Prof. Dr. Nevzat Tarhan: "Depreme fiziksel olduğu kadar psikolojik hazırlık da önemli"
Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, 24 Ocak günü meydana gelen, Elâzığ ve Malatya'yı etkileyen deprem ilgili önemli değerlendirmelerde bulundu.
Elâzığ Sivrice meydana gelen depremin ardından Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, doğal afetlere karşı fiziksel önlemlerle birlikte psikolojik ve zihinsel olarak da hazırlıklı olunması gerektiğini vurguladı.
Özellikle çocuklara her şeyin kontrol altında olduğunun hissettirilmesi gerektiğini söyleyen Tarhan, kendilerinin panik yapmadan sakin soğukkanlı olmaları ve çocuklarına her şeyin kontrol altında duygusunu vermeleri şart.
Türkiye'nin deprem kuşaklarının kesiştiği bir yerde olduğunu kaydeden Dr. Tarhan, önceden depreme hazırlıklı olmak ve depreme karşı psikolojik sağlamlığın olması için kriz planının olması gerektiğini ifade etti.
Enkaz altında yakınları olanların depremzedelerini psikolojik olarak desteklenmesi ve yalnız olmadıklarının hissettirilmesi gerektiğinin altını çizen Tarhan, "Bireyin tepkisini ifade etmesini engellemeyelim, akut dönemde ilaç vermek doğru değil, ilaç vermek yerine yalnız olmadığını hissettirmek önemli." dedi.
"O an stresi kontrol etmek gerekiyor"
Deprem anında bireyin stres yaşamamasının anormal olduğunu belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, "Böyle durumlarda biz, 'stres var panik yok' diyoruz. Bir stres olacak ama kontrol edilmesi gerek. Kontrol edilebilen stres kişiyi zarardan, tehlikeden korur, yapabileceği şeyleri daha sağlıklı yapmasına yardım eder, karar vermesini kolaylaştırır ama kontrol edilemeyen stres aşırı tepkilere sebep olur." dedi.
"Kriz hazırlığı psikolojik sağlamlığı oluşturuyor"
Psikolojik sağlamlığı olmayan kişiler stresi kontrolsüz ve panik şeklinde yaşadıklarını dile getiren Tarhan, "Psikolojik sağlamlık, doğuştan gelmiyor sonradan kazanılıyor, sonradan öğreniliyor. Deprem bir krizdir. Depreme karşı psikolojik sağlamlığın olması için kriz planının olması gerekir. Evde otururken burada deprem olursa ne yapmam lazım, çocuklarıma nasıl sahip çıkmam lazım, kendime en uygun yer neresi ise orayı hazırlamam lazım, deprem çantam gerekiyor mu gerekmiyor mu? gibi soruları sorulmalıdır. Bunları yaparsa kişi depremle ilgili hazırlığı olduğu için daha rahat olur panik yapmaz. Davranışlarını daha sağlıklı ve otomatik şekilde ortaya çıkarabilir. Bu bütün krizler için öyledir. Kriz müdahalesinin temel prensibi önceden hazırlıklı olmaktır. Eğer zihinsel olarak bir insan felakete, depreme, doğal afete ve başka olaylara karşı zihinsel olarak kendini hazırlıyorsa psikolojik sağlamlık oluşturur. O olay önüne geldiği zaman orantısız tepki vermez." diye konuştu.
"Çocuklar o anda yetişkinleri gözlemliyor"
Depremden korkmanın beklenen bir davranış olduğunu ancak korkudan sonraki tepkilerin bireyin seçimi olduğunu ifade eden Tarhan, "Deprem önümüzde her zaman bir seçenek olarak var. Böyle durumlarda ilk büyük depremin ardından artçı depremlerin de gerçekleşmesi muhtemeldir. Böyle durumlarda kişi depreme zihinsel olarak hazır olabilmesi için 'yeni bir deprem olsa ne yapacağım' diye düşünmesi gerekir. Çocukların böyle durumlarda depremle ilgili korkuları yetişkinlere kıyasla çok daha sarsıcı olabiliyor. 10 yaşının altındaki çocuklarda gerçeklik duygusu yeterli şekilde oluşmadığı ve yaşam tecrübeleri yeterli olmadığı için onların zihinsel olarak hazırlanmaları çok zor. Bu nedenle onlar deprem anında büyüklerin hal ve davranışlarına bakarlar. Büyükler böyle durumlarda 'sakin ol' der ama beden dili 'sakin ol' demiyorsa annenin babanın söylemlerinin hiçbir önemi kalmıyor. Ebeveynler çocuklarını depremden korumak istiyorlarsa önce kendi streslerini yönetmeyi başarmaları gerek. Kendilerinin panik yapmadan sakin soğukkanlı olmaları ve çocuklarına her şeyin kontrol altında duygusunu vermeleri şart." ifadelerini kullandı.
"Çocukları yanınızdan uzaklaştırmayın"
Okul öncesi ya da 5–6 yaşındaki çocukların korku hissetmesinin doğal olduğunu ve o korkuya karşı nasıl tepki vereceğini sonradan öğrenebileceğini söyleyen Tarhan, sözlerine şöyle devam etti:
Bunu öğrenmesi için çocuğun kendi iç bilgi birikimi hayat tecrübeleri yeterli değil. O anda hemen anne ve babasına bakacak, çevresine bakacak. Eski yaklaşımlar şöyleydi; 'Bir yerde deprem varsa aman çocukları uzaklaştırın'. Travmayı kronikleştirdiği için o şekilde bir davranış çocuklara verilecek en büyük zarar. Çocuk ancak anne ve babasının ya da güvenli kişilerin yanında kendini güvende hisseder. Çocuk güvendiği kişilerin yanından uzaklaştığında anneye babaya ne olduğunu da düşüneceği için yaşadığı korku bir iken 2 iken 3'e çıkar. O nedenle, deprem yerinde çocukları uzaklaştırmak değil anne ve baba ile güvenli alan oluşturulması gerekiyor.
