İstanbul’da "İnsan Hakları Bağlamında 28 Şubat" paneli düzenlendi
Adaleti Savunanlar Derneği (ASDER) 28 Şubat postmodern askeri darbenin yaşattığı mağduriyetlerin konuşulduğu "İnsan Hakları Bağlamında 28 Şubat" adıyla bir program düzenledi.
Üsküdar Üniversitesi merkez yerleşkesi konferans salonunda gerçekleşen ve birçok 28 Şubat mağdurunun katıldığı programa TİHEK, HAKDER ve ASSAM destek verdi.
Darbe öncesi ve sonrasında meydana gelen hak ihlallerinin konuşulduğu programın açılışında konuşan Üsküdar Üniversitesi Rektörü ve ASDER Başkanı Nevzat Tarhan, 28 Şubat sürecinden sonra ilk kez çıktıkları bir TV kanalında açıkça darbeyi konuştuklarını, aynı TV programına konuk olarak katılan dönemin Sincan Belediye Başkanı Oktay Ekşi’nin irtica (İran) olmadığına dair kendisinden bilimsel olarak delil istediğini hatırlattı.
Sorulan soruya karşı, "Bizim Psikiyatri’de kullandığımız bir terim var. ispat iddia sahibine aittir. Bu aynı zamanda Mecelle Kanununun kuralıdır. Türkiye’de İran tehdidinin olmadığının ispatı neden dindar insanların sorumluluğunda olsun. Bu iddiayı kim söylüyorsa ispat sorumluluğu onda olmalıdır." diyerek cevap verdiğini ve verdiği cevap sonrasında Oktay Ekşi’nin söyleyecek sözünün kalmadığını söyleyen Tarhan, şu ifadeleri kullandı: "O dönemde kanıt toplamak için bazı güç odakları insanları sokağa dökmek istediler. Türkiye'de Osmanlıdan gelen efendilik var. Şu anda Ortadoğu’da yapılan şii, sünni, alevi savaşını düşünün. Onu tahrik ediyorlar. Böylelikle iki taraf birbirine düşüyor ve bir anlamda onlar adına vekalet savaşları yapmış oluyorlar. Türkiye’de de o dönemde bu yapılmak istendi. Toplum bu oyuna gelmedi."
"Darbe için ortam hazırlanıyor, senaryo yazılıyordu"
1989 yılında GATA’da Yarbay olarak görev yaptığı sırada yurtdışından aldığı bir belgenin Genelkurmay tarafından reddedildiğini belirten Tarhan, ordu içerisinde dindar insanları istemeyen bir gurubun olduğunu söyleyerek şunları kaydetti:
1989 yılında verdiğim belge yapılan araştırma sonucunda reddedilince ben de bu işte bir hikmet vardır dedim. Daha sonra 1990’da doçent oldum. Doçent olunduğunda bir sene kıdem verilmesi lazım ama vermediler. Mahkemeye başvurdum ve bu yolla kıdem aldım. Daha sonra 1994’de bir gazete ‘GATA’da irtica’ diye manşet attı. O zaman daha Susurluk Olayı olmamış, ortada bir şey yok. Bunu askeriyenin içerisinde ‘Batı Çalışma Gurubu’ diye bir gurup yok diyenler için anlatıyorum. Sonrasında Ankara ve İstanbul’da bulunan GATA’yı denetlemek için bir heyet geldi. Heyetin hazırladığı raporla 35 öğretim üyesinin tayini çıktı. Ortam hazırlanıyor, senaryo yazılıyordu. Açıkça haklarını savunamayan kişiler böyle entrikalarla iş çeviriyorlardı. Batı çalışma gurubu da böyleydi. O dönemde tayini çıkanlardan birisiyim. Daha sonra mahkeme açtım ve Çorlu’ya göreve döndüm. 3-4 ay görev yaptıktan sonra yine tayinim çıktı. O zaman Çevik Bir Genelkurmay ikinci başkanıydı. Tekrar mahkeme açtım ve yürütmeyi durdurdum. Sonra GATA Haydarpaşa komutanı Çetin Harmankaya’ya tekrar tayinimin çıktığını ve buna karşı ne yapmam gerektiğini sordum. Bana, ‘şimdi mahkemeyi kazanıp dönersin ama bu sefer Şırnak’a tayinin çıkar' dedi. Silahlı kuvvetlerin içerisinde emir komuta zinciri dışında bir odak var. Bu odak sizi istemiyor.
Programın açılışında bir konuşma yapan 27’inci dönem TBMM Başkanı İsmail Kahraman ise, 28 Şubat’ın sonucu alınmış bir hareket olduğunu, darbecilerin yanlışlıkla beraat ettiklerini ve adaletin yerini bulmadığını ifade etti.
Kahraman, "Darbelerin reçetesi iç düşman icat et, karala, gözden düşür ve pasifize et. Maalesef Türkiye’miz darbeler ülkeleri arasına katıldı." diye konuştu.
