Yazar Baran: "Hiçbir ırk başka bir ırkı kendi dilini konuşmaya zorlayamaz"
Araştırmacı Yazar Mehmet Baran, "herkesin kendi ana diliyle eğitimini, öğretimini yapmasının en tabii hakkı" olduğunu söyledi.
"Kürtçe konuşmayı yasaklayan 2932 sayılı kanun"un yürürlükten kaldırılmasının yıl dönümü nedeniyle İlke Haber Ajansı'na (İLKHA) açıklamalarda bulunan Baran, hiçbir ırkın kendi ırkını öne çıkararak başka bir ırkı yok sayma ve başka bir kavmi kendi dilini konuşmaya zorlama hakkının olmadığını söyledi.
Baran, herkesin kendi ana diliyle eğitimini, öğretimini yapması gerektiğini, kendi ana dilinin zenginliklerinin kaybolmaması adına bu hakkın kendisine tanınması gerektiğini belirtti.
Osmanlı döneminde hiçbir devletin Kürtler ve Kürt dili ile sıkıntısı olmadığını belirten Baran, "Türkler ve Kürtler ciddi manada iş birliği yaparak birçok zaferler kazandılar ve onlardan bir tanesi Çanakkale Zaferi'dir. Dedelerimiz güç birliği yaparak dünyaya meydan okudular orada destan yazdılar." dedi.
"Kürtler ve Türklerin bir araya gelmesi durumunda birliktelik ortaya çıkacak"
Baran, "Bu güç birliği neticesinde tarihi kurcaladığımız zaman, İdris-i Bitlisi'nin girişimleriyle Yavuz Sultan Selim zamanında Kürt beylikleriyle yapılan bir anlaşmanın 300 yıl sürdüğünü biliyoruz. Osmanlı Devleti'nin dünyaya hükmettiği, kendi sınırlarını genişlettiği ve İslam alemine önderlik yaptığı dönemler de bu dönemlerdir. İslami çerçevede Kürtler ve Türklerin bir araya gelmesi durumunda yine zaferler elde edilecek ve o birliktelik ortaya çıkacaktır. " ifadelerini kullandı.
"Bu devletin kurucu iki unsuru vardır; Türkler ve Kürtler"
Mustafa Kemal'in kendi ulusunu öne çıkarmak için Koçgiri aşiretiyle Kürtleri katlettiğini ifade eden Baran, Şeyh Said Efendi'nin asıldıktan sonra bölgede büyük katliamlar yapıldığını, Geliye Zilan ve Dersim katliamıyla sürecin hız kesmeden devam ettiğini söyledi.
Baran, "Bu devletin kurucu iki unsuru vardır. Bunlar; Türkler ve Kürtlerdir. Mustafa Kemal, sadece kendi ulusunu öne çıkarmak suretiyle Koçgiri aşiretiyle Kürtleri katliama başlıyor. Orada binlerce veya 10 binlerce Kürt'ü katlettiler. Bu katliam süreci Şeyh Said Efendi asıldıktan sonra bölgede devam etti. Geliye Zilan'la ve Dersim katliamıyla hız kesmeden sürdü ve Kürt halkını yok etmeye çalıştılar. Cumhuriyet zihniyeti özellikle Kürtleri yok saymak ve ortadan kaldırmak amacıyla ciddi katliamlar yaptı. Kürt dili mahkûm ve yasak edildi." dedi.
