• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...
Kovid-19 sonrası Afrika’yı neler bekliyor: Kıtanın avantaj ve dezavantajları
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

İSTANBUL (AA) - Yeni tip koronavirüsün (Kovid-19) dünyaya hızlı bir şekilde yayılmasından sonra, konuşulan konuların başında salgının ardından dünyada yaşanabilecek radikal değişiklikler geliyor. Bu kapsamda kapitalizmin ve küreselleşmenin geleceğinden insanların sosyal hayatına kadar, gözlemlenecek değişimlerin yaşanacağı konusunda genel kabul gören fikirler mevcut. Salgının mevcut sosyal, siyasi ve iktisadi düzeni sarsacağı, kürenin en güçlü siyasi organizasyonu Avrupa Birliği’ni (AB) dağıtacağı veya ülkeler bazında değişimlere yol açacağı konusunda pek çok görüş dünya kamuoyunun tüketimine sunulmuş durumda. Belki de asıl dikkat edilmesi gereken, bu süreçten önce siyasi ve ekonomik bir istikrar yakalama evresine geçmiş ülkelerin akıbeti olabilir. Söz konusu gelişmenin çoğunlukla Afrika için geçerli olduğu ise yadsınamaz bir gerçek. Dolayısıyla salgının seyri ve sonrasındaki gelişmelerin Afrika’yı nasıl etkileyeceği merak edilen konuların başında geliyor.

Şu ana kadar yayımlanan haber ve analizlerde, kıtanın salgına karşı dezavantajlı yönleri öne çıkarılıyor. Bu yorumların büyük çoğunluğunda, kıtanın kırılgan ekonomik yapısı ve sağlık hizmetlerindeki sıkıntılar asıl konuyu teşkil ediyor. Sahraaltı Afrika’da sağlık hizmetinin yeterli olmadığı, hizmetlere ulaşımda yaşanabilecek sıkıntıların ve (yeterli sayıda test yapılamamasından dolayı) virüs taşıyan insanları tespit etmekte yaşanacak aksaklıkların kıtayı derinden sarsabileceği aşikâr. Salgın sonrasında yaşanacak küresel ekonomik gelişmelerden Afrika’nın etkilenmemesi zaten mümkün değil. Çünkü Afrika kıtası, zannedilenin aksine, küreselleşmeden diğer kıta ve bölgelere göre daha az nasiplenmiş değil. Aksine, yer altı kaynakları ve yer üstü potansiyelleri bakımından bu sürece entegre durumdadır. Asıl önemli sorun, kıtanın salgın esnasında yaşayacağı sıkıntılardan ziyade sonrasındaki gelişmelerdir. En büyük soru işaretlerinden biri ise Çin’in kıtadaki varlığının hangi yöne evrileceği, ülke politikalarının salgın sonrasında nasıl şekilleneceğidir.

Afrika’da salgının seyrini belirleyecek faktörler

Afrika’da en son verilere göre Kovid-19 testi pozitif çıkan vakaların sayısı 19 bini aşmış durumda. Toplam 52 ülkede tanı konulan hastaların 970'i hayatını kaybetti. Uzmanlara göre, kıtada bu tablonun ağırlaşması muhtemel. Vaziyetin böyle olması, Afrika’nın küresel bir pandemiye ekonomi ve sağlık hizmetleri bakımından ne kadar hazırlıklı olduğu sorusunu akıllara getirebilir. Son dönemde Afrika toplumunda istikrarın sağlanması, yönetimde atılan adımlar, yolsuzlukla mücadeledeki artış, çocuk bakımı ve sağlık hizmetlerine erişim konularında, ayrıca bebek ölümleri gibi negatif verilerde gözle görünür bir iyileşmenin olduğu kabul ediliyor. Daha da ötesinde, Afrika kamuoyunun bu durumlarla ilgili olarak dünyaya sesini duyurmasında eski döneme göre elinde güçlü enstrümanlar mevcut. Tüm bunlara rağmen, kıtanın bu salgından etkilenmesinde olumlu ve olumsuz rol alabilecek faktörlerin varlığı söz konusu.