"Kontrol duygusu geliştirmek beceridir"
Türkiye'nin deprem kuşaklarının kesiştiği bir yerde olduğunu kaydeden Dr. Tarhan, "Farklı şehirlerde deprem olduğunda bireyler kendi bulundukları yerde de deprem olmasına karşı fiziksel ve psikolojik olarak hazırlıklı olmalı. Eğer böyle bir durumda hiçbir tedbir alınmıyorsa onun üzerinde düşünmek gerek. Çocuğa yaklaşırken 'Bak! Burada deprem oldu ama korku yaşaman gayet beklenen bir durum. Depremle ilgili tedbirlerimizi aldık. Bu nedenle kontrol duygusunu harekete geçireceğiz.' diyerek de çocuğun kontrol duygusunu ön plana çıkarmak gerek. İnsanın kontrol edebileceği, gücünün yettiği durumlar olduğu gibi yetmediği durumlar da var. Bireyler, böyle durumlarda kontrol nerede başlayıp nerede bittiğine aklı ile karar veriyor." şeklinde konuştu.
"Depreme fiziksel olduğu kadar psikolojik hazırlık da önemli"
Ebeveynlerin desteğiyle çocuklarda kontrol duygusunun geliştirilmesini gerektiğini ifade eden Tarhan, "Çocuklar için vurgularsak anne ve babanın çocuğu rahatlatması için önce kendilerini rahatlatlatmaları gerekiyor. Anne ve baba o anlarda panik yaşıyorsa çocuğun korkusu 5'e çıkar. Anne ve babanın böyle durumlarda kendilerinin korkmadığına inanması gerek. 'Korkma' deyip gece uyumazsa ya da ufak bir sarsıntıdan hemen panik yapıp kaçarlarsa çocukların korkusu daha da artar, en büyük zararı çocuklar hisseder. Bu duyguları yönetmek bir beceridir. Beklemediğimiz, ön göremediğimiz durumlarla karşılaştığımızda ne yapacağımızı bilmemiz gerekiyor. Böyle doğal afetler, çocuğa hayatın bazı kaçınılmaz yönlerini söyleyerek onlarla baş etme, stresi yönetebilme becerisi kazandırabilmek için fırsattır. Depreme sadece fiziksel hazırlıklı olmak yetmiyor. Depreme psikolojik olarak da zihinsel olarak da hazırlıklı olmamız gerekiyor." ifadelerine yer verdi.
"Ağlamak ve duyguları ifade edebilmek önemli"
Enkaz altında yakınları olanların psikolojik olarak desteklenmesi ve yalnız olmadıklarının hissettirilmesi gerektiğinin altını çizen Tarhan, "Böyle durumlarda destek gördüklerinde yakınları için bir şeyler yapıldığını hissederler ve rahatlarlar. İnsanlar genellikle doğal afetlerde sonradan kendilerini 'Yapabileceğim bir şey vardı, yapmadım mı?' diye suçlarlar. Daha sonra da suçluluk, pişmanlık ve nefret duygularının arkasından kendisinin ve yakınlarının 'yapamadığı şeyler' nelerdir? diye sorgulayarak suçluluk hissederler. Erzincan'da olduğu gibi travma yaratan doğal olaylarda 4 kademeli tepki oluyor. İlk tepki, protesto ve ret etmek şeklinde oluyor. Daha sonra olayın gerçek olduğunu görünce kabullenme sürecine giriş başlıyor. Neden böyle bir şeyin olduğunu ve başına geldiğini sorguluyor. Artık böyle durumlarda kişide bir pazarlık süreci başlıyor. 'Çocuğum kurtulsun da şunu yapayım, enkaz altından çıksın da bunu yapayım' gibi bir pazarlık süreci oluyor. Bu süreci, bazıları birkaç saatte aşıyor bazıları ise birkaç günde aşıyor. Kişinin psikolojik sağlamlık yapısına göre bu değişiyor." dedi.
Tarhan, deprem sonrası kişilerin ruh halleriyle birlikte sergiledikleri davranışları psikolojik açıdan tanımlamaya devam etti:
"Böyle durumlarda yakınları enkaz altında olan kişilere yalnız olmadıkları hissettirilmeli. Titreyerek orada durmamalarını sağlamak gerekiyor. İnsanın temel ihtiyaçlarının o anda karşılanması gerek. Bazı kişilerde deprem olayları ile ilgili öyle tepkiler oluyor ki 'bilişsel körlük' deniliyor ona. Öyle bir şok, öyle bir stres yaşamıştır ki kişinin beyni o acıya karşı dayanamadığı için kendini duyarsızlaştırmıştır ve kapatmıştır. Hiçbir şey hissetmedikleri gibi çevreye boş bakma, yeme içmeyi bile unutma gibi istemsiz davranışlar ortaya çıkar. Onun umursamaz, boş boş durmasını yanlış anlamamak gerekiyor. Kişi o şoku en şiddetli yaşadığı için beynini bloke ediyor. Eğer kişi duygularını ifade ediyor, ağlıyor, tepki veriyorsa bu iyi bir şeydir. Bireyin bu tepkisini ifade etmesini engellemeyelim, akut dönemde ilaç vermek doğru değil. İlaç vermek yerine yalnız olmadığını hissettirmek önemli." (İLKHA)