"O dönemlerde asimile etme projesi vardı"
Araştırmalarını yaparken birçok somut örnekler ile karşılaştığına değinen Baran, "Ben araştırmalarımı yaparken birçok somut örnekler ile karşılaştım. Bingöl'ün Genç ilçesine bağlı Ğarip köyünde o dönemi yaşayan, gören ve dil mağduru olan Hüsnü Kartalı diye biri vardı. Bana; 'Ben, babamla birlikte alışveriş yapmak için Diyarbakır'a geliyordum. Babamı Ulu Cami'nin civarında bıraktım. İhtiyacımız olan malzemeleri almaya gittim. İhtiyaçlarımızı aldıktan sonra eski yerime geri döndüm ve baktım ki babam yok. Babamı gözaltına almıştılar. Oradakilere 'Babam nerede.' diye sordum? Oradakiler; 'Senin baban Zazaca konuştuğu için gözaltına alındı.' dediler. O dönemde Türkçe konuşmanın dışında herhangi bir dil konuşulduğu zaman para veya hapis cezası vardı. Babam Türkçe bilmediğinden dolayı Zazaca konuşmuş ve gözaltına alınmıştı. Ben de babamı araştırdım ve emniyete gidince babamın hücrede olduğunu gördüm. O dönemlerde Türkçe'nin dışında konuşmanın cezası 25 kuruştu ve ben de 25 kuruşu verdikten sonra babamı cezaevinden alıp götürdüm.' dedi. O dönemlerde asimile etme projesi vardı ve bu projeyi uyguluyorlardı." şeklinde konuştu.
"Kürtçe, dili ve eğitimi olmadığı için ayakta kalamıyor"
Kürtçenin, dil eğitiminin olmamasından dolayı ayakta kalamadığına dikkat çeken Baran, "Kendi ana dilimizi okuyamıyor, yazamıyor ve konuşamıyoruz." dedi.
Baran, "Bir yaşlı ninemizin hastaneye gitmesi ve bir doktora kendi hastalığını, sıkıntısını anlatma durumunda da Kürtçe konuşmaya izin vermiyorlardı. Türkçe bilmedikleri için hastalıklarını doktorlara anlatamıyorlardı. Kürtlere böyle bir mağduriyet yaşatıyorlardı. Kürtçe, dili ve eğitimi olmadığı için ayakta kalamıyor. Kendi ana dilimizi okuyamıyor, yazamıyor ve konuşamıyoruz. Kürtçe konuştuğumuz zaman da Türkçe katarak konuşuyoruz. Eğitim dili olmadığı için bir dil kayboluyor." şeklinde konuştu.
"Bugüne kadar Kürtçe dili medreseler sayesinde ayakta durdu"
Kürtçe dilinin medreseler sayesinde ayakta durduğunu söyleyen Baran, "Alimlerimiz medreselerde derslerini Kürtçe veriyordu. Bugüne kadar Kürtçe dili medreseler sayesinde ayakta durdu. Medresedeki seydalar, gençlerimiz, çocuklarımız Türkçeyi konuştukları ve Kürtçeyi anlamadıkları için zorlanıyoruz. Zorlandığımız bir dille ders verdiğimiz zaman öğrencilerimiz bir şey anlamadıklarını söylüyorlar. " dedi.
"Kürtçe, Allah-u Teala'nın insanlara vermiş olduğu insani ve İslami bir haktır"
Kürtçe dilini, Allah-u Teala'nın insanlara vermiş olduğu insani ve İslami bir hak olarak değerlendiren Baran, şöyle konuştu:
"Böyle olmasına rağmen birileri bu hakkı gasp etmiş, kendi ulusunun dilini dayatmış, herkesi kendi diliyle konuşmaya zorlamış ve bu zorlama halen de devam ediyor. Kendim bizzat şahit olduğum bir sıkıntı çıktı. Biz gençlerimize Halk Eğitim Merkezinde bir sertifikayla Kürtçe dili dersini vermek için baş vurduk. Halk Eğitim Merkezi bize; 'Sistemimizde Kürtçe dili tanımlı değil. Siz gidin Kürtçe ders verin ama size Zazaca sertifikasını verelim.' dediler. Böyle bir şey bize hakaret olduğu için bu teklifi kabul etmedik ve sertifikalarına ihtiyaç duymadan kendi Kürtçe kursumuzu verdik. Bu durum bir halk için en aşağılayıcı ve zorlayıcı bir durumdur. Hiçbir ırk kendi ırkını öne çıkararak başka bir ırkı yok sayma ve başka bir kavmi kendi dilini konuşmaya zorlama hakkı yoktur. Herkes kendi ana diliyle eğitimini, öğretimini yapmalı. Kendi dilinin zenginliklerinin kaybolmaması adına bu hakkın tanınması lazım."