Kıtada son dönem sağlık harcamalarındaki artış önemli olsa da halen sağlık hizmetlerine ulaşımda sıkıntılar var. Bu hizmetlere ulaşabilen Afrikalıların oranı yüzde 50’nin altında. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre ülkelerin gayrisafi yurtiçi hasılalarının sadece yüzde 10’u bu amaçla harcanabiliyor. Sağlık hizmetlerine erişim kadar hastanelerdeki sağlık ekipmanları, yetişmiş personel eksikliği de kıtanın Kovid-19 krizindeki handikapları arasında. Temiz ve içilebilir su sıkıntısı ise bir başka önemli konu. Son verilere göre, suya erişim oranı da Sahraaltı Afrika’da halen istenilen seviyelerde değil. Bunun başlıca sebepleri ise ekonomik sorunlar kadar idari sıkıntılarda yatıyor. Öyle ki Afrika’da su kaynaklarının yetersizliğinden ziyade, su yönetimi sorunları ön plana çıkıyor. Kıta için bir diğer önemli risk faktörü ise çok sayıda HIV virüsü taşıyıcısı bulunması. Afrika kıtasında 20 milyon kişinin bu virüsün taşıyıcısı olması, salgını doğrudan etkileyecek olumsuz faktörler arasında.

Tüm bunlara rağmen, Afrika Kovid-19 ile mücadelede elini güçlendirecek, doğasından kaynaklanan karakteristik özelliklere de sahip. Afrika kıtasında ekonomik gelişmeyle orantılı hızlı ve ivmelenen kentleşmeye rağmen, kırsal hayatın mevcudiyeti kentleşme oranlarına göre daha yüksek seviyelerde. Asya, Avrupa ve ABD’deki verilere göre virüsün büyük şehirlerde çok daha kolay yayılıyor olması, kıtanın önemli avantajları arasında. Kıtanın yer altı zenginlikleri kadar, en önemli yer üstü kaynağı olan genç nüfusu, salgınla mücadelede en önemli avantajlarından biri. Kıtada nüfusun çoğunluğunu 0-44 yaş aralığı oluşturuyor. Bu demografik verilerin kıtadaki salgının seyrini olumlu yönde etkilemesi bekleniyor.

Yaşadığımız salgın süreci kadar, sonrasındaki eğilimler ve küresel/yerel değişimler de zihnimizi meşgul ediyor. ABD ile Çin arasındaki rekabetin gelişme ve sonuçları, hatta küresel güç pozisyonunda kayma yaşanacağı tartışılıyor; fakat bu zihin jimnastiğinin bölge ve kıta ölçeğinde sınırlı kaldığı söylenebilir. Kovid-19 salgını sonrasında Afrika’yı neler bekliyor? Bu sorunun cevabı hiç şüphesiz mevcut Afrika yönetimleri ve kıta üzerine yoğunlaşmış araştırmacılar tarafından kafa yorulan konular arasındadır.

“Umutsuz kıta”dan “ışığın kıtası”na

Afrika kıtası 1990’lı yıllardaki askeri darbeler, iç savaşlar ve terör gibi ekonomik ve siyasi istikrarsızlığı besleyen döngü sebebiyle Batı medyası tarafından “umutsuz kıta” olarak sunulmuş bölgelerin başında geliyordu. Bununla birlikte kıtada gıda ve su krizlerinin oluşturduğu fotoğrafların servis edilmesi, bu kanaatlerin pekiştirilmesine yardımcı oldu. Fakat 2000’li yılların başından itibaren kıtanın yaşadığı ani değişim ve pek çok alandaki olumlu seyir, ibrenin farklı yönde hareket etmesini sağladı. Afrika’nın bu kadar kısa sürede aldığı mesafe, aynı medya kuruluşları tarafından “yarının umudu” ve “ışığın kıtası” olarak sunulmasını sağladı. Bu hızlı değişimi sağlayan şey, yaşadığı tüm sorunlara rağmen kıtayı küresel ve bölgesel rekabetin merkezi yapan zengin yer altı kaynaklarıydı. Salgının dünyaya yayılmasından kısa süre önce, uzun yıllar boyunca Afrika’nın en büyük ekonomisi vasfını elinde tutan Güney Afrika Cumhuriyeti yerini Nijerya’ya bıraktı. Bu başarının sebeplerinin başında, Nijerya’nın ve Gine körfezinin sahip olduğu fosil yakıt rezervleri geliyor. Tabii ki bu değişimin sadece petrol ve doğalgaz rezervleriyle açıklanması yanıltıcı da olur.

