Körfez'deki petrol fiyatlarındaki çöküş ve etkileri
Yeni tip koronavirüs (Kovid-19) sürecinde küresel ekonomik aktivitenin yavaşlaması sorunu ile geçtiğimiz Mart başlarında petrol üretim kesintisi hususunda OPEC+ ülkeleri arasındaki anlaşmazlık birleşince petrol fiyatları küresel enerji tarihinin en büyük çöküşünü yaşadı ve bir varil petrol 60 dolar bandından 20-30 dolar bandına geriledi.
İSTANBUL (AA)
Bu süreçte yapılan çoğu ekonomi-politik analiz petrol ihraç eden ve ekonomisi büyük oranda petrole bağımlı olan ülkelerin yaşayacağı kayıplar ve önemli ölçüde petrol ithal etmek zorunda kalan ülkelerin nispi kazançlarına odaklandı. Ancak önemli petrol ihracatçısı ve ithalatçısı olmadığı halde ekonomisi büyük oranda petrol zengini ülkelerden gelen fonlara bağlı olan devletlerin yaşadığı sıkıntılar bu kapsamda çok fazla ön plana çıkmadı. Halbuki bu süreçte Mısır ve Pakistan gibi kalabalık nüfusa sahip ve Körfez kaynaklı fonların önemli adresleri olan ülkeler de en az petrol ihraç eden ülkeler kadar ekonomik ve politik sorunlarla karşı karşıyalar.
Mısır ve Pakistan’ın ekonomik görünümü
Mısır ve Pakistan, demografik, askeri, kültürel ve jeopolitik açıdan bölgenin en önemli iki aktörü. Her iki ülkenin de güçlü askeri kapasite ve savaş deneyimini de içeren engin bir askeri tecrübeye sahip olması uzun yıllardır istikrarsızlık içinde olan Körfez bölgesi açısından bu ülkeleri önemli kılmakta. Son dönemde ABD’nin Körfez güvenliğindeki rolünü azaltması, Mısır ve Pakistan gibi güçlü askeri kapasiteye sahip ülkelerin istikrarını Orta Doğu güvenlik mimarisi için daha da önemli hale getirdi. Özellikle Pakistan’ın nükleer kapasiteye sahip olması, aynı kapasiteye sahip olmak isteyen İran’ı dengelemek için Suudiler nezdinde bu ülkeyi daha değerli kılıyor. Ayrıca Pakistan’ın İran’ı doğudan çevreleme, Mısır’ın ise İran’ı Doğu Akdeniz, Kızıldeniz ve Afrika Boynuzu'nda sınırlama kapasitesine sahip olması her iki ülkede Suudi müttefiki yönetimlerin iktidarda olmasını önemli hale getiriyor.
Sahip oldukları tüm bu avantajlara rağmen her iki aktör de karşı karşıya kaldıkları kronik ekonomik sorunları aşmak için petrol zengini Körfez ülkeleriyle yakın ilişkiler geliştirmeyi bir çözüm yolu olarak benimsediler. İki ülkeden çok sayıda iyi eğitimli nüfus Körfez ülkelerinde eğitimden sağlığa, inşaattan güvenlik sektörüne çok önemli alanlarda hizmet veriyor ve karşılığında ülkelerine çok önemli miktarda işçi dövizi kazandırıyorlar. Pakistan ve Mısır’ın Körfez’den elde ettiği ekonomik kazanımlar sadece işçi dövizleriyle sınırlı değil. Her iki ülke de uzun yıllardır Körfez bölgesinden hükümet yardımları ve Körfez bölgesinin zengin iş adamlarının yaptığı doğrudan yatırımlarla önemli miktarda sermayeyi ülkelerine çekiyorlar. Her iki ülkenin Körfez bölgesine olan ekonomik bağımlılığını anlayabilmek için genel ekonomik yapı içerisinde Körfez’den gelen fonların oluşturduğu miktara yakından bakmak gerekiyor.
