Politik Gerçeklik ve Şener`in Açıklamaları...
AKP`nin eski kabine üyesi Abdullatif Şener, geçtiğimiz günlerde CNN`de katıldığı bir programda, AKP hükümetinin &`;İsrail karşıtlığı” tavrına ilginç ve çokça tartışılıp irdelenmesi gereken açıklamalarda bulundu.
Hüseyin Sağlam / Analiz/ DOĞRUHABER
Meseleyi kısaca “danışıklı dövüş” kulvarına çeken A.Latif Şener’in açıklamaları özetle şu şekilde idi:
“Sayın Başbakan’ın İsrail ile arasında antlaşma vardır. Bağırırken bağırma iznini başbakana veriyorlar ama iş yaparken Başbakan bütün yaptığı işlerde İsrail politikalarını uyguluyor. Özgürce söylüyorum bunu, hiçbir endişeye kapılmadan. Kabinede olan biri olarak biliyorum. Vaktimiz varsa Meşal’in Türkiyeye nasıl geldiğini anlatayım; O sıralar basın biraz daha özgürdü. Hamas’ın lideri Meşal’i, İsrail’in “terörist” diye tanımladığı bir insanı Türkiye’ye davet ediyor. O sırada “Türkiye ile İsrail’in ve ABD’nin arası açılacak, Türkiye bundan zarar görecek” diye basın büyük bir gürültü yaptı. Meşal geldi, hükümet ile görüştü ve ayrıldı.
Ama tam Meşal’in geleceği günlerde Bakanlar Kurulunda Başbakan, Dışişleri bakanına dedi ki; “Basın çok gürültü çıkarıyor, belki bazı bakan arkadaşlarımızın tereddütleri vardır, şu Meşal’in Türkiye’ye gelişini bir anlat.”
Ve Bakanlar Kurulun’da hangi bilgi verildi biliyor musunuz? Denildi ki; “İsrail, başta Meşal olmak üzere Hamas’a ve liderlerine “terörist” diyor. Bunun için de Bunlarla doğrudan temas kuramıyor. Ancak Filistin halkını onlar temsil ettiği için bunlarla ilişkiye girmek istiyor, görüşmek istiyor, bunu da yapamıyor ve zor durumda. Bizden rica ettiler. Biz de İsrail ile görüşmek suretiyle birlikte anlaşarak Meşal’i davet ettik” dediler. Eğer bu söylediklerim bir ay Türkiye’de tartışılmıyorsa, bugünkü, yarınki haberlerde ana manşetlere düşmüyorsa bu ülkede basın özgürlüğü yoktur.
Sonunda İsrail’in de Türkiye’den talebi üzerine Meşal davet edildi. Hükümet ile görüşmelerini yaptı, ayrıldı. Ayrıldığı gün de İsrail’in Ankara büyükelçisi hükümetin aleyhine bir beyanatta bulundu. “Hükümet’in Meşal’i Türkiye’ye davet etmekle yanlış yaptığını” söyledi ve eleştirdi. Bunun üzerine basın “biz söylemedik mi, bakın büyük elçi de böyle söyledi” diye yaygara yapıyordu.
Ama ertesi birkaç gün içerisindeydi, Başbakan “yahu bu büyükelçi birşeyler söylemişti, şu dışişleri bakanıyla bir görüşeyim” dedi. İsrail dışişleri bakanıyla bir görüşme yaptı. “Biz anlaşmadık mı? Sizin büyükelçi farklı şeyler söylüyor” dedi.
Ama Türkiye’ye hangi imaj verildi o dönemde? Verilen imaj şudur; “İsrail’e rağmen Türk hükümeti Meşal’i davet etmiştir” diye imaj verildi. Yani görünenler başka, gerçekler başka. Bakın, Başbakan Davos’ta bağırdı. Peki, öyleyse niye bütün ihaleleri İsrail’li işadamları alıyor?
Neden BOP bir İsrail projesi olmasına rağmen Başbakan peşine takılıyor.
Suriye’nin parçalanması, Lübnan’da Hizbullah’ın yok edilmesi en fazla İsrail’e yarayacakken, Türkiye’ye zarar vermekten başka hiçbir sonucu ortaya çıkmayacakken bu politikanın en güçlü ayağı ve uygulayıcısı Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı oluyor? Bunda bir terslik yok mu?”
Hakikaten, bunda bir terslik yok mu? Sarf-ı kelam babından israil’in deyim yerindeyse yetmiş yedi sülalesine sövülüyor. Bunun üzerinden kahramanlık şairleri medhiye yarışına girişiyor. Ama aynı dönemde Suriye ile İsrail arasında uzlaşma turlarında “arabuluculuk” rolü icra ediliyor. İsraille uzlaşma karşılığında Esad yönetimiyle “Bahar havası” yaşanıyor.
Yetmiyor, 2008 Gazze saldırısıyla beraber “diplomatik krizin” zirveye çıktığı bir dönemde israille ekonomik işbirliği hacmi ikiye katlanıyor.
Yetmiyor, Kürecik Dağları israilin başta İran olmak üzere bölgeyi gözetleme istasyonuna dönüştürülüyor.
Yetmiyor, Suriye füzeleri bahane edilerek Petriot sistemleri ile israil ikinci bir “Demir kubbe” muhafazasına alınıyor.
Yetmiyor, “diplomatik krizin” hala sürdüğü bunca zamanda israille ilişkiler “Top secret” ilkesi gözetilerek Avrupa başkentlerinde aralıksız devam ediyor.
Yetmiyor, Hamas’ın “iki devletli çözüm” formülüne razı edilmesi operasyonu yürütülerek “Fetihleş(tiril)me” çabaları son sürat devam ediyor.
Eğer tüm bunlara karşın israille sürdürülen, “kayıkçı kavgası” değilse, nedir o zaman?
O gün Türkiye arabuluculuğunda Suriye, israille uzlaşsaydı, bugün Esad’a “Oğlum bak git!” diyen zevatın tavrı nasıl olacaktı?
Eskiden her türlü bölgesel kirli ilişki, BOP’la formüle edilerek peşinen mahkum ediliyordu. Sahi ne oldu BOP’a? Kim çaldı, kim gizledi cici BOP’u?
A.Latif Şener’in “iddiaları” yalan mı? Yalansa neden hükümet çıkıp yalanlamıyor? Hükümet çevreleri çıksın, Şener’i açıkça yalanlasın ki bizler de Şener’i “Yalancı Çoban”a çıkartalım.