Afrika’nın en önemli kaynağı: Genç nüfus

“En Hızlı Milyar” adlı kitabıyla Afrika’nın yaşadığı ekonomik dönüşümü anlatan Charles Robertson, kıtanın demografik zenginliğine atıf yapmak için iki önemli kavramı kullanmayı tercih ediyor: “Coğrafya kaderdir” sözüne referansla “demografi kaderdir” ve “dünyanın en büyük demografik kâr payı”. Bu iki kavramdan yola çıkarak, Afrika’nın geleceğini ve salgından sonrasında dünyadaki konumunu belirleyecek temel faktörün, kıtanın yer altı kaynaklarından daha çok eğitimli, donanımlı ve dinamik genç nüfusu olacağı öngörüsünde bulunuyor. Birleşmiş Milletler ve Dünya Bankası verilerine göre, kıtanın nüfusunun önümüzdeki 40 yıl içinde yüzde 60 oranında artacağı ve özellikle bu nüfus içinde eğitimli gençlerin oranının üçe katlanacağı tahmin ediliyor. Bu ise devamlı yaşlanan dünya nüfusunun yüzde 25’ine tekabül ediyor.

Küresel rekabetin merkezi Afrika mı olacak?

Yeni tip koronavirüs salgını öncesinde Afrika gündemini meşgul eden başlıklar arasında, bazı ülkelerin kıta ile siyasi ve ekonomik bağları güçlendirmek için yaptıkları veya yapacakları Afrika zirveleri geliyordu. Çin, Rusya, Japonya, Almanya, Birleşik Krallık ve Fransa gibi kıtanın aşina olduğu eski sömürgecilerle kıtada varlıklarını son yıllarda tahkim etmiş devletler, 20 yıl önceki “umutsuz kıtanın” potansiyeline hücum etme yarışı içine girmişlerdi. ABD’nin kıtadaki askeri varlığını azaltma girişimleri, (kıtadaki Çin varlığının boyutları nedeniyle) ABD medyası ve düşünce kuruluşları arasında, mevcut dengenin Çin lehine radikal şekilde dönmesi sebebiyle eleştirilmekteydi.

Salgını kontrol altına almayı başaran Çin’in, Kovid-19 diplomasisine hız vererek kıtaya gönderdiği tıbbi ekipmanlarla, bir adım öne çıkmayı başardığı söylenebilir. Asıl önemli olan ise salgının dünya çapında kontrol altına alınmasıyla birlikte ABD’nin vereceği tepki olacaktır. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, küresel bazdaki hakimiyetini (dünyanın çeşitli coğrafyalarında olduğu gibi) Afrika kıtasında da hissettiren ABD’nin, bu misyonunu kolay kolay terk etmeyeceği anlaşılıyor. Kıtanın kaynakları ve yetişmiş insan gücü potansiyeli göz önüne alındığında, Kovid-19 sonrasında Afrika kaçınılmaz bir şekilde bu rekabetin merkezlerinden biri olacaktır.