28 Şubat döneminde Hava Küvetleri Komutanı’nın emekli olmadan önce son bir toplantıya katılıp imam hatip liselerinin sayısı hakkında bilgi verdiğini hatırlatan Kahraman, "Şu kadar imam hatip, şu kadar başörtülü, şu kadar irtica var derken iki elini masaya vuruyor. Ahmet Necdet Sezer’in Cumhurbaşkanı olduğu dönemde yapılan Milli Güvenlik Toplantısı’nda bunlar yaşanıyor. O zaman Başbakan olan Erdoğan, ‘benim olduğum bir toplantıda bunları konuşamazsınız’ dedi. O tarihten sonra ne imam hatipler ne de başörtülüler konuşulmadı. Haksızlığa karşı susan dilsiz şeytandır. Cumhurbaşkanımız konuştu ve çok şükür şimdi Milli Güvenlik Kurulu Üyelerini tanımıyoruz."
Program, yapılan açılış konuşmasının ardından panel oturumuyla devam etti. HAKDER Genel başkanı Av. Bülent Demir’in moderatörlüğünde gerçekleştirilen panele konuşmacı olarak ASSAM Genel Başkanı Emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi, Sancaktepe Belediye Başkanı Av. Şeyma Döğücü ve TİHEK Başkanı Av. Süleyman Arslan katıldı.
"Her darbeyi yapanlar kendi fikirleri orada devam etsin diye ordu içerisinde bir darbe organizasyonu içerisine giriyorlar"
Panelde il olarak Emekli Tuğgeneral ve ASSAM Başkanı Adnan Tanrıverdi, yaşadıklarından örnekler vererek Silahlı Kuvvetlerin darbeye nasıl hazırlandıklarına ilişkin bilgi verdi.
Tanrıverdi, "1984 yılıydı. Kara Harp Akademisi Öğretim Üyeliğinden Özel Harp Dairesi Karargahına tayin edildim. Tayin olduktan sonra 14 Ağustos’ta Eruh ve Şemdinli olayları oldu. Silahlı terör örgütü ile Genelkurmay adına bizzat mücadele veren bir kurumun karargahından çalışması gereken birisi olarak görev yapıyordum. Yılsonuna doğru Kara Kuvvetleri Karargahından bir devre arkadaşım beni ziyarete geldi. Bana ‘bir darbe komitesi kuruluyor ve seni de içerisinde istiyorlar’ dedi. Ben de yeni bir darbeden çıktığımızı ve bu fikrin nereden çıktığını sordum ve geri çevirdim. O dönem bunu kime söyleyebildik? Darbeyi kim hazırlıyor? Diye soramıyoruz. Her darbeyi yapanlar kendi fikirleri orada devam etsin diye ordu içerisinde bir darbe organizasyonu içerisine giriyorlar." şeklinde konuştu.
"İki kelimelerin insanların hayatlarında nelere mal olduğunu düşünmek lazım"
Panelde bir konuşma yapan Sancaktepe Belediye Başkanı Av. Şeyma Döğücü, özellikle gençlere seslenmek istediğini söyleyerek şu ifadeleri kullandı:
1987 İstanbul Hukuk Fakültesi mezunuyum. Bizler 1980 darbesinin hemen ardından üniversiteye geldik. Çorum imam hatip lisesini okuduktan sonra kazanıp geldik. O zaman imam hatiplerdeki eğitim üniversite eğitimi gibiydi. 3 buçuk yıl sıkıntı yaşamadık. Ama bir gecede o zaman Cumhurbaşkanı olan Kenan Evren’in açıklaması ve YÖK’ün karar almasıyla son dönemde okula giremedik. Potansiyel suçlu olduk. Her gün selam verdiğimiz güvenlik görevlileri karşımızda duvar oldular. Biz bunun haksızlık olduğunu söyledik. O zaman derneklerimiz yoktu. Kendi kendimize bu haksızlığa karşı durmanın yollarını aradık ve oturma eylemleri yaptık. Eylemlerimiz destek buldu. O zamanki şansımız Tugut Özal gibi bir millet evladının Başbakan olmasıydı. ‘Kılık kıyafet serbesttir’ ibaresinin yönetmeliğe eklenmesiyle okullarımıza girmeye başladık. Bu iki kelimelerin insanların hayatlarında nelere mal olduğunu düşünmek lazım.
"Bu mağduriyetlerin bize hakkaniyeti öğretmesi gerekiyor"
Panelde son olarak konuşan TİHEK Başkanı Av. Süleyman Arslan ise şöyle konuştu:
"28 Şubat’ta yapılmak istenen şey sadece devleti değil toplumu laikleştirmekti. İnsanları dinden uzaklaştırmak istiyorlardı. ‘O kutsal din kalplerinizin en tenha köşelerinde kasın, hiç dışarı çıkmasın’ demek istiyorlardı. Bu, insanın inandığını yaşama hakkına da aykırıdır. İnsan hakları Allah’ın bir lütfudur ve ona sahip çıkmalıyız. İnsan hakları sahip çıkmamız gereken bir anlayıştır. Tüm kavramları deforme ettikleri gibi maalesef insan hakları kavramını da deforme ettiler. Cumhurbaşkanımızın ‘bizim kul hakkı anlayışımız insan hakları anlayışından daha geniştir’ diye güzel bir ifadesi olmuştu. Bizim de insan hakları anlayışını olması gereken yere getirmemiz lazım. Hem Allah’ın haklarını hem kulların haklarını hem de canlı cansız tüm mahlukatın haklarını gözetecek şekilde konuya sahip çıkmamız gerekiyor. Bu mağduriyetlerin bize hakkaniyeti öğretmesi gerekiyor." (İLKHA)