"Sorunu çözeceklerine şikâyetçi oluyorlar"
"Kürtçe konuşmayla ilgili son zamanlarda gelişmeler oldu. TRT Kürdi kuruldu. İnsanlarımızın dili, kültürü ve tarihi bir yere kadar işleniyor." diyen Baran, "Bu iyi bir adım. Adalet Bakanı Abdülhamit Gül'ün kendisinin de mustarip olduğu, hukukta anlaşılmayan dil olarak geçiyor. Hakikaten sıkıntıdır. İşin başındaki kişiler neden şikâyet ediyorlar? Sorunu çözeceklerine şikâyetçi oluyorlar. Böyle bir şey varsa işin başında onlar var ve neden kaldırmıyorlar? Kendi sorumluluğundaki bir alana hitap ediyor ve basın karşısında 'Bu olamaz, siz daha Kürtçe dilini tanımıyor musunuz? Anlaşılmayan bir dil ne demek?' diyorsun. Sen bu dediğinde samimi isen o tabiri kullanan insanlar senin sorumlu olduğun alanda çalışıyorlar. Onlarla ilgili bir girişimin, soruşturma, kovuşturma oldu mu? Bu manada onları samimi görmüyorum." ifadelerini kullandı.
Havaalanlarında 36 dilin içerisinde Kürtçenin olmamasını fiyasko olarak değerlendiren Baran, "Bir başka samimiyetsizlik de resmiyette tanımadığı için seni yok sayıyor. Havaalanlarında 36 dil ve 80 lehçe var ama bunların içinde Kürtçe dilinin olmaması tam bir fiyasko ve konuşulanlarla çelişkili olduğu ortaya çıkıyor. Yine hastanelerde 6 dil var ve bunların içinde Kürtçe yok. Geçmişle şimdi arasında dil konusunda fark yok. TRT kürdinin açılmış olması Kürtçe dilinin resmiyette kabul edilmesine vesile olmadı." dedi.
Baran, "Bana, bir arkadaşım geçmişle ilgili şöyle bir şey anlattı: 'Ben ilkokulda okurken öğretmenimiz Kürtçe konuşmayı yasaklamıştı. Sınıfın dışında, dışarda da Kürtçe konuşmak yasaktı. Sınıf başkanımızı bir muhbir gibi arkamıza takmıştı. O da elinde kalem kağıtla okul bahçesinde, teneffüslerde peşimizde dolaşıyor ve Kürtçe konuşanları yazıyordu. Kimin kaç kelime konuştuğunu kâğıda yazıyordu. Sınıf öğretmenimizden kelime başı bir tokat yiyorduk.' Bu davranışlar insanın psikolojisinde iz bırakan gelişmelerdir. O insan o günden bugüne meseleyi unutmamış ve bunun gibi bir sürü örnek sıralayabiliriz." ifadelerini kullandı.
"Türklerin kendi ana dilini konuşma hakkı neyse Kürtlerin de odur"
Kürtçenin Allah'ın ayetlerinden olduğunu belirten Baran, "Türkçe neyse insani ve İslami olarak Türklerin kendi ana dilini konuşma hakkı neyse Kürtlerin de odur. Allah'ın bir verdiği bir ayetidir. Birileri bunu engelliyorsa sadece zulmediyordur. Bu zulüm hala devam ediyor. Kürtçe resmi olarak sistemlerinde tanınmalı, Kürtçe ana dilde serbest olmalı ki Kürtçe de diller arasında yaşasın ve kaybolmasın. Bir dil birlikteliği oluşsun. Mahrum kalmış dil Kürtçedir. Böyle bir sıkıntının çözülmesi bizim ve devletin bekası için çok önemli bir konu ve dış güçlerin ellerini devletimizin ve milletimizin üstünden çekmelerine vesile olacak bir durumdur." şeklinde konuştu. (Gıyasettin Tetik-İLKHA)