Mısır’la başlayacak olursak; Dünya Bankası verilerine göre 2018 yılında yaklaşık 250 milyar dolarlık bir ekonomik büyüklüğe sahip olan ülkede dört önemli gelir kaleminden bahsedilebilir. Bunlar sırasıyla işçi dövizleri, turizm gelirleri, Süveyş Kanalı gelirleri ve doğrudan yatırımlar.
Çoğu Körfez ülkelerinde çalışan ve sayıları yaklaşık 3 milyon civarında olan Mısırlı işçilerin ülkelerine gönderdikleri dövizler Mısır ekonomisinin en önemli gelir kalemlerinden birini teşkil ediyor. Dönemsel olarak değişmekle birlikte işçi dövizleri 2019 yılında yaklaşık olarak 26 milyar dolarla ülke milli gelirinin yüzde 10’undan fazlasına karşılık geliyor. Ülke ekonomisi için ikinci önemli gelir kalemi turizm gelirleridir. Bölgenin en önemli turizm destinasyonu olan Mısır 2019 yılı itibariyle turizmden 12,6 milyar dolar gelir elde etti. Mısır ekonomisi için en önemli üçüncü gelir kalemini Süveyş Kanalı geçiş ücretleri oluşturuyor. Kanal geliri de 2019 yılında 5,8 milyar dolar olarak gerçekleşti. Ülkeye yönelik büyük oranda petrol zengini Körfez ülkeleri kaynaklı doğrudan finansal yatırımlar/yardımlar ise 2019 yılında 8,5 milyar dolardı. Sayılan bu dört gelir kalemi toplamda 53 milyar dolarla ülke milli gelirinin yaklaşık beşte birine karşılık geliyor. Küresel ekonominin yavaşladığı Kovid-19 sürecinde Süveyş gelirleri azalırken önemli bir gelir kalemi olan turizm gelirleri bitme noktasına geldi. Tüm bunlara ilaveten Kovid-19 salgını sürecinde ülkede 8,5 milyar dolar civarında olduğu tahmin edilen sermaye çıkışı, Mısır ekonomisine kaldıramayacağı bir yük yükledi. Bu süreçte Körfez kaynaklı fonlar Mısır’ın ekonomik istikrarı için daha da önemli hale geldi.
Pakistan ekonomisine baktığımızda ise 200 milyonu aşan nüfusuyla yaklaşık 310 milyar dolarlık milli gelirle oldukça fakir bir ülke olduğunu görüyoruz. Pakistan ekonomisi de tıpkı Mısır gibi önemli ölçüde Körfez’den gelen fonlara bağımlı durumda. 3 milyondan fazla Pakistanlı işçi Körfez ülkelerinde çalışıyor ve 2019 yılı itibariyle 22 milyar dolar olan işçi dövizleri Pakistan GSYH’sinin yüzde 7’sini karşılıyor. Pakistan hükümeti Körfez'deki ekonomik canlılığın sürmesi halinde yakın gelecekte Pakistan’ın işçi dövizlerinin 40 milyar dolara ulaşacağını tahmin ediyor. İşçi dövizleri dışında Pakistan da Körfez’den önemli miktarda hükümet yardımı ve doğrudan yatırım çekiyor. Örneğin geçen yıl Pakistan’ı ziyaret eden Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Veliaht Prensi Muhammed bin Zayid en-Nahyan bu ziyaret sırasında Pakistan’a 6 milyar dolarlık bir yardım sözü verdi. Bin Zayid’den çok kısa bir süre sonra Pakistan’ı ziyaret eden ve çok gösterişli bir şekilde ağırlanan Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ise Pakistan’la 20 milyar doları aşan bir ekonomik destek ve yatırım anlaşması imzaladı. Körfez’le yakın ekonomik ilişkiler her iki ülkeye akan milyarlarca dolarlık fonların yanı sıra çok önemli bir istihdam kapısı olarak da işlev görüyor. Yaklaşık 35 milyon yabancı işçinin istihdam edildiği Körfez bölgesine işçi ihraç etmek, bölgenin en yoğun ve genç nüfus potansiyelini barındıran Mısır ve Pakistan açısından uzun yıllardır işsizlikle en etkili mücadele politikası olmuştur.
