• DOLAR 34.59
  • EURO 36.26
  • ALTIN 2999.347
  • ...
`Ulustan Ümmete Grubu` El Üreyit`le Görüştü
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Tunus’ta gezi ve görüşmelere devam eden “Ulustan Ümmete Gezi ve Diyalog Grubu” son olarak En-Nahda Partrisi Örgütlenme Başkanı Amir El Üreyit ile görüştü.

Hammmat’ta iki gündür sürmekte olan Nahda Hareketi Partisi’nin Genişletilmiş Şura Toplantısı’ndan iki saatliğine ayrılarak gezi ve diyalog gurubu ile Tej Sultan Oteli’nde söyleşide bulunan Üreyit, Tunus İslami hareketinin gelişim seyri, yaşadığı sorunlar ve gelecek tasavvuru hakkında önemli vurgular yaptı.

Mustafa Eğilli’nin çevirmenlik Hamza Türkmen’in oturum yöneticiliği yaptığı toplantıda Amir El Üreyit özetle şunları söyledi:

Tunus’a hoş geldiniz. Hürriyet ortamında sizi görmekten memnunuz.

Tunus’taki İslami hareketin genel özelliği hayata bir ufuk kazandırmaktı. Tunus’taki sosyal hayat daralmıştı diğer toplumsal boyutlarından soyutlanmış bir sosyal hayat vardı. İslami hareket bir ufuk açmak istedi sosyal adalet ufku gibi. İslam’ın kişiler ve toplumlararası ilişkileri düzenleyen bir yönü olduğunu açıklamaya çalıştı. Kadın hakları ve sosyal hakları ile ilgili açılımlarda bulundu. Son dönemler de de İslami hareket sanat ve yaratıcılıkla ilgili faaliyetlerde bulundu. Sosyal boyutu ile ilgili yapılan şeylerin yanında siyasi açıdan da insani haklarla ilgili açılımlar yaptı. Bununla ilgili hak ve özgürlüklere önem veren bir devlet anlayışı inşa etme düşüncesi idi. Bu noktada bizde vatandaşlık ve eşitlik kavramları üzerine yoğunlaştık. Bugün yazmakta olduğumuz anayasaya değindik. Bildiğiniz gibi anaysa vatandaşlar arasında bir sözleşmedir. Bu açıdan bizim için önemlidir. Yazmakta olduğumuz anayasa vatandaşlık kavramı üzerinde yoğunlaşıyoruz. Diğer kavramlar bu vatandaşlık kavramı etrafında oluşuyor. Düşüncemiz sivil devlet oluşturma ideolojisidir. Vatandaşların sorumlulukları haklar ve ödevlerdir. Vatandaşlar arasındaki eşitlik dini, sosyal ve hukuki eşitliği ifade ediyor.

Genelde eşitlik haklar boyutuyla ağırlık kazanır ama görevler konusundaki haklara da vurgu yapmak istiyorum. Bu görevlerden kastettiğim sivil görevlerdir, toplumsal görevlerdir yoksa dini görevler değildir. Bildiğiniz gibi onlarca yıl Tunus’ta vatandaşların hiçbir hakkı olmadan zaman geçirdik. Bunu “onlarca yılı vatandaşlar devletin çizmeleri altında yaşıyordu” şeklinde ifade diyoruz.

14 Ocak devriminden sonra devlet vatandaşlarının ayakları altına inmiş oldu. Dengeyi sağlamak için zamana ihtiyacımız var. Toplumsal dengeyi sağlamak içinde bir kültüre, eğitime, ve anlayışa ihtiyacımız var. Bu geçiş döneminde adım adım bu sorunları aşmaya çalışıyoruz. Bunun içinde diyalog yolunu tercih ediyoruz.

Hareketimizin inşa edildiği felsefe birlikte yaşama felsefesidir. Bundan dolayı da seçimlerde başarılı çıktıktan sonra koalisyon hükümeti kurmak istedik. Hatta tüm siyasi partilerin bu hükümet içinde yer almasına çaba gösterdik ama başarılı olamadık. Belki de hükümete katılmayan gruplar zor ve meşakkatli dönemde sorumluluğu almak istemediler. Belki de biz onlara yeterince diyaloğumuzda açık olamadık. En Nahda olarak diğer gruplara bir çok taviz verdik. Öyle ki gençler bize Nahda hareketi yerine uzlaşı hareketi demeye başladılar.

Hareket içinde iki farklı grup oluştu. İlk grup diğerleriyle iş yapabilecek uzlaşı yolunu seçtiler. Diğeri de bunu bir zaaf olarak telakki etti. Özellikle geçmiş dönemin kalıntılarından bazı odaklar bu hoşgörüyü de bizim zaafımız olarak algıladılar. Bundan dolayı bazı milletvekilleri soru önergesi vererek devrimin iyileştirilmesini talep etiler. Bu şunları içeriyor: geçmiş dönem siyasi bakiyesinden bazıları ki bunlar yolsuzlukla suçlanan kişilerdi, bunların 15 sene siyasete katılması engellenmeliydi.

