ki eline bir kâğıt al ya da cep telefonunda not aç ve oraya neden bırakmak istiyorum diye yaz. İçme isteğin gelince onu oku diyoruz. Öyle olunca hemen akıl ve muhakeme devreye giriyor. Muhakeme devreye girince dur diyor içindeki dürtülere. Aynı şey burada da geçerli. Otomatik davranışlarımızı alışkanlıklarımızı değiştirmek durumundayız. Çünkü biz korundukça başkalarını korumuş oluyoruz. Başkaları kendini korudukça o bizi korumuş oluyor. Şuanda sadece kendimiz için değil kendimizi korurken başkalarını da korumuş oluyoruz. Onun için sevdiklerimizin hasta olmaması için kendimizi düşünmüyorsak bile onları düşünüp sosyal mesafeyi kullanmamız gerekiyor.”

“Sosyal mesafe yerine ‘fiziksel mesafe’ kullanılmalı”

Sosyal mesafe tabiri yerine fiziksel mesafe denilmesi gerektiğini kaydeden Prof. Dr. Tarhan, “Çünkü sosyal mesafe denildiği zaman sosyal bağları da zayıflatmak gibi anlaşılabiliyor. Hâlbuki sosyal, duygusal mesafe değil fiziksel mesafe. Burada fiziksel mesafe koymak çok önemli... Aynı şeyler devam ederken işimizi yapabiliriz. Şu anda bizim psikiyatri dünyasına bakıyorum artık sanal kongreler, sanal toplantılar yapılmaya başlandı. Çoğu kişi toplantıları iptal etmedi. Özel programlarla, aynı anda bin kişinin katılabildiği yazılımlar var. Panel şeklinde yapılabiliyor. Katılımcılar soruları chatten soruyorlar ve cevap da veriyorsunuz. İnteraktif oluyor. Bu yeni normal... Buna uyum sağlayan kişi çok rahatlıkla yeni duruma uyum sağlayabilecek. Daha sonra bu durum hoşuna gitmeye başlayacak.” dedi.

“Değişmeyen hakikat değişimdir”

“Hayat bir direniştir” diyen Tarhan, “Yanlışlara karşı, haksızlığa karşı bir direniştir. Bunlar faydalı direniş. Ama direnişin olması için kişinin muhakkak haklı gerekçeleri olması lazım. Öyle olursa insan zihni ve bedeni daha kolay uyum sağlar. İlk başta zorlanılır. Kabuk değiştiriyorsun çünkü. Sancılıdır. Doğum sancılıdır. Yeni bir yaşama doğuyorsunuz. Bu sancıyı kabul edeceğiz. Korkarsanız olduğunuz yerde kalırsınız. Hayatta tek değişmeyen hakikat değişim hakikatidir. Onun dışında her şey değişiyor.” dedi.

Mevcut durumu kabullenemezsek değişemeyiz”

Psikiyatride yeni üçüncü dalga terapiler olduğunu, bunların klasik psikoterapiden çok farklı olduğunu kaydeden Tarhan, “Akseptans terapi diye geçiyor. Türkçede kabullenme, yeni durumu yönetme tedavisi gibi düşünebiliriz. Mevcut durumu kabullenemezsek değişemeyiz. Kabul edeceğiz böyle bir durum var artık. İnsanın kontrol edebileceği şey var, edemeyeceği şey var. Gücünün yeteceği şey var, yetemeyeceği şey var. Bunu kabulleneceğiz. Kabullendikten sonra yeni durumda neler yapabileceğimize odaklanacağız. İlk başta zor olur ama daha sonra yeni şeyler yapmanın, risk almanın hazzını da yakalamış olur insan.” şeklinde konuştu.

Yeniliğe açık olacağız”

“Hayat mükâfatına tahammül edilmeli, böyle bir psikoloji yasası var” diyen Tarhan, “Onun için kabulleneceğiz bunu. Bu son faydalı hiç kaçmayalım. Hatta Hz. Peygamber’in (Sallahu Aleyhi ve Sellem) sözü vardır: ‘Günü gününe denk gelen bizden değildir.’ Demek ki insanın her gün farklı bir adımda bulunması gerekiyor. Değişimi teşvik eden bir durum… Burada statükocu olmak bizim inanç sistemimizde tembelliktir ve geri kalmaktır. Asıl irtica budur, hep aynı durumda kalmak. Onun için yeniliğe açık olacağız, zora talip olacağız. Bu tarz kişiler açık beyin açık zihni olan kişiler. Her şeyi, her bilgiyi alır. Henüz kelimesini çok kullanmamız lazım. ‘Ben her şeyi biliyorum, ben oldum tamamım’ diyen bir kimse yeni duruma uyum sağlayamaz. İnsanın ‘Hayatta o kadar şey var ki her şeyi bilmiyorum. Henüz keşfedeceğim yeni alanlar var’ diyebilmesi lazım.” dedi.

“Bu sürecin üç hediyesi var”

Bu sürecin insanlığa üç hediyesi olduğunu belirten Tarhan, şunları söyledi:

“Üç hediyeden bir tanesi bol zamandır. Bol zaman verdi bize. Hız çağında yaşadığımız için ‘boş vaktim yok, çok meşgulüm çocuğum, çok yorgunum’ falan diyorlardı. Alın size bol zaman hiçbir mazeret yok. Hem de kendimizi yenilemek, içimizdeki kötücül duyguları eğitebilmek, iyicil duyguları beslemek için bir fırsat bu. Kin, öfke, nefret, kıskançlık, düşmanlık duyguları geldiği zaman bunu eğitebilmek gerekiyordu. Kişi kendini keşif yolculuğuna çıkarır. Olumlu yönlerini geliştirir, olumsuz yönlerini onarır. Kendimize yatırım yapma fırsatı verdi. Çocuklarımızla, eşimizle ilgilenme, yakınlarımızla daha çok zaman geçirmek. Bu evlilikte ve sosyal ilişkide kaliteyi arttırıyor. Birinci kazanç bu... İkinci hediyesi şu oldu: Psikolojik sağlamlık hediyesi. Kişinin doyum erteleme becerisinin olması kişinin bir hedefi vardır ona ulaşmak için arzularını, dürtülerini, heveslerini, isteklerini erteler. Özgürlük kişinin arzu ve dürtülerine karşı özgür olması… İnsanın her istediğini yapması özgürlük değil. Özgürlük vur patlasın çal oynasın değil. Zincirleri kır, duvarları yık şeklinde yaşamak özgürlük değil. Asıl özgürlük içimizdeki ayartıcı, çeldirici, kendimize ve çevreye zarar verecek olumsuz duyguları, bencil eğilimleri kontrol edebilmek. Dayanıklılık eğitimi diye biliniyor ya da bizim kültürümüzde sabır eğitimi olarak geçiyor. Bu sabır öyle bir sabır ki aktif bir sabır, hareket halinde bir sabır… Bu tip sabırlar meditatif eylemdir. Doğanın hız ve ritmine uymaktır. Doğa bize dedi ki ‘Yavaşla hızını kes.’ Bir şey daha söylüyor: Renklerini değiştir, aç gözlülüğü bırak, doyumsuzluğu bırak doğanın düzenini bozdun. Ozon deliği küçülmeye başladı. Antarktika’da buzların erimesi durmuş küresel ısınma durmuş. Kuşlar şehir içine girdiler. Bu demek ki biz doğaya zarar veriyormuşuz. Bunun farkına varacağız.” (İLKHA)



Bu haberler de ilginizi çekebilir