Petrol şoku sürecinde Mısır ve Pakistan için ortaya çıkan riskler
Kovid-19 sürecinde yavaşlayan ekonomik aktivite ve düşen petrol fiyatlarının Körfez ülkelerini soktuğu ekonomik darboğaz, Pakistan ve Mısır ekonomilerinin Körfez bölgesine olan bağımlılığı sebebiyle, bu ülkelerin oldukça kötü etkileneceği bir süreci başlattı. Geçtiğimiz hafta Suudi Arabistan Maliye Bakanı Muhammed el-Cedan’ın yaptığı açıklamada ülkenin mali dengesini korumak için kamu harcamalarının önemli miktarda azaltılacağına yönelik mesajı ve bu süreçte mega projelere aktarılacak kaynakların azaltılacağına yönelik sinyaller, uzun yıllardır Körfez’deki ekonomik canlılıktan istifade eden civar ülkeler için bu kaynaklara ulaşmanın artık mümkün olmadığını ortaya koydu. Özellikle hafta başında Suudilerin ilk defa 2018 yılında tanıştıkları KDV’nin yüzde 5’den yüzde 15’e çıkarılması, 1000 riyal (270 ABD doları) olarak uygulanan geçim yardımının kaldırılması ve Vizyon 2030 projesi için ayrılan bütçeden 26 milyar dolarlık bir kesinti, Maliye Bakanının bahsettiği tedbir paketinin ilk etabını oluşturuyor. Geçtiğimiz yıl 272 milyar dolar olarak açıklanan 2020 bütçesinde öngörülen 50 milyar dolarlık açığın petrol fiyatlarının mevcut seviyesini koruması durumunda iki kattan fazla artarak 110 milyar doları aşacağına kesin gözüyle bakılıyor. Suudilerin son dönemde aldığı bu mali tedbirlerin bir benzerlerini, ekonomisi tıpkı Suudiler gibi petrol gelirine bağlı olan diğer Körfez ülkelerinin de birbiri ardına açıklaması, ekonomisi Körfez’den gelen fonlara önemli ölçüde bağlı olan Mısır ve Pakistan gibi ülkeleri olumsuz etkileyecektir.
Körfez ülkeleri uzun yıllardır yaptıkları ekonomik planlamalarla istihdamın yerlileştirilmesi üzerinde durmaktaydılar. Örneğin Suudilerin yaptığı “Vizyon 2030” planlamasında istihdamın “Suudizasyonu” en önemli hedeflerden biri olarak belirlenmişti. Hem sağlıksız koşullarda yaşamak zorunda olan yabancı işçilerde Kovid-19’un hızla yayılması hem de yavaşlayan ekonomik aktivite Körfez bölgesinde işten çıkarmaları ve yabancı işçilerin ülkelerine geri gönderilmelerini hızlandırdı. Tüm bunlara ek olarak işçi ücretlerinin uzun süredir ödenmediğine dair haberler ve keyfi işten çıkarma uygulamaları Körfez’deki başta Mısırlı ve Pakistanlı olmak üzere milyonlarca yabancı işçinin geleceğini tehlikeye atıyor. Çoğu yabancı işçinin çok düşük ücretlerle vasıfsız olarak istihdam edildiği bilinirken geçtiğimiz hafta Suudi ekonomi yönetiminin özel sektörde personel maaşlarının yüzde 40’a kadar azaltılmasına yeşil ışık yakması hem çalışanların geçim koşullarını hem de işçi dövizine bağımlı ekonomileri olumsuz etkileyecektir. Körfez bölgesindeki işlerinden çıkarılarak ülkelerine gönderilen işçilerin ortaya çıkaracağı başka bir olumsuzluk da Pakistan ve Mısır gibi işsizliğin yüksek olduğu ülkelerde iyice artacak olan işsizlik oranlarıdır.