Bildiğiniz gibi devrimler kendi geçmişleriyle hesaplaşma noktasında iki yol izlemişlerdir. İntikam duygusuyla hareket edenler İran, Fransız ve Bolşevik devrimleri gibi kıyım yapmışlardır. İkincisi geçmişle hesaplaşma değil geleceğe bakmak. Biz ikinci yolu seçtik. Biz tarih buyunca çok haksızlığa uğradık. Ancak iktidara geçince başkalarına haksızlık yapmak ve acı çektirmek istemiyoruz. Elbette biz geçmişte yapılanları unutmadık. Onların hala bu devrime karşı olduklarını da biliyoruz. Biz yumuşak ve mütevaziyiz fakat olayı hafife alacak kadarda saf değiliz.

Soru cevap kısmı

Ulus sistemlerde reel politik ile vahiy temelli değerler çatıştığında ne yapmayı düşünüyorsunuz?

Hayat çok girift ve çelişkili. Nasla vakanın arasını uzlaştırmak için dikkatli olmamız gerekir. Ancak ıslah bir seferde olabilecek bir iş değildir. Merhalelere ihtiyacı vardır. Bu yüzden ıslah takva ve ibadet gibidir. Bir çaba ve süreçtir. Ulusal devlet ile İslam devleti arasındaki fark belirgin bir farktır. Maalesef şu an bütün devletler ulus devlettir. Birleşik bir İslam devleti gibi bir durum olamayacaktır ancak Avrupa Birliği gibi İslam devletlerinin bir araya gelmesiyle bir birlik oluşturulabilir. Yerele gelince biz baskı ve dayatma içine girmeyeceğiz. İnsanları ikna etmeye çalışacağız. Bizim derin inanışımıza göre hürriyetler arttıkça İslami hayat o derece güçlenir. İslam ile durum tezat oluşturmaz imkan tanır.

Mesela bazı gençler İslam şeriatının uygulanması ve anayasanın kaynağı olmasını istediler. Bizde bu mümkün değil dedik. Şeriat herkesin üzerinde ittifak ettiği bir konu değildir. Kimine göre İslam’ın tüm kuralları şeriatı ifade eder. Kimine göre ise bir kısmı. Şeriat kavramını anayasaya bu şekilde koyarsak insanlara karşı bir haksızlık yapabiliriz ve insanları da düşman yapabiliriz. Bundan çekiniyoruz. En büyük parti olarak bizde şu garantiyi verdik. Şeriatı teşri kaynağı olarak koymayacağız ancak hiçbir kanun da İslam’a aykırı olmayacak. Zaten anayasa taslağındaki ilk madde Tunus cumhuriyettir, dili Arapçadır, dini İslam’dır. Bu maddeye hiç kimsenin bir itirazı yok. Bu maddeden sonra Müslümanlar arasında bir icma oluştu ve şeriat talebi gösterileri sona erdi.

Devrim öncesi yoğun baskılara rağmen gençleri nasıl motive ediyordunuz?

Tunus’ta son on yıllık dönem içinde hareketin önde gelenlerin tamamı ya hapiste ya da dışarda sürgündeydi. Bundan dolayı yetkin kişilerce sistematik bir eğitimden bahsetmek zordu. Daha çok bireysel çalışmalar vardı. Tunus dışında ise ciddi bir örgütlenme vardı. Dışarıdaki hareket mensupları Tunus’la ilgili idiler, hapisteki insanlara yardım ediyorlardı ve tutuklu ailelere yardım ediyorlardı. Avrupa’daki gençlere de İslami terbiyeyi vermeye çalıştık. Gençleri Filistin, Gazze ve benzeri konularda faaliyetlere katılmasını sağlayarak mücadele etmeye, İslami aktivitelerde bulunmaya yönlendirdik. İçerde ise zor bir süreç vardı. Burada üç noktaya değinmek istiyorum;

Birincisi, yaygın yargılama ve tutuklamalardan dolayı her aileden en az bir kişi hapisteydi. Bu nedenle hapse girenler gerek ailesi gerekse çevresinde sembol haline gelip etki alanı oluşturuyordu. Çünkü onlar İslam için hapse giriyorlardı. İşte bu nedenle gençlerin bir çoğu İslam’a yöneldi.

İkinci nokta ise İslam’a olan düşmanlık karşısında tepkisel olarak gençler İslam’a yöneldi. Bu iki nokta üçüncü noktanın doğmasına, genç potansiyelin İslam’ı seven bir kitle haline dönüşmesine sebep oldu. Ancak bu gençlerin tecrübe olgunluk, kültür ve birikim eksikliği vardı.