Burada iki önemli hususu da zikretmekte fayda var: İlki, kıtanın salgın esnasında krize cevap verme kapasitesidir. İkincisi ise salgın sonrasındaki eğilimlere verilen tepkilerdir. Kısacası Afrika’nın yeni bir dünya düzeninde veya salgın sonrasındaki dünyada bu rekabeti lehine çevirme olasılığı mevcudiyetini korumaktadır. Eski normların, alışıldık retoriklerin ötesine geçme umudu, dış müdahalecilerin değil Afrika’nın kendi elindedir. Çin’in Kovid-19 salgınında dünyadaki ticari ve sanayi itibarını kaybetmesinin ardından, çok uluslu şirketlerin yeni üretim merkezi arayışları çok uzun sürmeyecektir. Böyle bir durumda Afrika kıtasının yeni çekim merkezlerinden biri olmaması için bir neden yok.

Afrika için umut: Ruanda örneği

Kovid-19 salgını söz konusu olmasaydı, günümüzde Afrika ölçeğinde konuşulacak konuların başında, kıtada tırmanan terör saldırıları gelecekti. Sahel Bölgesi, Afrika Boynuzu hatta Mozambik’e kadar uzanan (hem kıtasal hem de küresel) ekonomik ve jeopolitik noktalardaki terör saldırıları, ihraç edilmiş dev bütçeli terör örgütlerinin kıtada nasıl doğdukları ve terörün nereye evrileceği, Afrika’ya odaklananların gündeminde olacaktı. Bugünlerde ise kıta ülkelerinin sağlık hizmetleri ve tıbbi ekipmanlarının ne seviyede olduğu, hatta Çin’in yardımları ön plana çıkmış vaziyette.

Korona sonrasında dünyada, Afrika’nın kırılgan ekonomik yapısı ve salgının yol açtığı ekonomik tahribatlar da gündemde olacaktır. Fakat tüm bunlara ek olarak, Sahel Bölgesi’ndeki yer altı kaynakları, Gine Savanası ve körfezindeki petrol rezervleri, hatta bir adım daha ileri gidersek, Ruanda’nın yakaladığı siyasi ve ekonomik başarının kıtada bir domino etkisi oluşturup oluşturmayacağı gibi konuların da en az diğer başlıklar kadar önümüze gelmesi çok uzun sürmeyecektir.

Ruanda Afrika’nın sağlık hizmetlerine erişim ve ekipman yeterliliği konusunda en hazırlıklı ülkeleri arasında. Elbette ülkenin yakaladığı ivme bunlarla sınırlı değil. Ülkenin başkenti Kigali’de, teknolojik alt yapı için AR-GE ve fikir üretimi konusunda faaliyetlerini sürdüren devasa bir teknoloji merkezi mevcut. Hatta Afrika’nın ilk akıllı mobil telefonu üretim safhasını geçip satışa hazır hale gelmiş durumda. Medyaya yansıyan haberlere göre, Afrika’nın ilk otomobilinin üretimi için de çalışmalar sürüyor. Alman otomobil devleri Ruanda’nın bu potansiyelini erken fark ederek ülkede üretim tesisleri kurmak için adımlar atmış durumda. Ülkedeki değişim sadece teknolojik hamlelerle sınırlı değil. Altyapı projeleri ve başkent Kigali’deki dev inşaatlar, gelecekte ülkenin ve bölgenin hizmet ekonomisi ve konferans üssüne dönüşeceğinin sinyallerini veriyor. Daha da önemlisi, diğer Afrika ülkelerinin de Ruanda gibi olması ve bir adım daha öne geçmesi, salgın sonrası günler için beklenmedik gelişmeler arasında olmayacaktır.

Kovid-19 salgını nedeniyle, Afrika kıtası tarihinin en ciddi sağlık sınavlarından birini verecektir. Kırılgan ekonomik yapı, kıta ekonomilerini resesyona sürükleyebilecektir. Fakat salgın sonrası yeni bir dünyaya uyanacaksak ve yeni bir küresel sistemle karşı karşıya kalacaksak, Afrika bu yeni dünyanın merkezinde yer alacaktır.

Kaynak: AA-Osman Kağan Yücel/Afrika Araştırmaları Merkezi’nde (AFAM) araştırmacı, Afrika Koordinasyon ve Eğitim Merkezi’nde (AKEM) ise koordinatör yardımcısıdır

Bu haberler de ilginizi çekebilir