Bu süreçte Mısır ve Pakistan gibi ülkelerin karşı karşıya kalacağı diğer bir zorluk, uzun yıllardır Körfez’den akan hükümet yardımlarından mahrum kalma tehlikesidir. Körfez’den gelen fonların Pakistan ekonomisine yaptığı katkıyı daha iyi anlayabilmek için son 40 yılda ülkenin ekonomik büyümesine bakmak yeterli olacaktır. 1980’li yıllardan 1990’lı yıllara kadar yıllık ortalama yüzde 6,3 oranında büyüyen Pakistan ekonomisi 1990 yılından 2001 yılına kadar yaklaşık ortalama yüzde 3,7 oranında büyüyebildi. 1980 ile 1990 yılları arasında ülkenin yakaladığı yüksek büyüme oranları, Afganistan’ı işgal eden Rusları sınırlama politikası gereğince Körfez bölgesinden Pakistan’a akan fonlarla yakından ilişkili. Arap Baharı sürecinde Körfez ülkelerinin artan tehdit algısı bu ülkeleri yeniden Pakistan’a destek olmaya sevk etti. 2010 sonrası Pakistan ekonomisindeki somut büyüme verileri, bu süreçte Körfez bölgesinden Pakistan’a akan fonların en önemli göstergesi.
Benzer durum Mısır için de geçerli. Mısır, özellikle Temmuz 2013’de yaşanan askeri darbenin akabinde Körfez’den gelen hükümet yardımlarına önemli ölçüde bağımlı hale gelmişti. Bu süreçte on milyarlarca dolar para Abdülfettah es-Sisi yönetiminin istikrarını sağlamak için Mısır’a aktı.
Petrol gelirlerinin ciddi şekilde azalmasından doğan ekonomik kriz ortamı, Mısır ve Pakistan gibi Körfez bölgesinden önemli hükümet yardımı kabul eden ülkeler için oldukça zorlu bir süreci başlatacaktır. Körfez ülkelerinin birbiri ardına açıkladıkları tasarruf tedbirleri ve bütçe kesintileri Mısır ve Pakistan’a yönelik hükümet yardımlarının önemli ölçüde azalacağının ilk işaretleri olarak okunmalı. Körfez ülkelerinin açıkladığı tasarruf tedbirlerinin diğer bir sonucu da Mısır ve Pakistan için geçmiş yıllarda taahhüt edilen yatırımların akıbetinin şüpheli hale gelmesidir. Azaltılan kamu harcamaları, mega projelerin askıya alınması ve istihdamın yerlileştirme politikasıyla yabancı işçilerin işlerinden çıkarılarak ülkelerine gönderilmeleri Körfez bölgesinde düşük petrol fiyatlarından kaynaklı ekonomik krizin, işçi dövizleri, hükümet yardımları ve doğrudan sermaye yatırımlarının azalmasıyla periferiye aktarıldığı bir süreci ortaya çıkarıyor.
Bugün, 2010 yılında başlayarak tüm Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgesini etkisi altına alan, Tunus, Mısır, Yemen ve Libya gibi ülkelerde otokratik rejimlerin devrildiği, Suriye, Libya ve Yemen gibi ülkelerin de iç savaşa yuvarlandığı Arap Baharına yol açan şartların benzerlerini yaşadığımız bir süreçteyiz. Çünkü Arap Baharı süreci, bir bakıma, 2008 yılında küresel gıda fiyatlarında yaşanan ciddi artış, yine aynı yıl yaşanan finansal krizin Körfez bölgesinde yol açtığı işten çıkarmalar ve Körfez’den tüm bölgeye yayılan hükümet yardımlarının azalması yoluyla ekonomik krizin Körfez bölgesinden periferiye aktarılmasının sonuçlarından biriydi.
İçinde bulunduğumuz süreçte yavaşlayan küresel ekonomik aktivite ve artan sağlık harcamalarının yanı sıra Körfez’den gelen fonlarda yaşanan radikal düşüşler Mısır ve Pakistan gibi ekonomileri önemli ölçüde Körfez ülkelerine bağımlı olan ülkelerde derin ekonomik krizlere yol açacaktır. Bu ülkelerin ekonomik zayıflıklarına ilaveten politik kırılganlıkları krizin ekonomiyle sınırlı kalmayacağına, politik kırılmalara da yol açabileceğine işaret ediyor.
[Dr. Necmettin Acar Mardin Artuklu Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü başkanıdır]