Devrimin gerçekleşmesini öngörüyor muydunuz?

Rejim ve halk arasında sürekli bir gerilim ve kriz olduğunu görüyorduk. Bazı aydınlarımız sistemin kökleştiğini sökülüp atılmasını imkansız görüyorlardı. Hatta Gannuşi’nin kitaplarında devrimle ilgili yazıklarını bazı aydınlar hayal olarak görüyorlardı. O da yazarken devrimi hayal etmiyordu ve ama sünnetullah çerçevesinde galip gelineceğini söylüyordu.

Çok sıkıntılarımız var. Devrik rejimde birikmiş olan sorunlarımız var. Ciddi bir basınç ve toplumsal beklenti var. Bazı odaklar ülkenin tamamı yakılsa bile devrimi boşa çıkarmak için uğraşıyorlar. Ancak tüm bu anti devrimci girişimlere karşın halk güçlü bir şekilde devrimin arkasında duruyor. Bizim önceliğimiz sosyal hayatla ilgili sorunları çözmeye çalışmak. Özellikle işsizlik, çevre ve sağlıkla ilgili çözümler üretmeye çalışıyoruz. Ve siyasi yapıyı yeniden inşa etmeye çalışıyoruz. Geçiş sürecinde kısa bir zamanımız var. Zorluklarımızdan biri de yakındaki seçimlerdir. Çünkü seçimler önemli. Geleceği inşa etmede bize fırsat verecek ve ıslah etme reformlarımızı o zaman içinde yapacağız. Bu geçiş dönemi namaza hazırlık gibidir. Olmazsa olmazdır. Ancak seçim sonrası da önemlidir.

Tunus medyasının devrim öncesi ve sonrası yaklaşımını değerlendirir misiniz?

Çok önemli bir nokta basın. Geçmiş dönemin kalıntısı ve karşı devrimi temsil ediyor. Tunus basınının olayları abartan bir özelliği vardır. Ama toplum medyaya itibar etmiyor. Tabi basın Nahda hareketini kötülüyor. İmajını zedelemeye çalışıyor ve geçiş hükümetini de karalamaya çalışıyor. Dışardaki yansıması ise farklı oluyor. Sanki selefi emirlikler varmış gibi bir algı oluşturuyorlar. Tunus basını bizi çok üzüyor. Bundan dolayı bağımsız ve profesyonel bir basına ihtiyaç var. Ancak Tunus’ta şu anda deneme yayını yapan bir TV kanalı kuruldu. Mevcut basın anlayışın değişmesi zaman alır. Geçmiş dönemin bakiyesine ait basına alternatifin oluşmasına zaman alır. Sanal medyada gençler çaba sarfediyor. Hatta kimileri bizi internet dünyasına hakim olmakla suçluyorlar.

Tunus’un diğer İslam ülkeleri ile olan etkileşim ve tecrübelerden yararlanma noktasında ne düşünüyorsunuz?

Tunus’taki laiklik Türkiye’deki laiklikten farklıdır. Türkiye’deki gibi sert bir laiklik yok. Anayasadaki İslam ve Arapça üzerinde herkesçe icma var zaten. İslam’dan ve Kuran’dan nefret eden bir kesim var ancak çok azlar.

Tunus stratejik bir noktada. Ancak ekonomik gücü zayıf. Diğer taraftan Arap Baharı buradan başladı.

Anayasa yapma sürecinde Türkiye, Mısır ve Portekiz tecrübelerinden yaralanmaya çalışıyoruz. Taslakları inceliyoruz. Başka deneyimlerden de yaralanmaya çalışıyoruz. Irak, Lübnan, Fransa anayasalarını inceliyoruz. Mesela cumhurbaşkanı ile meclis arasındaki ilişkide Portekiz’e yakınız. Türkiye’den çağırdığımız uzmanlar gibi Almanya ve Portekiz’den uzmanlarla görüştük. Nahda parlamenter sistem isterken karşı devrim ise başkanlık sistemini savunuyor. Bunu nedeni Nahda’nın zayıf ihtimalle olsa kaybedecek olması ancak buna rağmen bizi tahakküm kurmakla suçladılar.

Seçimlerde yüzde 50 ve üzerinde oy alabileceğimizi gerçekçi buluyoruz.

Tunus’ta olmanızdan memnunuz. İki hafta önce İstanbul’daydım. Kendimi ülkemde gibi hissettim. Sizde kendinizi

Toplantıdan sonra Üreyit’le toplu fotoğraf çektirildi. Ve daha sonra 150 km. mesafedeki tarihi Kayravan şehrine gidildi ve Müslümanların tarihi eserleri gezildi.

HAKSÖZ-HABER / Bedir Sala ve Bülent Gökgöz’ün haberi:

 

 

 

 

 

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir